Geçtiğimiz dönem sonunda AKP "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" başlığı altında müfredatın gericileşmesine yönelik ciddi müdahaleleri olan bir model açıkladı.
Bilimsel ve laik eğitime mesafeli akademisyenler ile yandaş sendikalarda üye öğretmenler tarafından hazırlanan bu model, AKP’nin kendi anlayışında nesiller yetiştirmeye devam ettiğini gösteriyor.
Derslerin genel itibariyle bilimsel/analitik düşünebilen, dünyayı doğru kavrayabilen, evrensel değerlere sahip olan öğrenciler değil; “ilme ulaşan, belagat sahibi, girişimci, manevi sağlığını koruyan” nesiller yetiştirmek üzere düzenlendiği görülüyor. Modelin eğitim yerine kullandığı “maarif” sözcüğüne bakılarak da anlaşılacağı üzere; geçerliliği olmayan, tarih olmuş Osmanlıca sözcükleri diriltmek, Osmanlıcı bir eğitim anlayışı ve zihin dünyası yaratmak bu modelin temel amaçlarından.
Liselerdeki Türk Dili ve Edebiyatı dersi özelinde baktığımızda; Osmanlıca sözcüklerin her sınıf düzeyinde alabildiğine arttığı, gerici yazarların çoğunlukta olduğu ve dini kavramların öne çıkartıldığı görülüyor.
Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Fakir Baykurt gibi önemli isimler ise dört kitapta da yer almıyor. Geçtiğimiz dönem kullanılan kitapta Füruzan, Oğuz Atay, Adalet Ağaoğlu, Bilge Karasu gibi modern edebiyatçıların hikâye örneklerine yer verilirken yeni dönem kitaplarında çoğunlukla gerici yazarlara yer veriliyor. Toplumcu gerçekçi edebiyat çarpıtılarak anlatılırken, ayrıca Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal gibi önemli halk şairleri de kitaplarda yer almıyor. Hicviye, taşlama konuları bir cümleyle değinilerek örnekleri dahi verilmeden geçiliyor.
Tamamen yeni bir müfredatın oluşturulduğu 9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı dersinde ise edebiyat tarihi ve dolayısıyla zamanında edebiyatı derinden etkilemiş olan önemli tarihsel gelişmelere değinilmiyor. Dört tema halinde “Sözün İnceliği, Anlam Arayışı, Anlamın Yapı Taşları, Dilin Zenginliği” olarak oluşturulmuş yeni kitap; edebiyatı toplumsal yapı ve olaylardan bağımsız, beslendiği ve ilerlediği tüm somut zeminlerden kopartarak ele alıyor.
Çağdaş bir görüntü vermek adına psikoloji, sosyoloji, tarih gibi sosyal bilimler ya da resim gibi bazı sanat dalları anılsa da kitabın asıl amacının bilim ve sanatla edebiyatın bağını kurmak değil; yalnızca verilmek istenen mesajları, kavramları öğrenciye iletilmek olduğu anlaşılıyor.
İslamcı kılıfa büründürülmüş metinler
Örneğin; Rasim Özdenören’in Picasso’nun Hatları adlı denemesi: “Şimdi burada Picasso’nun resmi için şu soruyu sorabiliriz: Picasso’nun İslâmî hatlara benzeterek yaptığı resimler, ‘biçim’ bakımından İslami sanatın bir kopyası diye görülebilir mi?”
Yazar devamı şöyle: “Oysa (o resimleri görmediğim halde) ben inanıyorum ki, Picasso, adı geçen hatları kendi kültürünün süzgecinden, kendi kavrayışının eleğinden geçirerek ‘yeniden anlamlandırmıştır.’ İslami hatlar o resimlerde sadece birer malzeme olarak kullanılmıştır.” Yani bu satırlardan anlaşıldığı üzere yazar görmediği ve aslında var olmayan resimler üzerinden faşizm karşıtı eserleriyle ve komünist kimliğiyle bilinen Picasso’yu islamcı bir kılıfla öğrencilere sunmuştur.
9. Sınıf kitabına alınan diğer bir bölüm ise Peyami Safa’nın Matmazel Noraliya’nın Koltuğu romanı ve Tarık Buğra’nın Oğlumuz hikâyesiyle ilgili.
“-Ben de sana bir şey diyeyim de baba sözüdür unutma, dedi, ne zaman sıkıntıdasın… yüreğinden, yüreğinden anladın mı yüreğinden bir kere ‘Allahım’ deyiver, sonra nefesini birden koyuver. Anladın mı?”
“-Ezan okunuyor, diye mırıldandı…Karım, Kur’ânla vâdedilen mutluluğunu, sanki asırlardan beri boşuna bekliyordu… Abdest aldı, sonra seccadesini sofaya sererek namaza durdu.”
Bu iki metinden sonra “Okuduğunuz metinlerde insanın psikolojik durumunu ve toplumun özelliklerini anlatan ifadeleri yazınız” sorusu bulunmaktadır. Seçilen metinler ve ardından sorulan soru öğrencileri, islami yaşam biçiminin toplumun tümünü kapsadığı şeklinde yanlış bir çıkarım yapmaya özellikle yönlendirmektedir.
Kitapta bir anı örneği olarak Halide Nusret Zorlutuna’nın "Nihayet Beklediğimiz Büyük Gün" başlıklı yazısını görmekteyiz. Metinde Osmanlı’nın yıkılışına hayıflanan şu satırlar yer almaktadır: “Haşmetli Türk Osmanlı İmparatorluğu yıkılmıştı… Şüphesiz suçun büyüğü gene bizdeydi, son sıralarda bizi idare edenlerin gafletleri, ihmalleri yüzünden kendi benliğimizden uzaklaşmış; belki gururdan belki cehaletten gözümüzü dört açıp çalışmaya bakmamıştık. Kısaca İslam dininin ve Türk karakterinin aydınlık yolundan saparak bir çıkmaza girmiştik.”
Gericilik, Türkçülük ve Yeni Osmanlıcılık üzerine kurulu müfredat
9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı kitabının geneline baktığımızda oluşturulan yeni müfredatın gericilik, Türkçülük ve Yeni Osmanlıcılık üzerine kurulu olduğu, Cumhuriyet değerlerini ise tamamen dışarıda bıraktığı görülmektedir. Bunu yaparken de Cumhuriyet Dönemi’nin yetiştirdiği aydınlar ve sanatçılar büyük oranda müfredat dışı bırakılarak yerlerine önceki dönem kitaplarında yer almayan Hüseyin Nihal Atsız gibi ırkçı isimler ve AKP döneminde ortaya çıkan edebi değerleri tartışılır, iktidara yakın yeni kuşak yazar ve şairler getirilmiştir.
Yeni müfredatla hazırlanan 9. Sınıf kitabında durum böyleyken diğer sınıf düzeyleri için hazırlanan kitaplarda da gericiliğin dozunun arttığı görülmektedir. 10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı kitabında Ömer Seyfettin’in Mermer Tezgâh hikâyesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Okuryazar takımındandı. Fakat bu faziletini hiç kullanmıyordu. Kütüphanelerin önünden geçerken kendini tutamaz: ‘İşte cahillerin akıl ambarı!’ diye gülümserdi. Onun fikrince kitaplar 'hakikat"in üstüne gelişigüzel yığılmış birtakım zarif, süslü, kıymetli kerpiçlerdi. Bu kerpiçleri toplayıp bir tarafa atmayan, mümkün değil, hakikati göremezdi.”
12. Sınıf kitabında ise Sâmiha Ayverdi’nin "Batmayan Gün" romanından bir metin seçilmiştir. Bu metinde de Mermer Tezgâh hikâyesindeki gibi aydınlanma düşmanı bir karakter yer almaktadır:
“Onların mânâsını yakalayabilmek için aklın ve ilmin bana yol göstereceğini, meşale olacağını bilsem, bir bu kadar daha çalışırdım. Fakat ilmin uzun eteği, gene kendi dikenlerinin arızalarına takılarak ileri gitmiyor. Bak mesela sen, İrfan Paşa’nın oğlu, koskoca bir elçi, şu metruk kağıtların sakladığı mânâyı çözemiyorsun.”
“Fakat maddenin mekanik hudûdunu aşmadın, bu suretle de rûhî bünyemin teşekkülü hâsıl olmadı. Böylece de yalnız bilginin sathında kaldım. Kazandığım bu sermâye ile hayatta bir mevki sâhibi olabilirim, fakat bir insan olamam.”
Bu sözlerle yazar "manevi yönü eksik olan, akla ve bilime göre hareket eden insanların tam olarak insan olamayacağını" anlatmaya çalışmıştır.
12. Sınıf hikâye ünitesinde Mustafa Kutlu’nun "İkindiyi Kılmak" hikâyesi alınmıştır: “Nefes nefese Beyazıt’taki elektrik idaresindeyim. Yani yeni bir kuyruktayım. Beyazıt Camii’nden ezan sesi geliyor, tam bu sırada ödeme sırası bana geliyor. Tahsildarın yüzüne dik dik bakıyorum. Parayı ödemiyorum...Elektrikleri kesecekler. Kessinler. Mum alacağım.”
Bu satırlarda Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğrencilere kazandırmak istediği kazanımın insani ihtiyaçlarınızı erteleyin, gerekirse karanlıkta kalın ama namazı kaçırmayın olduğu görülüyor.
Mustafa Kutlu’dan sonra kitaba alınan bir diğer örnek ise Zeyyat Selimoğlu’nun "Eski Sonsuza Doğru" hikâyesi: “Gördün mü? Benimki boşboğazlık. İkindiyi kaçırıyorum, -telaşlanıyor- dedim sana, bu kent çok büyük, yetişemiyorum. Ben çabuk yürüyeyim. Şu arkalarda bir cami olacaktı, orada kılarım ikindiyi. Hadi sana güle güle…”
Aynı kitapta toplumcu gerçekçi hikâye örneği olarak verilen Nezihe Meriç’in "Marangozdur Adı Ahmet Ustadır" hikâyesinde şu bölüm yer alıyor:
“Ben bataklıkta bir Ahmet ustayım. Grev nedir bilmem Allahıma şükür. Sendika bilmem. Bir dükkanım var benim çarşıda. Köşebaşında. Yadigâr ustamdan. Ustam mı? Ustam ünlü şanlı Aliş ustaydı. Allah rahmet eylesin. (…)
Din demek insanları sevmek demek, hileci olmamak, sevmenin tüm kurallarını yerine getirmek demek.”
Nezihe Meriç tarafından ironik bir şekilde çizilen bu karakter, toplumcu gerçekçi edebiyatta olması gereken düzenin sorunlarını eleştiren ve buna karşı toplumsal çözümleri savunan karakterin tam karşısında yer alıyor. Ne hikâye ne de karakter öğrencilerin toplumcu gerçekçi edebiyatı algılayabilmesi için uygun görünmüyor.
Dört sınıf düzeyinde de hikâyelerine ve yazılarına yer verilen Mustafa Kutlu kimdir?
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı kitabında Fıkra ünitesinde "Cemre" adlı yazısıyla yine Mustafa Kutlu’ya yer verilmiştir: “Mevsimlere bağlı takvimde tabiattaki oluşumların insanoğlunu eğittiğini, ona bir ‘zaman şuuru’ verdiğini biliyoruz. …Allah’ı inkar eden modern insan tabiatı düşman bilerek onunla savaşmış, bu savaş alkışlanmış, kazanılan zaferler modern insana bir firavun gururu vermiştir. Ne acı.”
1986 yılından itibaren ‘Bir Demet İstanbul’ köşesinde Fetullah Gülen cemaatine ait Zaman gazetesi yazarlığı yapmış olup şimdilerde köşe yazılarına Yeni Şafak gazetesinde devam etmektedir. Yazılarında ve hikâyelerinde genellikle modernleşen, şehirlileşen ve "dini değerleri" unutan insana eleştirisini dile getirdiği belirtilmektedir. Kitapları, Anadolu Mektebi Yazar Okumaları projesi kapsamında İmam Hatip Liselerinde okutulmaktadır.