Hükümetinin bile utandığı yaltakçı: Ugandalı yargıcın İsrail lehine kararının altında ne yatıyor?

İsrail'in yargılandığı davada İsrailli jüri bile iki önleme "evet, alınsın" dedi, Ugandalı jüri hepsini reddetti. Bu yaltakçı tavrın altında iki ülke arasında büyüyen ilişkiler yatıyor olabilir.

Can Kuyumcuoğlu

Güney Afrika'nın Gazze'deki katliamları nedeniyle İsrail'e karşı açtığı uluslararası davada ara karar cuma günü verildi.

Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), açıkladığı ara kararda, İsrail'in Gazze'de Filistinlilere dönük eylemlerin soykırıma evrilmemesi için "gücü kapsamındaki tüm tedbirleri" alması gerektiğine hükmetmişti. Kararda, tam ateşkes için çağrı yapılmamıştı.

Güney Afrika tarafından talep edilen 9 geçici tedbirin 6'sı, 17 jüri üyesinin bulunduğu davada oy çokluğuyla kabul edilmişti. Jüri üyeleri arasında bir İsrailli de vardı. İsrailli jüri üyesi dahi, söz konusu tedbirlerin ikisini onayladı. Ancak duruşmada bir jüri üyesi, tüm tedbir taleplerine karşı oy verdi. Söz konusu kişi, uluslararası mahkemede ikinci döneminde olan Ugandalı yargıç Julia Sebutinde'ydi.

Uluslararası Adalet Divanı, İsrail'in yargılandığı davada ara kararı 26 Ocak 2024 Cuma günü açıkladı.

Uganda hükümeti sahiplenmedi: 'Duruşumuzu temsil etmiyor'

Sebutinde'nin bu kararının ardından açıklama yapan Uganda hükümeti, yargıcı sahiplenmedi. Uganda'nın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Adonia Ayebare, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "Yargıç Sebutinde'nin Uluslararası Adalet Divanı'ndaki kararı Uganda hükümetinin Filistin'deki duruma ilişkin duruşunu temsil etmemektedir" dedi.

Ayebare'nin ardından Uganda Dışişleri Bakanlığı da benzer bir açıklama yaptı. Açıklamada, "Hükümet, Yargıç Sebutinde tarafından alınan pozisyonun kendi kişisel ve bağımsız fikirleri olduğuna ve Uganda Cumhuriyeti hükümetini hiçbir şekilde yansıtmadığına kategorik olarak açıklık getirmektedir" denildi.

Uganda hükümetinin, İsrail'in savunmasız Filistin halkına karşı devam eden askeri harekatını kınayan pozisyonunu devam ettirdiği vurgulanan bakanlık açıklamasında, hükümetin İsrail'in askeri saldırılarını ve Gazze ablukasını derhal sonlandırması yönünde çağrı yapmaya ve Filistinlilerin işgal edilen bölgelerden zorla gönderilmesini ve sınır dışı edilmesine reddetmeye devam ettiğine işaret edildi.

Doğu Afrika ülkesi Uganda

Mahkemede verdiği kararı savunan Sebutinde, Güney Afrika'nın İsrail'in eylemlerinin "soykırım amacıyla yapıldığına ve sonucunda bu eylemlerin BM Soykırım Sözleşmesi kapsamına girdiğine" dair bir kanıt sunamadığını iddia etti. Sebutinde, ayrıca meselenin "yasal değil siyasal" olduğunu öne sürdü.

Sebutinde kimdir?

69 yaşındaki Sebutinde, ICJ'nin jüri koltuğunda oturan ilk Afrikalı kadın. Uganda'nın İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadele ettiği dönemde dünyaya gelen Sebutinde, orta sınıf bir aileden geliyor.

1977 yılında Uganda'daki Makerere Üniversitesi'nin hukuk bölümünden mezun olan Sebutinde, sonrasında eğitimine İskoçya'da devam etti. Edinburgh Üniversitesi'nde yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamlayan Sebutinde, ICJ jürisine seçilmeden önce Batı Afrika ülkesi Sierra Leone'de, eski Liberya Devlet Başkanı Charles Taylor'un ülkede işlediği savaş suçlarından dolayı yargılandığı özel davada yargıçlık görevini üstlendi. Taylor, söz konusu davada 11 ayrı suçtan dolayı 50 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Ugandalı yargıç Sebutinde

Sierra Leone'deki davada da tartışma yaratmıştı

Sebutinde, Sierra Leone'de 2011 yılında görülen davada da tartışmalara yol açmıştı. Davada, Taylor'ı temsil eden Londralı avukat Courtenay Griffiths, yargıçların duruşmanın sonunda müvekkilinin savunmasının yazılı özetini kabul etmeyi reddetmesinin ardından duruşmayı terk etmişti.

Bundan yirmi gün sonra, Griffiths'in kınanması için yapılan disiplin duruşması, Sebutinde'nin hazır bulunmayı reddetmesi ve "prensip olarak" geri çekilmesi nedeniyle süresiz olarak ertelenmişti. Sebutinde, öncesinde Griffiths'in özür dilemesini veya disiplin cezasıyla karşı karşıya kalmasını gerektiren emre karşı çıkmıştı.

Batı Afrika ülkesi Sierra Leone'nin başkenti Freetown

İsrail-Uganda ilişkileri tarihi

Ugandalı yargıcın bu hamlesi birçok tartışmalara yol açtı. Yargıcın bu kararının "tamamen kişisel" olabileceğine dair yorumlar da gelirken, birçok kişi asıl nedeni İsrail'le Uganda arasındaki iyi ilişkilerin altında aradı.

Doğu Afrika ülkesi Uganda'nın 20. yüzyılda İsrail'le gerilimli bir ilişkisi oldu. 1976 yılında Tel Aviv'den Paris'e giden bir yolcu uçağının Filistinliler tarafından kaçırılarak Uganda'nın Entebbe Havalimanı'na gelmesi, iki ülke arasındaki gerilimi büyütmüş ve dönemin devlet başkanı Idi Amin, eylemi desteklediğini açıklayarak İsrail'le ilişkilerin tamamen kesildiğini açıklamıştı.

Olaydan bir hafta sonra, 200 kişilik İsrail komandolarından oluşan bir ekip, uçakla gizlice Uganda'ya, Entebbe Havalimanı'na geldi. Burada İsrailli komandolar hem Filistinli eylemcilerle, hem de Uganda askerleriyle çatıştı. Çatışmalarda 7 Filistinli eylemci, 45 Ugandalı asker yaşamını yitirdi. 11 Uganda uçağını da imha eden İsrail birliği, 102 rehineyi kurtarmıştı. 

İsrail'in komando birliğinin başında tanıdık bir isim vardı: Bugünkü başbakan Binyamin Netanyahu’nun abisi Yonatan Netanyahu. Netanyahu, operasyon sırasında Ugandalı bir keskin nişancı tarafından vuruldu ve hayatını kaybeden tek İsrailli asker oldu.

Binyamin Netanyahu (solda), Yonatan Netanyahu (ortada)

Olayı izleyen yıllarda, Uganda'nın İsrail'le olan ilişkileri yeniden düzelmeye başladı. 1986 yılında devlet başkanı seçilen ve bugün hâlâ ülkenin başında olan Yoveni Museveni, İsrail'le ilişkileri 1994 yılında yeniden tesis etti.

Bugün, İsrail'in Uganda'daki siyasi ve ekonomik nüfuzu oldukça büyük. İki ülkenin şirketleri, inşaat, iletişim, bilişim teknolojisi ve tarım alanlarında ortak faaliyetler yürütüyor. İki ülke arasındaki askeri işbirliği de yıllar içerisinde artmış durumda.

Uganda'da İsrail'in Filistin'i işgaline ilişkin görüşler, çeşitli etnik gruplara bağlı olarak değişiyor. Ülkedeki Müslüman nüfus genel olarak Filistin'e destek verirken, Hristiyan gruplar İsrail'e olan desteğini ifade ediyor. Kenya'daki Eş-Şebab ve El Kaide bağlantılı cihatçı örgütlerin düzenlediği saldırılar da Uganda'daki etnik kutuplaşmayı son yıllarda tırmandırdı.

Uganda'da Evanjelist kiliselerin nüfuzu

Sebtinde'nin duruşmada böylesine kraldan çok kralcı bir karar almasında, ABD merkezli Evanjelist kiliselerin Doğu Afrika'daki nüfuzunu artırmasının etkili olduğuna dair tahminler yürütülüyor.

Evanjelist kiliseler, uzun yıllar boyunca Doğu Afrika'daki yoksul ülkelere milyonlarca dolar yatırım yaparak "refah doktrini" adı altında bu ülkelerin vatandaşlarını bünyesine kattı.

Uganda'da on yıl önce Hristiyan nüfusun yüzde 30'unun Evanjelist kiliselere dahil olduğu, bu oranın bugün çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor.

"Fanatik Hristiyan Siyonist" olarak tanımlanan Evanjelist kilisesi müritleri, Solomon Tapınağı yeniden inşa edilene kadar "Mesih"in yeryüzüne dönmeyeceğini, bunun önkoşulunun da İsrail'in mutlak zaferi olduğuna inanıyor.

Uganda başkenti Kampala'da bir Evanjelist kilisesi

Siyonizm'in 'Uganda Planı' 

İsrail'in, o dönem İngiliz Doğu Afrikası yönetimi altında olan Uganda'da kurulmasını içeren bir plan, İngiliz Sömürge Sekreteri Joseph Chamberlain tarafından 20. yüzyılın başında önerilmişti.

"Uganda Planı", 1903 yılında İsviçre'nin Basel kentinde düzenlenen Altıncı Dünya Siyonist Kongresi'nde modern Siyonist hareketin kurucusu Theodor Herzl'e sunulmuştu. Bu kapsamda, Yahudilerin Avrupa'da yükselen antisemitizmden kaçmaları için geçici olarak Uganda'ya sığınmaları önerilmişti.

Öneri, Kongre'de 178'e karşı 295 oyla kabul edildi. Diğer yandan, öneri İngiliz Sömürge Yönetimi ve Siyonist örgütü içerisinde sert tartışmalara da neden oldu.

Önerinin Kongre'de kabul edilmesiyle birlikte, Uganda'ya bir delegasyon gönderildi. İncelemelerin sonucunda İngiliz delegasyon üyesi, bölgedeki İngiliz yerleşimcilerin itirazlarından dolayı 1905 yılında plan için ret oyu verdi.

20. yüzyılın başında Avrupalı Yahudilerin Doğu Afrika ülkesi Uganda'ya sığınması gündeme gelmişti.