İrfan Alış ile 'Olta Dayanışma Albümü' üzerine söyleşi

Peyk grubunun solisti İrfan Alış'la, geçtiğimiz hafta yayınlanan Olta 1 adlı dayanışma albümü üzerine konuştuk.

Haber Merkezi

Geçtiğimiz hafta, Peyk grubunun solisti İrfan Alış’ın, birkaç ay önce sosyal medya üzerinden yaptığı dayanışma albümü çağrısının ilk çıktısı olan Olta 1 adlı albüm dijital platformlarda yayınlandı. Olta 1’e çok yakında yeni albümlerin ekleneceğini belirten Alış ile müziğe, albüme ve dayanışmaya dair konuştuk.

Salgının ortaya çıkmasının ardından hepimizin hayatı radikal biçimde değişti. Pek çok müzisyen, tıpkı diğer sektörlerdeki emekçiler gibi işsizlikle, açlıkla burun buruna geldi. Sizin yaptığınız bu çağrı, böyle bir gündemle eş zamanlı olarak gerçekleşti. Öncelikle bu dayanışma albümü fikrinden söz edelim, nasıl ortaya çıktı? 

Gençler beni yakın bulduklarından mıdır ya da güvendiklerinden midir bilmem, bana devamlı kayıtlar gelir. Yanlarında gerçek eleştiri yapan kişilere ihtiyaç duyuyorlar ve bana da gönderiyorlar bu kayıtları zaman zaman. Her bir kayıt üzerine konuşuyoruz bu arkadaşlarla bu parçaların sözleri, müzikleri üzerine. Derken, benim bir çevrem oluştu. Üç tane atölye yaptım ve buradan tanıdığım müzisyenler de vardı. Bunun yanında Veys Çolak var, Özgür’ün öğrencileri var, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nden tanıdığımız arkadaşlarımız var. Bu çevre bir “işim düştü” çevresi değil. O yüzden dedim ki “bir on şarkı bile bulsak... bir şey yapalım yani. Evde oturup beklemeyelim”. Sonra şarkılar yağmaya başladı. On şarkı arıyorduk bir anda yirmi oldu bu sayı. Ardından “ben de veririm abi” diyen çok sayıda müzisyen oldu. 

Bir Facebook paylaşımıyla başladı değil mi bu?

Evet, bir Facebook paylaşımıyla. Ancak bu benim yıllardır yaptığım, denediğim bir yöntem. Örneğin Halim Yok klibini çekmek için yine benzer bir çağrı yapmıştım. Bu klibin ardından burada oluşan dostluklarla sonrasında pek çok güzel çalışma yaptık. Dayanışma... Hep sevdim onu ben. Hep ona güvendim. “Sanal alemde gerçek insanlar var mı” sorusunun cevabı oldu aynı zamanda bu iş benim açımdan. Evet gerçek insanlar var. Elini uzattığında onlara değebiliyorsun. Ve biz değerliyiz! Bu albümde benim en çok hoşuma giden şey, her yaştan ve her türden pek çok müzisyeni içeriyor olması. Çok profesyonel müzisyenler de var bu albümde, hayatında ilk kez kayıt yapmış müzisyenler de var. Orkestra kaydı da var; tek gitarla seslendirilmiş muhteşem şarkılar da... Benim niyetim, bu salgın bittiğinde bu çalışmayı üretim odaklı bir yöne evriltmek. Mesela stüdyolar kötü durumda bugün, bunu biliyoruz. Kimsede para yok ve stüdyolara giren müzisyen de yok bu yüzden. Fakat stüdyolara böyle bir oluşumla gidip “boş günlerinizi bize verir misiniz” diyebiliriz. “Sizin normal fiyatınız on lira ise biz beş lira verelim ve tüm boş zamanları alalım; gece dahil. Boş kalmasın”. Ve oradaki ekipmanın ve orada çalışan arkadaşımızın ücretini verelim. 

Araya gireceğim, bu süreçte enstrümanını satanlar, müziği bırakıp başka başka işlere girip hayatını idame ettirmeye çalışanlar oldu biliyorsunuz. Tablo son derece vahim ve bu en güçlü şekilde dile getirilmeli. Buradaki yaklaşım; yani sizin “e hadi ne yapıyoruz” diyerek müzisyenleri üretim odaklı bir dayanışmanın içine çağırmanız da son derece önemli bence.

Tabii. Üç dört ay bekledi herkes “devlet ne yapacak” diye. Bin lira vereceğini söyledi. Ben bin kişiyi tanıyorumdur bu alemde ve sadece bir kişi aldı bu parayı. Yani devletten bir şey gelmeyeceğini anladık. Sonra MESAM’dan gelir diye umutlandık. Dedik ki “MESAM’ın kenarda köşede eskiden kalma bir fonu vardır, bir cömertlik yapar”. Geçen sene on lira alıyorsam örneğin, bir lira verdiler bu sene. Telif bedeli filan da almadık yani. Onlara gidince de işte “mekanlar kapalı biz de toplayamadık” filan diyorlar ama oraya para akmaya devam ediyor. Kimse kendi yaşam standardından kısmıyor yani. Bizim paralarımızla kayyuma filan maaşlar ödeniyor yani. Kayyum niye buradan maaş alır ki! Bu oluşumun, bu dayanışmanın en önemli tarafı şu mesela: Kimse bu işten para alamaz! Bu oluşuma katılan, şarkısını veren müzisyen o şarkıya vedalaşıyor. Belki o şarkı milyonlarca dinlenebilir. Bu şarkıyla vedalaşıyor ve bunu canı gönülden ömür boyu, sonsuza dek veriyor. Ben çok açık yazdım. Dedim “daha önce yayınlanmamış olan şarkınızı bu albüme veriyorsunuz”. Bu elbette ‘cover’ de olabilir. Fakat bu şöyle bir ‘cover’ olmalı: Örneğin İsimsiz Orkestra, No Land’ın solisti Kâmil ile bizim Sulu Şaka adlı şarkımızı yaptılar. Bambaşka ve büyük bir prodüksiyona doğru giden bir şarkı oldu bu. Yoksa zaten böyle bir nitelik taşıyan şarkıyı tek gitarla evde yeniden çalmak değil söylediğim. Ciddi bir albümden bahsediyorum ben. Üstüne titrediğiniz bir kaydı vermelisiniz. Bu albüme öyle parçalar geldi mesela. Sound açısından albümün böyle bir bütünlük içinde olmasını beklemiyordum açıkçası. Parçaların garip bir sound uyumu var. Aslına bakarsan ben bu işin büyüyebileceğini sonradan anladım. Bir baktım bir sürü mail, bir sürü parça geliyor. Bu, dünyanın en kolay prodüksiyonuna dönüşmeye başladı. Bunu görünce de şunu düşünmeye başladık: “Gelecekte ne yaparız”!

Evet buraya ayrıca geleceğiz. Fakat onun öncesinde Albümün adını da konuşalım istiyorum. 

Evet albümün ismi Olta. Bunu da Facebook üzerinden sordum ve öyle karar verdik. Hoşumuza gitti bu isim. Biz umut arıyoruz aslında. Hani olta atarsın ne geleceğinden de çok emin değilsindir aslında. Bir umut... Hiçbir plan yapmadan başladık buna ve hiçbir beklentiye de sahip değildim. Sadece görmek istedik aslında. Benim hayalim basit: Her ay bir, iki albüm yayınlarsak ne olur? Bu hayal artık bizim hayalimiz oldu. Bunu anlattığım herkes böyle bir oluşumun içinde yer almak istedi ve heyecanlandı. Mesela on bin şarkı olursa ne olur? Düşünebiliyor musun on bin şarkı! Hele bunların içinden ‘mainstream’e gidecek müzisyenler olursa... Yani kendi ‘mainstream’ini, kendi medyasını yaratan, kendi yolunu çizen ve en önemlisi bağımsız olan, kendi stüdyolarını çalıştırabilen, kendi yarasını sarabilen ve bunu yaparken de hiç kimseyle yüz göz olmayan bir oluşum. Çünkü bu işi bu şekilde yapmaktan artık yorulduk! Ben bundan sonra yapacağım bütün şarkıları buna adayabilirim. Böyle bir şeyin içinde olmak beni son derece heyecanlandırıyor. Ben vakfediyorum! Bundan sonra yaptığım hiçbir şarkıyı, hiçbir sözü kendi çıkarıma bağlamıyorum. Bu albüme destek verenler de verdikleri şarkıyı bu albüme bağışlamış oldular. İnsanların buna destek olması lazım. Biz Peyk olarak dört şarkımızı verdik şu an için. Sistem bizim gibi müzisyenleri öne çıkartmıyor, biliyorsunuz; özellikle dijitalde. Bazı kurallar var ve bununla uğraşmak istemiyoruz artık. Burada satış kaygısı yok fakat dinleyicilerin de bu albüme destek olması lazım. Deniyor ki “çok üretmeyeni öne çıkarmayacağız”. Ne zamandan beri bir plak şirketi benim ne kadar üreteceğime karar veriyor? Ve kuralları belirliyor bu şirketler ve bizler buna mahkûm ediliyoruz. Ama yarın öbür gün on bin şarkımız olduğu zaman neden kendi portalımızı kurmayalım! Spotify’e “güle güle” diyebiliriz. “Git o zaman ayda on yedi şarkı yapan insanlarla çalış”! Bu ülkede müziğe yıllarını vermiş müzisyenler, müzik yazarı, müzikologlar, (...) pek çok insan var. Hepimiz aynı yerdeyiz aslında ve birbirimizi büyütmeliyiz ve organize olmalıyız. Bu kadar basit. Bunu yapmazsak, biz kendimize ihanet etmiş oluyoruz. Hep birilerini suçluyoruz “plak şirketi bunu yaptı, öbürü bunu yaptı” diye. Hayır oyunun kuralı bu! Benim birçok arkadaşım inanmadığı şarkılara imza atıyor. Ve onları tanıyorum ben, o adamlar o müzikleri dinlemiyor. Ben bunu hiç yaşamadım müzik hayatım boyunca ve bu durumda olanlara hep üzüldüm. Bu albümde şunu biliyorum: Büyük bir keyifle yapıldı bu müzikler ve “bu albümde olmak istiyorum” dedi bu insanlar. Bize katılacak müzisyenler yapabildikleri en radikal şarkılarıyla, sansürlerini kırarak gelsinler istiyoruz. Piyasanın şekillendirdiği, satış kaygıları taşıyan şarkılar değil. 

Peki bu projenin nereye evrileceğini öngörüyorsunuz? Kafanızda, hayalinizde ne var bu konuda? 

Projenin nereye gideceğini bilmiyoruz henüz. Dolayısıyla henüz emekleme aşamasında olan bir çalışma üzerine plan yapmak doğru gelmiyor bana fakat hayalim şu: Diyelim ki biz yılda yirmi beş albüm yayınlayan bir oluşum haline geldik. Türkiye’nin her yerinden gençler birer şarkılarını buraya yağdırıyorlar. Ve ikinci, üçüncü yılında bizim artık stüdyolarımız var ve bu stüdyolar gençlere kapılarını açmış. Onlara diyoruz ki “on şarkı yapın ve bir şarkıyı bu dayanışmaya bağışlayın”. Özgürce üretin, durmayın ama bu dayanışmayı da büyütün. Birbirimize destek olalım, birbirimizin projesinde yer alalım. Ve bu on yıl sonra on bin şarkıya ulaşsın. Devam etsin yani. Piyasanın belirlemediği, bu ülkenin en büyük şarkı koleksiyonu oluşsun örneğin. “Ondan sonra onu plak mı yaparız”? O gün düşünürüz onu. Şu an yürümeye çalışan bir bebek var elimizde. Bunu kendi kendine yürütmeyi becermeliyiz önce. Elbette bu albümden gelir elde edilecek, edilmeli de. Fakat bu paraya kişisel amaçları için kimse dokunamamalı. Bunun pek çok kötü örneklerini gördük. Bu dayanışmanın içinde olan herkesin denetleyebildiği bir sistem kurmalıyız. Bunu da benzer şekilde dayanışabileceğimiz yazılımcılarla yapabiliriz. Diyeceğiz ki onlara “her müzisyenin bir tuşla girebileceği ve kontrol edebileceği bir mekanizma istiyoruz”. Bu para, bu dayanışma içindeki müzisyenlere hizmet veya yardım olarak hemen o sene ulaştırılmalı. Para asla birikmemeli. Bizim yeni stüdyolar kurmamıza gerek yok. Var olan stüdyolar bu dayanışmanın parçası olsunlar ve biz buraları kullanalım. Çeşitli mekanlar, belediyeler... pek çok olanak yaratılabilir. Onlara diyelim ki “siz bir festival düzenleyin, sahnemiz olsun buralar. Mesela yalnız çocuklar var. Elinde tek gitarla çok güzel müzikler yapıyorlar fakat bir türlü kuramıyorlar düzenlerini. Bu oluşum ona da yarasın. Belki ileride bu bir foruma dönüşür; buraya katılanların birbiriyle iletişim kuracağı zeminler kurulur. Böyle de bir dayanışma sağlanır. Onlarca, yüzlerce grup kurulur belki. Dayanışma dediğimiz şey sadece para değil ki. Şunu biliyorum: Var olan sistemler işe yaramıyor, yaramayacak. Pratik bir sistem olmalı öncelikle. Her şeyi kolayca çözebilen bir sistem... Hem içerdiği insanları hem de kendisini geliştirebilen, denetlenebilen, bugünün atıl kalmış pek çok yetenekli insanı yeniden harekete geçirebilen bir sistem... İçinde müzisyenlerin, stüdyoların, mekânların olduğu bir kooperatif gibi işleyen... Çok sağlam bir yapı olabilir bu ve bu alanda denenmedi böyle bir şey. Bir incir üreticisi, bir çiftçi bir peynir üreticisi yapmışsa bunu neden biz yapmıyoruz! Bunu egolarımızı kırarak, profesyonelinden amatörüne yan yana gelerek sağlayabiliriz. 

Peki kısa vadede neler var önünüzde?

İlk albüm geçtiğimiz hafta yayınlandı. İkincisi 4 Eylül’de yayınlanacak. Şu an için üç albüm var elimizde. Dördüncüsü için parçalar gelmeye devam ediyor. Sürpriz isimler de olacak burada. Tüm şarkıları geliş sırasına göre sıraladık bu albümlerde. Mesela geçen hafta çıkan ilk albümü dinledim bu sabah. Eminim, gelen şarkılar arasından seçsek ve bir ‘playlist’ yapsak yine benzer bir şey çıkardı ortaya. Bundan sonra yine geliş sırasıyla yayınlayacağız bu şarkıları. Bu ülkede binlerce müzisyen şarkı üretiyor fakat bu müzisyenler pek çok engelle karşılaşıyor bugün ve belki de küsüyorlar. Gelsinler yer alsınlar burada ve sahip çıksınlar buna. Hep birlikte üretelim. “Bu menajer, bu plak şirketi niye beni kandırdı; devlet niye vergi alıyor bu kadar; niye pırlantadan vergi alınmıyor da benden yüzde kırk vergi kesiliyor; neden salonlardan dünya kadar kira alıyor”... Niye nefret ediyorsun bizden? Sen devlet olarak yardım etmedin, bari önümüzden çekil. Ajda Pekkan’a bilmem kime YouTube konserleri yaptırmak halka hizmet etmek değil ki. Binlerce müzisyen var. Onlara beş yüz milyon vereceğine, şu süreçte aç kalan binlerce müzisyen var; onlara ver bu parayı. Ajda’nın Orhan Gencebay’ın bu paraya ihtiyacı yok. Onlara saygım da yok. İdolümüz Fikret Kızılok’a “al şu parayı cebine sok” diyen Aşık Veysel. 

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey...

İnsanlar Olta Dayanışma’nın sosyal medya hesaplarını takip etsinler. Bu oluşuma destek versinler. Bu bizim sesimiz, hepimizin sesi. Önümüzdeki albümlere kayıt göndermek isteyenler de şarkılarını [email protected] adresine gönderebilirler. Bu müziklerin teknik olarak iyi kaydedilmiş olmaları çok önemli bizim için. Bu müzikleri insanlar dinleyecek ve onlara müziğimizi en iyi şekilde ulaştırmaya çaba harcamalıyız. Bu proje nereye varır, hep birlikte göreceğiz. Ama benim umudum sonuna kadar var.