Değişim sıradan insanlarla gelecek: Haydi 1 Mayıs’a

Dünyayı var eden işçi sınıfı olarak üretimden gelen gücümüzle, sınıfımızın yanında insanca bir yaşam için mücadele etmeli, yaşamlarımıza göz diken sömürü düzenini yıkıp yerine insanca bir düzen kurmalıyız.

Filiz Acar*

Henüz 20’li yaşlarının başındaki genç bir kadın emekçiyle hayatın zorlukları, yoksulluk ve sömürü üzerine konuşup onu Kadın Dayanışma Komiteleri ile birlikte mücadele etmeye çağırdığımızda, yaptıklarımızın anlamlı olduğunu fakat sıradan bir insan olarak, katkıda bulunamayacağını söyledi. Yalnızca parası olanların sözünün geçtiği bir düzende; uzun saatler çalışan, yorgunluktan izin günlerinde yataktan çıkamayan birinin sesini duyurmasının olanaksız olduğunu düşünüyordu. Fakat “bizim” yapabileceğimize dair umudu olduğunu da söylemekten çekinmiyordu. Genç arkadaşımızın gözünde bizi sıradan olmaktan çıkarıp onu geleceğe dair umutlandıran; değiştirmeye dair kendisinde bulamayıp bizde bulduğu güç ise örgütlülüğümüzden başka bir şey değildi. 

Genç arkadaşımızla görüştükten kısa bir süre sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve ardından tutuklanması ile sıradan insanlar; öğrenciler, işsizler, kadınlar, emekliler, emekçiler genel oy haklarına, memleketlerine, geleceklerine sahip çıkmak için sokaklara çıktı, meydanları doldurdu. Bu gençlikten, bu halktan hiçbir şey olmaz diyenlere inat, halk değiştirme gücünü hatırladı; baskı ve zulme boyun eğmeyeceğini, zorbalara diz çökmeyeceğini gösterdi. Halk olmaktan gelen gücümüzle değişimi ancak bizlerin yaratabileceğini hatırlayarak önemli bir eşiği aştık, bunun gerisine düşmeyeceğiz. Fakat ilerlemek zorundayız. Dünyayı var eden işçi sınıfı olarak üretimden gelen gücümüzle, sınıfımızın yanında insanca bir yaşam için mücadele etmeli, yaşamlarımıza göz diken sömürü düzenini yıkıp yerine insanca bir düzen kurmalıyız. Artık bunun aşağısı bizi kurtarmayacaktır.

Bu yazıda sıradan insanların yıkılmaz denilen sarayları yıktığı, sömürücülerin karşısına dikilip ülkesinden kovduğu, kader denileni değiştirdiği üç önemli tarihsel uğraktan kadının rolünü merkeze alarak kısaca bahsedeceğim. Yazının amacı tarih anlatısı olmaktan öte 1 Mayıs’a doğru giderken tarihin hepimize, özellikle nefes almak için bile mücadele etmek zorunda kalan kadınlara ilham olmasıdır. 

Versay’a yürüyen kadınlar

Devam eden savaşlar, yoksulluk ve sefalet Paris halkının canına tak eder ve 14 Temmuz 1789 tarihinde öfkeli ve kararlı halk monarşik otoritenin sembolü olan Bastille Hapisanesi’ni “Özgürlük, Kardeşlik ve Eşitlik” talebiyle basar. Bu baskına katılanların üçte birinin kadın olduğu tahmin edilmektedir. 

Bastille Hapisane baskınının ardından 5 Ekim 1789 tarihinde Parisli kadınlar artan ekmek fiyatları ve yoksulluğa isyan ederek kitlesel biçimde Versay Sarayı’na doğru yürüyüşe başlar ve bu yürüyüş Fransız Devrimi’nin fitilini ateşler. Yiyecek bir lokma ekmek bulmakta zorlanan kadınlar, sarayın ve sömürücülerin kapısına dikilmeye ve istediklerini almaya kararlıdır. Pazar yerinde toplanan kadınlar “Ekmek” diye bağırarak Versay Sarayı’na kadar yaklaşık 30 km yürür, yürüyüşleri sırasında etraftaki kadınları ve erkekleri de yürüyüşe dahil eder ve böylece isyanı kitleselleştirirler. Saraya vardıktan sonra, bir grup kadın, kralla görüşerek taleplerini krala iletir fakat kraldan aldıkları ekmek sözüyle yetinmezler. Kadınlar kralın saraydan çıkıp Paris’e gelmesini de istiyorlardır. Sabaha kadar sarayda beklemeyi sürdürürler ve yürüyüşün ertesi sabahı çıkan çatışmaların ardından kralı sarayından çıkarıp Paris’e getirmeyi başarırlar. Kral bu olaydan sonra bir daha saraya dönememiş ve 3 yıl sonra monarşi yıkılarak cumhuriyet ilan edilmiştir.1

Paris Komünü

Tarihteki ilk işçi sınıfı iktidarı olan Komün yalnızca 72 boyunca yaşayabilmiş olmasına rağmen bugün insanlığın iyiye ve güzele doğru yürüyüşünde yolunu aydınlatmaya devam eder. Lenin komünle ilgili olarak “Sovyetler iktidarı proletarya diktatörlüğünün gelişmesinin ikinci adımı, ya da ikinci evresidir. Paris Komünü, onun ilk adımı idi” der.2

1870 yılına geldiğimizde Parisli emekçiler bu kez ülkeyi savaşa sürükleyip yenilgiye uğratan ve ardından düşmanla işbirliği yapıp ülkeyi talana açan burjuva iktidara ve Prusya kuşatmasına karşı ayaklanır. Kadınlar erkek yoldaşlarıyla birlikte, kuşatmanın kaldırılmasında, komünün kurulmasında ve ardından devam eden mücadelelerde ön saflardadır. Kadınlar, cephane taşımak, fişek üretimi, yaralılara yardım etmek, ambulans şoförlüğü gibi birçok alanda erkek yoldaşlarının yanında  görev alır. İktidar tarafından ateş emri verilen askerlerin karşısına dikilip “Bize mi ateş edeceksiniz? Bize, kardeşlerinize? Siz, kocalarımız, çocuklarımız?” diye seslenip emekçi halktan gelen askerleri, silahlarını indirmeleri ve kendi saflarına katılmaları konusunda ikna ederler. 

Kadınlar cephelerde savaşırken bir yandan da kadının siyasetle işinin olmadığını, yerinin evi olduğunu söyleyen gerici zihniyet ile mücadele eder. Bu amaçla bildiriler hazırlarlar, gazeteler çıkarırlar, kadın işçilerin ücretleri ve çalışma koşulları, eğitim gibi birçok konuyu tartıştıkları toplantılar düzenlerler. “Paris’in Kadın Yurttaşlarına Çağrı” başlığıyla yayınlanan bir bildiride hem cinslerine “Kadın yurttaşlar, çocuklarımız, erkek kardeşlerimiz, kocalarımız nerede? Gürleyen topları ve kutsal çağrıyı çalan tehlike çanlarını duyuyor musunuz? Haydi silahlara!” diye seslenirler. Ateşkes taleplerini “utanç verici” bulur ve burjuvazi ile uzlaşmanın ihanet anlamına geleceğini vurgularlar.3 Paris Komünü, kadınların siyasete kitlesel olarak gelişini işaret etmesi bakımından oldukça önemlidir. 

Rus Devrimi’nde kadınlar

1917 yılına geldiğimizde bu kez Çarlık Rusya’sında halk, savaşlardan bitkin düşmüş; açlık, yoksulluk ve sefalet içindedir. Erkeklerin cephede olması nedeniyle kadınlar fabrikalarda erkeklerin yerini almaya başlar. Fabrikalarda çalışan kadın işçi sayısı artmasına rağmen ücretli kadın işçi sayısının nüfusa oranı oldukça düşüktür ve kadınlar erkek işçilere oranla daha düşük ücretlere çalıştırılmaktadır. Bu dönemde dinci gericilik ve geleneksel aile yapısının kadına bakışı nedeniyle kadın hakaret, taciz, aşağılama gibi kötü muamelelere de uğramaktadır. Bir yanda işsizlik ve yoksulluk bir yanda baskılar kadının yaşamını çekilmez hale getirmektedir. Emeğinin değeri olmayan kadının insan olarak da değeri yoktur. 

1890’ların başından itibaren Bolşevikler kadın işçileri örgütlemek ve mücadeleye katmak için kolları sıvar ve kadınlar arasında nitelikli bir örgütlenme faaliyeti yürütür. 1900 yılında illegal olarak basılan “İşçi Kadın” broşürü Bolşeviklerin kadın sorununa dair ilk siyasi tavrıdır ve kadın sorununun işçi sınıfı sorunlarından ayrı tutulamayacağını savunarak kadın emekçileri sosyalist devrim yolunda mücadeleye çağırır.4

Bolşevikler 1917 8 Mart’ı öncesi kadın işçilere yaptığı çağrı, 3 yıldır süren savaşın yalnızca kapitalistlerin çıkarına olduğunu ve savaşın tüm yükünü yoksul halkın taşıdığını söylemekte, savaşı bitirecek olanın işçi sınıfının bir bütün halinde ayaklanıp çarı devirmesi ve iktidarı ele alması olduğunu vurgulamaktadır. Bu yolda artık kadınlar susmamalı, partiye örgütlenmeli ve seslerini her yerde duyurmalıdır. Bolşeviklerin çağrısına kulak veren Petrogradlı kadın emekçiler, 8 Mart 1917’de fabrikalardan, ekmek kuyruklarından çıkarak “Ekmek ve Barış” talebiyle sokaklara dökülür. (Eski Rus takvimine göre 23 Şubat) Kadınların öncülüğünde başlayan bu isyan erkeklerin de katılımıyla birlikte kısa zamanda kitleselleşir ve yalnızca dört gün sonra Şubat Devrimi ile sonuçlanır ve çarlık yıkılır.5 Çarlığın yıkılmasının hemen ardından Ekim 1917’de is sosyalist devrim gerçekleşir. 

Devrimden yalnızca dört gün sonra kadın emeği ve annenin korunmasına ilişkin kararname, aralık ayında ise evlilik ve aile ilişkilerine yönelik kararname ilan edilir. Yasaların hızla çıkarılması önemli fakat yeterli değildir. Kadının eşit ve özgür bir birey olarak toplumda yer alabilmesi için mücadeleye devam etmesi gerekecektir. Tarihin tekerleği ileriye doğru dönmüştür artık, geriye dönülmez; kadın susmayacak, kendisine reva görülen hayata razı gelmeyecektir.

Mücadele eden kadınlardan aldığımız ilhamla günümüze dönersek, Kadın Dayanışma Komiteleri sorumlusu sevgili Senem Doruk İnam’ın TKP Youtube kanalında yayınlanan Kadraj’ın 2. Bölümünde “Bir gün bizim için ne güzel kazandılar diyecekler” diyor.6 Evet bir gün mutlaka kazanacağız ve neden zafer gününün fitilini bu 1 Mayıs’ta sömürüye, yoksulluğa, şiddete, savaşlara karşı atacağımız adımlarla ateşlemeyelim? 

Haydi, Kadın Dayanışma Komiteleri ile 1 Mayıs’a!

* Kurtuluş Kadın Dayanışma Komitesi üyesi

Kreş hakkı: Çocuklara kim bakacak?
kres
  • 1

    Ekin Bulut, 5 Ekim Ekmek Ayaklanması: Devrime giden yolda kadınlar,2019, https://haber.sol.org.tr/dunya/5-ekim-ekmek-ayaklanmasi-devrime-giden-yolda-kadinlar-271755

  • 2

    Marx, Engels, Lenin, Paris Komünü Üzerine,Sol Yayınları, 1977, s. 511

  • 3

    Gay L. Gullickson, Komünün Asi Kadınları, Yordam Yay. s.144

  • 4

    https://www.marxists.org/archive/krupskaya/1899/the-woman-worker.pdf

  • 5

    Filiz Açar, Çok yaşa Krupskaya!,2024, https://haber.sol.org.tr/haber/cok-yasa-krupskaya-391043

  • 6

    Kadraj,2. Bölüm, https://www.youtube.com/watch?v=0RVIcjjyMOY