GÖRÜŞ | Erdoğan Katar'da geleceğini arıyor

BAE - Katar – Suudi Arabistan – Türkiye arasında devam eden bu süreç Erdoğan açısından da önemli ve iç politika değerlendirmelerinde dikkate alınması gerekiyor.

Musa Özuğurlu

Ortadoğu’da insanı tedirgin eden gelişmeler yaşanıyor. Bazı Arap ülkeleri tabuları yıkıp İsrail ile ilişkileri normalleştiriyor, Suudi Arabistan İran ile görüşüyor, birbirlerine söylemediklerini bırakmayan BAE ve Türkiye görüşmeye başlıyorlar, BAE ulusal güvenlik danışmanı İran’ı ziyaret ediyor. Herkes ilişkilerin düzeltilmesi için seferber olmuş! Bu coğrafya 100 yıldan fazla bir zamandır böyle bir hava görmedi. İnsanı tedirgin eden de bu işte. Alışkınız ya Ortadoğu’da her gün yeni bir krize uyanmaya, arkasında ne var bu “iyimserliğin” diye merak etmiyor değiliz.

Ya da gerçekten bir mucize gerçekleşiyor olabilir. ABD ilk adımlarını ta Obama döneminde atmaya başladığı “tamamen çekilme değil ama Ortadoğu’ya makyaj yapıp Çin’e konsantre olma” stratejisi içinde dikensiz olmasa da en azından asgari düzeyde problem yaşanan bir bölge hedeflemiş ve bunun için bölge ülkelerinden adım atmalarını istemiş olabilir. Eğer öyle ise bu coğrafyanın insanları en azından bir süreliğine rahat edecekler demektir.

Biraz geriye dönelim

Arap Baharı adı verilen sürecin özellikle Suriye bölümü küresel ve bölgesel düzeyde iki karşıt blok oluşturmuştu. Türkiye, BAE, Katar, Suudi Arabistan, (Mısır değil ama) Mursi de aynı blokta yer alıyorlardı. Türkiye dahil bloktaki ülkeler Arap Baharı’nın birkaç ay içinde istedikleri gibi biteceğini sanmış ve hazırlıklarını ona göre yapmışlardı. O dönemde Katar Ortadoğu’nun en aktif ülkelerinden biriydi, blok içindeki herkes kendinden o kadar emindi ki küçücük Katar Rusya’yı tehdit edebilecek boyda görmüştü kendisini.

Zaman geçti. Önce Suriye’nin direnmesi, ardından Mısır’da Abdulfettah El Sisi’nin Muhammed Mursi’yi devirmesi, karşı bloktan Rusya’nın 2015 sonlarında Suriye savaşına Suriye yönetimi lehine katılması ile Ortadoğu’ya Müslüman Kardeşler anlayışının hakim kılınma hedefine ulaşılamadı.

Suriye’ye ganimet seferi başarısız olunca ortaklar yavaş yavaş rafa kaldırdıkları sorunları hatırlamaya başladılar.

Müslüman Kardeşler (İhvan El Müslimin – İhvan) örgütü Mısır için bir milli güvenlik sorunu. Aynı Müslüman Kardeşler örgütü ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın içinden geldiği gelenek için modellerden biri. BAE ve Suudi Arabistan da İhvan’dan ve onu destekleyenlerden haz etmediler hiçbir zaman.

Erdoğan’ın İhvan’a idealist bakışı ve desteği ile Katar’ın pragmatik desteği ve Mısır – BAE – Suudi Arabistan üçlüsünün İhvan ile mücadelesi kendiliğinden iki blok oluşturdu.

Üçlü Haziran 2017’de Katar’ı ham yapmaya karar verdiler. Hepsi de Körfez İşbirliği üyesi olan bu ülkeler arasında “aniden” baş gösteren bu krizin nedeni elbette sadece İhvan değildi. Katar boyundan büyük işlere kalkışmış ve Suudi Arabistan zımni Ortadoğu – Arap liderliğinden rol çalmaya başlamıştı. BAE de bu durumdan rahatsızdı ve ikili Katar’ın Sisi’ye olan tavrı nedeniyle Mısır ile birlikte Katar’ın ipini çekme kararı aldı. Suriye’de amansız bir savaş içinde olduğu İran’a yanaşması bile o dönemde Katar açısından durumun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor(du).

Katar imdadı Türkiye’de buldu ve Katar kalesinin yıkılması durumunda üçlünün kendisine yöneleceğini gören Erdoğan derhal Katar’ın yanında yer aldı. Türkiye ile diğerleri arasında (Mısır, BAE ve Suudi Arabistan) da bölgesel çapta liderlik, nüfuz, enerji, gibi konularda zaten sorunlar vardı ve böylece yukarıda andığımız bloklaşma meydana geldi. Bir yanda Mısır, BAE ve Suud, diğer yanda Katar ve Türkiye.

Katar ile Türkiye’nin son yıllardaki ilişkisi sadece siyasal, askeri ya da ekonomik değil bunların toplamından fazla olarak “çıkarların çakışması” olarak tarif edilebilir.

Katar’da para, Türkiye’de birikim ve potansiyel var ve ikili bu imkanları bir araya getirerek dışarıdan gelecek etkilere karşı koymaya çalışıyorlar. Körfez prenslikleri dünyada birçok fon, ya da ticari kuruluşa neden ortak oluyorlar? Sadece gaz satarak ayakta kalabilmelerinin mümkün olmadığının farkındalar ve küçücük topraklarında ya da sadece bir(kaç) sülaleye dayalı iktidarlarının küçük bir fırtınada yerle bir olacağını biliyorlar. Bu nedenle küresel ve bölgesel çapta ortak bulmak zorundalar. Katar gibi ülkelerin elbette dünya çapında yatırımları var ancak “stratejik birliktelik” daha fazlasını gerektiriyor. Mesela hayata bakış, dinsel kardeşlik gibi.. Bunun temelinin de ikili (Türkiye – Katar) arasında zaten olduğunu belirtmiştik. Katar’ın diğer Körfez ülkeleri ile sorun yaşadığı dönem ve Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi dönemi ikili açısından test oldu ve 15 Temmuz’un finans tarafında BAE’nin olduğunu savunan Türkiye BAE’nin sorun yaşadığı Katar ile ilişkisini daha da güçlendirdi.

Türkiye dosyası Katar’a kaldı

Buraya kadar ikili arasındaki ilişkinin nerelerden geldiğini kısaca çerçevelendirmeye çalıştık. Yazının başına dönelim tekrar. Ortadoğu’da Trump döneminde İsrail – (bazı) Arap ülkeleri normalleşmesi başladı.

Erdoğan yönetimi ise Biden ile birlikte ABD ile yaşadığı sorunların barizleştiği bir döneme girdi. Suriye meselesinde birçok ülkenin sahadan çekilmesi Türkiye’nin Suriye’de yalnızlaşması, Suriye’de ABD’nin Türkiye’nin güvenlik sorunu olarak gördüğü Kürt oluşumlar ile işbirliği, ekonomik kriz, Doğu Akdeniz’de yaşanan enerji krizi ve uzantısı olarak Libya’da yaşanan mücadele Türkiye’nin dış politikasında gördüğü en zor süreçlerden biriydi.

Böylece Ortadoğu “yeni bir dünyaya” doğru adım atarken Türkiye ABD ve sorunlar yaşamaya devam etti ve birçok başlık altında süreçlerden “dışlanmaya çalışılan” bir konuma geldi. Bu yalnızlık ilanihaye sürdürülebilir değildi elbette. Hızla geçelim: Türkiye Katar ile kendisini yemeye çalışan ülkeler arasında normalleşme başlayınca altın fırsatı yakaladı. Körfez ülkeleri arasında ilişkilerin tekrar normalleşmesi sürecinde yapılan pazarlıklar elbette Türkiye zikredilmeden olmazı. Katar arabulucu olmayı teklif etti ve Türkiye dosyasını üstlendi. BAE’nin daha önce “Türkiye bizler ile iyi ilişki kurmak istiyorsa yüzünü bize dönmeli (hassasiyetlerimizi anlamalı)” açıklamasını hatırlayalım. İşte Katar tam da burada yapıcı rol üstlendi ve ilişkilerini tekrar rayına oturma isteği içinde olan Türkiye adına hareket etti.

Mısır ile Türkiye arasında Sisi’nin darbesi sonrası tamamen kopan ilişkiler ve bu nedenle (de) Doğu Akdeniz’de yaşanan enerji mücadelesinde ve Libya’da Mısır’ın Türkiye’nin karşısında yer alması sonrası Türkiye ilk olarak Mısır ile ilişkileri düzeltme girişiminde bulunmuştu. Halen düzelmiş değil ancak olumlu bazı adımların atıldığı görüldü. Tabii mesele Mısır’ın diğer partnerleri Suudi Arabistan ve BAE ile olan sorunlarla entegre ve dolayısıyla bütüncül bir çözümün de olması gerekiyor. Katar’ın İhvan konusunda istenen adımları (kısmi olsa da) atmış olması ardından Türkiye’nin de Mısır’ın isteği üzerine aynı paralelde adımlar atması Körfez ülkelerini yumuşattı. Diğer yandan Türkiye bölgenin en büyük devletlerinden biri ve sonsuza dek dışlanabilmesi mümkün değil. Tam da burada (Katar’ın Türkiye – diğerleri ilişkisi özelinde attığı adımların yanında) BAE’nin Katar’ın Arap Baharı adı verilen sürecinde edindiği aktif role soyunduğunu görüyoruz.

BAE – Türkiye ilişkilerinin tekrar düzelmesi çabaları aslında Suudi Arabistan – Türkiye ilişkilerinin düzeltilmesi çabalarının ilk adımı olarak görülebilir. Böylece Türkiye sorunlar çözülmemiş olsa da artık tekrar (BAE’nin açıklamasında olduğu gibi) Arap dünyasında yüzünü tekrar dönmeye başladı.

Bir süre sular durulur mu?

Ekonomik kriz yaşayan Türkiye’nin doğal olarak maddi desteğe ihtiyacı var, buna karşılık BAE ve Katar gibi ülkeler Türkiye gibi yatırım potansiyeli son derece yüksek, gelecek vaat eden ülkelere ihtiyaç duyuyorlar. Bu ülkeler ile Türkiye arasındaki ilişki tam olarak bu şekilde özetlenebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar ziyaretinin en önemli meyvesi ise Suudi Arabistan ile ilişkilerin tekrar canlanması olabilir. Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan ticaret bakanı ile yapılan görüşme zaten bunun işaretiydi.

Suudi Arabistan adımı sonrası sıra Mısır’a gelebilir ve Türkiye girişte anlatmaya çalıştığımız “iyimser havaya” dahil olabilir. Tabii sorunların hepsi çözülmüş değil. Bu ülkelerin Türkiye’den beklentileri daha çok ekonomik anlamda ilişkiler ile sınırlı. Ortadoğu işlerine Türkiye’nin karışmasından haz etmiyorlar ve Türkiye’nin bu anlamda özellikle yakın geçmişte iyi bir sınav vermediğini düşünüyorlar. Libya, Doğu Akdeniz, Suriye, İhvan ve en önemlisi İran başlıkları bu iyimser havanın Türkiye açısından ne kadar sürdürülebilir olduğunu da gösterecek. Özellikle İran konusunun nereye evrileceği ve Türkiye’nin alacağı pozisyon önemli olacak. Gerçekten eğer İran ile sorunlar çözülür ve Türkiye Körfez ile ilişkilerini düzeltirse en azından birkaç yıl sorunsuz bir Ortadoğu görmeyi hayal edebiliriz. Aksi kısa sürede “fabrika ayarlarına” dönmek olur ki bu Türkiye için yeni bir anaforun doğması demek.

Kısa bir not ekleyelim: Katar Türkiye’nin çatıştığı rakiplerden biri ile (Exxon Mobil) ile Kıbrıs Adası’nın güneyindeki parsellerden birinde gaz araması yapmak üzere ruhsat aldı. Türkiye tepki gösterdi. Katar’ın ABD’lilere “ben yokum” deme lüksü var mı?

Son olarak: BAE - Katar – Suudi Arabistan – Türkiye arasında devam eden bu süreç Erdoğan açısından da önemli ve iç politika değerlendirmelerinde dikkate alınması gereken bir husus. Zira Erdoğan’ın acilen bir çıkış bulması lazım, en azından ekonomik durum ile ilgili olarak.