İngiltere’de grev dalgası yayılıyor

İngiltere’de hayat pahalılığı ve enflasyona karşı işçilerin grevleri her geçen gün artıyor.

Eren Korkmaz

İngiltere'de yüz binlerce işçi greve çıktı, bir o kadarı da grev gününe hazırlanıyor. Uzun yıllar sonra İngiliz sendikal hareketinin en direngen ve aktif olduğu bir dönemine tanıklık ediyoruz.

Bu yazıda bu grevleri kısaca listelemeye çalışacağım ama bunlar dışında da çok sayıda firmada grev olduğunu ve birçok firmada da grev kararının ardından işçilerin taleplerinin karşılandığını bilmekte fayda var.

Birçok sektörde ücret pazarlıkları sürerken sendikaların konfederasyonu olan TUC asgari ücretin 15 pound olması için bir kampanya başlatıyor ve ayrıca genel grev çağrısını değerlendirmeyi gündemine alıyor.

Meselenin siyasi etkilerine geçmeden önce öne çıkan grevlere kısaca değinelim.

Demiryolu İşçileri

İşçi hareketinin en büyük tetikleyicisi 40 bin demiryolu işçisini temsil eden RMT sendikasının Haziran ayında başlattığı grevlerin büyük başarı kazanması oldu.

Sendikanın sosyalist lideri Mick Lynch’in etkili söylemleri ve kendisine yüklenmeye çalışan gazetecileri mat etmesi ile popülerlik kazanması ve sendika üyelerinin disiplinli duruşu sayesinde ilk başta başarılı olma ihtimali düşük sayılan grev etkili oluyor ve medyanın tüm çabasına karşı toplumun desteği de alınıyor.

RMT’nin başlattığı greve demiryollarında farklı meslekleri örgütleyen ASLEF ve TSSA sendikaları da katıldığı için grev günlerinde işçiler tam kadro grev yapıyorlar.

21, 23 ve 25 Haziran, 27 ve 30 Temmuz ve 13, 18, 20 Ağustos tarihlerinde 40 bini aşkın demiryolu işçisi ülke genelinde grev yaptılar. Eylül ayındaki grev günleri yakında açıklanacak.

Sendika, ücret artışının yanı sıra çalışan sayısını azaltma, birçok çalışanı işten çıkarıp daha kötü şartlarda yeniden işe alma gibi kararlara karşı çıkıyor. Grevlere destek için birçok şehirde mitingler de düzenleniyor.

Medyanın “sizin yüzünüzden zor durumdaki insanlar işe gidemiyorlar” tepkisine karşı sendika liderleri “işçilerin zor durumda oldukları işe gidemediklerinde aklınıza geliyor, neden düşük ücretler söz konusu olduğunda gündeminize gelmiyor?” şeklinde cevaplıyorlar.

Ayrıca tren şirketlerin kamulaştırılmasını talep ediyorlar. Devletten aldıkları desteklerle şirketlerin büyük kârlar elde ettiklerini ve hissedarlarına milyonlarca pound dağıttıklarını ama işçilerin ücret talebini reddettiklerini, yolculara da pahalı bilet sattıklarını anlatıyorlar.

Otobüs Şoförleri

28-29 Ağustos’ta Londra’da otobüs şoförleri de greve gideceklerini duyurdular. Bu hafta sonu aynı zamanda meşhur Notting Hill Karnavalı’nın olduğu dönem denk geliyor.

Çöp Toplama İşçileri

İskoçya’da Edinburgh’te Unison sendikasına bağlı çöp toplayan işçiler 18-30 Ağustos arasında 12 günlük greve gittiler ve şehrin her tarafında çöp birikti. Bu dönem dünyaca ünlü Edinburgh Kültür Festivali’ne de denk geliyor.

Grevlerin İskoçya’da 13 şehre daha yayılması bekleniyor. İskoçya Başbakanı Sturgeon bağımsızlık referandumunu geçen ay duyurmuştu, ancak bu grevler karşısında “keşke elimizden gelse de enflasyon oranında zam yapabilsek, ama bütçemiz sınırlı” açıklamasını yapıyor.

İletişim ve Posta İşçileri

Demiryollarında RMT sendikasının tetiklediği grevlerin yeni dalgası iletişim işçilerinin örgütlendiği CWU sendikasının 170 bin üyesi ile gelişiyor.

26 Ağustos’ta Royal Mail (Türkiye’deki PTT’nin karşılığı) ve Parcelforce kargo şirketinde çalışan 115 bin posta işçisi, 1500 noktada greve başlıyor. Diğer grev günleri 31 Ağustos, 8 ve 9 Eylül olarak duyuruldu.

En son 2009’da postacılar greve çıkmıştı ve CWU sendikası Royal Mail’in geçen sene 758 milyon pound kar ettiğini ve bunun 400 milyonunu hissedarlara dağıttığını, CEO ve üst düzey yöneticilere de 6 milyon pound prim dağıtıldığını ama günde ortalama 5 saat yürüyen işçilere yeterli ücret artışı yapmak istemediğini belirtiyor.

CWU sendikası 29 Temmuz ve 1 Ağustos tarihlerinde British Telecom ve ona bağlı Openreach şirketindeki 40 bin üyesiyle de grev yapmıştı. 31’inde Royal Mail’deki üyelerle birlikte onlar da greve gidecek ve 2000’i aşkın noktada 170 bin işçi greve katılacak.

Liman İşçileri

İngiltere’nin en büyük konteynır limanı olan Felixstowe’da 1900 liman işçisi 21 Ağustos pazar günü 8 günlük greve çıktı.

Bunun tedarik zincirinde önemli aksamalara neden olacağı belirtiliyor, çünkü bu limana dünyanın dört bir yanındaki 700 limandan mal geliyor ve yılda 4 milyon konteynır taşınıyor.

Bu grev süresince 45 bin konteynırın yüklenmeyeceği tahmin ediliyor. Şirketin 2020’de 610 milyon pound kâr ettiği ve hissedarlarına toplamda 100 milyon pounda yakın kâr payı dağıttığı da belirtiliyor.

Liverpool limanında da işçiler grev kararı aldılar ve grev hazırlıkları başladı.

Diğer sektörler

British Airways yer hizmetlerinde çalışan yaklaşık 700 işçi ve Stagecoach otobüs firmasında çalışan işçiler grev kararı almalarının ardından talepleri kabul edilmişti.

Sağlık çalışanları ve öğretmenler de sendikalarının çağrısıyla grev oylama sürecine başladılar. Yasalar gereği üyelerin en az yüzde 50’sinin oy vermesi ve onların çoğunluğunun grev lehinde oy vermesi gerekiyor. Yukarıda bahsettiğimiz CWU’nun grev oylamalarına katılımın yüzde 95 olduğunu ve katılanların yüzde 90’dan fazlasının grev lehinde oy verdiğini de vurgulayalım.

'Artık Yeter' kampanyası

Bu grevlere öncülük eden sendikalar İşçi Partisi’nin sol kanadına destek veren, sosyalistlerin etkin olduğu, Corbyn’in seçilmesinde etkili olan sendikalar.

Pandemi ve kapanma döneminde “anahtar işçi” denilen, herkes evlerinde kalırken hayatın devam etmesi için dışarıda çalışmayı sürdüren ve haftada bir toplumun alkışladığı işçiler.

Bir sene önce kahraman denilen ve son 10 yılda ücretleri artmayan işçiler için yüzde 10’un üstüne çıkan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında ücret talepleri karşılanmayınca grevden başka çare kalmıyor.

Bu sendikalar ve İşçi Partisi’nin sosyalist kanadındaki vekillerin girişimiyle Temmuz ayı içerisinde “Artık Yeter” (Enough is Enough) başlıklı bir kampanya başlatıldı.

Birçok sendika, aydın ve kitle örgütlenmesi bu harekete katıldı. Kampanyanın ilk gününde online üye olmak isteyenler 200 bini geçti, internet sitesi ilgi nedeniyle çöktü. Londra, Liverpool ve Manchester’da sendikal liderlerinin ve vekillerin katılımıyla kitlesel mitingler düzenlendi.

Farklı sektörlerdeki işçi hareketlerini koordine etmeyi hedefleyen bu kampanya ile “hareketi yeniden oluşturuyoruz” daveti yapılıyor.

Corbyn’in ayrılmasının ardından moral bozukluğu yaşayan ve 100 binden fazla üyenin İşçi Partisi’nden ayrılmasına neden olan sürecin grevlerle aşıldığı görülüyor.

Bu hareketin bileşenleri kendilerine destek vermeyen İşçi Partisi yönetimini eleştirmekte ve onları alanlara davet etmekteler, ancak kampanyanın hedefine Muhafazakar Parti hükümetini, hayat pahalılığını ve sınıfsal eşitsizliği koyuyorlar.

Çağrılarında artan milyarder sayısını, şirketlerin rekor kârlarını, buna karşın derinleşen yoksulluğu, gelir eşitsizliğini anlatıyorlar. Meseleyi İşçi Partisi içinde bir iktidar mücadelesine sıkıştırmıyorlar.

İşçi Partisi destek ziyaretlerini yasaklıyor

İşçi Partisi lideri ise vekillerin grev alanlarını ziyaret etmesini yasaklıyor, hatta gölge ulaşım bakanı olan, sendika kökenli Sam Tarry grev alanına gittiği için Starmer tarafından görevinden alındı. Yönetim iktidara aday olan bir partinin yerinin grev gözcülüğü olmadığını iddia ediyor.

Toplum içinde popüler olmayan, ne istediği, ne savunduğu net olmayan Starmer partiden Corbyn dahil birçok sol vekili uzaklaştırırken şimdi kontrolünün dışında gelişen bir işçi-sendikal hareketle karşılaşıyor.

Muhafazakar partinin oyu erirken anketlerde İşçi Partisi yaklaşık yüzde 8 önde görülse de “kim iyi bir başbakan olur” sorusunda Starmer, Johnson ve şu anki iki aday (Sunak ve Truss) ile hemen hemen aynı puan alıyor (yaklaşık yüzde 32).

Muhafazakar Parti'de yeni başbakan gündemi

Muhafazakar Parti ise Johnson’un istifasının ardından yeni liderini seçme sürecinde. Vekiller adayları 2’ye indirdi, Liz Truss ve Rishi Sunak aday olarak kaldılar.

Eylül ayı içinde yaklaşık 120 bin parti üyesi oy kullanıp kimin başbakan olacağına karar verecekler. Anketlerde Truss açık ara önde görünüyor.

Her iki aday da tabandan destek alma adına aşırı sağ denebilecek politikalarda birbirleriyle yarışıyor.

Grevleri yasaklayacaklarını, sendikaları susturacaklarını, göçmen hareketliliğine izin vermeyeceklerini, insan hakları ile ilgili sözleşmelerden çıkacaklarını ve vergileri indireceklerini belirtiyorlar.

Artık Yeter hareketi de bir yandan yaşam pahalılığını gündemine alırken yeni başbakanın ve ekibinin aşırı sağ ve anti-demokratik söylemlerine karşı da birlik çağrısı yapıyorlar.