İzmir Gaziemir'de bulunan ve "İzmir’in Çernobil’i" olarak adlandırılan nükleer atık gömülü eski kurşun ve döküm fabrikası alanı yıllardır zehir saçıyordu. Yıllarca kendi haline bırakılan atıkların temizleneceği açıklandı ancak alanın korunmasız işçiler tarafından kürekle temizlenmeye çalışılması üzerine TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu duruma tepki gösterdi. Odalar sürecin şeffaf şekilde paylaşılması gerektiğinin altını çizdi.
İzmir Barosu da konuyu geçtiğimiz günlerde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na yazdığı mektupla konuyu kamuoyunun gündemine yeniden getirmişti.
Türkiye Komünist Partisi (TKP) İzmir Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde "İzmir’in Nükleer Atıkları" başlıklı bir panel düzenledi.
Emekli Akademisyen Dr. Enver Yaser Küçükgül’ün konuşmacı olduğu panelde, nükleer atıkların bulunduğu Gaziemir’deki eski kurşun ve döküm fabrikasının ve bölgedeki diğer radyoaktif atıkların oluşturduğu riskler konuşuldu. Bölgenin yıllardır tüm İzmir'in havasını, suyunu ve sağlığını tehdit etmeye devam ettiği vurgulandı.
Gaziemir'deki radyoaktif atıklar kaldırılmadı, 219 kat yüksek radyasyon tespit edildi
Küçükgül konuşmasına, Gaziemir'in Emrez Mahallesi’nde, 1940 yılında faaliyete başlayan ve Aslan Avcı Döküm Sanayi Ticaret A.Ş.’ye ait olan 70 dönümlük arazide Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından 2008 yılının dört farklı döneminde incelemelerin yapıldığı, bölgede çok fazla radyoaktif maddeye bulaşmış malzeme tespit edildiğini ve bu tesisin işletilemez olduğu kurum tarafından tespit edildiğini söyleyerek başladı. Yapılan tespit üzerine Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü'nün fabrikaya para cezası kestiğini, kesilen para cezasının ödenmemesi üzerine fabrikaya dava açıldığını, davanın kaybedilmesi ve sonrasında temyize giden davanın temyizden sonra ne olduğuna dair bilginin olmadığını ve aradan geçen süre boyunca da radyoaktif atıkların kaldırılmasına yönelik herhangi bir girişimin olmadığını ifade ederek devam etti.
Küçükgül konuşmasında, bölgedeki radyasyon değerine dikkat çekerek Uluslararası Radyasyon Kurumu'nun yıllık ortalama "1 (MvS) Mili Sivert" değeri normal kabul ettiğini ancak burada ölçülen değerin yıllık 219 Mili Sivert yani doğal radyasyonun 219 katı olduğunu ve bu da ölçebilen kadarı olduğunu ifade etti. Alanda bulunan bu kirliliğin yağan yağmurla ve taşımayla her yere taşınmakta ve Ege Denizi'ne de ulaştığını söyledi.
Bakan yalan mı söylüyor: 'Bölgeye yurtdışından da tehlikeli atık sokuldu'
Konuyla ilgili daha önce yapılmış çalışmaları da aktaran Küçükgül, bu bölgeye yurtdışından tehlikeli atık sokulduğunu da aktardı. Fabrikada yüzlerce boş kutu olduğunu ve bu kutuların ambalajlarının farklı olup Türkiye'de hiçbir endüstri dalında kullanılmayan ve mevcut olmayan kutular olduğunu söyledi. Enerji Bakanı'nın bu atıkların Türkiye Cumhuriyeti içerisinde üretilen atıklar olduğunu söylediğini aktaran Küçükgül, kutuların Makine ve Kimya Endüstrisi'nden (MKE) getirildiğini ve Deniz Kuvvetleri denizaltılarının aküleri için kullanıldığının söylendiği ancak Türkiye'de "europium" kullanan hiçbir sektörün olmadığını ifade etti.
'Radyasyon tedavi edilemeyen hastalıkların ve kanserin en önemli nedeni'
Radyoaktif kirliliğin sağlık üzerindeki etkilerine de değinen Küçükgül, radyasyonun kokmadığını, görünmediğini ve ölçüm cihazı olmadan tespit edilemediğini ancak yıllar sonra tedavi edilemeyecek hastalıkların nedeni olacağını söyledi. "Radyasyonun görünmediğinde herhangi bir soruna neden olmayacağını düşünen insanlar gündelik hayatlarını bu alanın çevresinde geçirerek aslında nasıl bir tehlikede olduklarının farkına varmıyorlar" dedi.
Küçükgül, bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda tedavisi zor hastalıklara neden olan radyasyonun günümüzde en etkili şekilde kendisini kanser hastalığında gösterdiğini, kanser hastalığının tedavisinin de pahalılığından dolayı da büyük ilaç tekellerinin, özel hastane sahiplerinin ve alınan vergilerden dolayı devletin bu duruma sevindiğini belirtti. Bu sistemde kişilerin hastalanmasıyla hiçbir kurumun ilgilenmediğini ve halk sağlığını korumak adına herhangi bir girişimde bulunulmadığını vurguladı.