Geçtiğimiz günlerde Kanada Parlamentosu 98 yaşındaki Yaroslav Hunka isimli, SS’nin 14. Waffen Grenadier Tümeni’ne mensup bir Nazi’yi ayakta alkışladı. Alkışın nedeni ise Hunka’nın “Ruslara karşı savaşmış” olması. Nazi’yi ayakta alkışlayanlar arasında Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski de vardı. Gelen tepkiler üzerine bu alkışlama işinin “yanlışlıkla” olduğu söylendi.
Yaroslav Hunka İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler’in yenilmesinden sonra önce Birleşik Krallık’a, ardından Kanada’ya göç eden bir Nazi. Hunka’nın yenilgiden sonra kapitalist dünyayı tercih etmesinin nedeni ise tarihte gizli: Sermaye, onun örgütleri ve Nazilerin iş birliği.
Hitler’i iktidara getiren güç: Sermayenin ihtiyaçları
30 Ocak 1933, insanlığın başına gelen en büyük belalardan birinin yani Hitler’in Almanya’da iktidarı ele geçirişinin tarihi. Ancak Hitler şimdilerde birtakım liberal çevrelerin anlattığı gibi ne kıra döke Almanya’yı yönetmeye başladı ne de seçimle. Hitler’in arkasında pek çok Alman sermaye grubu vardı, bu gruplar aynı zamanda Hitler’i dünyadaki diğer tekellere pazarlıyor ve Hitler’den korkulmaması gerektiğini anlatıyordu.
Mesela Siemens’in başkanı Carl Friedrich von Siemens, 27 Ekim 1931 tarihinde Amerikalı finans gruplarının temsilcilerine yaptığı konuşmada Nazilerin Almanya’da sosyalizmi bitireceğini ve onlardan korkmamak gerektiğini söyledi. 26 Ocak 1932’te Düsseldorfer Industrieklub’te, Hitler’i yüzden fazla sanayiciyle buluşturan, çelik sanayisinin kralı Friedrich Fritz Thyssen’dı. Hitler bu toplantıda özel mülkiyeti Alman ekonomisinin temeli olarak gördüğünü ve amacının Almanya’dan Marksizmi kazımak olduğunu söyledi.
Nazi Almanya’sının Yüksek İktisadi Komitesi, Nazilerin Alman sermayesiyle olan bağının en iyi göstergelerinden. Türkiye’de adı duyulan Bosch ve Siemens’in başkanları dahil Alman tekellerinin yöneticilerinden oluşan komitedeki isimler şöyle: Gustav Krupp von Bohlen, Thyssen, Carl Friedrich von Siemens ve Karl Bosch.
Hitler’in sermayeyle olan bağı iktidarı döneminde de yani 1933’ten sonra da sağlamlaştı. Toplama kampında işkence gören insanlar, aynı zamanda Alman tekellerinin fabrikalarında zorla çalıştırılıyordu. NSDAP iktidar olur olmaz işçi sınıfına karşı sert tedbirler alındı. Grevler yasaklandı, grev yapan işçiler toplama kamplarına gönderilmekle tehdit edildi. Ücretler sabitlendi ve işçi sınıfının kazandığı bütün haklar çöpe atıldı. Hitler Almanya’sı, sermaye için eşi benzeri görülmemiş bir “cennet” yarattı. Faşizm, kapitalizme içkin olmakla kalmıyor aynı zamanda onun özbeöz evladı olarak tarihte yerini alıyor.
Bütün bunlar olurken NSDAP’a karşı net bir şekilde duran tek oluşumun Alman Komünist Partisi olduğunun da altını çizmek gerekiyor.
NATO-Nazi dostluğunun geçmişi
Kapitalist dünyanın Hitler’e karşı olan tavrı, NSDAP’ın iktidara gelişinden sonra da Alman sermayesinin gözünden ilerledi. Sovyetler Birliği’nin Nazilere karşı ortak bir platform kurma önerisi, Hitler Avrupa’nın tamamına tehdit olana kadar reddedildi. Batı dünyası tıpkı Alman sermayesi gibi Nazileri Marksizme karşı kullanışlı bir aparat olarak görüp, öyle kullanmak istedi. Ancak sonradan işler beklendiği gibi gitmeyince Almanya ve onun müttefiklerine karşı Sovyetler Birliği’yle beraber hareket etmek zorunda kaldı. Savaşın kazanılmasının ardından ise aynı Batı dünyası savaşta 22 milyon insanını kaybeden, muazzam bir direngenlik gösteren ve Avrupa’yı Nazi belasından kurtaran Sovyetler Birliği’nin zaferdeki payını olabildiğince küçük göstermeye çalıştı. Yine aynı Batı dünyası, kendi tarafında kalan Nazi eskisi komutanları kendi kurumlarının başına geçirdi.
Adolf Bruno Heinrich Ernst Heusinger hem Nazi komutanlığı hem NATO komutanlığı yapanlara bir örnek. 1915’te Alman Ordusu’na gönüllü katılan Heusinger daha sonra profesyonel asker oldu. Nazi Almanya’sında orduya geçici Genelkurmay Başkanı olarak dahi hizmet etti. İkinci Dünya Savaşı sırasında Polonya, Danimarka, Norveç ve Fransa’nın işgal edilmesinin planlamasına yardımcı oldu. Savaştan sonra Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi’nde 1945-1947 arası, iki yıl savaş esiri olarak kaldı. Daha sonra Batı Almanya Şansölyesi Konrad Hermann Josef Adenauer’in askerî danışmanı oldu. 1955’te Batı Almanya silahlı kuvvetleri Bundeswehr’in kurulmasıyla orduya geri döndü. Bundeswehr’de korgeneral olan ve Askerî Liderlik Konseyi’nin başkanlığına getirilen Heusinger’in NATO Askerî Komitesi Başkanı olmak için çok yolu kalmamıştı. Nitekim birkaç rütbe daha atladıktan sonra 1961’de Washington’da NATO Askeri Komitesi Başkanı oldu. 1964’te emekliye ayrıldı. 1982’de, 85 yaşında Köln’de bir savaş suçlusu değilmiş gibi öldü.
Hans Speidel ise yine hem bir Nazi Almanya’sı generali hem Soğuk Savaş yıllarında bir NATO komutanı. 1940’ta Fransa işgaline katıldı. İşgal altındaki Fransa’da askerî komutanlık kurmay başkanı olarak bulundu. Doğu Cephesi’nden komutan ve kurmay başkanı sıfatlarıyla bulundu. Savaştan sonra 1950 yılında önce Batı Almanya’daki Tübingen Üniversitesi’nde modern tarih profesörü olarak çalıştı. Ardından aynı yıl tıpkı Heusinger gibi Konrad Adenauer’in askerî danışmanı oldu. Daha sonra Millî Savunma Bakanlığı uzmanı olarak atandı. 1955’te ise korgeneral oldu. 1957’de dört yıldızlı generalliğe yükseldi, sonra NATO’nun Orta Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri’nin başkomutanı oldu. 1964 yılında emekli oldu. Aynı yıl Federal Liyakat Nişanı aldı. 1984’te öldü.
Wernher von Braun, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman roket sanayisinin başındaydı. Nazi Almanya’sında binbaşı rütbesine denk gelen Sturmbannführer sahibiydi. Savaştan sonra bir süre sorgulandı, ardından NASA’da çalışmaya başladı. Orada planlama bölümü başkanı dahi oldu. Ardından NASA’dan ayrılıp özel havacılık şirketlerinde yöneticilik yaptı. 1977’de ABD’de öldü.
Walter Hallstein ise “Avrupa Birliği’nin kurucu babası” olarak adlandırılan bir Nazi. İkinci Dünya Savaşı sırasında orduda üsteğmen olarak görev yapan Hallstein 1944’te ABD ordusu tarafından yakalanıp savaşın geri kalanını ABD’deki esir kampında geçirdi. Savaştan sonra Batı Almanya’ya geçip akademik kariyer yaptı. Rektör oldu. 1950’de diplomatik hayata atıldı ve Batı Almanya’da Dışişleri Bakanlığı’nın en önemli memurlarından biri oldu. Batı Almanya’nın sosyalist Alman Demokratik Cumhuriyeti’ni diplomatik olarak tecrit etme politikası olan Hallstein Doktrini’ne adını verdi. 1968’den 1974’e kadar Avrupa Birliği’nin öncülü Avrupa Hareketi’nin başkanlığını yaptı. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nin kurucu babası olarak anıldı. 1982’de, 80 yaşında Batı Almanya’da öldü.
***
Savaştan sonra emperyalist kurumlarda görev alan “eski” Nazi örnekleri çoğaltılabilir. Goebbels’in Sovyetler Birliği için kullandığı demir perde benzetmesinin savaştan sonra Winston Churchill tarafından kullanılmaya başlanması da Batı dünyasının Nazilerle olan gönül bağına verilecek onlarca örnekten biri olarak gösterilebilir.
Ancak NATO-Nazi dostluğu, sadece geçmişte kalan ve yakın zamanda Kanada Parlamentosu’nda “yanlışlıkla” bir Nazi’nin ayakta alkışlanması kadar basit değil. Bugün Rusya-Ukrayna arasındaki savaşta NATO ülkelerinin destek olduğu birlikler doğrudan Nazizmi referans alarak savaşıyor, Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera’yı kendilerine lider olarak görüyorlar. Üniformalarında SS’lere ait semboller bulunduruyorlar. Bütün bunlara karşı Batı’nın “tepkisi” ise Rusçayı, Rus eserlerini Avrupa’da yasaklamak, Nazi sembollerine müsamaha göstermek ve hatta daha ileri giderek bir Nazi’yi parlamentoda ayakta alkışlamak. Yani bir açıdan kendilerinin yaktığı ırkçılık ateşine odun taşımak.
1945’te Avrupa’yı özgürleştiren Kızıl Ordu, milliyetçi saiklerle savaşan ya da ülkelerinin sermaye sınıfı lehine hareket eden bir ordu değildi. Kızıl Ordu, sadece Sovyetler’deki işçi sınıfının değil bütün dünya işçilerinin ordusuydu. Bugün de olması gereken budur. Nazizme ve NATO yayılmacılığına karşı Rus milliyetçiliğini değil bütün uluslardan işçi sınıfının örgütlülüğünü yükseltmek gerekiyor. Ancak o zaman “medeni” Avrupa ülkeleri eliyle yükseltilen ırkçılık gerçek anlamda durdurulabilir; Naziler, orduları ve sembolleri lanetle hatırlanır.