Grevi bir siyasal araç olarak kullanmak: Amsterdam Üniversitesi emekçileri Filistin için iş bıraktı

Amsterdam Üniversitesi çalışanları, üniversitenin İsrail'le bağını kesmesi talebiyle en büyük sendikanın desteğini alarak grev yaptı. Grevin önemini Hollandalı komünistlere sorduk.

Emrullah Güzey

Grevler, işçilerin daha iyi çalışma koşulları ve maaş taleplerini dile getirebilmek için uzun zamandır kullandığı bir araç.

Grevler genellikle toplu pazarlık süreçlerinin bir parçası olarak ortaya çıksa da Amsterdam Üniversitesi'nde (UvA) 9-12 Aralık tarihleri arasında gerçekleşen grev, farklı bir karakter taşıyordu.

Hollanda’nın en büyük sendikası olan Hollanda Sendikalar Federasyonu'nun (FNV) desteklediği bu grevde, üniversite çalışanları, UvA’nın İsrail akademik kurumlarıyla olan bağlarını kesmesini talep ettiler.

Çalışanlar, bu kurumların Filistin’de devam eden soykırımda aktif bir rol oynadığını savunuyorlar.

Bu grevin amacını ve örgütlenme sürecini daha iyi anlayabilmek için, bu eyleme aktif olarak katılan ve organize eden Yeni Hollanda Komünist Partisi üyeleri Sam ve Gabriel'le konuştuk.

Sam, Amsterdam Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi. Gabriel'se Vrije Üniversitesi’nde görev yapıyor. Grevin planlama sürecine dahil olmayan Gabriel, aynı sektörde çalışan bir işçi olarak, bu deneyimden bir şeyler öğrenmenin ve destek olmanın kendisi için önemli olduğunu söylüyor.

İsrail saldırganlığı işçileri hareketi geçirdi

Grev, Filistin ile Dayanışan Sendika Üyeleri (Vakbondsleden Solidair met Palestijn) adlı bir hareket tarafından düzenlendi. Sam ve Gabriel, hareket hakkında şu bilgileri veriyor:

"Bu, ülke genelinde faaliyet gösteren, biraz daha gayri resmi bir platform. UvA’da ise "UvA Staff for Palestine” (Filistin İçin UvA Personeli) adında bir grubumuz var. İlk başlarda, bu grup 7 Ekim’den önce de organize olan, ancak başka bir isim altında faaliyet gösteren bir grup akademisyenden oluşmaktaydı.

7 Ekim’den sonra, çabalarımızı daha ciddi bir şekilde organize etmemiz gerektiğini daha net şekilde gördük. İlk başta yaklaşık 20-30 meslektaş bu gruba katıldı. Bilgilendirme oturumları düzenledik ve bu oturumlar büyük bir ilgi gördü. Bunun üzerine, bu etkinlikleri somut eylemlere dönüştürmek istedik. Aynı dönemde üniversitemizdeki öğrenciler ABD’deki üniversite öğrencileri tarafından başlatılan türden bir işgal eylemi planlıyordu. Biz de onlara destek olduk.

ABD’deki üniversite personelinin öğrencilerle polis arasında durduğu görüntüler bizi çok etkiledi. Polis, üniversitemizdeki öğrenci kampına müdahale ettiğinde, birçok meslektaşımız bizim eylemlerimize daha fazla ilgi göstermeye başladı. Hollanda’da sendika üyeliği genellikle düşük ve üyelerin birçoğu aktif olarak sendika faaliyetlerine katılmıyor. “UvA Staff for Palestine” grubundaki tek aktif sendika üyesi olarak, bu mücadeleyi sendikaya bağlamak için bir fırsat gördüm.

Polis müdahalesinden sonra grubumuz  çok hızlı bir şekilde 30 kişiden 150 kişiye çıktı. Birçok meslektaşımız, yaşanan polis şiddetini görünce harekete geçmenin zorunlu olduğunu fark etti."

'Bu sendika için bir ilk oldu'

Sam, sendikanın Filistin'e destek için attığı adımları şöyle anlattı:

"Meslektaşlarımızla yaptığımız bir toplantıda üniversite yönetimine iletmek üzere taleplerimizi belirledik. İlk talebimiz, üçüncü taraflarla yapılan iş birliklerini incelemek üzere demokratik olarak seçilmiş bir komisyon oluşturulmasıydı. Bu komisyon İsrail’le yapılan işbirliklerine ilişkin bir rapor hazırlayıp bu raporu sununa kadar İsrail akademik kurumlarıyla olan tüm bağların askıya alınmasını istedik. Ayrıca, bu raporun prensipte bağlayıcı olmasını talep ettik.

Bu grevi özel yapan şeylerden birisi de; FNV’nin Filistin konusunda harekete geçtiği ilk eylem olması. Sendikayı dahil etmek için talebimizi daha geniş bir meseleye, yani işyerimiz olan üniversitede gösteri ve eylem yapma hakkına bağladık. Sendika, soykırım konusunda bir politika geliştirmemiş olabilir, ancak işyerinde gösteri ve eylem yapma hakkını güçlü bir şekilde savunuyor. Bu bağlantı, FNV’nin çekinmeden bizi desteklemesini sağladı."

Gabriel ise, hükümetin yükseköğretime yönelik bütçe kesintileri ve bu kesintilerin askeri harcamalara yönlendirilmesinin, bu meselelerin birbiriyle nasıl bağlantılı olduğunu gösterdiğine dikkat çekerek şunları söyledi: 

"Birçok meslektaşımız başlangıçta bu konuları ayrı meseleler olarak görüyordu. Ancak akademik iş birlikleri genellikle askeri operasyonlara destek sağlıyor ve bu, Filistin’deki durumla doğrudan bağlantılı."

Üniversite çalışanlarının astığı pankart: "İfşa et, elden çıkar, durmayacağız, dinlenmeyeceğiz"

'Sendika yalnızca sözleşme pazarlıkları için yok'

Bununla birlikte, Sam, sendikaların yalnızca işçilerin ekonomik çıkarları için değil, daha geniş adalet ilkelerini savunmak için de harekete geçmeleri gerektiğini vurgulayarak, grevin uluslararası siyasi içeriği hakkında şunları kaydetti:

"Hollanda’da bu tür bir grev oldukça olağan dışı. Sendikalar genellikle neden ekonomik olmayan meselelerle ilgilenmeleri gerektiği sorusunu soruyor. Ancak ben, sendikaların, çalışanların meşru çıkarlarını savunmak için bir araya geldiği alanlar olduğunu düşünüyorum. Sendikalar sadece sözleşme pazarlıkları için bir araç olmamalı; daha geniş adalet ilkelerini savunmalılar."

'Makul bir talepte bulunduk, üniversite bir şey yapamadı'

İkili, Hollanda kanunlarının, siyasi taleplerle yapılan grevleri nasıl ele aldığını ve üniversitenin grevi engelleme girişimini şöyle anlattı:

"Hollanda yasaları, siyasi grevlere açık bir izin vermiyor. Ancak gösteri yapma hakkını talebimize bağlayarak FNV’nin desteğini sağladık. Taleplerimiz aynı zamanda makul ve mantıklıydı. Filistin hakkında fazla bilgi sahibi olmasanız bile, üniversitenin diğer kurumlarla yaptığı iş birliklerinin incelenmesini ve insan hakları ihlallerine dair kanıtlar varsa askıya alınmasını istemek gayet makul bir talep. Üniversite grevi mahkemeye götürmekle tehdit etti ancak bunu yapmadı."

'Üniversiteyi adımlar atmaya zorladık, sendika üye sayısını artırdık'

Sam, grevin amacına ulaşıp ulaşmadığına ilişkin soruya şu yanıtı verdi:

"Bazı şeyler başardık, bazıları ise henüz gerçekleşmedi. Üniversite yönetimi politikalarını gözden geçirmeye ve kurallarını güncellemeye başladı. Ancak İsrail kurumlarıyla bağları askıya almadılar.

Pozitif bir gelişme olarak, UvA’daki sendika üyeliği önemli ölçüde arttı; 400-500 üyeden 1.000’in üzerine çıktı. Bu, sendikaların yalnızca sözleşme pazarlıkları için değil, daha geniş talepler için de harekete geçebileceğini göstermesi açısından önemli."

'Sesi yüksek çıkan azınlık dışında destek gördük'

Sam ve Gabriel, grevin üniversite içinde ve dışında nasıl karşılık bulduğunu şöyle anlattı:

"Üniversite içinde tepkiler karışıktı. Sesi yüksek çıkan bir azınlık, yaptıklarımıza şiddetle karşı çıkıyor. Grevden sonra ofisim, İsrail bayraklı stickerlarla kaplandı. Muhtemelen bir personel ofisime girmiş ve odamda asılı bulunan Filistin’le ilgili bir infografiği yırtmış. Ancak çoğu çalışan taleplerimizi destekliyor. Çalıştığım departmanda personelin fotoğraflarının asılı olduğu bir köşemiz var. Yine bir personel buraya girerek fotoğrafımı alıp çöpe atmış.

Sendika içerisinde de kariyerist üyelerle daha militanca yaklaşan üyeler arasında bir fark var. Birçok kişi bu konuların ayrı tutulması gerektiğini düşünüyor, ancak bu meseleler derin bir şekilde birbirine bağlı."

Greve dair uluslararası tepkileriyse şöyle aktardılar:

"ABD’deki akademisyen sendikalarından dayanışma mesajları aldık ve bir Filistin sendikası grevi kutladı. El Cezire, Middle East Eye ve The Guardian gibi uluslararası medya kuruluşları grevi haber yaptı. Ancak Hollanda medyası bu olayı büyük ölçüde görmezden geldi.

'Amacımız bu ivmenin diğer üniversitelere yayılması'

İkili, bundan sonra ne olacağına dair şu değerlendirmelerini paylaştı:

"Amacımız bu ivmenin diğer üniversitelere yayılması. İsrail kurumlarının Filistin’deki durumla bağlantısı açıkça ortada. Örneğin, Kudüs İbrani Üniversitesi’nin kampüsü, zorla el konulan bir arazi üzerine inşa edilmiş durumda. Kanıtlar açık, mesele bunu daha geniş bir kesime duyurmak ve ve bu kesimi harekete geçirmek.

Üniversiteler, bilgi ve etik değerler üreten yerler olarak kamuoyunda bir meşruiyete sahipler. Hollanda üniversiteleri İsrail’e karşı net bir duruş sergilerse, bunun bir dalga etkisi yaratacağına ve diğer kurumların da aynı yönde hareket etmesini kolaylaştıracağına inanıyorum."