Erdoğan'ın alıntıladığı Tevfik Fikret'in 'Millet Şarkısı' üzerine

Cumhurbaşkanı'nın 20 Kasım konuşmasında alıntıladığı dizelerin kime ait olduğunu sorgulamadığı tahmin edilebilir: Konuşmasından önce sorgulasaydı, herhalde bunları okumazdı.

Oktar Türel

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 20 Kasım 2023 tarihli konuşmasında İsrail'in Gazze operasyonunu eleştirirken, Tevfik Fikret’in (1867-1915) "Millet Şarkısı" adlı şiirinden şu dörtlüğün ilk iki dizesini alıntılamıştır:

Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.

Bu şiir Haziran 1908'de, Sultan II. Abdülhamid'i 1876 Anayasası'nı yeniden yürürlüğe koymaya zorlayan 1908 Devrimi'nden kısa bir süre önce yazılmıştır; son dörtlüğü şöyledir:

Haksızlığın envaını gördük... Bu mu kanun?
En gamlı sefaletlere düştük... Bu mu devlet?
Devletse de, kanunsa da, artık yeter olsun;
Artık yeter olsun bu denî zulm-ü-cehalet !

Bu dörtlükten sonra şiir, şu iki dize ile biter:

Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol;
Ey hak, yaşa ! Ey sevgili millet, yaşa, var ol!

***

Cumhurbaşkanı'nın 20 Kasım konuşmasında Tevfik Fikret'in dizelerini alıntılaması şaşırtıcıdır; çünkü Fikret'in eserleri arasında şunlar da var: II. Abdülhamid'in bir suikastten kurtuluşunu esefle anan "Bir Lâhza-i Teahhür" (Bir Gecikme Anı, 1906); insanlığın geçmişini tarihsel maddeciliğe yakın bir anlayışla şiirleştiren "Tarih-i Kadîm" (1905); zorbalığın kaçınılamaz sonunu masal biçeminde anlatan "Devenin Başı" (1911); hem II. Abdülhamid'in, hem İttihatçıların baskıcılığını yeren "Revzen-i Mahlû" (Devrik Sultanın Penceresi, 1912); Osmanlı halifesinin Kasım 1914'de Cihad-ı Mukaddes ilan etmesini hüzünlü, ama ağır bir dille kınayan "Sancak-ı Şerif Huzurunda" (1914)...

Cumhurbaşkanı'nın Fikret'i alıntılaması, yıllarca uzak durduğu Aydınlanma düşüncesine ve bu düşünce geleneğinin Osmanlı-Türk toplumundaki seçkin bir temsilcisine yakınlaşması olarak yorumlanamaz. Günümüzde Türkiye'nin giderek daha fazla kutuplaşan siyasal ortamı, bu olasılığı baştan sıfırlamaktadır.

Öyle anlaşılıyor ki, yoğun çalışma gündemi nedeniyle, Cumhurbaşkanı profesyonel söz yazarlarının (İngilizce deyimiyle, "speech-maker"lerin) hazırladığı konuşma metinlerini incelemeye yeterli zaman bulamamakta; bunları "prompter"den (ara sıra irticalen bazı eklemeler de yaparak) okumaktadır. Cumhurbaşkanı'nın 20 Kasım konuşmasında alıntıladığı dizelerin kime ait olduğunu sorgulamadığı tahmin edilebilir: Konuşmasından önce sorgulasaydı, herhalde bunları okumazdı; konuşmasından sonra sorgulasaydı, kısa bir süre sonra söz yazarının "görevinden affını talep ettiği"ni yazılı ve görsel medyadan öğrenirdik.

***

Bu kısa öyküden ulaşabileceğimiz yargı şudur: Bellek gücünün zayıflığı açıkça görünen ve büyük çoğunluğunun "Dün dündür, bugün bugündür!"ü temel ilke olarak benimsediği bir siyasal toplumda yaşıyoruz. Böyle bir toplumda sözde ve eylemde tutarlılık ve öngörülebilirlik, başta siyaset önderleri ve medya kuruluşları olmak üzere, pek çok toplumsal aktör için öncelik olmaktan çıkmış bulunuyor. Biz söz ve eylem tutarlılığının bir erdem olduğu inancımızı hâlâ koruyor ve kaygılarımızı soL Portal'ın okurları ile paylaşıyoruz.