İnsanlık emperyalizmin en önemli isimlerinden Kissinger’dan kurtuldu

Emperyalizmin en saldırgan ve en sinsi politikalarının mimarı olan Kissinger’ın ölümüyle insanlık bir irinden kurtulmuş oldu.

Murat Akad

Emperyalizmin 20. yüzyıl boyunca yürüttüğü saldırgan politikaların en önemli mimarlarından ve uygulayıcılarından biri olan Henry Kissinger 100 yaşında öldü. Kissinger dünyanın gündemine ABD Dışişleri Bakanı olarak girdi. Bakanlığı Richard Nixon ve Gerald Ford’un başkanlıkları dönemine denk gelen 22 Eylül 1973 ile 20 Ocak 1977 tarihleri arasında yürütmüştü. 

Kissinger 27 Mayıs 1923’te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Almanya’nın Fürth kentinde doğdu. Aile Nazi iktidarının zulmünden kaçmak amacıyla 1938’de ABD’ye göç etti. Kissinger İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1943’te orduya katıldı ve Almanca bilgisi dolayısıyla askeri istihbarat çalışmasında yer aldı. Savaştan sonra askeri istihbarat okulunda öğretmen oldu. Ordudan ayrıldıktan sonra da bir süre bu görevi sürdürdü. 1950’de Harvard Üniversitesi’nden siyasal bilgiler lisans derecesi aldı. Yüksek lisans ve doktora derecelerini de aldıktan sonra aynı üniversitede öğretim üyeliği yaptı. Aynı dönemde çeşitli devlet kurumlarında ve düşünce kuruluşlarında görev aldı. 1957’de yayımladığı Nükleer Silahlar ve Dış Politika isimli kitapta, savaşlardan zaferle çıkmak için taktik nükleer silahların sürekli kullanılması gerektiğini savundu. Dış politika teorisyeni olarak ABD’de öne çıktı. 

ABD dış politikasında daha etkin olma isteğiyle, 1960’larda 3 kez Cumhuriyetçi başkan aday adayı olan Nelson Rockefeller’ın dış politika danışmanlığını üstlendi. Nixon 1969’da ABD başkanı olunca ulusal güvenlik danışmanı oldu. Bunu, dışişleri bakanlığı izledi ve böylece 1969 ile 1977 arasında ABD dış politikasına tam anlamıyla yön verdi. 

Kissinger’ın dünyaya bakışını özetleyen sözlerinden biri şöyle: “Kendi halkının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünistleşmesini neden öylece durup izlememiz gerektiğini anlamıyorum.” Bu güçlü antikomünist yaklaşımının, ülkesinin dış politikasını soğuk savaşın önemli dönüm noktalarında yönlendirmesinde büyük bir etkisi oldu. 

ABD'nin Çin hamlesi

En önemli hamlelerinden birinde, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ABD ile birlikte Sovyetler Birliği’ne karşı işbirliği yapmasını sağlamada büyük bir rol oynadı. Bu döneme kadar Batı emperyalizmi meşru Çin devleti olarak Tayvan’ı tanımaktaydı. Tayvan Birleşmiş Milletler’de de Çin’i “temsil ediyordu”. 1971’den itibaren Çin Halk Cuhuriyeti ile ABD, SSCB’ye karşı işbirliğine başlayınca emperyalizmin bu yaklaşımı değişti ve Çin Halk Cumhuriyeti kapitalist dünya tarafından da tanındı. Tayvan’ın BM üyeliği düştü. 

ABD’nin Çin’i kendi tarafında çekmesinde rolü büyük olan Kissinger, Çin’le ilişkilerini daha sonraki dönemlerde de sürdürdü. Bu ülkeyi 100’den fazla kez ziyaret etti. En son geçtiğimiz Temmuz ayında, 100. doğumgününden iki ay sonra Çin’e gitti. Her ne kadar görünüşte gayriresmi olsa da Kissinger’ın bu ziyaretinin ABD ile Çin ilişkilerinde bir yumuşama sağlamak amacıyla yapılmış olması muhtemeldi. Son haftalarda her iki taraftan bu doğrultuda çeşitli adımlar atıldı. 

Detant politikası

Dışişleri bakanlığı döneminde ayrıca Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki ilişkilerde yumuşamanın hedeflendiği detant politikasında da etkin oldu. Elbette bu yumuşama sözde bir yumuşamaydı. ABD emperyalizmi, son derece zayıf olduğu “insan hakları ve demokrasi” başlığında Avrupa’da büyük bir ideolojik saldırı başlattı. Sovyetler Birliği buna şiddetli bir karşılık vermek yerine kapitalist dünyayla onların argümanlarıyla tartışarak savunmaya çekildi ve bunun sonucunda 1975’te Helsinki Nihai Senedi’nin imzalanmasına alan açtı. Sovyetlerin emperyalizmin yatışmasını ve Sovyetler Birliği’nin insan haklarına saygılı, barışsever bir ülke olduğunu kabul etmesini sağlayacağına inandıkları bu uluslararası belge, emperyalizmin saldırılarına zemin hazırlayan bir belgeye dönüştü. 

Latin Amerika'ya müdahaleler

ABD emperyalizmi Kissinger’ın dışişleri bakanlığı döneminde Latin Amerika’ya yönelik ciddi müdahalelerde de bulundu. Şili’nin sosyalist devlet başkanı Salvador Allende ve onun önderliğindeki Unidad Popular iktidarına yönelik askeri darbenin örgütlenmesinde pay sahibi oldu. Benzer bir rolü, 1976’da Arjantin’deki darbede de üstlendi. Aynı dönemde Condor Operasyonu adı verilen CIA destekli bir plan uygulamaya sokuldu. Paraguay, Brezilya, Arjantin, Uruguay, Bolivyave Şili'de iktidarda olan faşist askeri cuntaların temsilcileri Santiago'da toplanıp komünistve muhalif örgütlenmeleri yok etmek için birlikte hareket etme kararı aldılar. Bu karara göre ülkeler sadece birbirlerinin sınırlarındaki muhalifleri yakalamakla kalmayacaklar, aynı zamanda dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış muhalifleri de yakalayacaklardı. Bu planın uygulanmasıyla çok sayıda Latin Amerikalı devrimci ya tutuklandıktan sonra ya da herhangi bir yerde kaybedildi.

Küba Devrimi'nin amansız düşmanı

Soğuk Savaş’ın emperyalizmin zaferiyle sonuçlanmasında Kissinger’ın öncülük ettiği hamlelerin önemli payı olduğunu belirtmek gerekiyor. Öte yandan Kissinger’ın başarısız olduğu meseleler de oldu. 

Kissinger Küba Devrimi’nin amansız düşmanıydı. 1976’da Küba’nın Angola’nın kurtuluşu için verilen mücadeleye askeri destek birimleri göndermesine karşılık, adaya hava saldırıları düzenlenmesini ve Guantanamo’daki ABD üssüne yeni birlikler yerleştirilmesini savundu. Ancak ne bu politikası yürürlüğe girebildi ne de Küba’daki sosyalist iktidarın yıkılması için atılan diğer adımlardan sonuç elde edilebildi. 

Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti’in galibiyeti ve ABD’nin geri çekilmesiyle sonuçlanan Vietnam savaşı 1975’te sona erdi. ABD’nin mümkün olan en az kayıpla karşı karşıya kalması için çabalayan Kissinger, bunda arzu ettiği başarıyı elde edemedi. 

Bunun dışında Kissinger 1970’ler boyunca başka uluslararası meselelerde de etkin oldu. Bakanlık görevi sonrasında da ABD dış politikası üzerindeki ağırlığı devam etti. 100 yaşındaki Çin ziyareti bunun en son örneğini oluşturdu. 

Emperyalizmin en saldırgan ve en sinsi politikalarının mimarı olan Kissinger’ın ölümüyle insanlık bir irinden kurtulmuş oldu.