İşkence iddialarına dair soruşturma başlatılmazken, Emniyet Genel Müdürlüğü ile Dezenformasyonla Mücadele Merkezi de çarpıtmalarla olayın üstünü kapatmaya çalışıyor. Peki işkence yasalarda nasıl ele alınıyor, işkence iddiasına karşı nasıl bir süreç işlemesi gerekiyor?
yalçın cuğ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonun ardından AKP iktidarının keyfi ve hukuksuz adımlarına karşı yurttaşlar sokaklara çıktı. Protestolarda gündeme gelen konulardan biri de emniyet güçleri tarafından yurttaşlara yönelik şiddet, darp, tehdit ve işkence oldu.
Son olarak üniversite öğrencisi Eren Üner, yaşadıklarını sosyal medya üzerinden duyurdu. Saraçhane protestolarına katılan eylemcilere şiddet uygulayan polisleri ifşa ettiği gerekçesiyle 24 Mart’ta ev baskınıyla gözaltına alınan ve iki hafta tutuklu kalan Üner, gözaltı süreci boyunca polisler tarafından fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz bırakıldığını anlattı. Emniyet Genel Müdürlüğü ile Dezenformasyonla Mücadele Merkezi ise olayın üstünü örtmek için çarpıtmalara başvurdu.
İstanbul Gedik Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Erdi Yetkin, işkencenin yasalarda nasıl ele alındığını ve işkence iddiasına karşı nasıl bir süreç işlemesi gerektiğini soL'a anlattı.
İstisnai durumlar da dahil olmak üzere işkencenin yasak olduğunu vurgulayan Yetkin, işkence iddiasının soruşturulmamasının işkence yasağının ihlali anlamına geleceğini belirtti. Yetkin, işkence iddiasını soruşturmak yerine, işkenceye maruz kaldığını iddia eden kişiyi soruşturmanın da işkence yasağının ihlalinin yoğunluğunu artırmakta olduğunun altını çizdi.
Yetkin, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün iddiaları hızlı bir şekilde reddetmesi ve İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi'nin de bahse konu açıklamayı "gerçek" olarak kabul edip iddiaları "dezenformasyon" olarak nitelendirmesine ilişkin, "Hem işkenceye dair devletin yükümlülüklerinin ihlali anlamını taşır hem de sansürdür" yorumunda bulundu.
'Ulusun yaşamını tehdit eden olağanüstü bir hal dahi olsa işkence yapılamaz'
Yetkin, gerek olağan dönemde gerek savaş, seferberlik gibi istisnai dönemlerde işkencenin kategorik olarak yasak olduğunun altını çizdi.
Anayasanın 17. maddesinin 3. fıkrası olan “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” hükmüne işaret eden Yetkin, maddede herhangi bir sınırlama sebebine yer verilmediğini belirtti. Yetkin, benzer durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bakımında da geçerli olduğunu hatırlattı.
Yetkin, “Bir kimsenin yaşamı tehlike altında olsa ya da ulusun yaşamını tehdit eden olağanüstü bir hal dahi olsa, işkence yapılamaz. İşkence mağdurunun ne yaptığı, politik görüşleri, işlediği suç, işkence ile ulaşılmak istenen amacın meşruluğu, içinde bulunulan olağan istisnai niteliği ya da başka herhangi bir gerekçe, işkence yasağının esnetilmesini sağlayamaz, işkence yasağının mutlaklığını ve kategorik bir yasak olma niteliğini değiştiremez” ifadelerini kullandı.
'İnsan onuruna sahip çıkan biri işkenceyi hiçbir koşulda meşru göremez'
“İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganına atıfta bulunan Yetkin, bahse konu sloganın politik anlamın ötesinde işkence yasağına dair hukuki durumu da ifade etmekte olduğunu vurguladı.
Yetkin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında işkenceye ilişkin “insan onurunun korunmasına” dair doğrudan bir ifade bulunmadığını, ancak Anayasa Mahkemesi’nin insan onurunun hukuk siteminde korunduğunu kabul etmekte olduğunu belirtti. Yetkin sözlerine şöyle devam etti:
“Tam da bu aşamada işkence yasağının mutlaklığı anlaşılabilir: İşkence, kime, ne amaçla ve nasıl uygulandığından bağımsız olarak kategorik olarak insan onurunu ayaklar altına alır. İşkenceye maruz kalan kişi, Jeam Amery’nin mükemmel ifadesiyle nesneleşir, bedenden ibaret hale gelir, dayanışma duygusunu ve mukavemet etme imkânını yitirir ve maruz kaldığı kötülüğün şokuyla içinde yer aldığı dünyaya dair anlam yitimine maruz kalır.”
Yetkin, “Nesneleşmeye, bedenselleşmeye, dayanışma duygusunu, mukavemet azmini kaybetmeye tahammülü olmayan yani insan onuruna sahip çıkan biri, işkenceyi hiçbir koşulda meşru ya da önemsiz göremez” dedi.
'Abes de olsa yine de vurgulayalım…'
AKP iktidarının keyfi ve hukuksuz uygulamalarına karşı sokağa yurttaşlar, emniyet güçleri tarafından işkenceye maruz kaldıklarını duyurmuştu.
Yetkin de bu bağlamda konuya dair şu yorumda bulundu:
“Pek tabiidir ki ve söylemek aslında abes de olsa yine de vurgulayalım ki Anayasa’da güvence altına alınmış gösteri yürüyüşü hakkını kullanması sebebiyle ya da Eren Üner bakımından cari olduğu üzere kolluk görevlilerinin kişisel verilerini yaydığı iddiası nedeniyle (ki bu iddianın da geçerli olmadığı, kamuoyuna yansıyan bilgiler ışığında TCK m. 136 hükmünde tanımlı suçun Eren Üner bakımından oluşmadığı) bir kişi işkenceye maruz bırakılamaz.”
Yasanın gereklilikleri neler?
İşkence yasağının mutlak ve kategorik niteliğini aktardıktan sonra yasağın kapsamına değinen Yetkin, yasağın gereği olarak şu maddeleri sıraladı:
- Devlet personeli, hiçbir koşul altında işkence yapamaz.
- Devlet, işkenceyi önlemek hususunda gerekli önlemleri almak zorundadır.
- Alınan tüm önlemlere rağmen işkence yapıldıysa, işkenceyi yapanları etkili bir şekilde soruşturmak ve işkence faillerini cezalandırmak gerekir.
- Bireyler arasındaki ilişkiler, işkence yasağı kapsamında değerlendirilebilecek bir ağırlığa ulaştıysa devletin bu halde de önleme ve etkili soruşturma yükümlülüğü söz konusudur.
Yetkin, işkenceye dair iddianın etkili şekilde soruşturulmamasının veya soruşturma gerçekleştirilse dahi faillerin olması gereken şekilde cezalandırılmamasının işkence yasağının usuli yükümlülüğünü ihlal edeceğini belirtti.
HAGB kararının gerekçelerinden biri de işkence yasağıydı
Yetkin, Anayasa Mahkemesi’nin 2023 yılında Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına dair Ceza Muhakemesi Kanunu madde 231 hükmünün ilgili kısımlarını iptal ettiğini hatırlattı ve iptal gerekçelerinden birinin de işkence yasağına ilişkin olduğunu belirtti.
Anayasa Mahkemesi’nin kararında, işkence veya kötü muamele gerçekleştirdiği tespit edilen kamu görevlisinin fiili olarak cezasız bırakılmaması gerektiği savunulmuş ve “HAGB kurumunun kamu görevlisinin görevi sebebiyle işlediği ve Anayasa’nın 17. maddesi anlamında işkence, eziyet ve kötü muamele kabul edilen suçlar bakımından uygulanmayacağına dair yasal düzenlemenin bulunmadığı görülmüş; ceza mahkemelerinin uygulamalarının da bu sorunu çözemediği anlaşılmıştır. Bu durum Anayasa’nın devlete yüklemiş olduğu faillere fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi ve mağdurlar açısından uygun giderimin sağlanması yükümlülüğü ile bağdaşmamaktadır” denilmişti.
‘İşkenceyi soruşturmamak yasağın ihlal edildiği anlamına gelecektir’
Sözlerini bu doğrultuda sürdüren Yetkin, “Eren Üner ile ilgili olayda, ilgili kişi olaylara, kişilere ve zamanlara dair hayli ayrıntılar vererek işkenceye maruz kaldığına dair iddiada bulunmuştur” dedi.
“Eren Üner’in iddialarının somutluk düzeyi, verdiği ayrıntılar başlangıç şüphesinin var olduğunu göstermektedir” diyen Yetkin, Üner’in adli mercilere ihbarda bulunmasına gerek olmadığını, Cumhuriyet savcısının etkili bir soruşturma yürütmesi gerektiğini ifade etti.
Yetkin şöyle konuştu:
“Bu çerçevede iddiaların gerçekliğini araştırmak üzere basit başlangıç şüphesinin var olduğu değerlendirilmektedir. İşkence iddiası üzerine etkili bir soruşturma yürütmemek ve insan onuruna açıkça aykırı ve sınırlanamayan bu yasağın ihlalini cezalandırmamak, işkence yasağını pozitif yükümlülük – usuli yükümlülük boyutuyla ihlal edecektir. Üstüne üstlük bir de işkenceye maruz kaldığı iddia edilen kişi hakkında soruşturma açılması ise bu ihlalinin yoğunluğunu artırmaktadır.
Vurgulamak gerekir ki mevcut olan bir işkence iddiasıdır ve henüz bu iddia, mahkeme kararıyla sabit değildir. Eren Üner’in iddiası etkili bir şekilde soruşturmalıdır ve eğer ki iddia gerçek ise failler işkenceye müsamaha gösterilmediğini teşhir ve tevsik eder biçimde cezalandırılmalıdır. Eğer iddia doğru değilse, iddia nedeniyle mağdur olan kişiler de iddia sahibine yönelik olarak hukuki yönden harekete geçebilirler. Dolayısıyla işkenceyi soruşturmak, işkence var anlamına gelmez fakat işkenceyi soruşturmamak, işkence yasağının usuli boyutuyla ihlal edildiği anlamına gelecektir.
Ayrıca belirtelim ki, işkence suçunun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır; keza işkence suçunun ihmali davranışla işlenmesi de mümkündür ve işkence suçundan dolayı zamanaşımı işlemez. Tartışılan işkence iddiaları bakımından ise çeşitli amirlerin yaşananların farkında olmasına karşın hareketsiz kaldıkları, iddiaların odağındaki kolluk mensuplarının haricinde sağlık mesleği mensupları ve bir avukat hakkında da iddiaların ileri sürüldüğü görülmektedir. Dolayısıyla çok sayıda kişiye dair farklı eylem isnatları söz konusu iken derhal bu iddialar gerçek dışıdır demek, ne işkence suçunun yapısıyla bağdaşır ne de böylesi bir yaklaşım devletin usuli yükümlülüklerine uygundur.”
‘Teyit sürecinden geçirilmeksizin ‘gerçek bilgi’ olarak kabul edilmesi mantığa aykırı’
Yetkin, Eren Üner olayında değerlendirilmesi gereken bir hususun ise etkili bir soruşturma yürütülmeksizin Emniyet Genel Müdürlüğü’nün iddiaları hızlı bir şekilde reddetmesi ve İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından da Emniyet Genel Müdürlüğü’nün açıklamasının hemen hemen bire bir alıntılanarak işkence iddiasının dezenformasyon olarak nitelendirilmesi olduğunu ifade etti.
Yetkin, konuya dair şöyle konuştu:
“2022 yılında TCK m. 217/A hükmü düzenlenerek halkı yanıltıcı bilginin alenen yayılması, daha yaygın şekilde bilinen adıyla dezenformasyon suçu ihdas edilmiştir. Dezenformasyonla mücadele adına, bir gerçeklik inşa edilip bu gerçekliğin dışında kalan bilgilere erişimin engellenmesi ise sansür anlamına gelir. Eren Üner olayında özellikle dikkat çeken husus, işkenceye maruz kaldığını iddia eden bir birey ile bu bilginin tam aksini savunan Emniyet Genel Müdürlüğü arasındaki farklı açıklamalara karşın, T.C. İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin doğrudan doğruya iddiaların odağındaki Emniyet Genel Müdürlüğünün açıklamasını ‘gerçek’, işkenceye maruz kaldığı iddiasındaki kişinin açıklamalarını ise ‘dezenformasyon’ olarak nitelendirmesidir.”
Henüz etkili bir soruşturma dahi yürütülmemişken olayın doğrudan tarafı olan Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamanın herhangi bir teyit sürecinden geçirilmeksizin Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nce “gerçek bilgi” olarak kabul edilmesinin mantığa aykırı olduğunu belirten Yetkin, “Dahası işkenceye dair etkili soruşturma yükümlülüğünü zayıflatıcı ve dolayısıyla da devletin usuli yükümlülüklerine aykırı bir duruma sebebiyet vermektedir. Çünkü devletin bir birimi, işkenceye dair iddiaların araştırılmaksızın üstünün kapatılmasına neden olabilecek şekilde işkence iddiasının daha en başından itibaren yersiz olduğunu kabul etmektedir” değerlendirmesinde bulundu.
Eren Üner'e işkence: Belgeler Fahrettin Altun, DMM ve Emniyet'in yalan söylediğini gösterdi, şimdi ne olacak? | ![]() |