Agos Gazetesi'nin kurucusu Hrant Dink'i katleden ülkücü tetikçi Ogün Samast, 16 yılın ardından dün tahliye edildi.
Samast'ın tahliyesi, suçluları açığa çıkarmayı ve cezalandırmayı değil, suç örgütünü yok saymayı, bu örgütün bağlantılarını gizlemeyi hedefleyen mahkeme sürecinin son adımı oldu.
Çocuk mahkemesinde yargılandı, 6 yıl erken çıktı
Tetikçilere mümkün olan en az ceza verilmişti. Cinayeti, 17 yaşındaki Samast'ın işlemesi de bu planın parçalarından biriydi.
Adalet Bakanlığı, Ogün Samast'ın tahliyesine yönelik tepkilerin ardından bir açıklama yaptı ve ''2 yıl önce de tahliye edebilirdik'' demeye getirdi. Samast'ın çocuk mahkemesinde yargılandığı özellikle vurgulandı. Yaşının 18'den küçük olması nedeniyle Samast diğer sanıklardan daha erken tahliye olmuştu. Oysa buna rağmen toplam cezası 27 yıl 10 aydı. Yani Samast’ın 6 yıl daha fazla cezaevinde tutulma ihtimali varken bunun yerine koşullu salıvermeden yararlandırılmıştı. Bakanlık açıklamasında bu seçenekten söz etmedi.
'Vur' diyenler hâlâ ortaya çıkarılmadı
Dink ailesinin avukatı Bahri Bayram Belen'e göre, tahliyeyle ilgili "Adım atılacak bir şey yok. Karar kesin.'' Tetikçilerle ilgili dosya kesinleşti ancak kamu görevlileriyle ilgili dava hâlâ devam ediyor. Bu davaysa bir ''FETÖ davası''na dönüşmekle eleştiliyor, iktidarın eski ortaklarıyla hesaplaşması şeklinde değerlendiriliyor.
Aradan geçen 16 yılda cinayetle bağlantısı tescilli yetkililerin yargılanmasına da izin verilmedi. Agos gazetesinin başyazısında yer verdiği ifadeyle, ''Dink’i hedef haline getiren süreç sorgulanmamıştır. Ve en önemlisi 'Vur' diyenler hâlâ ortaya çıkarılmamıştır. Evet cinayette ihmali olan, cinayete göz yuman, süreçte rol oynayan pek çok polis ve jandarma şefi, memuru, hüküm giymiştir, ancak henüz kamuoyunu tatmin eden bir yargılamadan bahsedemiyoruz.''
Peki Hrant Dink, nasıl hedef haline getirilmişti? Sürecin kendisi, cinayeti işleyen şebekenin güç aldığı odaklara dair ipuçlarıyla dolu.
Hrant hedef tahtasına nasıl oturtulmuştu?
Hrant Dink, "durduk yere" bir cinayetin kurbanı olmadı. Cinayet öncesi medya, TSK, İstanbul Valiliği'nin elbirliğiyle Hrant'a karşı kamuoyu oluşturuldu, adeta bir linç kampanyası yürütüldü.
Hrant Dink, Kasım 2003-Mayıs 2005 tarihleri arasından Agos gazetesinde Ermeni Diasporası'nı eleştiren 11 haftalık yazısında geçen "'Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur" sözleri nedeniyle 301. maddeden "Türklüğe hakaret" suçlamasıyla yargılandı ve aksi yönde verilen bilirkişi raporuna rağmen 6 ay hapis cezası aldı.
11 haftalık yazı dizisinde geçen bu cümle nedeniyle Dink hakkında 301. madde kapsamında suç duyurusunda bulunan Kemal Kerinçsiz’in mahkemeye kontrgerillanın en önemli isimlerinden Veli Küçük ile birlikte gelmesi Hrant Dink’i rahatsız etmişti ve Hrant Dink artan tehditler nedeniyle bir süre istemeyerek de olsa çelik yelek giymişti.
Diasporanın oluşturduğu “Ermeni kimliğini” eleştirdiği yazısında Hrant Dink, “içinizdeki Türk algısını değiştirin, bu Türk algısından kendinizi kurtarın çünkü bu korku ve nefret sizi zehirliyor, sizi hasta kılıyor. Siz, artık bütün enerjinizi yeni kurulmuş olan Ermenistan’a yönlendirin” diyordu. Türk’e duyduğu travmaya bağlı olarak Ermeni kimliği oluşturulmasına karşı tepkisini ortaya koyuyor ve Ermeni kimliğinin 1915 ile beslenerek yaşamasını eleştiriyordu.
Zaten sosyalist Hrant'ın, herhangi bir milleti aşağılaması düşünülemezdi. Ancak Ermeni diasporasını eleştirdiği bu cümle, öncesi ve sonrasından koparılınca hiçbir şey anlaşılmıyor, "Türkler'in kanı zehirlidir" demiş gibi görünüyordu.
Bu yazı dizisinden kısa bir süre sonra medyada ve kamuoyunda Hrant Dink’e karşı bir linç kampanyası başlatıldı.
Özellikle kendi medya grubunun patronunun rakipleri hakkında yazdığı yolsuzluk yazılarıyla ünlenen ve 12 Eylül hapishanelerinde işkence olmadığını iddia edecek kadar ileri gidebilen kalem Emin Çölaşan, Hürriyet gazetesindeki köşesinde Hrant Dink’in 11 haftalık yazı dizisinden sadece bir cümleyi cımbızlayarak “İçeride ve dışarıda altımızı oyma işlemleri” şeklinde ifade etmiş ve Hrant Dink’e karşı başlatılan linç kampanyasının en önemli aktörü olmuştu.
Çölaşan'a kısa sürede birçok gazeteci katıldı, özellikle televizyonda ve internette yazı hakkında hiçbir fikri olmayan kişiler bu cımbızlanmış cümleyi gördükçe Dink'in bir "Türk düşmanı" olduğuna kanaat getirdiler. Dink'e karşı saldırgan bir kamuoyu oluşturuldu. Cümleyi görüp tepki duyanlar bir yana, okuduğunu anlamaktan aciz olmadığı açık kimi kişilerin yazılarıyla lince katılması, affedilecek gibi değildi.
Genelkurmay, Valilik ve linççi köşe yazarları
Hrant Dink’i hedef olarak gösteren olaylardan bir diğeri ise Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğu iddiasını içeren yazısı ve bu yazının Hürriyet gazetesinde de yayımlanmasıydı. İddia üzerine 4 Şubat 2004 günü, Hrant Dink İstanbul Valiliği’ne çağırılarak iki istihbaratçı tarafından "uyarıldı". Dink’e bir cevap da Genelkurmay Başkanlığı'ndan açıklanan basın bildirisiyle geldi. Atatürk’e karşı iddialara bile şu ana kadar ses çıkarmayan Genelkurmay Başkanlığı'nın böyle bir konuda basın bildirisi hazırlayıp internet sitesinde yayınlaması şaşırtıcıydı. Hrant Dink için “Bu haberi yayımlayan kişi ülkenin birliğine ve bütünlüğüne nifak sokuyor” diyordu Genelkurmay. Böylece linç, ordu tarafından da genişletiliyordu. Hemen ardından konuyla ilgili Ege ordusu komutanı Hurşit Tolon açıklama yapmıştı. TSK, bir haber nedeniyle tek bir kişiyi, Hrant'ı hedef gösteriyordu.
Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet, Dünden Bugüne Tercüman ve Radikal gazetelerinde Hrant karşıtı köşe yazıları çıktı. Mehmet Ali Kışlalı, Oktay Ekşi, İlhan Selçuk, Hasan Pulur, Emin Pazarcı, Deniz Som, Melih Aşık Sabiha Gökçen haberini ele alan yazılar yazarken, Hrant'a karşı linç kampanyasının gerektirdiği hassasiyeti göstermekten uzak düştüler.
Bir de Hrant'ı doğrudan hedef gösterenler vardı. Özellikle Orhan Kiverlioğlu’nun Vatan gazetesindeki ”Hrant’ın Hırlayışı” başlıklı yazısı küfür ederek hedef gösteriyordu Hrant Dink’i. Ülkü Ocakları, 26 Şubat’ta Agos gazetesi önünde “Ya sev ya terk et” gösterisi düzenledi, faşistler “Kahrolsun ASALA”, “Akıllı ol”, “Hesap sorulur”, “Eli kırılır”, ‘Bir gece ansızın gelebiliriz” diye bağırdılar. Dönemin Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Levent Temiz, “Hrant Dink bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir” diye ilân etti.
Tüm bu hedef göstermelerden, Ülkü Ocakları'nınki gibi açık linç çağrılarından hiçbiri hakkında soruşturma başlatılmaması, devletin konuya "taraf" olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Tüm suç 'Ergenekon'u suçlayan Fethullahçılara yıkıldı
Tüm koşulların olgunlamasıyla beraber fırsat doğmuş oluyordu artık. "Katli vacip" hale gelmişti Hrant'ın. Cinayet sonrasında girişilecek yeni-kontrgerilla oluşumu ve eskilerin tasfiyesi için bütün koşullar müsait hale gelmişti. Cinayetin ardından "Ergenekon yaptı" çığlıkları yükseldi, "ulusalcılar" hedef tahtasına oturtuldu. İlla somut kanıt gösterilecekse, belli bir çevre tarafından sadece jandarmanın ihmali görüldü. Emniyetteki Fethullahçı örgütlenmenin cinayetteki apaçık rolü gözardı edildi.
İktidar temsilcileriyle Gülen cemaatine yakın medyanın birleştiği nokta cinayetten neredeyse Hrant'ın kendisini sorumlu tutmak oldu. Oysa yıllar sonra cemaat devlet içerisinden tasfiye edilecek, AKP cinayetin sorumluluğunu yalnızca Gülencilere yıkmaya çalışacaktı.
Başta Erdoğan, Hrant’ın korunmaması gerçeği karşısında “Koruma talep etmemiş ki” mazeretine sığındı.
Ermeniler en üst makamdan hedef gösterildi
Hrant’ın öldürülmesine sıradan insanların “Ermeni’ymiş” diyerek sessiz kalacakları bir düşmanlık ortamı yaratılmaya çalışıldı. Bu atmosfere en yetkili ağızdan katkı koyan isim, “100 bin Ermeni kaçak çalışıyor, gerekirse kovarız” diyerek Ermenileri hedef gösteren Erdoğan oldu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen davada AKP hükümeti Hrant Dink’i Hitler’e benzeten bir savunma sundu.
Hrant 301’inci madde cinayetine kurban gitmişken, öldürüldüğünde 301’inci maddeden 6 ay hapis cezasına mahkumken, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ilk yurtdışı gezisinde tüm dünyanın gözünün içine baka baka “Bu maddeden ceza almış kimse yok” yalanını söyledi.