Hastanedeki katliamın ayrıntıları: 'Buradan kimse canlı çıkmayacak' demişler

Şenyaşar ailesinin Şanlıurfa Adliyesi önündeki mücadelesini verdikleri adalet arayışı 410 gün sonra karşılık buldu.

Haber Merkezi

Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde, 14 Haziran 2018 tarihinde seçim çalışmaları sırasında 3’ü Şenyaşar ailesinden olmak üzere 4 kişinin öldürüldüğü olay sonrası Şenyaşar ailesinin, AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız ve ailesine karşı adalet mücadelesi sürüyor.

Suruç Devlet Hastanesi'nde yaralı Celal Şenyaşar ile babası Esvet'in öldürülmesine ve güvenlik kamerası kayıt cihazlarının sökülmesine ilişkin AKP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız'ın ağabeyi ve üç akrabası tutuklandı.

Yıllar süren mücadelenin ardından gelen ilk olumlu haber bu olurken, Halktv'den İsmail Saymaz konuya ilişkin bir köşe yazısı kaleme aldı.

Yazıdan bir bölüm şöyle:

...Geçen cuma koruma zırhı delindi ve dokuz kişi gözaltına alındı. AK Partili Yıldız'ın ağabeyi Celal Yıldız ile Mekail Şimşek kasten öldürme, İbrahim Halil Şimşek ve Müslüm Yıldız binadan hırsızlık ve suç delillerini yok etme, gizleme ve değiştirmekten tutuklandı.

Hastanede yaşanan barbarlığa ilişkin tanık ifadeleri sorguya yansıdı.

Örneğin, Serkan Ş., şunları anlatıyor:

"Hastane içinde koridorda bulunan yaralı bir şahsa saldırılmaya çalışıldığını, yaralıyı bayan müşahade odasına aldıklarını, 30 dakika sonra hastane içinde silah sesi duyduklarını, silahların kullanıldığı müşahade odasından 30 kişilik grubun dışarıya kaçtığını..."

O kadar ki kan duvarlara sıçradı.

Mert Y. anlatıyor:

"Doktor odasında bir kalabalık gördüğünü, 'Kamera odaları nerede' diye bağrışmalar geldiğini ve bir kameranın söküldüğünü... Esvet Şenyaşar'ın sedyesine gittiğinde duvarda kan izleri gördüğünü, kalabalığın ambulanslara zarar verip hastaları götürmeye engel olduğunu, hastaları hastaneye sevke çalıştıklarında 'Buradan kimse canlı çıkmayacak' diye bağırmaya başladıklarını..."

İçeride Celal'i, dışarıda baba Esvet'i öldüren saldırganlar kapıdan değil, arkadan camı kırarak, server odasına girdi. Hastanede görevli Feyat Ş., görüntüleri incelemek isteyen polislerle odaya gittiklerini belirterek, şu bilgileri veriyor:

"Sistem odası kapısının kilitli olduğunu, kapıyı açtıklarında camların kırık olduğunu, kayıt cihazının yerinde olmadığını, kabloların kesildiğini gördüklerini..."

11 parça olan cihazların ağırlığı 100 kilogramın üzerindeydi.

Aletler sökülürken zarar verilmemişti.

Profesyonel oldukları belliydi.

Çünkü 400 adet kamera ucu tek tek sökülmüştü.

Kamil K. anlatıyor:

"Kapının zorlanmadığını, 2-3 pencerenin kırılarak içeri girildiğini, 400 kadar kamera ucunun tek tek sökülerek kayıt cihazının çıkarıldığını, DVR cihazlarının parçalanmadan götürüldüğünü, zarar verilmediğini, sekiz DVR, üç Matriks'in götürüldüğünü, her bir DVD'nin 10, Matriks'in 15 kilogram civarında olduğunu, 100 kilogramın üzerinde eşyanın pencereden çıkarıldığını, profesyonel şekilde iş yapıldığını, bu işlemin bir saat kadar sürede olacağını, kameralarda ayrı hafıza kartı olmadığını, görüntülerin geri getirilme ihtimalinin mümkün olmadığı..."

Yapılan tespite göre olay günü saat 16.55'te beyaz renkli bir araç server odası önünde bekledi. Aracın sahibi, kavgaya karışan İbrahim Halil Şimşek'ti.

Araç saat 17.07'de Şerif Durmaz'ın evinin önünde durdu. Araçtan inen Şimşek, bagajdan malzemeleri alıp binaya taşıdı.

Şimşek'ten sonra oda önüne iki araç daha park etti.

İki araç, korucu Müslüm Yıldız ile Mahmut Yıldız'a aitti.

Sanıklar suçlamaları reddetti.

AK Partili Yıldız'ın ağabeyi Celal Yıldız, hastaneye adım attığında olayların yatışmış olduğunu söyledi. Hastaneye vardığı andan itibaren Suruç Emniyet Müdürü ile Şanlıurfa Valisi ile yan yana olduğunu söyledi.

Devletin gücünü halka karşı kullandılar

Suruç'ta, 14 Haziran 2018 günü AK Partili Yıldız ve ailesi silah çekti ve kan döküldü.

Bu kadarla kalsaydı seçim kavgası denilebilirdi.

Yüzlerce kişiyle hastane basmak, yaralı haldeki Celal Şenyaşar'ı ve kapıdaki babasını öldürmek, Adil'in cesedine 17 kurşun sıkmak, ambulanslara zarar vermek ve hastanenin server cihazlarını sökmek, ancak devletin gücünü halka karşı kullanmakla mümkün olabilirdi.

Öyle de oldu.

Sırtını iktidara dayayan Yıldız ve ailesi, terörist ilan ettikleri Şenyaşarları öldürme ve kanıtları yok etme hakkını kendinde gördü.

Düşünün ki saldırganlar hastaneyi bastıkları gün camı kırıp server odasına giriyor, bir saat boyunca 400 kabloyu bir bir söküyor, 11 parçadan oluşan 100 kilogramı aşkın kayıt cihazını araçlara taşıyor. Ne hikmetse bir Allahın kulu fark etmiyor!

Çünkü cinayetle suçlanan, Yıldız'ın ağabeyi...

Kayıtları sökmekle itham edilen, devletin korucusu...

Suç ortağı, ilkokul müdürü...

Ve sanıklar tanık olarak vali ile emniyet müdürünü gösteriyor.

Bu ilişki ağı, soruşturmanın neden dört yıl uzadığını da açıklıyor. Şenyaşar Ailesi'nin 410 günlük direnişi, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun desteği ve demokratik kamuoyundaki itirazlar olmasa, ihtimaldir ki soruşturma kapanacaktı.

Fakıbaba: 'Terör olayı' dedim, kendimi affedemedim

Dün AK Parti Şanlıurfa Milletvekili ve eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olan Ahmet Eşref Fakıbaba'yı aradım. Çünkü Fakıbaba, ilkin "Terör olayı" demiş, ardından bu ifadeden ötürü utandığını belirtmişti:

Fakıbaba, dün bana şunları söyledi:

"Ben ne hakimim, ne savcıyım, ne avukatım. Vicdanımın sesini dinledim. Bana terör olayı olarak anlatılmıştı. Ben de dedim ki 'PKK yapmış.' Bakandım, o zaman. Bana göre bu, devlet adamına yakışır konuşma olmadı. Ama bana öyle söylendi, ben de öyle bir ifadede bulundum. Keşke söylenmeseydi, keşke öyle bir ifadede bulunmasaydım. İki gün sonra baktım ki, Allah rahmet eylesin, bu adamların dükkanına gitmişim. Devletin bakanıyım. Adamlar PKK'lı olsa bana birşey yapmaları lazımdı. Beni güler yüzle uğurlamışlar. Sonradan belli oldu. Bunlar PKK'lı değil, HDP'ye oy veren vatandaşlar. Buna saygı duyarım. HDP'ye oy vermek ayıp değildir. 'Terör olayı' dediğim için kendimi affedemedim."