Aradan iki yıl geçti. Hafızalardaki yeri hâlâ taze oysa. Ama bırakılan boşluklar ve eksiklere söz geldiğinde herkesin dilinde tek bir cümle tekrar ediliyor: "Başka türlü olabilirdi..."
Özkan Öztaş
Elbistan’ın soğuk kış günlerinde, 6 Şubat depreminin yaraları hâlâ taze. İnsanlar, o geceyi anlatırken gözlerindeki korku ve öfkeyi gizleyemiyor.
Avukat Özgür Çıkın, deprem anını anlatırken sesi titriyor: “İlk depremde çok ev yıkılmadı. Ama ikinci deprem, hasar gören tüm binaları ezip geçti.”
Ancak asıl öfkesi, kurtarma çalışmalarındaki ihmallere ve kasıtlı görmezden gelmelere yönelik.
Çıkın, sözü Çelikler Holding’in sahibi olduğu Elbistan Termik Santrali’ne getiriyor: “Santralin bahçesinde bekleyen yüzlerce iş makineleri vardı. Vinçler, kepçeler, kamyonlar… Bunlar depremden hemen sonra seferber edilebilseydi, belki yüzlerce belki binlerce insan kurtarılabilirdi. Ama olmadı. Başka türlü olabilirdi.”
'Çocukluk arkadaşlarım donarak öldü'
Özgür Çıkın, yıllardır Afşin ve Elbistan termik santrallerinin çevreye verdiği zarara karşı mücadele veren bir isim. Depremde en çok, santralin bahçesinde bekleyen iş makinelerinin imdada yetişmemesinin hafızalara kazındığını söylüyor:
“Çocukluk arkadaşlarım soğuktan donarak öldü. Kıyafetlerini dahi çıkaramadık üzerlerinden.”
Konuşmanın ortasında bir an susuyor, gözleri doluyor. Ardından devam ediyor:
“Devlet, bu bölgede büyük bir deprem olabileceğini biliyordu. Bilim insanları uyarıyordu. Elazığ depremi, Adıyaman’daki sarsıntılar… Hepsi birer işaretti. Pandemi döneminde bile Doğu Akdeniz Arama Kurtarma Derneği adı altında toplantılar yapıldı, eğitimler planlandı. Ama hiçbiri hayata geçirilmedi.”

'İlk iki gün hiçbir şey yapılmadı'
Depremin ilk günlerinde yaşanan kaosu anlatırken, Çıkın’ın sesindeki öfke daha da artıyor:
“İlk gece herkes kendini dışarı attı. Yollar tıkandı, ambulanslar geçemedi. İkinci depremde her şey altüst oldu. Ben eşimle arabadaydım, neredeyse araba devrilecekti. Çocuklar annemlerin yanındaydı. Panik içinde onlara ulaşmaya çalıştık. Sokaklar enkaz doluydu, trafik kilitlenmişti. İnsanlar donarak ölüyordu. Kimse ne yapacağını bilmiyordu.”
Çıkın, termik santraldeki iş makinelerinin depremden yarım saat sonra bile bölgeye ulaşabileceğini söylüyor: “Santral, Elbistan’a 20-25 km mesafede. Yarım saat içinde gelebilirlerdi. Ama gelmediler. İlk iki gün hiçbir şey yapılmadı. İnsanlar enkaz altında donarak öldü. Cesetler öyle donmuştu ki, kıyafetlerini çıkaramadık.”
'Yüzlerce iş makinesi vardı, ama…'
Elbistan’da yüzlerce iş makinesi olduğunu belirten Çıkın, “Çelikler Holding’in yanı sıra, taşeron firmaların, kömür havzalarında çalışan şirketlerin onlarca makinesi vardı. Ama hiçbiri kullanılmadı. Depremden üç dört gün sonra, enkaz kaldırma ihaleleri verilince bir anda ortaya çıktılar. O zaman gördük ki, aslında her şey mümkünmüş.”
Çıkın, yaşananları bir kez daha özetliyor: “Başka türlü olabilirdi. İnsanlar donarak ölmek zorunda kalmazdı. Ama olmadı. Çünkü tercih etmediler. Yapamadıklarından değil, yapmadıklarından.”
'Enkaz kaldırma ihaleleri için geldiler'
Depremin ardından yaşananları anlatırken, Çıkın’ın sesindeki hüzün ve öfke birbirine karışıyor: “Enkaz kaldırma ihaleleri verilince bir anda yüzlerce iş makinesi ortaya çıktı. Şimdi de inşaat ihaleleri için geldiler. Hayatımda görmediğim devasa makineler gördüm. Ama o gece, insanlar enkaz altında hayatını kaybederken hiçbiri yoktu.”
Özgür Çıkın’ın anlattıkları, aslında binlerce yurttaşın nasıl göz göre göre ölüme terk edildiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Evet. Başka türlü olabilirdi. Ama olmadı.
2 yıldır harap haldeydi, bir günde düzeltildi: Hatay'da protokole özel asfalt | ![]() |