İlk kadın ressamımız Mihri Hanım

''Mihri Hanım’ın sıra dışı hayatı daha fazla araştırmayı hak ediyor.''

Fide Lale Durak

*Kapak resmi: Mihri Hanım, Otoportre, 1918-1921

Sanat tarihinde kadının yeri azdır ve bu durum sadece ülkemizle sınırlı olmayan bir sınıflı toplum sorunudur. Örneğin Avrupa modern sanatının, erkek ressamlar üzerinden anlatıldığı kolayca farkedilebilir. Bunun bir nedeni kadınların görmezden gelinmesiyken diğer bir nedeni de erkek sanatçı sayısının kadınlardan daha fazla olmasıdır. Genel olarak erkeklerin eğitim görme, iş hayatına atılma, evin dışında bir yaşama sahip olma gibi özgürlükleri daha fazla olduğu için herhangi bir mesleğe sahip erkek sayısı da otomatik olarak daha fazladır. İşte tüm bu zorluklar varken, erkeklerin egemen olduğu entelektüel alanda sıra dışı yaşamı, cesareti ve yeteneği ile öne çıkmış bir kadındır Mihri Hanım.

Mihri Hanım, 1886 yılında İstanbul Kadıköy’de, Rasim Paşa Konağı’nda dünyaya gelir. Anne ve babası Abhaz-Gürcü’dür. Babası Dr. Çerkez Ahmet Rasim Paşa, Askeri Tıbbiye’de Tıbbiye Nazırıdır. Aristokrat bir ailenin imkanlarına sahip bir çocuk olarak edebiyat, müzik ve resim dallarında eğitim alır ama en çok resme ilgi duyar. Bu yüzden eğitimine resim üzerinden devam eder.

Mihri Hanım’ın eğitimindeki kırılma noktalarından biri, II. Abdülhamit’e bir resmini hediye etmesi ile yaşanır. Bu sayede genç yaşta saray ressamı Zonaro’nun Beşiktaş’taki atölyesinde öğrenci olur. Böylece ilk kadın ressam olarak anılmasını sağlayacak üretimlerine başlar ve sanat çevrelerinde tanınır. 

Mihri Hanım, özgür ruhludur. Hayatına dair birbiriyle çelişen efsanevi bilgiler vardır. Bir kaynağa göre on yedi yaşında bir müzik dinletisinde tanıştığı İtalyan kökenli müzik şefine âşık olup peşinden sahte pasaportla Roma’ya kaçmıştır. İtalya’da bir süre kalmış sonra sanatın merkezi Paris’e geçmiştir. Sanatçıların ve devrimcilerin mekânı Montparnasse’da hem evi hem atölyesi olarak kullanacağı bir daire tutup, bir odasını öğrencilere kiraya vererek ve yaptığı resimleri satarak geçimini karşılamıştır. Kiracılarından biri, Sorbonne’da siyasi bilimler öğrencisi olan, âşık olup evleneceği Selami Müşfik Bey’dir. Böylece Mihri Hanım evlendiği kişinin adını da alarak, uzun süre öyle bilineceği Mihri Müşfik adıyla resimlerini imzalamaya başlamıştır. Bir süre sonra New York’a taşınmış ve bohem bir yaşantının içinde tek başına ölüp, kimsesizler mezarlığına gömülmüştür.1

Bir diğer kaynak ise şöyle anlatır: Mihri Hanım, Avrupa’ya Abdülmecid Efendi’nin desteğiyle kendi başına gitmiş, Paris’te Selami Müşfik ile evlenmiş, bir ara İstanbul’a gelmiş ve Birinci Dünya Savaşı’nın ardından tekrar Paris’e dönmüştür. Baltık ülkelerinden bir prens ile birkaç ay fırtınalı aşk yaşayıp, ayrılmalarının ardından ABD’ye gitmiştir. New York’ta genişçe bir apartman dairesini yine hem evi hem atölyesi olarak kullanmak üzere kiralamış ve tanınan bir ressam olmuştur. Eserlerinin satışından iyi para kazanmış ve hatta İkinci Dünya Savaşı sırasında “War Magazine” dergisinin kapak resimlerini yapmıştır. Söylenenlere göre, Beşinci Caddedeki büyük dairesinde “Muhteşem Gatsby” tarzında çılgın partiler vermiştir. İkinci Dünya Savaşı sıralarında Maine’de yaşayan varlıklı bir Amerikalı ile evlenmiş, Maine ve New York arasında yaşamaya başlamıştır. 1950’de vefat ettiğinde, kendi vasiyeti üzerine cenazesinde kimse bulunmamış, sade bir törenle Maine’e gömülmüş ve sonradan bir mektupla herkes bilgilendirilmiştir.2

Bu hikayelerden hangisi yaşanmıştır bilinmez ama her ikisinde de ortak ve Türkiye tarihi için önemli olan kısımların üzerinde durmakta yarar var. Bunlardan ilki, Mihri Hanım’ın 1913 yılında İstanbul Darülmuallimat’ta (Kız Öğretmen Okulunda) resim öğretmenliği yapması ve 1914’te İnas Sanayi-i Mektebi’nin açılmasında büyük rolünün olmasıdır. İnas Sanayi-i Mektebi’nde hem öğretmenlik hem de yöneticilik yapmıştır. Salih Zeki Bey ve Ömer Adil Bey’den sonra okulun müdürlüğüne atanarak, ilk kadın yönetici olmuştur. Öğrencilerin nü modelden çalışmalarını ve ilk kez toplu bir sergi açılmasını sağlamış, ayrıca Nazlı Ecevit, Aliye Berger, Fahrelnisa Zeid gibi önemli kadın ressamların yetiştirilmesinde katkısı olmuştur. 

İnas Sanayi-i Nefise Mektebi öğrenciler nü modelle, 1920’ler

1918 yılında Şişli’de yaşamaktadır ve evinde on gün sürecek bir sergi açar. Serginin ardından yayımlanan bir yazıda sergiden şöyle bahsedilir: “… Yalnız dikkate şayan gördüğümüz bir noktaya işaret etmek istiyoruz. Sergiyi ziyaret eden herkes hemen umumiyetle bütün takdirlerden evvel hayretini söylüyor: Bizde bir kadın sanatkarın hususi ve sırf şahsi teşebbüsleriyle memleketimizin en fazla yabancı olduğu bu sahada bu kadar muvaffakiyeti bütün tasavvurların fevkinde harikuladelik gösteriyor.”3

Mihri Hanım’ın bir otoportresinde, figüratif resimdeki ustalığı hissedilir. 140x70 cm boyutlarındaki görece büyük sayılabilir portre, karton üzerine pastelle yapılmıştır. Mihri Hanım kendisini siyah bir tülün arkasında ancak tüm makyajı hissedebilecek şekilde, açık boynunda inci kolyesi ve bir ayağa önde cesur duruşuyla resmetmiştir. Yaşadığı dönemdeki kadın imgesi için oldukça yenilikçi ve öncü bir duruşu vardır.

Mihri Hanım, 1908-12 arasında yaptığı tahmin ediliyor, Otoportre, İş Bankası Koleksiyonu

Mihri Hanım, erkeklerin sayıca üstün olduğu entelektüel alanda dikkat çeken bir kadındır. İttihat ve Terakki kadrolarıyla yakın ilişkileri vardır. Edebiyat-ı Cedideci şairlerden dostları da çoktur, yaptığı portrelerde bu yüzlere sıkça rastlanır. Özellikle Tevfik Fikret’le olan arkadaşlıkları Ruşen Eşref Ünaydın’ın anılarına yansır ve Tevfik Fikret’in Mihri Hanım’dan şöyle bahsettiği anlatılır: “yukarıda bir hanım var. Resimler yapıyor. Bilseniz Rübab’ı o kadar güzel yorumluyor ki, yazdıklarım bu kadar anlamlı mıymış şaşırıyorum.”4

Mihri Hanım, 1915 yılında Tevfik Fikret öldüğünde yüzünün ve sağ elinin kalıbını alır. Büyük ihtimalle bu geleneğe Avrupa’da şahit olmuştur ve dostunu ölümünden sonra sonsuz bir anıya dönüştürmek ister. Türkiye’de bu yöntemle yapılan ilk mask olduğu söylenir. Mask, şu anda Aşiyan Tevfik Fikret Müzesinde görülebilir.

Mihri Hanım, Tevfik Fikret Maskı

Mihri Hanım Mustafa Kemal’in de dostudur ve Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’ün portresini yapan ilk Türk ressamdır. Mihri Hanım’ın yaptığı ve üç metre yüksekliğindeki bu portrede Mustafa Kemal mareşal üniformasıyla gösterilir. Bu resmin başından çokça macera geçecektir. Önce resim, Yugoslavya Kralı Alexandre’nin büyük bir portresini imzalayarak Atatürk’e göndermesine karşılık olarak Yugoslavya’ya gider. Sonra, II. Dünya Savaşı’nda Belgrad’ın tahrip olmasıyla kaybolur, ancak 1990’larda tekrar ortaya çıkar. Ancak resmin şu an nerede olduğu ile ilgili bir bilgiye ulaşmak mümkün görünmüyor.

Mihri Hanım, Atatürk Portresi

Mihri Hanım’ın sıra dışı hayatı daha fazla araştırmayı hak ediyor. Sadece dönemine göre aykırı bir kadın olması bile merak uyandırıcı olsa da bu araştırmayı asıl gerekli kılan, onun ülkemizin tarihine bıraktığı izlerin üzerine bir sis perdesi örtülmüş olması.  

  • 1https://tr.wikipedia.org/wiki/Mihri_Müşfik_Hanım
  • 2https://m.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1048567-mihri-rasimin-sakli-hayati
  • 3https://www.gazeteduvar.com.tr/kadin/2019/04/19/mihrinin-ayrilmaz-iki-yolu-sanat-ve-kadin
  • 4https://www.yeryuzundebeyazizler.com/sanatsal-ressam-mihri-hanim-72