'Çocuklarımızı korumayan adalet sistemi bizi yıldırmaya çalışıyor'

İfade veren avukat Müjde Tozbey Erden, 'Raporlara rağmen istismarcı babayı beraat ettiren adalet sistemi mi, yoksullaştırılan anne ve kızı mı, yoksa babaya istismarcı dediğimiz için biz mi?' dedi.

Haber Merkezi

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı avukat Müjde Tozbey Erden'in bir çocuk istismarı dosyasında mağdur edilen çocuğun vekilliğini üstlendiği için "iftira ve hakaret” ile suçlandığı dava Konya'da başladı. Davayı çok sayıda avukat takip etti.

Konya Adliyesi'nde görülen duruşmada söz alan dernek avukatlarından Saadet Öztürk, Adalet Bakanlığı'ndan izin alınmadan dava açılmasının yanlış olduğunu belirtti. Öztürk, "Soruşturma aşamasında bakanlıktan izin alınmalıydı, mahkeme bu eksikliği gidermedi. Görev suçu olmasından kaynaklı bakanlıktan izin alınması talebimizdir" dedi.

Savunma dokunulmazlığına dikkat çeken avukat Özlem Şen Abay da, "Hakaret suçunun istisnalarından biri savunma dokunulmazlığıdır. Hakaret suçuyla yargılanmış olduğu beyana bakıldığında, suçun maddi manevi unsurları oluşmamış, zaman belli değil, şahıs belli değil. Bu beyan ifade hürriyetine ve savunma dokunulmazlığına girer, müvekkilimiz görevini yapmıştır. Yasa savunmayı korurum diyor. Müjde beraat talep etmedi çünkü suçsuzum dedi!" şeklinde konuştu.

Duruşmada Avukat Burak Tuncal, Avukat Hatice Kübra Turan, Avukat Abdurrahman Karabulut, Avukat Mehmet Çiçek, Avukat Mine Tanrıverdi, Avukat Erhan Altunkaynak, Avukat Barış Bektaş, Avukat Emin Levent Yavuzer, Avukat Hakkı Ünalmış (Çocuk Hakları Koruma Derneği Başkanı) söz alıp beraat talep etti.

'2 yıl boyunca gönüllü olarak tüm yoksul insanların başvurularını aldım'

Avukat Müjde Tozbey Erden de savunmasında "İfademi Antalya’da talimat ile verebilirdim, buraya benimle birlikte onlarca avukatı ve dostumuzu sürüklemek yerine. Ancak adalet makamı ile yüz yüze gelmek istedik. Adalet mekanizmasının gözlerinin içine bakarak ifade vermek, savunma yapmak istedik" dedi.

Erden'in savunması şöyle:

"Sizler görevlerinizi yapıyorsunuz ancak aracı olan sizlersiniz ve sizin, meslektaşlarımın gözlerine bakarak neler yaptığımızı anlatmak istedim. Çabalarımız bilinseydi, meslektaşlarım bu davayı açmaya dahi lüzum görmezlerdi diye düşünmeden edemiyorum. Elbette bunun bir yanıyla politik bir dava olduğunu da biliyorum. Çocuklarımızı korumayan adalet sistemi, bizi yıldırmaya çalışıyor bunun farkındayım. Politik bir tarafın, bir örgütlülüğün, çocuk istismarını meşru kılmaya çalıştığını da biliyorum. Ben sokakta yürürken yere çöp döken bir adama 'istismarcı' demedim. Durup dururken demedim. Neden dediğimi şöyle anlatayım.

Marmara Üniversitesinden mezun olduktan sonra İstanbul Barosu'nun kadın ve çocuk hakları merkezinde yıllarca çalıştım. İstanbul'da avukatlık yaparken eşimin görevi nedeniyle Van'a taşındık. Van Barosu'nun kadın ve çocuk hakları merkezine katıldım. Adli yardım sisteminin işlemediğini farkettim. 2 yıl boyunca gönüllü olarak adli yardıma başvuran kadın, erkek, çocuk tüm yoksul insanların başvurularını aldım. Avukatların kabul etmediği, baskı nedeniyle çekindiği davaları ben aldım, tümüyle gönüllü ve ücretsiz olarak. 

'Kimsenin almadığı davaları aldım'

Bir süre sonra Doğu Anadolu bölgesinde kadın, çocuk ve LGBT bireylerin şiddet davalarını kimsenin almadığını farkettim. Özellikle cinayet ve tecavüz vakalarını. Hem mağdurların çok yoksul olması hem de aşiretçilik ilişkileri nedeniyle böyleydi bu durum. Ben sadece Van'da değil, tüm Doğu Anadolu bölgesinde bu davaları ücretsiz almaya başladım. Bu dönemde meslektaşlarıma gelen başvurularda dahi meslektaşlarım 'bu davayı sadece Müjde Tozbey ücretsiz alır' deyip bana gönderiyorlardı. Ağrı Patnos'ta kızlarını istismar eden baba 68 yıl, Van'da iki kız çocuğunu istismar eden öğretmen 25 yıl, Iğdır'da kızını istismar eden baba 12 yıl, Kars'ta yine cinsel istismar davasında fail 13 yıl ceza aldı. Böyle onlarca davaya baktım tek başıma.

'Ölüm tehditleri aldım, fiziki saldırıya maruz kaldım'

O dönem milletvekillerinden, idari yöneticilerinden destek mi gördüm? Tabii ki hayır. Tersine ölüm tehditleri, kan davasına dönüşeceğine dair tehditler ve defalarca fiziki saldırıya maruz kaldım. Van'dan ayrılmadan önce Gürpınar ilçesinde bir yatılı okulda onlarca erkek çocuğuna yapılan cinsel istismarı duymuştum. Bu istismarı ortaya çıkarmak için karda kışta tek başıma köy köy dolaştım. Ailelerle görüştüm. Öğretmenlerle görüşüp, Gürpınar Savcılığı aracılığıyla çok iyi bir soruşturma yürüttük, dava açıldı. İstismarcı 87 yıl hapis cezası aldı. Bunlar birkaç örnek. Tek başıma aldığım onlarca kadın cinayeti ve çocuk istismarı dosyası sayabilirim.

'Derneği 3 yıl önce kurduk'

Bunları yaparken sosyal medya hesabım yoktu. Tabii ki ülkemizde kimseler duymadı. Ama kazandığım tecrübelerimi ülke içinde ve dışında onlarca eğitime, konferanslara katılarak aktardım. Polislere, jandarmaya, hakim ve savcılara, vali yardımcılarına defalarca eğitimler verdim. Bu tecrübeler ve mücadeleler sayesinde Uğur Mumcu Hukuk Özel Ödülü ve Av. Ülcaz Olgun Onur Ödülüne layık görüldüm. 3 yıl önce meslektaşlarımla 'Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği'ni kurduk, 3 yıldır başkanlık görevini yürütüyorum. Bunları övünmek için anlatmıyorum. Adalet sistemimizin benim gibi, burada bulunan meslektaşlarım gibi insanları böyle bir yargılama ile yormasının nelere mal olduğunu görebilin için anlatıyorum. 

15 yaşında tecavüze uğrayan müvekkilimi, birkaç gün önce kadın cinayetine kurban verdim. Pazartesi günü cinayet dosyasına vekaletimi sundum. Bu dosyaya çalışmam gerekirken, maalesef buralara geldim. Geldik, çünkü bu suçlamalar ile yılmadığımızın görünmesini istiyoruz. Bizler çokuz, tükenmeyiz! Yorulsak da kalkar devam ederiz. Bu davadaki suçlamaya gelince…

'Mağdura sadece adliye koridorunda değil, sonrasında da sahip çıkıyoruz'

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneğini, Van’dan Antalya’ya taşınmamız üzerine, dostlarımızın ve meslektaşlarımızın ısrarı üzerine kurduk. Benim Doğu Anadolu’daki tecrübelerimin üzerine kurulan bir dernek. Alanı sadece kadın cinayetleri ve çocuk istismarları. Amacımız az konuda profesyonelce hareket etmek.

Sadece hukuk derneği de değiliz. Mağdura sadece adliye koridorunda değil, sonrasında yaşamını kolaylaştıracak ne varsa onu yaparak sahip çıkıyoruz. Çatısı bozuksa yaptırıyoruz, tableti yoksa alıyoruz. Sağlık sorunları için psikiyatrist, kadın doğum uzmanı sağlıyoruz. Eğitim bursu veriyoruz üniversiteye kadar. Sinemaya gidiyoruz, birlikte yemek yiyoruz. Kendisini güçlü hissetmesini, yalnız hissetmemesini sağlıyoruz. Ama maalesef ki Konya’daki kızımıza bu kadar destek olamadık ki, olay buralara kadar geldi. 

'İki ayrı rapor istismarı doğruladı'

Konya’dan kızımızın annesi beni aradı. Anne, eşinin tutuklandığını ve avukat ihtiyaçları olduğunu söyleyince dosya evraklarını isteyip, avukat ataması yaptık. Anne o kadar mağrurdu ki bize sadece hukuki destek için başvurdu. Oysa çok yoksullarmış. Konya’ya, annenin başvurusundan yaklaşık bir ay kadar sonra başka işlerim için gelmiştim. Anne ve kızı benimle görüştü. Kızımızı dinleyince istismarın kesinlikle gerçekleştiğini anladım. Zaten 10 yıldan fazla bir süredir bu alanda çalışınca, onlarca çocukla görüştükten sonra istismarın gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda uzmanlaştık, acı bir konuda da olsa bir tecrübe edindik. Dava aşamasında kızımızın cinsel istismar nedeniyle psikolojisinin bozulduğuna dair iki ayrı rapor da bu görüşümü doğruladı. 

'Anne ve çocuk için koruma kararı aldık'

Fakat bir süre sonra anne beni kendi telefonumdan arayarak, tehditler aldığını, ailenin baskılar yaptığını, kapısının tekmelendiğini, çok korktuklarını söylemeye başladı. Bu söylemler bir defa değil, defalarca oldu. Biz de anne ve çocuk için koruma kararı aldık. Tehditler devam etti. Bir süre sonra baba, tutuksuz yargılanmaya başladı. İtiraz ettik, tehditlerin devam ettiğini, ailenin şikayetini etkileyeceğini söyledik ama ikna edemedik mahkeme heyetini. Öyle de oldu. 

'Baba beraat etti'

Kızımız, babasının numarasından beni aradı 'Müjde abla babam artık yatağıma girmeyecek, beni affet dedi'. Annesi 'Müjde hanım eşim bize söz verdi, artık dayanacak gücüm kalmadı, bir daha yapmayacak' dedi. Ve aynı hafta içerisinde davadan azledildik. İlk duruşmada da baba beraat etti. 

'İstismarcı babayı beraat ettiren adalet sistemi mi, biz mi suçluyuz?'

Anne ile defalarca görüşmek istedik yüz yüze, 'evde baba var gelmeyin' sakın deyip bizden kaçtı. Burada kim suçlu? Raporlara rağmen istismarcı babayı beraat ettiren adalet sistemi mi, yoksullaştırılan, yalnızlaştırılan anne ve kızı mı, yoksa babaya istismarcı dediğimiz için biz mi? Keşke bizler gerçek suçlu olsaydık, eğer anne ve kızına faydası dokunacaksa. Ama bizler suçlu değiliz. Bizler sadece yoksul, haksızlığa uğramış, yalnız hissettirilmiş, çaresiz hissettirilmiş kadın ve çocukların yanında saf tutanlarız.

'Adını, bilgilerini paylaşmadık'

TV programında söylediğim sadece 'Konya'da istismarcı bir baba olduğu ve maalesef beraat ettiği'ydi. Kendi davamdan bahsediyor, davanın sonucundan haberdar ediyordum. Bu cümlemden müşteki olduğu nasıl anlaşılmış, anlayamadık. İsmini asla zikretmedik. Müştekinin adını, bilgilerini paylaşmadık. Ancak her defasında müşteki, kendisini öne çıkarmaya çalıştı. 

'20 bin lira verirsek şikayetinden vazgeçeceğini söyledi'

Son olarak arabulucu aracılığıyla bizden 20 bin TL verirsek şikayetinden vazgeçeceğini söylemiş. Bizler de her zamanki gibi güldük. Adalet sistemimizin bu insanların kendilerini haklı görmesini sağlamasına güldük. Üzülerek güldük. Çocuklarımızın bu insanların kucağına atılmasına vah ederek güldük. Elbette kimin haklı olduğunu biliyoruz. Ben haksızlık etmediğimi, çocuğun yanında olduğumu, onlar güçsüz hissetmesin, zayıf hissetmesin, yalnız hissetmesin diye mücadele ettiğimi biliyorum. Yıllardır buna emek verdiğim için bir gün dahi pişman olmadım, gurur duyuyorum ülkemin çocukları için mücadele etmekten.
Her şey onların iyiliği, yararı, geleceği için."