Fiyatlar artıyor: Suçlu süpermarket zincirleri mi?

Yıllarca hükümete karşı değil eleştiri, övgü haricinde bir söz sarf etmeyen İslami sermaye gruplarını pes ettiren noktalardan birinin, gerçeğin tam tersi bir yönde çarpıtılması olduğu şüphesiz.

Haber Merkezi

Son dönemde Erdoğan’ın “bizzat” dahil olduğu fiyat artışları gündeminin arkasında, hükümetin çöken ekonomi politikasını örtme kaygısı yatıyor. Tekel konumlarını her geçen gün güçlendiren bu zincirler, başta çalışanlarına yönelik uygulamaları olmak üzere pek çok başlıkta masum olmaktan uzak. Ancak fiyatlar söz konusu olduğunda -tam da o başlıklar nedeniyle- bunu söylemek mümkün değil.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD gezisi dönüşü “bizzat ilgileneceğim” dediği ve yaklaşan seçimleri de düşünerek oldukça aktif olduğu “enflasyon” ya da “tüketici fiyatları” başlığı ülke gündeminde önemli yer kaplıyor.

Devlet kurumları, başta yandaş basının hedef gösterdiği 5 market zinciri -BİM, A101, ŞOK, Migros ve Carrefour- olmak üzere büyük market zincirleri üzerinde kontrol ve denetim mekanizmalarını tüm hızıyla çalıştırırken, ifrada varan denetim faaliyetinin yıllarca yandaş bilinen sermaye gruplarını bile isyan ettirdiği görülüyor.

Son olarak BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç, “bu bir algı yönetimi, buna müsaade etmeyeceğiz” gibi sert bir çıkış yaparken, ŞOK marketleri de bünyesinde barındıran Yıldız Holding’in patronu Murat Ülker, “milletin aklıyla alay etmeye gerek yok” diyerek net konuştu. İslamcı kimlikleri bilinen ve AKP döneminde servetlerini kat be kat arttıran bu gruplardan bugüne kadar övgü dışında bir şey duyulmazken adeta birdenbire gelen bu çarpıcı açıklamalar, sorunun “dostlar arasında çözülebilecek” boyutu aştığını gösteriyor.

Marketler tekelleşirken…

Araştırma şirketi Nielsen’in açıkladığı verilere göre 2010-2021 döneminde Türkiye’de toplam süpermarket mağaza sayısı, 10 bin seviyesinden 40 bin seviyesine yükseldi. Diğer bir deyişle 4 katına çıktı. Aynı dönemde bakkal ve büfeler başta olmak üzere geleneksel satış noktalarının sayısı ise 150 bin seviyelerinden 125 bin seviyelerine geriledi.

Mağaza sayısı boyutuyla bakıldığında çok büyük bir değişik yok gibi görünmekle birlikte, marketler ve geleneksel noktalar arasındaki ciro pay değişimlerine bakıldığında çarpıcı bir durum var: 2010 yılında toplam pazarda %35 civarında olan market ciro payının, 2021’in gelinen bölümünde %52’ye çıkarak hakim konuma geldiği görülmekte. Yine, geleneksel noktaların ciro yapmasında kritik öneme sahip olan tütün ürünleri hariç bakıldığında, 2010 yılında toplam pazarda %55 civarında olan market ciro payının, 2021’in gelinen bölümünde %70’e ulaştığı görülmekte. Pay geçişindeki bu hızın, özellikle zincir marketlerin sayılarını ivmeli biçimde arttırdığı son 3 yıllık dönemde hızlandığı görülüyor.

BİM, A101 ve ŞOK

Marketlerin son 10 yılda kaydettikleri yükselişteki esas faktörün, yarattıkları sert rekabet ortamı nedeniyle perakende piyasasında “üç harfliler” olarak da bilinen BİM, A101 ve ŞOK zincirleri olduğu görülüyor. Nitekim süpermarket mağaza sayısındaki 30 bin mağazalık artışın 24 bini BİM, A101 ve ŞOK’un mağaza açılışlarından kaynaklandı.

Almanya’da İkinci Dünya Savaşı sonrası yıkım ve yoksulluk koşullarında ortaya çıkan “indirim marketçiliği” formatını Türkiye’ye getiren BİM, AKP döneminde artan göç ve kent yoksulluğu koşullarında önemli bir talep görerek, A101 ve ŞOK’un da katılımıyla yeni bir market formatı yarattı.

Zincir marketlerin geleneksel kanal ve tekil/yerel süpermarketler karşısındaki yükselişinin esas mimarı olan bu üçlünün başarısında pek çok faktör etkili oldu. Örneğin küçük formatlı yapıları nedeniyle marketçiliği ana caddelerden mahalle aralarına taşıdılar ve bu sayede hem artan emlak rantlarından korundular hem de alışverişçiye daha yakın olarak talebi üzerlerine çektiler. Yine İslami sermaye gruplarına ait olmaları nedeniyle alkol -hatta yer yer sigara- satmamaları da hükümetin dükkan açılış kısıtlamalarına takılmamalarını sağladı. Bilindiği gibi alkol satan noktalara ilişkin kısıtlamalarda, özellikle sayıları gün geçtikçe artan camilere uzaklık kriteri var ve bu üçlünün pek çoğunun mağazası, nispet yaparcasına bizzat cami altında yer alıyor.

Hükümete yakınlık, avantajlı emlak giderleri vb. pek çok faktör olsa da, BİM-A101-ŞOK’un başarısındaki esas sırrın, yarattıkları ölçek ve sahip oldukları verimliliğin getirdiği rekabetçi (yani düşük) fiyat yapısında yattığı görülüyor. Diğer bir deyişle, aslında bu zincirler hükümetin iddiasının tam tersine fiyatların aşağı çekilmesinde rol oynamış vaziyetteler.

Örneğin bugün en düşük fiyatlı Ayçiçek yağı fiyatını, BİM’in ürettiği Private Label (perakendecinin kendi markası) ürün belirlemekte. Diğer iki indirim marketi, hatta Migros ve Carrefour’a da bakacak olursanız, fiyatların aynı olduğunu görebilirsiniz. Buna ilaveten süt, yoğurt, un, yumurta vb. pek çok temel gıda kategorisinde zincirler arasındaki bu rekabet, fiyatları aşağı yönlü olarak baskılamakta ki, Avrupa ve ABD’de de benzer bir durum olduğu görülüyor. Yine bu market zincirlerin tamamına yakınının, yakın dönemde yine gündeme çıkan meyve sebze ürünlerinde sıfır ya da negatif karla operasyon gerçekleştirdikleri biliniyor.

BİM-A101-ŞOK’un artan ağırlığı ve fiyatlara aşağı yönlü bu baskısı, perakende sektörünün kar oranlarının son 10 yılda %4 seviyelerinden %2 seviyelerine çekmiş durumda ki, bu diğer sektör ortalamalarının altında yer alıyor.

Tabii ki bu satırlar, ilgili grupların amme hizmeti yaptıkları anlamına gelmiyor. Öncelikle kapitalizmde verimlilik kavramı, esas olarak artan sömürü anlamına geliyor. Olması gerekenin altında bir mağaza personeli, uzun ve molasız iş saatleriyle bir mesai sürdürürken, tam da bu nedenle her tür örgütlenmenin de yasaklandığını görüyoruz. Ayrıyeten, sektörün ortalama kar oranı düşse de, artan ölçekleri nedeniyle ilgili grupların toplam karlarını arttırdıkları görülüyor. Diğer bir deyişle gruplar, uyguladıkları rekabetçi fiyat politikası nedeniyle geleneksel kanal ve tekil/lokal zincirlerin iflasına neden olarak kar pastasından giderek daha yüksek pay alıyorlar. Türkiye'nin 'geleneksel' sermaye gruplarına ait olan Migros ve Carrefour’un, özellikle alkole yönelik kimi düzenlemeler bağlamında yer yer hükümetin ayrımcılığına uğrasalar da, çalışan personele yönelik sömürü baskısı başlığında BİM-A101-ŞOK’la aynı cephede yer aldıkları görülüyor.

Perakende cephesindeki bu duruma rağmen artan fiyatların önlenemez bir hızla artışını ise, yıllardır solcu iktisatçıların altını çizdikleri başlıklardaki kimi anahtar kelimelerle özetlemek mümkün: Dış kaynakların -borçların- üretken sektörler yerine ranta dayalı alanlara aktarılması, üretim yapısı -gıda özelinde tarım- ve dış ticaret dengesindeki bozulma, borçlanma iklimindeki değişim, enflasyon ve kur artışları…

Hükümetin fiyat farsının altında ne var?

Yıllarca hükümete karşı değil eleştiri, övgü haricinde bir söz sarf etmeyen İslami sermaye gruplarını pes ettiren noktalardan birinin, gerçeğin tam tersi bir yönde çarpıtılması olduğu şüphesiz. Ancak bu grupların yıllarca başka alanlardaki çarpıtmalara sessizce onay verdikleri de düşünülürse, tepki göstermelerindeki daha büyük bir faktör, ekonomik rasyonaliteye savaş açmış hükümetin seçim kaygısıyla yapabileceği sermayeye yönelik doğrudan bir müdahale çekincesi olabilir.

Nitekim mağaza lokasyonunun çok önemli olduğu bir sektörde, ilgili marketlerin mağazalarının şehir merkezlerinden uzak noktalara taşınması ve Tarım Kredi Kooperatifi mağazalarındaki agresif artış hedefi, fiilen bu ilgili marketlerin mağazalarına dolaylı yoldan el koymayı çağrıştırıyor.

Özellikle ekonomik koşullardan kaynaklı olarak seçmen tabanı her geçen gün eriyen AKP iktidarının, 2023 seçimlerinin baskısını şimdiden yaşadığı ve son günlerde “iç savaş”ı bile ima etmeye başladığı görülüyor. Önemli meşruiyet kaybı yaşayan hükümetin, bu alanda bir toparlanma yaşadığı takdirde marketler başlığında adımlar atması sürpriz olmayacaktır.