Eğitim-İş Genel Kurul'a gidiyor: 'Çözüm kamusal eğitimde, aydınlanmadan taviz vermeyeceğiz' 

Eğitim-İş Sendikası'nın Genel Kurulu bu haftasonu yapılacak. Kongre hazırlıklarını 'Birlik Mücadele ve Dayanışma İçin Güç Birliği' ittifakı ile konuştuk. 

Haber Merkezi

Eğitim-İş Sendikası 28-29 Ağustos'ta 6. Olağan Kongresi'ne hazırlanıyor. Kongrede dört liste olması bekleniyor.

Kongre hazırlıkları sürerken Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Denizli Şube Başkanı Kadem Özbay ve Eğitim-İş önceki dönem Çorum Şube Başkanı İlhan Yaşar "Birlik Mücadele ve Dayanışma İçin Güç Birliği" ittifakının adayları olarak seçime girme kararı aldılar.

Her iki sendikacıyla da kongre sürecini ve sonrasını konuştuk. 

Önümüzdeki haftasonu sendikanın Genel Kurulu gerçekleştirilecek. Sizin içinde olduğunuz liste kazanırsa Eğitim-İş'te neler değişecek?

Kadem Özbay: 28-29 Ağustos'ta Ankara'da gerçekleştirilecek olan Eğitim-İş'in 6. Olağan Genel Kurulu Türkiye'de sendikal bir krizin yaşandığı bu zamanda çok önemli. AKP iktidarı süresince kamu emekçileri açısından yaşanan hak gaspları karşısında örgütlü bir karşı duruş sergilenemedi. Kamu emekçileri özellikle eğitim emekçileri yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum edildi. Sadece bu sebep bile Eğitim-İş'in 6. 0lağan Genel Kurulu’nu önemli kılıyor. 

'Eğitim emekçilerinin hakları gasp ediliyor'

AKP iktidarı döneminde yönetim şeklinden tutun da, insanlarımızın yaşam tercihlerine kadar müdahalelerin olduğu gerici bir saldırı gerçekleşti. Cumhuriyet değerleri yok edildi. Laiklik ortadan kaldırıldı. Tüm kamu kurumları gerici ve baskıcı kadrolar tarafından işgal edildi. Emeğinin karşılığını alamayan eğitim emekçileri, iktidar güdümlü yandaş sendikalara üye yapılarak haklarımız göz göre göre gasp ediliyor. Daha birkaç gün önce toplu sözleşme masasında kabul edilemez zam oranlarına imza atılarak kamu emekçileri satıldı. 

'Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez' 

Kördüğümleşmiş bu sendikal krizden çıkışın adresi olarak Eğitim-İş'e önemli bir rol düşüyor. Yoldaşlarımızla kazandığımızda, sermayeye, piyasacılığa, emek düşmanlığına ve gericiliğe karşı tarihsel sorumluluğunu örgütlülüğünden aldığı güçle yerine getiren bir Eğitim-İş var edeceğiz. Sadece üyesinin değil, tüm eğitim emekçilerinin sesi, savunucusu olacağız. Kamu emekçilerinin örgütlü olduğu ancak mücadele etmeyen yandaş sendikaların aksine, yüz binlerce eğitim emekçisini örgütleyerek bir sendikal direniş hareketi başlatacağız. 'Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez' diyerek, haksızlıklara karşı emeğin birliğini savunarak tüm emek cephesi ile birlikte saldırılara karşı bir bariyer oluşturacağız. 

İlhan Yaşar: Kongrede dört liste dışında bağımsız adayların da aday olması bekleniyor. Biz de iki sendikal anlayış olarak birlikte aday olma kararı aldık, öncelikle aday olan tüm arkadaşlarımı kutluyorum. Sendikamızda görülen bu yarış öncelikle sendikamız adına kıvanç vericidir, zira bu durum sendikamızın sahiplenildiğinin işaretidir.

Öncelikle belirtmeliyim ki, kongremizi ülkemizde olağan olmayan koşulların yaşandığı bir dönemde yapıyoruz. Bir yandan dünyaca yaşanan salgın, diğer yanda yaşanan ekonomik krizin ağır şekilde yaşandığı; bir yandan da hukukun işletilmediği, demokrasi kavramının salt bir sözcük olarak anlaşıldığı, laiklik karşıtı uygulamaların ‘sıradanlaştığı’ aklın ve bilimin terk edildiği bir dönemden geçiyoruz.

Ülkede bütün baskılamalara ve yanlış bilgilendirmelere rağmen işsizlik oranı yüzde 13,4 olarak açıklandı. Bu oran içerisinde malesef genç nüfus yüksek bir yer tutuyor. Mesleğimiz açısından baktığımızda da 'Atanamayan Öğretmenler' diye bir kavram literatüre eklendi.

Salgın hastalık adeta iktidarın istismar alanına çevrilmiş, imdadına yetişmiş gibi görünüyor. Ülke fermanlarla (genelgelerle) yönetilirken, hukuk sadece bir sözcüğe dönüştü, bir yandan keyfi (resmi) yazılar, diğer taraftan liyakatsiz yöneticiler marifeti ile en temel haklar tartışma konusuna dönüştürülerek, kullanılamaz hale geldi. Önemli sınavlar (LGS-YKS vb) öncesi ya da sonrası şaibeler, bu şaibeler gerçek dışı olsa dahi öğrenciler üzerinde tahribat oluşturdu.

Ülkede 'hak' kavramının yerini torpil – imtiyaz kavramı alırken, bunda iktidar güdümlü sendikaların payı oldukça büyük. Temel ulusal konularda dahi iktidar toplumu sürekli gerip, muhalefeti ötekileştiriyor. Ülkede suç örgütü lideri diye bilinen kişilerden umut beklenir hale gelindi. (Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, '… Sedat Peker Türk demokrasisine katkı sunuyor…' diyor bir mülakatında.)

Bu liste çoğaltılabilir ancak bizleri mesleğimiz gereği ilgilendiren gençlerin ve dolayısıyla ülkenin geleceğine dair kaygılarımızın artmasına sebep olan bir araştırmadan birkaç veriye işaret etmek istiyorum.

Bakanlık eğitime 'hobi' gibi yaklaşıyor

Yeditepe Üniversitesi-MAK danışmanlık ve araştırma şirketi ortak gençlik (18-29 yaş aralığı, 2020 Temmuz) araştırmasında, 'Size eğitim veya iş amaçlı bir başka ülkede geçici süreli yaşama fırsatı tanınsa yurt dışına gitmek ister misiniz?' sorusuna 'Evet kesinlikle giderim' diyenlerin oranı yüzde 76,2.  'Kalıcı olarak bir başka ülke vatandaşlığı verilse Türkiye'yi terk edip o ülkeye yerleşmeyi düşünür müsünüz?' sorusuna 'Evet' diyenlerin oranı da yüzde 64. Kararsızlar ise yüzde 22.

Araştırma daha uzun ancak burada işaret ettiğimiz veriler ürkütücü. Bakanlığımız, adeta eğitime temel bir iş olarak değil hobi gibi yaklaşıyor. Eğitim temel bir insan hakkı olmanın dışında piyasa malına dönüştürüldü.

Zaten içinden çıkılmaz bir hâl alan eğitim sorunları (çalışan-öğrenci açısından da) salgınla birlikte içinden çıkılmaz duruma geldi. Uygulamaya ve çözüme dair hiçbir adım atmayan bakanlık, çelişkili-anlamsız açıklamaları ile sadece kafaları karıştırmanın ve iş yapıyor gibi görünmenin peşinde.

İşkolumuz açısından baktığımızda; meslektaşlarımız yarınlara güvenle bakamaz, öğrencilerimize umut dağıtamaz, eğitim çalışanları- öğrenciler kaygılı ve yarınlardan umutsuz hale geldi. Eğitim kurumları içerisine yuvalanan cemaatler kara cehaletleri ile çocuklarımızı karanlığa boğuyor.

Evet sorunları görmek anlamak için çok özel çalışmalar gerekmiyor, gündelik yaşamın içerisinde herkesin görebildiği sorunlar bunlar. Bu sorunlardan kaynaklı olarak tek yönlü olarak iktidarı suçlamak, kendimize düşen payı görmemek sorumluluktan kaçmaktır. Burada asıl sorumluluk emek örgütlerinde, demokrasi güçlerinin üzerinde.

Tarihsel olarak da biliyoruz ki ülkede demokratik dengeyi sınıfsal mücadele belirler. Eğitim-İş Sendikası işkolumuzda örgütlü bir emek örgütüdür. Dolayısı ile yaşananlardan örgütümüz de pay sahibi. Bu nedenle ülkede demokratik işleyişe dair sorunlardan iktidarı sorumlu tutmayız. Zira onlar görevlerini yapıyor. (Erdoğan, 'Biz olağanüstü hali iş dünyamız rahat çalışsın diye yapıyoruz, greve müsade etmiyoruz, bunun için kullanıyoruz olağanüstü hali' demişti.)

Unutmamamız gereken, siyasal partilerin iktidar hedefli örgütler oluşudur, demokrasi, sendikaların, kitle örgütlerinin sorunudur, dolayısı ile demokratik işleyiş bozuluyorsa, demokrasi mücadelesi için kurulmuş olan örgütler görevini yapamamış-yapmamış demektir.

Bu anlayışla öncelikli olarak sendikamızı özelde işkolunda ve genel olarak da ülkede demokrasi mücadelesi eksenine katkı sunacak şekilde yeniden çalışmalara başlayacağız. İşyerlerinden başlayarak demokrasi bilincini yükseltmek ve bu bilinçle mücadele içerisinde tüm eğitim emekçilerini taraf etmek amacı ile mücadelemizi örmek istiyoruz.

Birlikte seçime girdiğimiz arkadaşlarımızla bu bakış ve mantıkla bir araya geldik. Genel kurulumuzda, Eğitim-İş delegasyonu bize görev verirse; sendikamızı yönetim düzeyinde iktidarla görüşmeler yaparak imtiyaz peşinde olmak yerine, kitleleri hak ve demokrasi mücadelesine aktif taraf olmasını sağlayan bir örgütlenme ve mücadele anlayışı ile hareket edeceğiz. 

Unutulmasın ki; hak ve demokrasi mücadelesi MYK'nın iktidara 'bilmediği şeyleri öğreterek' değil, kitleleri taraf ederek verilir. Yoksa herkes ne yaptığını bilmektedir. 

İktidar bizim yaşadığımız sorunları bilmediğinden bu uygulamaları yapmıyor, görevini yapıyor. Bizler ekip olarak yönetime aday olurken kitleler adına mücadele etmek için değil, kitleleri kendi hak ve çıkarları doğrultusunda mücadeleye katmak amacı ile yönetime adayız.

'Eğitim-İş'i yönetme görevine talibiz'

Bu listedeki adaylar kendilerini sendikal olarak nasıl ifade ediyor? 

Kadem Özbay: Benim de içinde bulunduğum 11 Haziran grubu ile Yol Arkadaşları grubunun oluşturduğu Birlik Mücadele Dayanışma adı altında yaptığımız bir Güç Birliği ile seçime hazırlanıyoruz. Güç Birliğimizin amacı seçimi tam kadro kazanmak ve bir emek örgütü olarak Eğitim-İş’i layık olduğu şekilde yönetmek. 

Listemizdeki arkadaşlarımın tamamı emekten sınıftan yana bir sendikal mücadeleyi ve örgütlenmeyi yürütecek liyakatli cesur kadrolardır. Sendikal bürokrasinin hantallığını ortadan kaldıracak, sahada, meydanlarda hak arama mücadelesinde cesur ve etkili kararlar alabilecek ve bu kararları hayata geçirebilecek, kitlelere öncülük edebilecek yetkinliğe sahip bir aday kadrosuyla Eğitim-İş'i yönetme görevine talibiz. Bunu da başaracağız.

'Aydınlanmadan taviz vermeyeceğiz'

İlhan Yaşar: Bizler eğitim işkolunda örgütlenmiş bir emek örgütüyüz. Bu bilinç ve farkındalıkla hareket ediyoruz. Çalışmalarımızı ve mücadelemizi planlarken, emek örgütü olmanın bilinci ile ve sınıf ekseninde bakıyoruz. Sendikamızı ortaya çıkaran koşullar biliniyor. Atatürk’ün önderliğinde kurulan Cumhuriyet- Cumhuriyet değerleri ve Cumhuriyet'in kazanımlarının yıpratıldığı, saldırı altında olduğu bir dönemde ve bu saldırı ve yıkım çalışmalarına bir tepki olarak ortaya çıkan bir sendikayız. Bizler de sendikamızı ortaya çıkaran koşulların bilincindeyiz.

Mevcut iktidar bir yandan Cumhuriyet değerlerini yıpratıp yok ederken, bir yandan da çalışma yaşamını, çalışma koşullarını çağın gerisine taşımakta ve emekçiler için yaşamı çekilmez hale getirmektedir. Cumhuriyet değerlerini, kazanımlarını koruyup çağın ihtiyaçları doğrultusunda derinleştirmeyi hedeflerken, emekçilerin hak ve çıkarlarını merkeze de gören bir sendikal anlayış ve ekip ruhuyla hareket ediyoruz. Bir yurttaş ve eğitimci olarak, Atatürk ilke ve devrimlerinden akıldan, bilimden laiklikten, aydınlanmadan taviz vermeden, bir sendikacı olarak ta bu değerleri emek ekseninde derinleştirme mücadelesi için bir araya geldik.

'Eğitim kamusal olmaktan çıkarılıp laik, bilimsel yapısından uzaklaştırıldı'

Eğitim iş kolunda sorunlar birikmiş durumda. Hem eğitim emekçileri hem de öğrenciler açısından. Siz eğitim alanındaki sorunların çözümünü nerede görüyorsunuz?

Kadem Özbay: Başta belirtmeliyim ki eğitimin gericileştirilmesine karşı mücadele eden tüm unsurlar maalesef ki başarısız oldu. Bu özeleştiriyi mutlaka yapmalıyız. Çünkü bu konuda hakkıyla bir mücadele tam olarak verilmedi. Türkiye'de eğitim gericileştirildi ve piyasalaştırılarak özel okul patronlarına rant alanı sağlandı, nitelikli kamusal eğitim ciddi bir deformasyona uğratıldı. Dinci, gerici vakıf ve dernekler ile Milli Eğitim Bakanlığı el ele verip eğitimi kamusal olmaktan çıkarıp laik, bilimsel yapısından uzaklaştırdı. Cumhuriyet değerlerinden uzak, Atatürk'ün 'Hayatta en hakiki mürşit ilimdir' öğretisinden koparıldı. 

'Çözüm kamusal eğitimde'

Özelikle pandemi sürecinde bırakın eğitim kalitesini, eğitimin ulaşabilirlik yönü tartışıldı. Neredeyse tüm okulların birer İmam Hatip Okuluna dönüştürülmesi, bilimsellikten uzak müfredat, ders kitaplarının dogmatik içeriklerle doldurulması, eğitimin sistemsizliği, Atatürk'ün müfredattan çıkarılması, yandaş ve partizanca atanmış kadroların idari görevlere getirilmesi, yetişmiş ilerici kadroların tasfiye edilmesi eğitim sistemini içinden çıkılamayacak bir kördüğüm haline dönüştürdü. 

Elbette bunun çözümü var bu da nitelikli, liyakate dayalı bir kadronun eğitimi yönetmesi, doğru bir planlama yapılarak, bilimsel, laik, kamusal, öğrenmeyi ve başarılı olmayı garanti edebilen bir eğitim sistemini var edebilme mücadelesi vermek. Çözüm kamusal eğitimde, çözüm özel okulların kamulaştırılıp, öğretmenlerinin kadrolu hale getirilmesinde. Çözüm Cumhuriyet değerlerine bağlı kendini geliştirebilen üretken bir eğitim sisteminde. Çözüm ataması yapılmayan öğretmenlerin atamalarının yapılarak öğrenci başına düşen öğretmen sayısını artırmakta öğretmenlere ve eğitim emekçilerine insan onuruna yaraşır ekonomik ve sosyal hakları vermekte, okullaşma oranını, derslik sayısını artırmakta.

'Eğitimde yaşanan sorunlar tercih ürünü'

İlhan Yaşar: Esasında bu sorunun yanıtı da birinci sorudan bağımsız düşünülemez; Milli Eğitim Bakanlığı, dolayısı ile mevcut iktidar hâlihazırda var olan-yaşanan sorunların kaynağını oluşturuyor. Eğitimde yaşanan sorunlar, esasen bir iş bilmezlik değil tercih ürünü. Bu tercihi değiştirecek olan da demokrasi ve hak mücadelesi veren örgütlerin çalışması ile çözülebilecek bir durum. Zira mevcut iktidar, eğitimi bir metaya dönüştürmüş, tüm kaynakları- enerjisini özel okullara yönlendirmekte, halktan alınan vergiler özel okullara teşvik olarak verilirken, halk çocuklarının gittiği okullar neredeyse kaynaksız-ödeneksiz bırakılmakta, liyakatsiz yöneticilerin iş bilmezlikleri ile sıkışmakta ve amacından uzaklaşmaktadır.

Bu maksatla; örgütümüz, üyelerimizle kuracağı etkin bağlarla bir yandan işkolu üzerinden genel demokrasi mücadelesini yükseltirken, bir yandan da bilim insanlarının rehberliği ile eğitim politikalarını gözden geçirecek, bu politikaları halkın yararına olarak değişmesi için mücadele edecektir. Bu arada özellikle veli örgütleri ile işbirliği içerisinde tüm halkımızın eğitim hakkına sahip çıkması için elinden geleni yapacaktır.