19 Ocak 2007'de, genel yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin Şişli Halaskârgazi Caddesi üzerindeki binası önünde uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını yitirmişti Hrant Dink.
Ölümünün üzerinden 16 yıl geçti.
Suikastın tetikçisi Ogün Samast 'iyi hal'li bulundu ve cezaevinden tahliye edildi.
İki yıl önce Samast'ın denetimli serbestlik hükümleri kapsamında dışarı çıkabileceği haberi gündeme gelmişti.
Ancak bu bilginin ortaya çıkmasından birkaç ay sonra Samast cezaevinde gardiyanlara saldırmaktan yargılandığı davadan da hapis cezası aldı ve tahliye süreci uzamış oldu.
Samast'ın Dink davası kapsamında tahliyesine yol açan şeyse, cinayetin yargılamasının "örgüt" kapsamında değil "sıradan bir cinayet" olarak yapılması oldu.
Türkiye'nin 'Kırmızı Pazartesi'si
Bu 16 yılda ölümü önce Ergenekon'a havale edildi, sonrasında Cemaat'e.
Ancak hiçbir zaman cinayetin tüm sorumluları hakkında etkili bir soruşturma yürütülmedi. Örneğin Erdoğan'a göre, Hrant Dink davası kişiselleştirilmiş, Dink’in yazılarını, onun düşünce dünyasını kabullenmemek gibi bir nedenle işlenmişti.
Bu cinayette sonrasında bakan olacak dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler'in bir dahli yoktu örneğin Erdoğan'a göre. Öyle ya, Dink'in tehdit edildiği İstanbul Valiliği'nden MİT katılımlı toplantıdan dolayı Güler'i suçlamanın bir anlamı yoktu, ne de olsa şimdi cemaat merkezli duruşmalarda "tanık" sıfatıyla ifade veriyordu Güler... Daha önce de Ergenekon merkezli duruşmalarda "başka" isimler tanık olarak yer alıyordu, yine gerçek sorumluları aklamak üzerine kurgu duruşmalar yapılıyordu.
Neler olmuştu?
Agos Genel Yayın Yönetmeni Dink, Kasım 2003 – Mayıs 2005 tarihleri arasından Agos gazetesinde Ermeni Diasporasını eleştiren 11 haftalık yazı dizisi yayımladı.
Bu yazı dizisinden bir bölüm gerekçe gösterilerek hakkında birçok gazete tarafından hedef gösteren haber ve yazılara yer verildi.
301. maddeden yargılandı ve aksi yönde verilen bilirkişi raporuna rağmen 6 ay hapis cezası aldı.
2004 tarihinde Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğu iddiasını içeren yazı nedeniyle hedef alındı.
4 Şubat 2004 günü, daha sonra AKP'nin İçişleri Bakanı olacak Muammer Güler'in valiliği döneminde İstanbul Valiliği’ne çağırılarak iki istihbaratçı tarafından "uyarıdı".
Bu da yetmedi, “Bu haberi yayımlayan kişi ülkenin birliğine ve bütünlüğüne nifak sokuyor” diye bir açıklama yaptı Genelkurmay.
Ülkü Ocakları, 26 Şubat’ta Agos gazetesi önünde “Ya sev ya terk et” eylemi düzenlendi, dönemin Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Levent Temiz, “Hrant Dink bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir” dedi.
Kısacası cinayetten önce "ortam hazırlanmış", gerekli zemin oluşmuştu.
Oluşan bu zemin, Cemaat-AKP ittifakı döneminde "yeni bir sürecin" kapısını açacak adımlardan biri olarak görüldü ve defalarca ihbar edilmesine, neredeyse devletin tüm kurumları bilmesine rağmen göz göre göre cinayet geldi.
Herkesin haberi vardı
Trabzon’da McDonalds’ın bombalanması eyleminde bombayı hazırlayan kişi olan ve Dink cinayeti planlayıcılardan olan Erhan Tuncel, polis muhbiriydi.
Sadece bu da değil, Dink’in vurulacağı, emniyete cinayet öncesinde tam 17 kez ihbar edilmişti. Bu ihbarlardan biri, Ogün Samast'ın cinayeti işlemek üzere İstanbul'a geldiğini dahi içeriyordu.
Cinayet ihbarı Trabzon'dan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne de iletilmişti, şimdilerde dava kapsamında tutuklu olan ancak cinayetten sonra uzun süre korunan dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olan cemaatçi Ali Fuat Yılmazer, bu ihbarın gereğini yapmamıştı.
Trabzon Terörle Şube Müdürü Yahya Öztürk, cinayet öncesinde Yasin Hayal’e “Bu bayrak düştü. Ya Yasin kaldıracak ya Erhan kaldırır, bu görev sizin” diyordu.
Yasin Hayal’in eski eniştesi Çoşkun İğci’nin cinayetten aylar önce Yasin Hayal’in planları konusunda Jandarma istihbaratına bilgi vermiş olmasına rağmen bu bilginin uzun süre gizlendiği de ortaya çıkacaktı.
Emniyet istihbaratçısı Muhittin Zenit, cinayetten sonra aradığı Erhan Tuncel'e “Koyum ...a, gebermişse gebermiş” diyordu.
Ve belki de tüm bu sürecin finali olarak olarak sonra Samsun’da "yakalanan" Ogün Samast’la hem polis, hem de jandarma görevlileri Türk bayrağı önünde hatıra fotoğrafı çektirecekti.
İktidara yakın isimler aklandı
Hrant Dink davasında aradan geçen 16 yılın ardından neredeyse bir arpa boyu yol alınamadı.
İktidarın ittifak bileşeni değiştikçe davanın da seyri değişti ancak aradan geçen bu 16 yılda tüm sorumluların yargılandığı ve cezalandırıldığı bir yargılama süreci hiçbir şekilde hayata geçmedi.
Dink'in katledilmesi sonrası ilk dava süreci Cemaat-AKP ortaklığının olduğu dönemdeydi. O dönem bu ittifak, Hrant'ı kendi tasfiye operasyonlarının bir aracı olarak kullanmaya çalıştı, cinayetteki kendi sorumluluklarının üzerini titiz bir şekilde örttü.
Daha sonra Cemaat-AKP kavgası davanın da seyrini değiştirdi. Bu kez Hrant'ın ölümünün sorumlusu tek başına Cemaat oldu, iktidarın cinayetteki sorumluluğunun üzeri örtüldü.
Cinayetin sorumlusu olan bazı Cemaatçiler ceza alırken, en az onlar kadar cinayette rolü olan isimler, iktidara yakınlıkları nedeniyle aklandı.
İki yıl önce Hrant Dink davası sanıklarının bir bölümü zamanaşımı adı altında tahliye ve beraat ettirildi.
Trabzon İstihbarat Şube müdürü olan Engin Dinç, Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde görevli polis memuru Muhittin Zenit, İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler bu isimlerden sadece birkaçı...
Rakel Dink'i tehdit edenler de tahliye edildi
Hrant Dink Vakfı, geçtiğimiz yıl mayıs kendilerine e-posta yoluyla gelen mesajda, "Bir gece ansızın gelebiliriz" denilerek Rakel Dink ve avukatların ölümle tehdit edildiğini duyurmuştu.
Söz konusu tehdit mektubunu yazan Hüseyin Ateş ve Ersin Başkan, sadece 4 ay cezaevinde kalırken, "Zincirleme şekilde imzasız mektupla veya özel işaretlerle tehdit" suçundan çıkartıldıkları mahkemece tahliye edildiler.