"Halkın anlayacağı sadelikte, halkın diliyle yazmak için büyük çaba sarfeder Nâzım."
Tunç Tatoğlu
Kendisi de bir dil emekçisi olan Sevgi Özel’in, ilk kez Nâzım Hikmet’in dil kullanımını irdeleyen “Putları Yıkan Şairimiz Nâzım Hikmet’in Dili” adlı kitabı, Kırmızı Kedi Yayınları tarafından yayımlandı. Bu inceleme yaklaşık yirmi yıl süren bir çalışmanın ürünü.
Önemli bir çalışma. Nâzım Hikmet’in nasıl tutkuyla dil devriminin yanında yer aldığını, yakınındaki tüm genç yazarlara sabırla Arapça ve Farsça kelimelerin yerine hangi kelimeleri kullanabileceklerini anlattığını, gericilere, dincilere ve faşistlere karşı bir adım gerilemeden nasıl mücadele ettiğini belgeleriyle gösterdiği için önemli.
Mısra ile satırı birbirinden ayıran özellikleri, şiir ve düzyazı arasındaki ince farkları, devrik cümle yapısıyla gereksiz süslerden nasıl kaçınılabileceğini yazan, deneyen, düşünen kendi deyimiyle bir dil işçisi Nâzım. Bazı denemelerinin sonunda yanıldığını söyleyebilecek kadar da cesur bir aydın.
Kendisini ve ailesini geçindirebilmek için hapishanede bile var gücüyle makale yazan, çeviri yapan, film senaryoları kaleme alan bir işçi. Para kazanmak için yaptığı işlerde yeteri kadar özenli olamadığını, yaptığı çevirileri beğenmediğini, hakkını vererek çevirdiğinde çok yavaşladığını dostlarıyla yazışmalarından öğreniyoruz.
![]() |
Putları Yıkan Şairimiz Nâzım Hikmet’in Dili, 208 syf., Kırmızı Kedi Yayınları, 2024. |
Halkın anlayacağı sadelikte, halkın diliyle yazmak için büyük çaba sarfeder Nâzım. Özellikle tiyatro oyunlarını yazarken buna çok dikkat eder ve argo kullanmaktan halkımız gibi kaçınmaz. 1940’larda yazdığı oyunlarda Osmanlıca kelimeler yok denecek azdır.
Akşam Gazetesi’nde kendi deyimiyle “kalemiyle geçinen mekanik işçi Orhan Selim” imzasıyla köşe yazıları yazar;
“Orhan Selim adındaki adam, iki aydan beri Akşam Gazetesi’nde temiz Türkçe denemeleri yapan teknik bir yazı işçisinden başka bir nesne değildir. Bu bakımdan o, ikinci ayına yeni basan bir teknik yazıcıdır. Ancak görünen o ki, iki gözü ve duyan iki kulağı vardır. Bunun için hacıyağı kokulu, kara çember sakallarını tıraş (özellikle böyle yazmaktadır fıransız gibi) ettirip yeşil sarıklarını kelebek biçimi kıravat diye kullanarak göz boyayanların, tecvitli1 seslerinde bir “Baba Tahir”2 kurnazlığıyla, Orhan Selim’in omuzu üstünden ne yana çatmak istediklerini anlar. Orhan Selim kendilerini de dediği gibi: Gündeliğini ‘teknik yazı işçiliği’ yaparak çıkarmaya çalışan bir adamdan başka bir nesne değildir. Ancak yeryüzünde yürüyen kervanların ardından ürüyen itlerin var olduğunu, ‘günün birinde gündeliğinden edileceğinden’ korkmadan bir kez daha yazıyor işte!”3
Kimse Peyami Safa ya da Necip Fazıl gibi gericilerin yerinde olmak istemez. Nâzım’ın keskin zekası, kıvrak dili, dil devrimi karşıtlarını çaresiz bırakmıştı. Dil devrimine direnen bu gerici yazarlara karşı, hapishaneden toy Orhan Selim’i uyarır;
“(…) Benim sıska, benim cılız, benim toy oğlum Orhan Selim, ‘İt Ürür Kervan Yürür’ diye bir yazı yazdın. Bir devrim yapan her ülkede bu yazı gönül açan bir türkü gibi okunabilir. (…) geçmiş günlerin adamları bu türküyü bir ölüm marşı gibi dinledikleri için gocunurlar. (…) Seni adının üstünden bana taş atarak seni ürkütmek istediler. Sen tuttun bunlara karşılık verdin oğlum. Niye karşılık verirsin? (…)”4
Ne güzel bir alaycılık değil mi? Bu yaratıcılık ile kim başa çıkabilir.
Nâzım edebiyatın bütün alanlarında yazdığı gibi çocukları da unutmamıştır. Nâzım’ın çok bilinen çocuk kitabı “Sevdalı Bulut”ta dil kullanımına çok özen gösterdiği biliniyor.
Edebiyat masalla başlar masalla biter diyen usta şair, masalın en çok ritmiyle şiire benzediğini söyler. Ve çok önemli bir iddiası vardır “nasyonalizmin sökemeyeceği kültür alanlarından biri de masallar dünyasıdır” der.
Türkçeyi çok iyi kullandığını bir çoğumuz biliyoruz, yazıyı Nâzım’ın Türk diline olan sevgisini onun kaleminden paylaşarak bitireyim;
“Bir köylü toprağını ve öküzünü, bir marangoz tahtasını ve rendesini nasıl severse ben de Türk dilini öyle seviyorum.”5
Bir 'röportajı' yeniden düşünmek: Edebi gazetecilik ürünü olarak Nâzım'ın 'Havana Röportajı' şiiri | ![]() |
- 1
a) Sözcüklerin söylenişinde, seslerin çıkışlarına, uzunluk ve kısalıklarına göre okunması. b) Kuran’ın doğru okunmasını sağlayan bilim.
- 2
Baba Tahir, 11. Yüzyılda yaşadığı sanılan, dindarların bir takım “kerametleri” olduğuna inandığı, İranlı mutasavvıf, şair.
- 3
Nâzım Hikmet, Sanat, Edebiyat, Kültür, Dil, s.68
- 4
Age. S. 71-72
- 5
Vâ-Nû’lara mektup, s.84.