'İnsanların umudunu yeşertecek, mücadeleyi büyütecek enstrümanlara ihtiyacımız var'

Peyk solisti İrfan Alış'la ülke gündemi, müzik ve müzisyenlerin hayat mücadelesi üzerine sohbet ettik.

Yasin Çalış - Ahmet Kaya

Türk rock grubu Peyk'in solisti İrfan Alış'la müzisyenlerin hayat mücadelesi, toplumsal çürümenin müzik sektörüne yansıması ve dayanışmanın gerekliliği üzerine konuştuk.

Peyk, Türk Rock’ında hem müzikal anlamda hem de şarkılarında anlattıklarıyla özel bir yeri olan bir grup. Kurulduğu andan itibaren “nevi şahsına münhasır”. Çoğu şarkınızda çürüyen düzeni resmediyorsunuz. Ama gericilik, çürüme durmuyor, gün geçtikçe artmaya devam ediyor bu ülkede. Bundan da etkilenen ilk olarak hep müzik olmuştur, müzisyenler ve dinleyiciler hep dar bir alana sıkıştırılmaya çalışılıyor. Siz var olan durum için neler söylemek istersiniz, bu sıkışmaya dair, burayı aşmaya dair…

Müziği ticari olarak ele alan insanlar sıkışır, kısırlaşır. Mevcut koşullarda müziğe yeni başlayanlar için durum daha da vahim. Bizim gibi bütçeyi ve müziği dengelemiş gruplar o sıkışmışlığı aşacaklar. Aşmak zorundalar.

Geçen hafta plak çıkardık plağın parası ile konser yaptık ürettiğimizi tekrar müziğe yatırdık. Türkiye'deki müzisyenlerin örgütsüzlüğü ve bireysel yaklaşımlarından dolayı bu kadar sıkışıyor her şey. Herkes iktidar gidecek ve biz eski halimize döneceğiz zannediyor. Üretime dönük insanlar giderek azalıyor. Dayanışmayı büyütmediğimiz sürece bu tip şeylerden etkileneceğiz. Daha kısıtlı alanlara sıkışacağız.

Belediyeler salonlarını müzisyenlere kiralıyor. Halk konserleri yapamıyoruz. Biz bir kentin konser salonuna neden para vermek zorundayız.  Ben insanlara para ile bilet satmak istemiyorum.  Şarkı yazıyorum insanlara sesleniyorum. Müziğimi paylaşmak istiyorum. Kendimi herhangi bir şey ile sınırlandırmıyorum.

Dayanışma dediniz; bu konuda attığınız adımlar da olmuştu yakın geçmişte. Bu konuya dair başka neler söylemek istersiniz, somut önerileriniz nelerdir?

Çevremizde arkadaşımız eşimiz dostumuz ile başlayacağız. İnsanlara kendimizi anlatarak herkese ulaşmaya çalışacağız. Örgüt kelimesi yıllarca kötülendi ve kriminalize hale getirildi, bu kasıtlı olarak yıllara yayılmış bir biçimde yapıldı. Biz birbirimiz ile dayanışmak zorundayız. Olta dayanışma albümünü yaptık. Bu sayede bin beş yüz müzisyen birbiri ile tanıştı. Bir araya gelerek üretmeye başladı. İşte umudumuzu buradan şekillendireceğiz. Bu dayanışmayı imkanlarımız ölçüsünde büyütmek zorundayız.

Geçtiğimiz konserde 51 kişilik bir ekiple çıktık. Bir çok ana akım grubun yapamayacağı şeyi yaptık. Bunların tamamı dayanışma ile oluyor. Peyk bir şey yapmak isterse bir çok insan gönüllü oluyor çünkü biliyorlar ki bizim olduğumuz yerde yardımlaşma vardır. Her iş kooperatif bir işleyiş sonrası dinleyiciye ulaşır. Ana akım müzikte bunu göremezsiniz çünkü ana akım olan her ne olursa olsun onda değişimi yaratacak güç mevcut değildir.

Mevcut iktidar, müziğinizi nasıl etkiliyor?

Mevcut iktidar olmasaydı şarkılarım eksik kalırdı. İki albümü bana bu siyasi iktidar yazdırdı. Çünkü sinirliyim ve şarkılarımda bunu ifade ediyorum. İstiyorlar ki müzik konuşalım başka yere temas etmeden sadece müzik, sadece resim... bu mümkün değil ve bunu sizden isteyen insanlar tehlikelidir. Kasti olarak hedef şaşırtırlar. Müzikte konuşulması, anlatılması gereken hayatın gerçekliğidir insanların gündelik hayatında yaşadıkları gerçek sorunlardır. Bu iktidar bir geleneğin devamı. Bir anda gökten düşmediler bu bir sürecin sonucu.

Bugün ülkemizde birçok alanda olduğu gibi müziğe ve müzisyenlerin haklarına da dönük bir saldırı söz konusu. Bu saldırı nasıl püskürtülebilir sizce?

Şu an halka yapılan, daha doğrusu dünyanın tamamında halklara yapılan bir saldırıdan söz etmemiz gerekiyor. Gıda, barınma, ulaşım vb. Haklar insanların doğuştan gelen haklarıdır. Bunun konuşulması tartışılması bile abes. Bu hakların var olanını korumak ve kaybettiklerimizi geri almak için tek seçeneğimiz birbirimiz ile dayanışmak. Çünkü insanlar artık çıldırmanın eşiğinde. Hayatları ellerinden alınmış ve karşılığında hiçbir şey verilmemiş insanlar.

Köleler ve kilitler isimli şarkınızdan özellikle bahsetmek isteriz. Emperyalizmin yarattığı yıkımlar sonucu yerlerinden yurtlarından edilen insanların hikayesini yalınlıkla anlattınız o şarkıda. Mültecilerin çok büyük bir kesimi gittikleri ülkelerde de rahat yüzü görmüyor elbette, buna ülkemiz de dahil. Ülkede estirilmek istenen mülteci karşıtlığına dair neler demek istersiniz?

Bunun adını doğru koyalım mülteci meselesi demeyelim yükselen faşizm diyelim. Ağzı köpürerek konuşan Nazi suratlı insanların arttığı bir dönemde bundan en çok çıkar sağlayanlar mülteci nefretini körükleyenlerdir. Faşizm emekçi halkı hedef alır ve Faşizm çatal bıçaktır. Sermaye yemeğini onunla yer.

Köleler ve Kilitler'i yazdığımda Suriye olayları gündem bile değildi. Bir gün bir mülteci teknesi batmak üzereyken kaptan mültecileri gemide kilitleyerek kaçıyor ve bu olay kıyıya çok yakın bir yerde yaşanıyor. Berrak cam gibi bir su içerisinde hareketsiz insanlar... Bu şarkıyı öyle yazdım. Şarkı radyolarda çalınmadı, listelere girmedi. Bir menajer ile görüştüğümüzde bize 'bu şarkı bu döneme ait değil artık müzik başka bir yere gidiyor insanları anında ele geçiren müzikler yapmak lazım' dedi.

'Çünkü kaptanlar korkar isyandan, fırtınalardan bile fazla' diye yazdık. Şarkıyı kaydettik ve bir yıl sonra dünyada başka hiçbir şey konuşulmuyordu.

Son olarak neler eklemek istersiniz? Verili duruma dair söylemek istedikleriniz var mı, ülkeye dair, hayata dair…

Ülkenin gündemini takip ediyorum gündemdeki pek çok şey hayatımıza doğrudan temas etmiyor. Siyaset yapan partilerin sorunları net bir biçimde ortaya koyup üzerine kararlılıkla gitmesi gerekli fakat muhalefet partileri herhangi bir heyecan yaratamıyor ve siyaseti kısır bir alana hapsediyorlar. Muhalefet için söylüyorum, sağcılaşarak kitlenizi artıramazsınız mevcut kitlenizden olursunuz. Helalleşme diyorlar. Önce bu ülkenin kadınları ile gençleri ile madende ölen işçilerin aileleri ile helalleşin de görelim. Yirmi yıllık bir iktidardan yirmi yıllık bir muhalefetten bahsediyoruz. Böyle bir şey nasıl olabilir diye kendimize sormamız gerekli. Fakat bunun cevabı açık, sermayenin iki çocuğunun danışıklı dövüşünden bahsediyoruz. Biliyoruz ki sermayeden gücünü arkasına almayan bir parti mecliste olamaz ve bu gücü arkasına almış partilerden oluşan bir meclisten de halkın yararına bir şey çıkmaz. Benim doğup büyüdüğüm yerde müzik neredeyse lanetlenmiş, yasaklanmış bir şeydir. Ben müziğimi böyle bir umutsuzluk içerisinden çıkardım. Bizim de insanların bu umutsuzluğu içerisinden umudu yeşertecek sosyalist sola ve bu mücadeleyi büyütecek enstrümanlara ihtiyacımız var.