Cumhur’un son ortağı 'domuz bağı partisi': Hizbul-kontra iktidara yürüyor

'Son seçimden AKP zafer ilan ederek çıkarsa sokak ortasında palalarla insanları doğrayanlar da iktidar ortağı olacak.'

ORHAN GÖKDEMİR

Hizbullah, 1990’lı yıllarda devlet himayesinde gün ortasında işlediği palalı-satırlı cinayetlerle ünlendi. Liderleri polis baskınında öldürülünce geride kalanlar Hizbullah yerine Hüda-Par’ı kurdu. İşte o parti artık Cumhur İttifakı’nın bir parçası. Son seçimden AKP zafer ilan ederek çıkarsa sokak ortasında palalarla insanları doğrayanlar da iktidar ortağı olacak.

Hüseyin Velioğlu 17 Ocak 2000'de İstanbul Beykoz'da saklandığı “hücre evi”nde kıstırıldı, uzun süren silahlı çatışma sonucu öldürüldü. Velioğlu, 1990’lı yıllardan beri ülkede terör estiren “Hizbullah” örgütünün kurucu lideriydi. 

Beykoz'da gerçekleştirilen o polis operasyonun ardından örgütün vahşi eylemleri de ortaya saçıldı. Örgüt evlerinden toplu mezarlar, domuz bağıyla işkence edilerek öldürülmüş cesetler çıkıyordu. Kurbanları sadece PKK’ya yakın olduğuna inandıkları kişiler değildi. Konca Kuriş gibi inancını ve bağlılığını yeterli bulmadıkları İslamcıları da acımasızca hedef almışlardı. 

“Hizbullah”, "hizb" ve "Allah" kelimelerinden türetildi. Allah’ın hizbi, daha doğrusu “Allah'ın partisi" anlamına geliyor. Nihai haliyle, silahlı mücadele yoluyla cihadı hedefleyen bir örgüt. 

Kurucu Hüseyin Velioğlu çok dindar bir kişiliğe sahipti. İlk ve ortaokulunu Batman'da okudu. Mardin Yatılı Lisesinden sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi–Maliye Bölümüne yazıldı. Öğrencilik yıllarında Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) çevresindeydi. Bu örgüt pek çok İslamcının ilk adresiydi. 1960 darbesinden sonra sol yükselince, emperyalizmin “yeşil kuşak” projesi uyarınca İslamcılar görev çağrılmıştı. Komünizmle Mücadele Derneği’nin yanına Milli Türk Talebe Birliği iliştirildi. Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu, Numan Kurtulmuş gibi siyasiler de işte bu örgütten geliyordu. Sonra o örgütün içinden de “Ak Genç” çıktı. Velioğlu sonraki hayatını “İslam’a hizmet”e adayacaktı. 

Örgütün temelleri bir kitabevinde, dini yayınlar basan Vahdet Kitabevi'nden atıldı. Kitabevi aynı zamanda cihatçıların uğrak yeriydi. Abdulvahap Ekinci'ye ait bu kitabevinin müdavimleri arasında Fidan Güngör ve Hüseyin Velioğlu da vardı. Fidan Güngör 1980’de ayrılıp Menzil Kitabevi'ni kurdu. Vahdet Kitabevi çevresindeki gruptan ilk büyük kopma buydu. İkinci kopma ise 1982 yılında Hüseyin Velioğlu İlim Kitabevi'ni kurunca oldu. Görünüşe göre Abdulvahap Ekinci ile bu ikili arasında Müslüman Kardeşler’in kurucusu Seyyit Kutup’un görüşlerini değerlendirmede fikir ayrılıkları vardı. Ayrılanlar daha radikal bir yorumu dayatıyorlardı. “Kürt Hizbullahı” artık şekillenmişti. Örgüt bu iki gruptan oluşuyordu. Baskın grup Hüseyin Velioğlu'nun başında olduğu İlimciler grubuydu. Örgüt Türkiye'de şeriata dayalı bir İslam Devleti kurmak amacındaydı.

İlim ve Menzil grupları 1983'ten itibaren Güneydoğu Anadolu bölgesinde ortak faaliyet yürüttü. 1987’da aralarında fikir ayrılıkları ortaya çıktı. Menzilciler silahlı faaliyet yürütecek altyapıya sahip olmadıkları kanısındaydı, yavaş davranmak istiyorlardı. Baskın gelen İlimciler bu bölünmenin ardından Hizbullah adını kullanmaya başladı, silahlı mücadele dönemi başlamıştı.

Halk 'Hizbul-Kontra'yla yüzleşiyor

Örgüt 1990'lı yıllar boyunca asıl faaliyetini Güneydoğu'da sürdürdü. Hizbullah'ın ilk hedefi geçmişte birlikte oldukları Menzilciler oldu. Grubun lideri Fidan Güngör Batman'a kaçırılıp öldürüldü. Velioğlucular, kendilerine rakip olacak bu grubu silahlı eylemleriyle sindirmeyi başarmıştı. 

Fakat aynı soydan olanlar arasındaki bu vahşi savaş örgütün içini de karıştırmıştı. Bazı kişiler bu saldırılara tepki göstererek örgütten ayrıldı. Bunlardan biri olan Konca Kuriş Hizbullah tarafından Konya'daki hücre evinde domuz bağı işkencesi ile öldürüldü. Bu eylemlerinin yanı sıra bölgede hızla örgütleniyor, ele geçirdikleri camileri bir barınağa dönüştürüyorlardı. Tabii açıkça devlet tarafından himaye ediliyorlardı. Devlet bu acımasız örgütü PKK’ya karşı kullanmaya karar vermişti. 

Hizbullah, Güneydoğu'da en etkili eylemlerini PKK'ya karşı yaptı. PKK yandaşlarını ve sempatizanlarını sokak ortasında güvenlik güçlerinin kayıtsız bakışları altında kesip doğruyorlardı. Bazılarını kaçırıyor ve ağır işkenceler yapıyorlardı. Hizbullah terörü PKK'ya galebe çalmak üzereydi. Örgütü eleştiren herkes hedeflerindeydi. Pek çok İslamcı ve bölgede faaliyet gösteren pek çok gazeteci örgütün vahşi saldırılarının kurbanı oldu. Örgüt hakkındaki ilk haberlere imza atan 2000’e Doğru dergisi muhabiri Halit Güngen ve Gerçek dergisi Diyarbakır temsilcisi Namık Tarancı örgüt tarafından vurularak öldürüldü. Bu saldırıların failleri hiçbir zaman yakalanamadı. Devlet Hizbullah’ı görmezden geliyordu. 

Devlet yetkilileri bu himayeyi saklama gereği duymuyordu zaten. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin “Hizbullah’ın PKK’ye karşı örgütlendiğini” söylemiş, OHAL Bölge Valisi Ünal Erkan da “PKK çökertilmedikçe Hizbullah tipi ‘militan’ örgütleri çözmeye niyetleri olmadığını” açıklamıştı. Askerler de örgütü himaye ediyordu. Askeri eğitim, silah ve mühimmat desteği bunlar arasındaydı. JİTEM'in kurucularından olarak anılan emekli Albay Arif Doğan yargılandığı Ergenekon davasında, Hizbullah'ı, PKK'ya karşı devletin kurduğunu ve kendisinin yapılandırdığını ve silah dağıttığını ileri sürmüştü. Dehşet saçtığı bu dönem boyunca örgütün hiçbir üyesi yakalanmadı, tutuklanmadı. Hatta güvenlik güçleri gözaltına aldığı bazı tehlikeli kişileri örgüte teslim ediyordu. 

Örgüt kontrolden çıkınca

Örgütü ülkenin gündemine getiren şey domuz bağı işkencesiyle işlediği vahşi cinayetler oldu. Devlet artık ülkenin taşıyamayacağı bir canavar yaratmıştı. Hizbullah için sonun başlangıcı ise hem Hizbullah'a hem de PKK'ya mesafeli olan Zehra Vakfı çevresinde örgütlenmiş Nurcu grubun lideri İzzettin Yıldırım ve arkadaşlarını kaçırıp öldürmesiydi. Bu grup, daha ılımlı bir İslami çizgiyi savunması ve gençler arasında örgütlenmesi nedeniyle Hizbullah'ın hedefi haline gelmişti.

17 Ocak 2000'de Beykoz'da örgütün ana karargahına yönelik baskının arkasında bu eylemler yumağı vardı. Yetkililer bu aşırılıklara artık ihtiyaç kalmadığı kanısındaydı. O baskında örgüt lideri Hüseyin Velioğlu öldürüldü, yöneticilerden Cemal Tutar ile Edip Gümüş sağ olarak yakalandı. Burada ele geçirilen belgeler ve ifadelerden hareketle yapılan operasyonlarda örgüt evleri açığa çıkarıldı. O evlerin bodrumlarında toplu mezarlar, domuz bağıyla işkence edilmiş cesetler bulundu.

Örgütün hapishanedeki lider kadrolarından Edip Gümüş, Cemal Tutar, Mehmet Varol, Fuat Balcı, Abdulkerim Kaya, Mustafa İpek, Şeyhmus Kinay, Mahmut Demir, Kemal Gülşen ve Sinan Yakut 2011'de Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yapılan değişiklik ile salıverildi. Bu kişiler, 165 kişinin öldürülmesi ve 84 kişinin yaralanmasının doğrudan faili olmaktan yargılanıyordu. Kamuoyunda tahliyelere yönelik tepki doğunca haklarında yeniden yakalama kararı çıkarıldı, ancak hiçbiri bir daha bulunamadı.

Kanlı palalar iktidara yürüyor

Tahliyelerin ardından serbest kalanlar İran’a ve Ortadoğu ülkelerine kaçtı. Bir kısmı birkaç yıl sonra geri dönerek dernek ve parti kurma faaliyetlerine girişti. “Peygamber Sevdalıları Platformu” adı altında toplanan bu dernekler arasında en dikkat çekeni Mustazaf-Der’di. Kendilerine "mustazaflar -mazlumlar- hareketi" diyorlardı. Batman ve Diyarbakır'da binlerce kişinin katılımıyla “kutlu doğum” törenleri düzenleyen dernek bu gösterilerin ardından Hizbullah örgütüyle ilişkili olduğu gerekçesiyle kapatıldı. 

Kapatılan derneğin eski Genel Başkanı Mehmet Hüseyin Yılmaz, 2013’te Hür Dava Partisi (Hüda-Par) adlı yeni partinin kuruluş dilekçesini verdi. Tıpkı Hizbullah gibi Hüda-Par da Hüda’nın Partisi, Allah’ın Partisi anlamına geliyordu. Kürt Hizbullah’ı liderinin öldürülmesinden 13 yıl sonra aynı adla yasal bir partiye dönüşmüştü.

İşte o parti artık Cumhur İttifakı’nın bir parçası. Son seçimden AKP zafer ilan ederek çıkarsa sokak ortasında palalarla insanları doğrayanlar da iktidar ortağı olacak. 

Haber

AKP'den Erdoğan'a desteğini açıklayan HÜDA-PAR'a teşekkür