Yaklaşık iki hafta sonra bir yılını dolduracak olan Filistin topraklarına yönelik İsrail saldırıları yeni bir aşamaya evrildi. İsrail’in adı konulmamış bir savaş halinde bulunduğu Lübnan’daki Hizbullah militanlarına yönelik olarak gerçekleştirildiği teknolojik saldırıdan binlerce kişi etkilendi. An itibarıyla aralarında İran’ın Lübnan Büyükelçisi Müçteba Amani’nin de olduğu en az 2 bin 800 kişi çeşitli şekilde yaralanırken, aralarında bir çocuğun olduğu 8 kişi hayatını kaybetti. Saldırıların teknolojik yönü, ülkemizi de ilgilendiren çıkarımlar yapmamıza olanak tanıyor.
Teknolojinin istihbaratla sınavı
Saldırıda kullanılan “pager” adıyla anılan alet aslında basit bir çağrı cihazı. Bundan yaklaşık 25 yıl önce cep telefonlarının yaygın kullanılmasından önce varlıklı kişilerin hayatına girdi önce. Sonrasında teknolojinin bu alanda hızla gelişmesiyle aşıldı ve sadece çeşitli sebeplerle cep telefonu kullanmamayı tercih edenler (yoğunlukla hastane personeli) tarafından kullanılır oldu. Çağrı cihazı kendisine bildirim gönderen merkez aracılığıyla kısa mesajları görüntüler ve/veya yanıtlayabilir. Hizbullah gibi örgütlerin iletişim için çağrı cihazlarını kullanmaya yönelmesi, günümüzde önemli karşı-istihbarat kurumlarının analog iletişime geçmesi, son teknolojiye sahip iletişim araçlarını kullanmak yerine geleneksel haberleşme yöntemlerini seçmesiyle eş zamanlı düşünülebilir. Ancak görünen o ki, teknolojiyi kendiniz üretmiyorsanız yine de her türlü güvenlik açığına maruz kalıyorsunuz.
İsrail saldırısı nasıl gerçekleşti?
Patlama görüntülerine, yaralıların sayısına ve yaralanmaların ciddiyetine/ölümlere bakıldığında ilk iddia edildiği gibi yaşanan sadece pil patlamasının ötesinde tahribat yaratmış durumda. Ayrıca yapılan uzman değerlendirmelerinde patlamalarda alev bulunmuyor olması da bu savı güçlendiriyor görülüyor. Dolayısıyla geriye çok önceden planlanmış, ancak bir devlet eliyle yürütülebilecek ve emperyalizmin onayı olmaksızın yapılamayacak gayet planlı bir organizasyon seçeneği kalıyor. Bu organizasyon kapsamında dünyanın önde gelen teknoloji tekellerinin belirli bir coğrafyaya ithal edilen ürünlerine kapsamlı şekilde müdahale ediliyor, ürünün bütünlüğü ve çalışması sistematiği bozulmaksızın patlayıcı tertibat yerleştiriliyor, kodlanıyor ve takip edilip komuta edilecek şekilde dağıtımı gerçekleştiriliyor.
Savunma sanayisinin sorunları
İsrail tarafından gerçekleştirilen saldırı hukukî açıdan çok çeşitli şekillerde mahkum edilebilecek yanlara sahip. Saldırı ilan edilmemiş bir savaş kapsamında geleneksel uluslararası savaş koşullarının kurallarını açıkça ihlal ediyor. Asker-sivil gözetmeksizin ve savaş ilan etmeksizin egemen bir ülke topraklarında gerçekleştirilen saldırının adı çok açık bir şekilde “devlet terörü”. Burada konumuz icabı odaklandığımız yer ise bu tür saldırılara her ülkenin açık olması.
Son yaşanan saldırının içeriğinden hareket edersek ülkemizde silah sanayisinde kullanılan pillerin önemli bir bölümü, sürecin kritik öneme sahip olmasından dolayı Aspilsan adlı kamu kurumu tarafından karşılanıyor. Batarya teknolojileri alanında yatırım yapan kurum füze sistemlerinden askerî telsizlere kadar pek çok alanda ürün sağlıyor. Ancak bu firma dahil olmak üzere savunma alanında faaliyet gösteren pek çok şirket kullandıkları hammadde, yazılım, tezgâh, donanım ve ara ürün alanında iddia edilenin ötesinde tamamen yerli ve milli olmaktan çok uzakta. Bu durum da hep söyleyegeldiğimiz devletleştirilmesi gereken kurumlarda güvenlik açığına yol açıyor (Siber güvenlik alanında önemli verilerin ne kadar güvensiz olduğu son yaşanan e-devlet verilerinin çalınması olayıyla ortaya çıktı). Bunun da ötesinde Türkiye, NATO üyesi bir ülke olarak içine girdiği anlaşmalar uyarınca teknoloji paylaşımı yapmak, emperyalist merkezler tarafından belirlenen kriterler uyarınca kendi iç sistemini de bu yapıya açmak durumunda kalıyor. Bu alanda çözüm adına atılabilecek adımlar ülkedeki emperyalist bağlantıları kesip, silah şirketlerini kamunun denetimine vermekten geçiyor.