GÖRÜŞ | Philip Morris’ten deprem yardımına hayır!

'TKÇS’nin belirleyici bir özelliği, sermayenin çıkarları ile halk sağlığı çıkarları arasında temel ve uzlaştırılamaz bir çelişki olduğu hükmü taşıması.'

Meryem Vitni

Sigara devi Philip Morris International (PMI) 10 Şubat günü yayınladığı İngilizce ve Türkçe sosyal medya mesajında, “Kalbimiz Türkiye ve Suriye'de meydana gelen yıkıcı depremlerden etkilenen herkesle birlikte,” diyor ve ekliyor: “PMI, her zaman olduğu gibi bugün de çalışma arkadaşlarımız, aileleri ve bu felaketten etkilenen herkesle dayanışma içindedir. Birinci önceliğimiz, ihtiyacı olan herkese insani yardım ve kurtarma faaliyetleri için destek sağlamaktır.”

2011’den beri PMI, eski ortağı Sabancı Holding’e ait vakfın projeleri için her yıl bağışladığı yaklaşık 8 milyon doların yanı sıra,

  • 2011 yılında Kızılay’a Erciş Van depremi ertesinde 15 depremzede ailenin konut ihtiyacını karşılamak üzere 100 bin dolar ve 60 ailenin konut ihtiyacını karşılamak üzere 400 bin dolar (toplam 500 bin dolar) ile
  • 2020 yılında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na COVID-19 pandemi mücadelesinde kullanılmak üzere (Biz Bize Yeteriz Türkiyem Kampanyası) 700 bin dolar

bağışta bulunduğunu beyan etmişti.

1999 depremi ertesinde de, PMI kendisine Kocaeli’nde tahsis edilen alanda, 2001 yılında tamamlanan toplam 7700 m2’lik “Philip Morris İnsani Yardım Kampı” adlı bir prefabrik konut projesi gerçekleştirmişti.

2011’de soL’da yayınlanan bir haberde Erciş’teki konteyner konutlara mahkûm edilen depremzedelerin Philip Morris’in reklam malzemesi haline getirilmesi, konteyner yerleşkelerde sokaklara bağışçıların isimlerinin verilmesi konu edilmişti.

Sigara şirketinden bağış kabulü yasal değil

2011 ve 2015 yılında yapılan bağışlar ile PMI’nin şimdi yapmak istediği deprem yardımının kabul edilmesi hukuksuz. Türkiye ile birlikte 182 ülkenin taraf olduğu, bağlayıcı bir uluslararası halk sağlığı antlaşması olan ve 30.11.2004 tarihli 5261 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi (TKÇS) ile bunun uygulama araçları, hükümetlerin tütün endüstrisinden katkı, bağış kabul etmesini yasaklıyor.

TKÇS’nin belirleyici bir özelliği, sermayenin çıkarları ile halk sağlığı çıkarları arasında temel ve uzlaştırılamaz bir çelişki olduğu hükmü taşıması. Bu hüküm çerçevesinde, imzacı devletlerin halk sağlığı politikalarını tütün endüstrisinin ticari ve diğer müktesep çıkarlarından korumaları taahhüt ediliyor. İşte, bu taahhüt çerçevesinde, hükümetler, hesap verebilir ve şeffaf olmak, çıkar çatışmasından kaçınmak, tütün endüstrisinin her türlü reklam, tanıtım ve sponsorluk faaliyetlerini yasaklamak ve endüstriden gelebilecek her türlü parasal veya ayni katkıyı reddetmek zorundalar.

Yasağın gerekçesi, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ), dev ulusötesi sigara şirketlerinin oluşturduğu tütün endüstrisini küresel tütün salgının vektörü olarak tanımlamasına dayanıyor. DSÖ, tütünün kullanıcılarının yarısını öldürdüğünü ve endüstrinin üretim, satış ve pazarlama faaliyetlerinin geçen yüzyılda 100 milyon insanın ölümüne neden olduğunu ortaya koyuyor ve gerekli önlemler alınmadığı taktirde bu yüzyılda tütüne bağlı ölümlerin 1 milyara ulaşabileceğini tahmin ediyor. Günümüzde, tütün tüketimi dünya genelinde her yıl 8 milyondan fazla ölüme neden oluyor. Tüketim hacim ve sıklığının artışta olduğu ülkemiz bundan payını fazlasıyla alıyor; Türkiye’de her yıl 100 binden fazla kişinin tütüne bağlı hastalıklardan hayatını kaybettiği hesaplanıyor.

Kimdir bu Philip Morris International?

Çin haricinde, dünya tütün piyasasını ele geçirmiş bulunan ulusötesi sigara şirketleri oligopolünün lideri konumundaki PMI, Yahoo! Finance websitesinin güncel verilerine göre, 160’dan fazla ülkede, yıllık 31,8 milyar dolar ciro yapan, % 39,3 kâr marjıyla faaliyet gösteren, cari değerle 198,6 milyar dolarlık, hisseleri çeşitli dünya borsalarında alınıp satılan, ABD merkezli dev bir ulusötesi şirket.

Dünya tütün sektörünün 2020 yılı toplam cirosu 852,9 milyar dolar. Çin haricinde, bu büyük pasta, içinde, PMI, British American Tobacco (BAT), Japan Tobacco (JTI) ile daha ufak ölçekli Imperial Brands ve KT&G’nin yer aldığı oligopol yapı içinde paylaşılıyor. Aynı paylaşım modeli, TEKEL’in özelleştirildiği, yüksek üretim, tüketim ve ihracat merkezi haline getirilen Türkiye pazarı için de geçerli.

PMI’nin ve diğer sigara şirketlerinin alameti farikası, sadece tek bir yılda değil, uzun süreli, akran sektörlerin çok üzerinde aşırı yüksek kâr oranlarıyla faaliyet göstermeleri. Süper kâr hadlerinin ardında, dünya genelinde özelleştirmeler, satın almalar ve birleşmelerle oluşturdukları oligopol yapı sayesinde elde ettikleri tekel rantının yanı sıra, yaprak tütün üretiminin gitgide daha yoksul ülkelere ve bölgelere kaydırarak, sözleşmeli üretimi dayatarak ve tütün çiftçisinin kendi toprağı üzerinde işçileştiği büyük oranda ücretsiz aile işçiliğine dayalı bir sistem içinde ürettirdikleri tütünün fiyatını değerinin çok altında belirleyerek elde ettikleri emperyalist kâr var. PMI ve diğer sigara şirketleri, Türkiye’de ve başka tütün üreten ülkelerde halkı ürünleriyle zehirlemekle kalmıyor, bu ülkelerde üretimini örgütledikleri artık değerin Batılı sermaye çevrelerine transferini gerçekleştiriyor, tarımsal üretimde aşırı emek sömürüsü sonucu köylülüğün tasfiyesine, göçe ve mülksüzleşmeye neden oluyorlar.

Philip Morris International’ın “kalbinden” kopan bağışa ihtiyaç var mı?

Hayır, yok! Türkiye’nin PMI’nin veya başka bir sigara şirketinin ianesine muhtaç olmadığı açık.

Bununla birlikte, sigara şirketlerinin pazarlama ve lobicilik faaliyetleri gitgide daha fazla oranda sosyal sorumluluk projeleri içerdiğini farkında olmak önemli. Son 20 yılda, tütün-hastalık-ölüm döngüsünde sigara şirketlerinin rolü hakkında dünya genelinde farkındalığın artması ve TKÇS uygulamalarının hayata geçmesiyle, bu şirketler bir yandan düşen küresel sigara tüketimiyle yüzleşmek zorunda kaldı, diğer yandan büyük bir itibar ve kimlik krizine kapıldı. Şirketleri, sorunun faili değil de, paydaş ve “çözümün tarafı” olarak gösteren, reklamlardan daha yüksek değer sunan sosyal sorumluluk projeleri, diğer sermaye kuruluşlarında olduğu gibi, sigara şirketleri tarafından da yaygın biçimde aranır oldu.

PMI bu çerçevede üçüncü taraflara yaptığı milyonlarca dolarlık sosyal sorumluluk desteklerini her yıl yayınlıyor. Bu beyanların incelemesinden, desteklerin Endonezya, Türkiye, Filipinler, Rusya, Pakistan ve Malavi gibi genellikle büyük, olgun pazarlarda, tütün yetiştiricisi ülkelerde ve hükümetlerin tütün kontrolü politikalarının tartışmalı hale geldiği ülkelerde yoğunlaştığı görülüyor.

Sigara şirketlerinin sosyal sorumluluk girişimlerine kategorik olarak karşı çıkmak, sadece TKÇS gereği olduğu için değil, sadece bunlar gerçek hedeflerin üstünü örten aklama (whitewashing) girişimi oldukları için değil, çok daha temel bir nedenle de zorunlu. Sosyal sorumluluk, sermayenin kamusal alana ve siyasete doğrudan müdahalesi olarak da anlaşılmalı. Bu nedenle, sigara şirketlerinin sosyal sorumluluğu, aynı ürünleri gibi, özü itibariyle zararlı. Üstelik bu zarar katlanarak çoğalan ve yankılanan bir zarar. Şirketlerin kendi faaliyet alanları dışında, devletin sorumluluğu altındaki konularda yaptıkları girişimler ve harcamalar, “çözümün bir parçası” oldukları illüzyonu yaratmakla kalmıyor, doğrudan kamusal alanı belirliyor, nihayetinde toplumsal değişimi, dönüşümü erteliyor, geciktiriyor.

Şimdi ne olacak?

AKP iktidarının karnesini dikkate aldığımızda, deprem yardımları konusu, günümüzde, başta PMI olmak üzere, sigara şirketlerinin yeni nesil tütün ve nikotin ürünlerini Türkiye piyasasına sokmak için yürüttükleri yüksek bütçeli kampanyanın kolayca asli bir unsuru haline getirilebilir.

AKP iktidarı, yapılan uyarılara ve iade taleplerine rağmen, PMI’nin yukarıda belirtilen, kayıtlara girmiş bağışları ile diğer sigara şirketlerinin bağışlarını kabul ederek, kendi imza ve taahhüt ettiği TKÇS’yi hükümsüz kılmıştı. Şimdi, aynı senaryonun oynanmasına engel olunabilir mi? Bu yazı bu yönde bir girişim. PMI’nin sözünü ettiği deprem yardımının reddedilmesi için toplumsal bilinç oluşturabildiğimiz, siyasi tepkiyi ateşlediğimiz ölçüde, PMI’nin ve diğer sigara şirketlerinin Türkiye piyasasına daha fazla nüfuz etmelerinin önüne geçebiliriz, hukukun işlerlik kazanmasını sağlayabiliriz.