Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısının ardından yapılan açıklamada geçen “Çelik Kubbe” ifadesi çok dikkat çekti.
Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı resmî sitesinden yapılan açıklamada konumuzla ilgili kısım şu şekilde:
“Toplantı kapsamında, katmanlı hava savunma sistemleri ile tüm algılayıcı ve silahların bir ağ yapısı altında birbirleriyle entegre çalışması, ortak hava resminin oluşturulması, gerçek zamanlı olarak harekat merkezlerine ulaştırılması ve yapay zekâ destekli olarak karar vericilere sunulmasını temin eden yerli ve millî olarak geliştirilmekte olan 'Çelik Kubbe Projesi' görüşüldü.”
Açıklamayı takiben çok çeşitli basın organı çeşitli görsellerle kendilerince sistemler kurarak, methiye düzmeye başladılar. Bu kapsamda pek çok değerli “uzman” da görüş bildirerek konuya dahil oldu. Bunun dışında Sabah gibi sahibinin sesi boyalı basın kurumları işi daha da öteye götürüp doğrudan Aselsan kataloglarında ne görüyorlarsa kopyalayıp yapıştırıp habercilik yapıyorlar. Bakalım gerçekler onların söyledikleriyle ne kadar örtüşüyor.
Projenin isim babası 'Demir Kubbe' nasıl çalışıyor?
Körfez Savaşı sırasında Irak rejimi tarafından çok sayıda Scud füzesine hedef olan İsrail, 2000’li yıllarında başlayarak bir hava savunma sistemini planlamaya başladı. Günümüzde aktif olarak kısa mesafeden (4 ila 70 km) atılan roketler ve havan topu saldırılarına karşı koruma sağlayan sistem Rafael firması tarafından ABD desteğiyle kurulmuştur. Demir Kubbe üç aşamadan oluşur. Buna göre korunan bölgede erken uyarı radarları, saldırı bilgisini komuta kontrol merkezine iletir, buradan da ilgili bölgedeki füze bataryasından patlayıcılı veya patlayıcısız (kinetik enerjiyle imha eden) füzeler fırlatılarak savunma sağlanır. Sistemin normal bir füze bataryasından farkı komuta merkezinin farklı bölgelerde dağınık şekilde bulunan radarlar ve yine dağınık şekilde bulunan füze sistemlerini uygun şekilde planlaması ve yürütmesidir. İsrail ayrıca ABD’li Raytheon firmasıyla beraber geliştirilen “Davud’un Sapanı” adlı sistemle balistik füzelere karşı koruma sağlayan benzer bir sistemi aktif olarak kullanmaktadır.
'Çelik Kubbe' yapılabilir mi?
Defense News tarafından her yıl ilan edilen dünyadaki en büyük 100 silah şirketinin açıklandığı listede Türkiye’den çoğunlukla 5 civarı firma oluyor. Konumuz gereği ürettiği silah, mühimmat, donanım açısından bakıldığında Aselsan ilgili radar sistemlerini geliştiren, Roketsan da benzer füzeleri üretebilen firmalar. Bu tarz bir komuta merkezini oluşturacak yazılım ve donanım da Savunma Sanayii Başkanlığı koordinasyonunda faaliyet gösteren askerî yazılım şirketleri tarafından yapılabilir. Aslına bakılırsa Havelsan, Kartal adı verilen komuta kontrol sistemini kamuoyuna tanıtmış ve NATO uygunluk sertifikası aldığını duyurmuştu. Dolayısıyla emperyalistlerin izin verdiği bu türlü bir altyapı mevcut. İşin bir diğer ilginç yanı ise “Çelik Kubbe” projesinin aynısının başka bir isimle Aselsan tarafından açıklanmış olması. Aselsan Genel Müdürü Nisan ayında yaptığı açıklamada Gök Kubbe adını verdikleri benzer bir sistem üzerinde çalıştıklarını ilan etmişti. Bu kapsamda kısa menzilli Korkut ve Sungur, orta menzilli Hisar ve uzun menzilli Siper sistemleri anlatılan savunma katmanlarını oluşturmaktadır.
Kurşunu kurşunla vurmak
Kısa ve orta menzilli hedeflerin dışında özellikle balistik füzelerin hava savunma sistemleriyle vurulması havadaki bir kurşunun diğer bir kurşunla vurulmasına benzetilebilir. Teknolojik ilerlemeler, gelişkin radar sistemleri ve akıllı mühimmatlarla savunma sistemleri kurulsa da hava savunma sistemleri gerçek savaş koşullarında iddia edildiği kadar başarılı olmamaktadır. Savunma sistemlerinin gelişmesinin yanı sıra silahlar da gelişmekte, savunma sistemlerini atlatabilecek özellikler kazanmaktadır. Bunun dışında her türlü çevre koşulları, coğrafi etkiler, karmaşık sistemlerin entegrasyon problemleri vb. başarısızlıklara yol açabilmektedir. Silah ve savunma sistemlerini tarihçesinde sürekli olarak yaşandığı gibi daha iyi silah karşısında geliştirilen daha iyi bir savunma, yepyeni bir silahın geliştirilmesine yol açmaktadır. Bu anlamda günümüzde savaş senaryolarını değiştiren unsurlardan insansız hava araçları (İHA) saldırılarına karşı yepyeni hava savunma sistemleri geliştirilmektedir. Bunlar arasında kısa mesafe otomatik uçaksavar bataryaları sayılabilir. Öte yandan başta Havelsan olmak üzere bazı silah yazılım firmalarının otonom sistemler ve yapay zeka kullanılarak bu tür saldırılara karşı özel önlemler aradığı da biliniyor.
'Çelik Kubbe' nereyi, kimden koruyacak?
Bu aşamada projenin yapılabilir olduğunu tespit ettikten sonra kritik bir soruya geldik. Çelik Kubbe nereyi-kimden koruyacak? Burada eğer amaç İsrail’deki “Demir Kubbe” gibi yakın mesafedeki saldırıdan kimi kritik bölgeleri korumaksa bunun bölgesel olarak görece yapılabilir olduğunu gördük. Burada sadece bu tür projelerin olağanüstü maliyetli olduğunu hatırlatalım. Burada milyar dolar mertebesinde maliyetlerden bahsettiğimizi söylemiş olalım.
Bunun dışında eğer önemli kentlerin veya kritik tesislerin korunması isteniyorsa bu savunma sisteminin daha büyük bir plan dahilinde kurulması gereklidir. Örneğin ülkemizdeki Malatya Kürecik NATO Radar Üssü, Romanya ve Polonya’daki Terminal High Altitude Area Defense (THAAD) adı verilen sistemin parçası. Açıklanan kuruluş amacı Avrupa’daki hedeflere yönelik olası saldırıların Türkiye’de erken haber alınması ve bu ülkelerdeki batarya sistemleri tarafından etkisiz hale getirilmesidir. Mesafeler ve coğrafi koşullar göz önüne alındığında örneğin İzmit Tüpraş Rafinerisi’nin balistik füzelere karşı korunması için yerleştirilecek erken uyarı sisteminin özgün koşullara göre planlanması gereklidir.
Yeri gelmişken belirtelim, Rusya’dan alınan S-400 sistemlerinin herhangi bir şekilde NATO Standartlarına göre işleyen savunma sistemlerine entegre edilmesi teknik değil siyasi bir meseledir ve açıkçası olası değildir. Bu açıdan bakıldığında herhalde Putin’den Dostluk Nişanı alan Özallı yılların artığı, vurguncu siyasetçi eskisi Cavit Çağlar’ın önerisini dikkate alıp bu sistemleri sessiz sedasız ücreti mukabil iade etmek en makul yöntem olacaktır!
Bağımsızlık edebiyatı
Ülkenin dış saldırılara karşı korunmasında bir problem yok. Ancak burada iki sorunlu nokta var. Birincisi kimin vatanı savunuluyor, ikincisi de kimin onayıyla savunuluyor. Eğer Tüpraş örneğinden gidilirse bu şirketin kimin yararına çalıştığı malum. Kamu kaynaklarıyla var edilen, emekçilerin ortak malı olan şirket 2005 yılında özelleştirildi ve kamu şirketleri zarar ediyor gerekçesiyle özel sermayeye devredildi. Bugün ülkede kârına kâr katıp kamu kaynaklarını talan eden, işçisine hak ettiğini ödemeyen, onun örgütlenmesine, greve çıkmasına engel olan bir sermaye iktidarı mevcut. Bahis konusu savunma sistemi bu düzenin korunmasına ve devam etmesine yarayacak. İkinci mesele ise imalat ve teknolojik kabiliyeti belirli bir seviyeyi aşmış olsa da Türkiye sermayesinin emperyalizme bağlılığı ve bağımlılığı. Burada sadece hammadde, son teknolojik gelişme ve ürünlerin dışında bir konudan bahsetmeye çalışıyoruz. Söz konusu şirketler ve genel olarak Türkiye sermayesi emperyalizmin önde gelen ülkelerinin şirketleriyle eşgüdüm halindedir, özellikle askerî ürünler ve süreçler NATO tarafından onaylanır. Dolayısıyla bu mekanizmadan bağımsız olarak herhangi bir adım atılması mümkün değildir.
Sonuç yerine
Bu yazı, özellikle silah sanayiinde bilinçli bir şekilde sapla samanın birbirine karıştırıldığı bir ortamda, daha kapsamlı siyasal analizlere teknik ve objektif bir temel oluşturabilmesi amacıyla kaleme alındı. Asıl vurgulanması gereken nokta ise herhangi bir savaş sisteminin bulunduğu coğrafyadan bağımsız olarak, hangi sınıfın çıkarlarını koruduğu olmalıdır. Zayıf olsun güçlü olsun bugün gündemde olan savunma sisteminin Türkiye’deki emekçilere değil Türkiye sermayesinin ve emperyalizmin çıkarlarına hizmet edeceği açıktır.