İşçilerden Erdoğan'a yanıt var: Saray’da keyifler yerinde ama bir de bize sorun…

'Bizim, Saray’da oturan kişi gibi etrafımızda doktorlar hemşireler yok. Çünkü biz yine o Saray’da oturanın patronların önüne attığı, bu düzende yaşamak için çalışmak zorunda bırakılan işçileriz...'

Haber Merkezi

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan için Saray’da alınan güvenlik önlemleri belli oldu. Erdoğan üç haftadır dışarı çıkmıyor, sosyal izolasyona uyuyor, konuk almıyor, tüm görüşmelerini online olarak yapıyor.

Erdoğan’ın Sözcüsü İbrahim Kalın, bu durumu “Cumhurbaşkanımız da hamdolsun bir devlet başkanı nasıl korunması gerekiyorsa o şekilde korunuyor” sözleriyle özetliyor.

Saray cephesinde durum buyken, işçiler kendi cephelerinde neler yaşandığını soL’a anlattı:

Yurtiçi Kargo işçisi anlatıyor: Günde 12-13 saat çalışıyoruz

Şu üç haftada bizim durumumuz Saray’dan daha kötü tabii. Aşırı yoğunluk var. Hükümet evde kal çağrısı yaptı ama biz çalışıyoruz. Toplumun bir kesimi zorunlu olmadıkça evde kal çağrısına uyabildi ve internet üzerinden siparişlerde patlama yaşandı. Yoğunluğumuz çok arttı ama çalışan sayısı aynı. Beş kişilik işi bir kişi yapıyoruz. Çalışma saatleri arttı. Doğru düzgün maske eldiven dağıtımı yok. Araçların ve büroların düzenli dezenfekte edilmesi talebine hâlâ yanıt yok.

Üstelik bu süreçte lüzumsuz taşımalara da devam ediyoruz. Sürekli kıyafet taşıyoruz. Bu süreçte acil ihtiyaçlar dışında kargo taşımasının yasaklanmasını istiyoruz. Gıda, temizlik ürünleri, tıbbi ihtiyaçları tabii ki taşımaya devam edelim ama acil ihtiyaçlar dışındaki taşımacılığın durmasını istiyoruz.

Bu süreçte mesailerimiz 12-13 saate kadar çıkmış durumda ancak bunların ek ödemesini alamıyoruz.

Bir de günde 100-150 adrese gidiyoruz, bir adresten bunu kapmamız demek onlarca adrese bulaştırmak anlamına gelir, bu nedenle de önlem alınması gerektiğini düşünüyoruz.

CarrefourSA işçisi anlatıyor: Köle gibi görülüyoruz

Bu dönem bizim için evde kalınan değil daha çok çalışılan bir dönem oluyor.  Patronların kâr hırsıyla insan sağlığını hiçe saydıklarını düşünüyorum.

Fazla çalıştırma, mobbing aralıksız şekilde devam ediyor. Tepkimizi dile getirdiğimizde hemen tutanak tutulmakla tehdit ediliyoruz. İnsanların çalışma koşullarına tepki göstermesini, iletişim kurmasını istemiyorlar.

Sağlık açısından şu anki çalıştırılma şeklimizin hiç de doğru olmadığını düşünüyorum. Çalışma sürelerimiz arttı. Haftalık 43,5 saat çalışma süresini denkleştirmek için, hafta içi olan mesai saatlerimizi arttırıyorlar. Sürekli bir yeni iş çıkarmaya çalışıyorlar bizlere. Mesela düzgün olan raflar var ancak bir daha düzeltin diyorlar, şu şekilde yapın diyorlar. Burada da dertleri “işçi boş” kalmasın oluyor.

Tepki gösterince biz sana para ödüyoruz diyorlar. Sanki köleymişiz gibi davranıyorlar. Tüm bunlara karşı işçilerin kendi gücünü göstermeleri gerektiğini düşünüyorum. Bunun böyle devam etmemesi gerekiyor.

Kalıplaşmış sendikal anlayış da var burada, vurdumduymaz bir anlayış, bunu da ayrıca not etmek istiyorum.

Rönesans şantiyesinde çalışan işçi anlatıyor: Hapis hayatı yaşıyoruz

Rönesans’ın Yargıtay şantiyesinde çalışıyoruz. Burada salgın başladıktan sonra işçilere üç seçenek sundular. Ya istifa ya ücretsiz izin ya da kamplarda kalmak ama hiçbir şekilde dışarı çıkmamak. Paraya ihtiyacı olanlar, evi geçindirmek için çalışması gerekenler bu süreçte mecburen burada kalıp çalışmaya devam etti. Ücretli izin talebine hiçbir şekilde yanıt verilmedi.

Burada işçiler bir hapis hayatı yaşıyor. Kamplarda kalan arkadaşlarımızın dışarıyla tek bağlantısı telefon. Aileleriyle bir aydır görüşemiyorlar. Yatıyorlar ve kalkıp tekrar mesaiye başlıyorlar aynı iş alanında.

Ofis personelleri var, onlar kırmızı yelek giyiyorlar, dışardan geldikleri belli olsun, işçiler yaklaşmasın diye. Geçtiğimiz günlerde şüpheli bir durum oluştu ama sonuçlar negatif geldi.

Rönesans burada açık bir firma ayrımı yapıyor. Kendisi ana yürütücü olmasına rağmen taşeron firmalarla hiçbir şekilde temas kurmuyor. Herkes kendi güvenlik önlemi için kendi başının çaresine bakıyor. Rönesans kendini tamamen izole etmiş durumda.

İşçilerin en büyük sorunu ise yemek. Çok ağır bir iş yapmalarına rağmen çok yetersiz yemekler geliyor. Bir işçinin yemesi gerekenden çok daha yetersiz yemekler geliyor. Sosyal alan hiçbir şekilde yok. İnşaatın yanında yatıyor, sabah kalkıp akşama kadar yeniden işe başlıyor. Tam bir kölelik sistemi.

Lojistik deposu işçisi anlatıyor: Hiçbir değerimiz yokmuşçasına çalıştırılıyoruz

Depo işinde operatör olarak çalışıyorum. Ancak şu an işler azaldığı için 65 yaş üstüne gönderilen paketleri hazırlıyoruz. 3 haftalık süreç ve öncesi de dahil işçilerin hiçbir değeri yokmuşçasına çalışmaya zorlanıyoruz.  “Evde kalın” deniliyor ancak evde kalacak imkanımız yok.  Bunu sağlayacak olan devlettir.  Halkın sağlığından sorumlu olanlar boş laf olsun diye konuşuyorlar. Önlem aldık diye düşünsünler isteniyor. Böyle bir algı yaratılıyor. Her konuda olduğu gibi burada da göstermelik işler ve uygulamalar söz konusu.

Bazılarının tuzu kuru olabilir, sıcacık evlerinde olabilirler. Biz lojistik çalışanları olarak maske ve kolonya paketlemesi yapmamıza rağmen kısıtlı sayıda maske ve eldivene ulaşabiliyoruz. Mola alanlarımız yemekhanemiz yetersiz ve kalabalığın içine giriyoruz. Neden? Böyle salgın gibi bir süreçte de çalışmak zorunda bırakılan insanlarız biz. Birileri kazanacak diye ölümle burun buruna çalışmak zorunda kalıyoruz. Koşullar ağır ancak umudumuzu diri tutmaya çalışıyoruz her şeye rağmen.

Metal işçisi anlatıyor: Bizim Saray'da oturan kişi gibi etrafımızda doktorlar yok

Biz üç haftadır üç vardiya olmak üzere çalışıyoruz. Hayatımızdan, ailemizden endişe ediyoruz, onlara hastalık taşır mıyız diye düşünüyoruz ya da ücretsiz izne mi çıkarılacağız diyoruz...

Yine her 3 vardiyada da acaba başımıza bir şey gelse tedavi olacak hastane bulabilir miyiz diye korkuyoruz. Bizim Saray’da oturan kişi gibi etrafımızda doktorlar hemşireler yok. Çünkü biz yine o Saray’da oturanın patronların önüne attığı, bu düzende yaşamak için çalışmak zorunda bırakılan işçileriz.

Gebze'den bir metal işçisi anlatıyor: Evde kalamıyoruz, çalışıyoruz

Kocaeli'nin Gebze ilçesinde metal işkolunda faliyet yürüten bir fabrikada çalışan, evde kalamayan bir işçiyim.
Ülkeyi yönetenlerin bir yandan evde kal çağrısı yaparken bir yandan da çarklar dönecek, üretim sürecek demesi samimiyetsizliğin ürünüdür.

3 hafta önce çalıştığımız fabrikada bir arkadaşımızda korona çıktı, bizler yeterli sağlık önlemi alınmadan çalışamayacağımızı belirttik, karşılığında işveren bizleri tehditle çalıştırmaya çalıştı. Örgütlü gücümüz sayesinde 14 gün çalışmadık. Bu sürede vaka sayısı 10'u buldu. Bizim 14 günlük izolasyon süremiz bu hafta başı doldu, üretime başladık. Hafta sonu sokağa çıkma yasağı kararı alan hükümet bizleri yine muaf tuttu, işverenin talebiyle özel izin alındı, çalışacağız. Evde kal diyenler izin verdi üstelik. Konuştuklarıyla uygulamaları tamamen farklı, evde kalamıyoruz, çalışıyoruz.

Evde kalsak ya yoksulluktan öleceğiz ya da borç batağına saplanacağız. Zor günlerde bize bakması gereken devlet patronların üretimini dert etmiş, vermiş oldukları sınırsız destek yetmezmiş gibi...