Kemal Okuyan: Video izleyerek, seyirci kalarak bu işler olmuyor

TKP Genel Sekreteri Okuyan, Peker videolarıyla yükselen gündem için 'seyirci kalmayacağız, kendimize yakın gördüğümüz bazı sol partilerle bir değerlendirme sürecinin içindeyiz' diye konuştu.

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan Halk TV'de Gökmen Karadağ'ın sunup gazeteciler Aytunç Erkin ve Barış Pehlivan, hukukçu Tuba Torun ve siyasal bilimci Özgün Emre Koç'un katıldığı Açıkça programında çeşitli değerlendirmelerde bulundu.

TKP Genel Sekreteri ülkedeki suç çetelerinin varlığının istisnai bir durum olmadığını savunurken bunun doğrudan yaşadığımız ekonomik sistemin bir ürünü olduğuna dikkat çekti.

Mafya ve tarikat gibi suç örgütlerinin son dönemde kendine toplumda alan bulmasının laikliğe karşı gericiliğin alan kazanmasıyla paralel olduğunu da belirten Okuyan, "bugün sömürü sistemi sürdüğü müddetçe bizim bu bataklığı tamamen kurutma şansımız yok. Bu demek değil ki 'bugün olanlara sesimizi çıkartmayacağız', tabiki çıkartacağız, bütün suçluluların yakasına yapışacağız, ama bunun da koşulu örgütlü toplum. Öyle video izleyerek, seyirci kalarak bu işler olmuyor" değerlendirmesinde bulundu.

Okuyan dün düzenlenen programda şunları söyledi:

Bu gündemin konuşulmayan bir kaç noktası var. Nereden kaynaklandığına bakmak gerekiyor bence. Hep temiz toplum, temiz siyasetten, devetin arındırılıp yeniden yapılandırılmasından bahsediliyor. Bunlar güzel hoş da bunun kaynağına inmek gerekiyor, nerder ip kopuyor, nerede kanlı yapılanmalar ortaya çıkıyor, bunlara bakmak lazım.

Ortadaki suç bu suç örgütlerinden ibaret değil

Bizim partide bu Sedat Peker açıklamaları ilk ortaya çıktığından beri söylüyoruz, bu ekonomik düzen, bu suç örgütlerini üretir, ancak ortadaki suç bu suç örgütlerinden ibaret değildir.

Bunu biraz açmak gerekirse, bu marinayla ilgili ne dedi Sedat Peker? Bir iş insanının marinasına çöktüler dedi. Ama sorunun üzeri örütülüyor. Evet çöküldüğü açık, ortada... Ama bu "iş insanı" acaba neyin üzerine çökerek bu marinanın sahibi oldu? Çünkü Azerbaycan 1991'e kadar Sovyetler Birliği'nin parçasıydı ve Sovyetler Birliği'nde patronlar yoktu, beğenelim, beğenmeyelim. Ama çok kısa süre içerisinde, (98'de kurmuş o gemiler sahibi o büyük şirketini), 7 yılda inanılmaz bir servet. Şimdi orada başka bir yere çökülmüş, kamunun kaynaklarına, Azeri halkının kaynaklarına çökülmüş. 7 yılda bir işçi ailesinden gelen bir insanın böyle bir serveti biriktirmesinin sorgulanması gerekiyor.

Temiz kapitalizm diye bir şey yok

Başka bir şey; ihaleler... Bu "suç örgütleri" denen mekanizma nasıl çalışıyor? Mesela ihalalerde devreye giriyorlar, mesela ihalelere fesat karışıyor, ya da rakip firmaları tehdit ediyorlar, başka firmalardan komisyon alıyorlar, ama o ihalenin kendisini niye sorgulamıyoruz? Ya da neden toplum yararına olan hizmetlerden birileri büyük kârlar ele ediyor? Bunlar olduğu sürece bu suç örgütleri devreye girer, bu suç örgütleri devreye girmezse bürokratlara rüşvet işler. Dünyanın her yerinde böyledir, temiz kapitalizm diye bir şey yok.

Laikliğin ayaklar altına alınması ve mafya-tarikat ilişkisi

Bu suç mekanizmaları bugünkü piyyasa mekanizmasının ürünüdür. Neo-liberalizmin ürünüdür demek de yetmiyor... Şunu bilelim, kapitalizmin kendisi, bu kâr mekanizmaları, sermaye birikim süreçleri bu suç mekanizmalarını yaratıyor. Peki Türkiye'de niye bunlar kanıksandı ve toplumda bu suç çeteleri niye semboller haline getirildi? Bu soruyu sorduğumuzda mutlaka tarikatleri ve laikliğin ayaklar altına alınmasını beraber düşünmemiz gerekiyor. Çünkü bu "kutsallık", bazı kişilerin dokunulmazlık elde etmesi, şun andaki siyasi iktidarın yaptığı gibi, onara hukuk işlemiyor, eleştiremiyorsunuz, onların sözleri ya da eylemleri yargılanmıyor. Peki bunun arka planında ne var? Toplum niye bunu kanıksadı?

Çünkü toplum sistematik bir şekilde laiklikten uzaklaştırıldı. Laikliğin bu kadar ayaklar altına alınması, buna ses çıkarılmaması bu suç örgütlerinin yetiştiği bataklığı yeşertti. Bakın ülkücü mafya falan deniliyor, ama bir de tarikatlar var, orada da bir ekonomi dönüyor, orda da suç mekanizmaları dönüyor, tarikatlar hâlâ suç, bunun altını çiziyorum. Muazzam bir ekonomi var orada.

Adnan Oktar da devlet gözünde Peker gibi çok popülerdi

Düne kadar Sedat Peker gibi çok popüler, devlet taarafından, siyasi iktidar tarafından kollanan bir şeydi Adnan Oktar, şimdi ceza evinde... Ama unutmayalım, Adnan Oktar'ın aslında bir şaka veya komedi programı gibi gelen faaliyetleri hepimize acı çektirdi. TÜrkiye'de eğitim sisteminin bilimden uzaklaştırılmasında bu tarikatın büyük emeği oldu e siyasi iktidar bundan faydalandı. Ağzımızı açtığımız zaman [bunlara karşı] "hakaret vs." diye bir ton ceza aldık.

Evrim teoirisinin gündemden düşürülmesinde bu tarikatın büyük işlevi oldu. Bunu niye anlatıyorum? Bu mekanizmalar, suç örgütleri çeteler, mafya, tairkatlar bunların hepsi birer bütün ve aynı ideolojik temele yaslanıyorlar. Bu karşı-devrimci bir ideoloji. Türkiye tarihinde cumhuriyet dahil ileriye dönük ne varsa buna bir karşılık üretiyorlar. Bu işin ideolojik kısmı ve bunun sayesinde bir toplumsallık elde ediyorlar. Sedat Peker'in, Adnan Oktar'ın, benzer örgütlenmelerin bu kadar popüler hale gelmesi, bu kadar dokunulmaz hale gelmesinin ardında Türkiye'de karşı-devrimin meşrulaşması vardır. Karşı devrim nasıl meşrulaşır? Örneğin "Osmanlıcılık" meşrulaştı Türkiye'de. Osmanlı Hanedanlığı meşrulaştı. Bütün bu suç örgütlerinin iki tane dayanağı var, ya "din" adına hareket ediyorlar, ya da "vatan" adına hareket ediyorlar.

Suç örgütünün yetiştiği bataklığın zeminiyle de ilgilenmemiz gerekiyor

Bu durumu bilmeden bu meseleyi konuşma şansımız yok. TKP açısından baktığımız zaman, Sedat Peker'in anlattıkları önemli, bir kısmına tanık da gösteriyor, bu Kıbrıs'daki cinayet vs. bunların hepsi önemli ve incelenmeli, ancak bu suç örgütünün yetiştiği bataklığın zeminiyle de ilgilenmemiz gerekiyor, yoksa bir suç örgütü gider, bir başkası gelir. İşte birisi marina sorumluluğundan vaz geçer, istifa eder, e ama hiç bir şey değişmez ki. Uyuşturucu trafiği de devam eder...

Ne yazık ki bugün sömürü sistemi sürdüğü müddetçe bizim bu bataklığı tamamen kurutma şansımız yok. Bu demek değil ki "bugün olanlara sesimizi çıkartmayacağız", tabiki çıkartacağız, bütün suçluluların yakasına yapışacağız, ama bunun da koşulu örgütlü toplum. Öyle video izleyerek, seyirci kalarak bu işler olmuyor.

Mesela bugün (27 Mayıs Perşembe) bizim Manavgat İlçe Başkanımız gözaltına alındı, partimizin bir seslenme aracını dağıttığı için. İki gün önce Diyarbakır'da iki genç arkadaşımız, Türkiye Komünist Partisi'nin bir duvar ilanının fotoğrafını çektikleri için gözaltına alındı. Bakın, asmak değil, fotoğrafını çektikleri için. Bugün Karadeniz'de olanlar, Hopa'da olanlar, bunlar kanıksandı. Peki bunun kaynağında ne var, buraya nasıl geldik. Bu düzenin sahipleri tabi bütün kaynakları kullanarak buna karşı çıkanları susturmak için kullanacaklar. Demek ki bir olmamız gerektiği kadar güçlü değiliz. Çünkü ortada muazzam bir adaletsizlik ve eşitsizlik üreten bir sistem var. Eninde sonunda insanlık hangi baskı olursa olsun ayağa kalkarlar, boyun eğmezler... Zor ve şiddet iki ucu da kesen bir bıçaktır, nereye varıcağını kimse bilmez. Güç azalması sonucu bu iktidar saldırıyor, güçlü olduğu için yapmıyor.

Temel hak ve özgürlüklere karşı kısıtlamalarını dikkate almayacağız

Progamda Barış Pehlivan "Ben benzer soruyu CHP'li yöneticilere de soruyorum" diyerek şunları söyledi:

"Komünistler siz sadece şikayet mi edeceksiniz şu süreçte, twit mi atıcaksınız, açıklamar mı yapacaksınız? Somut olarak Sedat Peker'in bu iddiaları üzerine bir şey yapmayı planlıyor musunuz?"

Kemal Okuyan'sa şöyle cevap verdi:

Türkiye'de bu salgın örgütlü ve kitlesel hareket etme yeteneğini dağıttı. Biraz da siyasal iktidar tarafından yararlanıldı. Ama biz geçtiğimiz dönemlerde şunu söyledik: bundan sonra artık siyasi iktidarın bu pandemiyi kullanarak temel hak ve özgürlüklere karşı kısıtlamalarını dikkate almayacağız, çünkü bunların hiç bir hukuki dayanağı yok, biz kendimiz toplum sağlığını düşünerek kendi önlemlerimizle hareket edeceğiz.

Şimdi önümüzdeki dönemlerde bu gündemle ilgili tüm Türkiye'de halkın içerisinde ve kitlesel de dahil olmak üzere bazı hareketleri planlıyoruz, hem de kendimize yakın gördüğümüz bazı sol partilerle bir değerlendirme sürecinin içindeyiz.

'Sadece izleyerek ya da açıklama yaparak üzerine gitme şansımız yok'

Tabi ki de bir şeyler yapmak zorundayız, sadece izleyerek ya da açıklama yaparak üzerine gitme şansımız yok. En önemli konu şu: Halkın izleyici olmaktan çıkması ve özne haline gelmesi. Türkiye'deki ekonomik kriz ve başka başlıklarda toplumun hareketliliğinin artması gerekiyor bu da doğal olarak eylem ve etkinlikle mümkün. Siyasi alan sosyal medya ve başka alanlara sıkışmış durumda biz bunu TKP olarak değiştirmek zorundayız çünkü bize yaramıyor. TKP medyaya ve açıklamalara sıkıştırılmış bir düzlemde görünür hale gelemiyor, bizim en büyük avantajımız örgütlülük, Türkiye toplumunun da en büyük avantajının örgütlülük haline gelmesi gerekiyor, dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu meseleyle ilgili bir çalışma yürüteceğiz.

"Siyaset bu çetelerden ayıklansın" vs. demek bize yetmiyor. Tabi ki bunun arkasında dururuz ama bunun ötesi var. Türkiye'deki bu ekonomik düzenin bu suç çeteleriyle olan bağlarını işaret eden ve bununla mücadele eden bir parti olmak zorundayız.

Bakın gene isim vermeyeceğim, mesela bir restoranlar zincirinden bir "köfteci"den sözedildi. İçişleri Bakanı gündeme getirdi, gene oraya "çökmek istediler" dedi, bu "çökme" kavramı çok popüler hale geldi, ya hiç kimse ama bu zincirlerde çalışan 7 bin işçinin hangi koşullarda çalıştığından söz etmiyor. Yani evet bu silahlı çetelerin suç işlemesi önemli ama öbür taraftaki mesele ne olacak? Biz bu bağlantıyı kurarak bu meselenin üzerine gitmeye çalışacağız ve gideceğiz. Herkes buna emin olsun: Türkiye toplumu bu kepazeliği, bu suç örgütlerini kanıksamak zorunda değil, hiç bir şekilde boyun eğmek zorunda değiliz.

Gökmen Karadağ'ın, Okuyan'a "Ölen işçilerden kimse söz etmiyor pandemide" sözlerini hatırlatması üzerine TKP Genel Sekreteri şöyle devam etti:

"Zenginler de ölüyor virüsten" diye bir şey gündeme geldi, ama şurası çok açık, bütün hastalıklarda daha korunaksız kesimler iyi beslenemeyen, çalışmak zorunda kalan, kötü/sıkışık konutlarda yaşamak zorunda olan kişiler daha çok etkilendiler bu salgından. Toplu taşıma araçlarını kullanmak zorunda kalanlar daha çok etkilendiler, herkesi "eşit" şekilde vurmuyor...
 
Öte yandan Güldal Mumcu'nun "Senelerdir Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması için kim ne biliyorsa anlatsın, işin ucu kime dokunuyorsa dokunsun dedik. Bu görüşümüzü korumaya devam ediyoruz. Çekin tuğlaları yıkılsın duvar altında kim kalırsa kalsın." ifadeleri hakkında Gökmen Karadağ "Bu duvar nasıl yıkılır? O tuğlayı kim çeker?" sorusunu Kemal Okuyan'a yöneltti.

TKP Genel Sekreteri Okuyan'sa şu cevabı verdi:

Şimdi tabi ki Uğur Mumcu cinayeti ve Mumcu ailesinin yıllardır bu cinayeti kovalaması, sadece Mumcu ailesi değil, bütün Türkiye'nin, ilerici kamuoyunun bu cinayetin peşinden gitmesi, gündemden düşürmemesi çok önemli ama ben bu "Tuğla" meselesinde biraz farklı yaklaşmak istiyorum, karşınızda bir tuğlayı çekince yıkılacak bir sistem yok, yani ne yazık ki yok.

Keşke bir tuğlayı çektiğimizde bütün duvar aşağıya inseydi... Tuğlalar çekilir, yenilerini koyarlar oraya. Biz o duvarın zeminini ortadan kaldırmalıyız başka çaremiz yok. Demin konuşuldu nereden kaynaklanıyor bu suç örgütleri diye. AKP döneminde bir 70-60 milyar dolar özelleştirme yapıldı. Bu özelleştirmelerde TEKEL'dir, TÜPRAŞ'tır, PETKİM'dir SümerBank'tır, ETİ'dir, Doğalgaz-Elektrik dağıtımıdır, demir-çelik, çimento, şeker fabrikaları, bütün bunların değeri daha yüksekti, bu satış rakamıydı.

Biliyor musunuz, bu talan edilen, özelleştirmeyle halka ait işletmeleri sadece ve sadece arsa değeri üzerinden hesaplarsak, yani bu işletmelerin değerinden değil, 40 dolara geliyor m²'si. Buradan suç ürer çünkü halkın malına çökmüşler hep beraber. Suç örgütünden bahsetmiyoruz, öyle bir çökmüşler. Biz yıllarca mücadele ettik, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi, PETKİM'in özelleştirilmesi, TEKEL'in özelleştirilmesi...

İşçi sınıfı mücadelesiyle sesini çıkarmaya çalıştı ama olmadı. Suç burada yürüyor çünkü burada muazzam bir zenginlik var. Biz bunu engellemeden, bunu ortadan kaldırmadan, "bir tane suç örgütü liderini" ya da "çeteyi" çökertirsiniz. İki tane bakan istifa eder, önemsiz demiyorum, yanlış anlaşılmasın, birilerinin hesap verdiğini bu halkın görmesi gerekiyor buna ihtiyacımız var. Sonuna kadar takipçisi olmamız gerekiyor ama bir tuğlayı çekince bu sistem yıkılmıyor, temellerine vurmamız gerekiyor.

Haber

Alpaslan Savaş