'Duruyor gibi görünse de haykıran bir iş': Standard Profile: Üretim & Hayal Kırıklığı

Galeri mekanı içinde kurgulanan bu fabrika hava kirliliği dolayısıyla daha rahat nefes alabilmemizin tek yolu olan maskeleri üretiyor. Fakat anlatılan bir distopya değil, bugünün ta kendisi...

Nurdan Yıldırım

Ürün kolileri, gaz maskeleri, deri tabakalar, respiratörler, teşhir vitrinleri, üretim bandı, güvenlik odası, kantin, personel odası, depo… Şişhane’de Bilsart Binası’nda aktif olarak üreten bir fabrika yer alıyor; Standard Profile. Galeri mekanı içinde kurgulanan bu fabrika hava kirliliği dolayısıyla daha rahat nefes alabilmemizin tek yolu olan maskeleri üretiyor. Fakat anlatılan bir distopya değil, bugünün ta kendisi. Performansı gerçekleştiren oyuncuların canlandırdığı işçilerin birçoğu çeşitli meslek hastalıklarıyla yaşamak zorunda. Yani anlatılan bizim hikayemiz. 

Sanatçı Evren Selçuk sergi kataloğunda şöyle diyor; “Çılgınca üretim yapan fabrikalar, oldukça ağır şartlarda çalıştırdıkları birkaç mavi yakalıyı işaret ederek istihdam sağladıklarını ya da parasal döngüleri sebebiyle ilerlemenin bir parçası olduklarını öne sürüp kendilerini kutsallaştırırlar. Böylelikle varlıklarını idame ettirebilen, yarattıkları yıkıma meşruluk kazandırabilen ve bir bakıma dokunulmazlık halesiyle korunan tapınaklara dönüşmüş olurlar.”

Yaratılan bu fabrika illüzyonu kısa bir sürede izleyiciye bir galeri mekanında olduğunu unuttursa da, gaz maskelerini, kalıpları, sergi mekanındaki hazır nesneleri ve serginin ideolojisini yaratan bir sanatçı var. Standard Profile’in yolculuğunu Evren Selçuk soL’a anlattı. 

‘Standard Profile’ fikri nasıl ortaya çıktı? 

7 yıldır Düzce’de yaşıyorum. Burada yaşamaya karar vermeden önce gelip görmek istedim. Bu kadar yeşil olması, denizinin olması, küçük bir kent olması burada yaşamanın kolay olabileceğini hissettirmişti. Fakat yerleşik bir hayata geçtiğim anda hava kirliliğini fark ettim. Yerleşim yerlerinin göbeğine konumlanmış fabrikalar var. Burası, kirlendiği zaman sirküle olamayan ve kendini temizleyemeyen bir atmosfere sahip. Ben bu krizle her gün yüzleşirken insanların –en yakınımdakilerin bile- bu krize isyan etmemesine anlam veremiyordum. Her yerde fabrikalar... Ve bazen ormanın ortasında bile nispeten daha iyi nefes almak için evinizin camını kapatmak zorunda kalabiliyorsunuz. Buna alışmak da en kötüsü. Nitekim asgari düzeyde nefes almak istemek insani ve temel bir ihtiyaç. Bu bende olumsuz bir ruh hali yarattı. Bir sanatçı olarak, kendi bildiğim yordamla söylemem gereken bir şeyler vardı. 

Sonuç olarak dert edindiğim şeyleri fiziki, görünür nesneler haline getirmeye çalışan bir sanatçı olarak bu can sıkıntılarıyla da sanatsal dünyamda yüzleştim. Bu yüzleşme hali de kendi doğalında bir işe dönüştü. 

Hava kirliliğinin en basit, sembolik karşılığı maske olabilir diye düşündüm. Benzeştiren ve tek tipleştiren maskeler. Bu maskeleri üreten bir yer ve ürettiği standart profiller... Böylelikle bu isim üzerinden ilerleyen bir üretim sürecine girmiş oldum. 
Standard profile ismi bende kaotik bir ruh hali, tek tip insan tipolojisi ya da makineleşme gibi duyguları çağrıştırıyor. Bu duyguları daha hissedilebilir kılmak için ise bir fabrika fikrine odaklandım. “Bir fabrikada ne olur” diyerek yola çıktım ve süreç içerisinde bu üretim katmanlandı. Bez ya da herhangi bir maske yerine daha fazla trajedi yaratacağını düşündüğüm için deriden yapılma gaz maskeleri yapmaya karar verdim. Seri bir üretim olacaksa departmanlar da olmalıydı.  İmalathane, kantin, güvenlik odası, depo alanları eklenince de kurgu genişledi.

Fabrikada fiziki bir üretim olduğu için katmanlanan bu sürece performans da eklenmiş oldu. Bu işin olgunlaştığına ikna olduğumda bir provasını, yaşadığım ve beni tetikleyen yerde, Düzce’de sergilemek/göstermek istedim. İzleyiciyle ilk defa yüzleşen bu performatif enstalasyon beni daha önce üretmediğim bir başka sürece, video düşüncesine yönlendirdi. Statik olmayan, dönüşen, dinamik bir süreç. 

Videoyu, fabrikaya gizlice girmeye çalışan bir karakterin gözünden görüyoruz. Hararetle bir şeyler arayan bu karakterin geçmişe dair anılarına -kısa geçmiş zaman görüntüleriyle- tanık oluyor ve bu kişinin vaktiyle fabrikada çalışan bir işçi olduğuna tanık oluyoruz. Bu işçi, aradığı şey olan bir anahtara ulaştıktan sonra yönetim ofisine girip çalışanların sağlık raporlarına ulaşıyor. Sadece kendisinin değil, birçok işçinin de kendisi gibi hasta olduğunu fark ediyor. İzleyici olarak bunun sorumlusunun fabrika olduğunu anladığımız esnada ise video bitiyor. 

Peki neler yaşanıyor Standard Profile’de? 

Burada durmadan bir üretme hali var, bu da işçileri yıpratıp depresif bir duruma sokuyor. Performans anında yaptığımız makyajlarla da bu olumsuz havayı arttırmaya çalıştık. Sergi mekanına girdiğimiz zaman çılgınca üretim yapan işçileri fabrikanın her yerinde görüyoruz.  Kendi aralarında insani herhangi bir diyalog kurmaya bile vakti olmayan işçileri... 

Fabrikanın yaşayan bir yer olma duygusunu daha fazla hissedilir kılmak için bir geçmişe ve geleceğe ihtiyacı vardı. Dolayısıyla tarihçesi, şirket misyonu ya da vizyonu mekan içerisinde görünebilir olan bir hikaye kurgulamaya karar verdim. 
Bu fabrika bir aile şirketi. Ayakkabı üreten bir şirket olarak üretime başlayan ve akabinde ticari öngörüleri sayesinde başka bir ihtiyacı fark edip maske üretmeye başlama kararı alan bir imalathane... Ardından büyüyerek çok sayıda fabrika kurduklarını sergide yer alan çerçevelerin birinde, fabrikanın tarihçesinden görebiliyoruz. 

Fabrikanın ürettiği gaz maskeleri insanların “temiz” hava almasına yarıyor ancak fabrikanın kendi çalışanları sağlıksızlar. Bu günümüzün basit ve olağan bir trajedisi. Serginin de öncelikli odağı. 

İnsanların daha konforlu yaşaması için üretim yapan fabrikaların, maddi ya da manevi her türlü konforsuzlukla mücadele etmek zorunda bırakılan çalışanları...

İzleyiciyle etkileşim kuran yerleştirmeler sergilerde çoğu zaman karşılaştığımız işler. Sanatçı bizi bir alana yönlendirir ve orada yarattığı mekanla farklı biçimlerde etkileşim kurmamızı sağlar. Fakat çoğu yerleştirmeyi deneyimlerken, mekan kurgulanıp bırakılmış olur. Oysa burası yaşayan bir yer. 

Evet mekanın gerçeklik algısı sergiye adımımızı attığımız andan itibaren yaratılmaya çalışıyor. Sergideki her unsurun, her nesnenin bir fabrika düzenine uygun şekilde oluşturulması birincil amaç olduğu için samimi geliyor, gerçekten fabrikada olduğumuzu hissediyoruz. Ancak bu benim hem istediğim hem de istemediğim bir şey. Çünkü izleyiciyi mekanın sadece ve tamamıyla bir fabrika olduğuna ikna etmek yeterli değil. Aksi takdirde bu mekândan sadece ve tamamıyla bir fabrika gezmiş olarak çıkabilir. Ancak bunun bir sanat üretimi olduğunu, arkasında bir ideoloji olduğunu izleyiciye aktarmak gerekiyor. Bu sebeple de performansı ortaya koyan sanatçıların, ara ara bunun bir kurgu olduğunu hatırlatması oldukça işlevseldi.

Böylelikle izleyiciler bir sanat üretimiyle karşı karşıya olduklarını fark edecek ve durup burada ne anlatıldığını düşünmeye başlayacaklardı. 

Mekan içerisinde görünen tüm nesnelerin işlevsel olarak söyledikleri şeyler var. Bir trajediyi; fiziki sanatsal bir beğeni algısı yaratmadan hissedilebilir kılmak üzerine söyledikleri... İdeolojisi güçlü olan, durduğu yeri bilen bir dünya yaratmak. Bu anlamda öykü, heykel, tiyatro, video gibi birçok disiplinden beslendim.

Bugün gördüğümüz çok sayıda çağdaş sanat üretiminde, çoğu zaman bir şey anlatma kaygısı olmadığı için izleyiciyle ilişki kuramamasının büyük bir sorun olduğunu düşünüyorum. Sanatçı izleyiciyi cevapsız bırakıyor. Burada hem aşina olduğumuz bir ortam hem de izleyiciyi de dahil eden bir kurgu var. 

İzleyiciler mekâna ilk girdiklerinde, üretim yapılan bir alanla karşılaşınca kurguya müdahil olabilme hususunda tereddüt içindeydiler. Geleneksel bir üretimi izler gibi köşede izole durarak olan biteni izlemeyi tercih ettiler öncelikle. Mekanın içinde vakit geçirme süreleri uzayınca ve mekanın bir parçası olduklarını anlayınca işin içerisine girebileceklerini gördüler. Fabrikadaki ustalarla, işçilerle muhabbet edebiliyorlardı. Oyuncuların doğaçlama yapabilme becerileri izleyiciyle aralarında bir iletişim haline dönüştü. Bu etkileşim fabrikanın inandırıcılığı arttırıyordu. Performansa doğrudan etki edilebildiği için ortaya koyulan üretimin bir parçası konumundaydılar. 

İzleyici fabrikayla karşılaştığı anda ne alımlayacağı yoruma açık. Çünkü gerçekten üretim yapmakta olan ve öylece fabrika gibi hareket etmekte olan bir yapı var. Derdini yorumlayarak değil olanı göstererek anlatmaya çalışan bir yapı. Bu pasif bir eleştiri hali. Derdimi anlatmak için bir fabrikayı olduğu gibi göstermenin kendisinin sağlıklı ve daha nesnel bir eleştiri olacağını düşündüm. “Pasif” olma hali bir olumsuzluk ifadesi olarak anlaşılmasın. Örneğin Haziran direnişindeki Duran Adam dışavurumuyla benzerliği bu pasif olma halini daha anlaşılabilir kılabilir. Duruyor gibi görünse de haykıran bir iş Standard Profile. 

Evren Selçuk kimdir?

1982 yılında Diyarbakır’da doğdu. Lisans ve Lisansüstü eğitimini Resim alanında tamamladı. Çoğunlukla çalışmalarında üretim/ tüketim ilişkisini problem edinir. İktidar ideolojisini; mekâna özgü enstalasyonlarla, izleyiciyi dâhil ettiği endüstriyel tasarım nesneleriyle, çeşitli video denemeleriyle ya da performansa dayalı alanlar yaratmaya çalışarak parodileştirdiği gerçekçi-kurgusal hikâyelerle sorgulamaya çalışır.

Evren Selçuk’un “Standard Profile: Üretim & Hayal Kırıklığı” adlı performatif enstalasyonu 10 – 26 Ağustos 2022 tarihleri arasında İstanbul Bilsart’ta izlenebilir.