Bozkurt işareti yapan hekimler, hekimlik andını sansürleyen dekanlar nereden çıktı?

Hekimlik andına da aykırı olarak bir ırkın üstünlüğünü amaçlayan siyasi sembollerin hekimlikle beraber anılması zaten bir utançtır.

Mustafa Ersözlü

 Yakın dönemde hekimlerin merkezinde durduğu iki olay dikkat çekiciydi. İlki ameliyat sırasında kanlı eldivenleri ile bozkurt işareti yapan bir cerrahi ekibinin fotoğrafının sosyal medyada dolaşıma girmesiydi.1. https://gazeteoksijen.com/turkiye/bozkurt-isareti-yapan-doktorlar-gunde… İkincisi ise hekimlik andının sansürlendiği mezuniyet töreninde dekanın sansürlediği bölümü ‘unutmayan’ yeni mezun hekimlerin protestosuydu.2. https://www.evrensel.net/haber/522022/ordu-universitesi-tip-fakultesi-o… İkinci olayda sansürleme eyleminin öznesi olan tıp fakültesi dekanına odaklanırsak, her iki olayın da aslında düzen siyasetinin hekimlere biçtiği rolü temsil etmesi bakımından ortaklık taşıdığını iddia edebiliriz.

Türkiye sağının 12 Eylül darbe hükümetinin başlattığı yoldan 1980 sonundan itibaren sağlıkta reform tartışmaları ile başlayan girişimlerin sosyal demokrat-ırkçı-liberal koalisyonunda başarıya ulaşamaması ve 2002’de AKP hükümetinin Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) ile sağlıkta özelleştirmeleri tamamına erdirdiği bütünsel süreçte başat sorumluluğu taşıdığı bilinmektedir.TTB. Sağlıkta Dönüşüm Programı 2003 Türkiye’sinde Halka ve Hekimlere/Sağlık Personeline Ne Getiriyor? Türk Tabipleri Birliği Yayınları, Ekim 2003.SDP’nin temelinin 1980’li yıllarda Dünya Bankası ve IMF tarafından diğer çevre kapitalist ülkelerle birlikte ülkemize de dayatılmış olan hazır reçetelere dayandığı sır değildir.

Günümüzde sağlıkta özelleştirmenin 2022 yılında ‘Beyaz Reform’ olarak devam ettiği dönemin sağlık bakanı tarafından ifade edilmişken, ülkenin en büyük kentinde 10 hastanenin 7’sinin özel hastane olduğu bir noktaya gelinmiştir.https://www.evrensel.net/haber/513592/sermayeye-organ-nakli-istanbulda-… Tedavi edici sağlık hizmetlerinin devlet hastaneleri kapatılarak yerleşimlerin dışında mega sağlık AVM’leri olarak kurgulanan şehir hastanelerine taşınması da bu hastanelerin işletim modeli sebebiyle özelleştirmeyi derinleştiren önemli bir diğer faktördür.https://www.ttb.org.tr/kollar/_sehirhastaneleri/haber_goster.php?Guid=6…

Düzen siyasetinin bütününde sağlıkta özelleştirmeye karşı ciddi bir itiraz yükselmezken bu yazının odağını oluşturan sağ siyasetlerin, başta bugün iktidarı paylaşan AKP ve MHP olmak üzere birkaç biçimsel çatlak ses dışında tam bir ortaklıkla süreci desteklediği unutulmamalıdır. Dolayısıyla yalnızca SDP’nin siyaseten temsiliyetini üstlenen AKP’li sağlık bakanları değil, MHP’nin ve ondan türeyen partilerin de programatik olarak desteklediği bir süreç söz konusudur.

Sağlıkta gericileşme ise hem bütünsel olarak toplumda dinselleşmenin destekleyicisi hem doğurganlığı artırıcı (pronatalist) amaçla hem de piyasaya entegre edilen şarlatanlıkla sağlıkta dönüşümü tamamlayan bir unsur olarak hizmet etmiştir. Gericileşme; kürtajın fiilen kamu hastanelerinde yasaklanmasında, birinci basamak sağlık hizmetinde doğum kontrol yöntemlerine ulaşımda yaşanan zorluklarda, HPV aşısının bilimsel kanıtlara uygun olarak bağışıklama programına dahil edilmemesinde, kamu hastanelerine dahi sokulan alternatif tıp şarlatanlığında ve hastanelerde din görevlisi istihdam edilmesinde kendini göstermektedir.

Hal böyle iken, bazı hekimlerin bu tablonun sorumlusu olan siyasetlerden birinin sembolü olan bozkurt işaretini açıkça ve mesleki kimlikleriyle beraber sahiplenmesi bir abes yaratıyor. Hekimlik andına da aykırı olarak bir ırkın üstünlüğünü amaçlayan siyasi sembollerin hekimlikle beraber anılması zaten bir utançtır.

Ek olarak, konu hekimler açısından sadece 'hekim siyaset yapamaz' diye geçiştirelemeyecek kadar ciddidir. Sağlığı yaratan sosyoekonomik ve çevresel koşulları düzeltmek, nitelikli ve bilimsel sağlık hizmetini yaratacak bir halktan yana siyaset yapmak hekimliğin mantıksal sonucudur. 19. yüzyılda ‘tıp bir sosyal bir bilimdir’ diyen Rudolf Virchow hekimlerin de ‘yoksulların avukatı’ olması gerektiğini ifade etmişti.  

AKP hükümetlerinin bütün üniversitelerde düzenin gereksinimlerine göre gerçekleştirdiği dönüşümün karakteri siyasal İslamcılığı öne çıkardı. Bu tablodan tıp fakülteleri de nasibini alınca binlerce yıllık hekimlik andı dahi 12 Eylülcü Türk-İslam sentezinin ‘hassasiyetlerine’ göre revize edilmeye çalışıldı. soL’da yeni mezun hekimlerle yapılan söyleşide “mesleğimizin değerlerine karşı yapılan herhangi bir müdahaleye boyun eğmemeliyiz’ diyen hekim bu gerici projenin tutmadığını göstermektedir.https://haber.sol.org.tr/haber/hekimlik-andi-sansurleniyor-toplumsal-du… Binlerce yıl önce hastalıkları mitlerle değil insan bedeninin gözlemine dayalı olarak açıklayan Hipokrat'ın kaldırdığı dinsellik örtüsü hekimlerin gözüne tekrar örtülemeyecektir.

Türkiye toplumunun kendisine giydirilmeye çalışılan gericilik gömleğini reddetmesi kadar, hekimler ve sağlık emekçileri arasında yaratılan gerici örgütlenmeler ve düzenin projelerine rıza verilmesi için işleyen mekanizmalar da gerçektir. AKP’li yıllarda akademinin siyasal İslamcı ve piyasacı dönüşüme direnememiş olması tıp fakültelerinin ve oradan yetişen hekimlerin ilerici değerlerle bağını koparamasa da zayıflattı. Göz yumulmaya devam edilen faşist örgütlenme de üniversitelerde tıp fakültelerinde kadrolaşmayı sürdürmektedir. Böyle olunca mezun olan hekimler içinde sağın yarattığı tahribata ve işlenen suçlara rağmen sağın örgütlülüğünün devamı şaşılacak şey değildir.

Kamu hastanelerinde güvencesiz ek ödemeye dayalı ücret alan, ‘sözleşmeli’ çalışma teşvik edilerek kazanılmış hakları budanan, mesai dışı poliklinikler yapan ve reel ücretlerinde azalmanın yarattığı göreli yoksulluk genç hekimlerin gerçekliğidir. İşçileşen hekim ise bu gerçekliğe rağmen çalışma ortamında ‘sınıf karakteri’ kazanamamaktadır. Sınıf karakteri kazanamamasında mesleğin tarihsel olarak taşıdığı geleneksel roller kadar mesleki dayanışmada eksiklik ile kamuda ve özelde sağlık işkolunda emeğin örgütsüzlüğü de rol oynamaktadır. Sağlık işkolunda kamuda örgütlü olan ana sendikal aktörlerin yazıda bahsi geçen iki sağ siyasete bağlı sarı sendikalar olması da sermaye sınıfının başarısıdır.

Sermaye bu başarıya giden yolda kendi bürokrasisini sağlamlaştırmış, sağlık işkolunda her kademede sınıf işbirlikçisi yandaşlar kazanmıştır. SDP'ye karşı binlerce hekim ve sağlık emekçisini harekete geçiren eylemlerin ana öznesi olan Türk Tabipleri Birliği başta olmak üzere emek-meslek örgütlerini nasıl itibarsızlaştıracaklarını, etkisizleştireceklerini tekeller adına onlara emir veren DB'nin raporlarından öğrenmişlerdir.

Yazıda atıf yaptığımız iki olayda da görüldüğü gibi hekimler toplumun  bir parçası olarak toplumsal çürümeden payını almıştır. Dolayısıyla bütünlüklü bir toplumsal bir ileri atılımı yaratacak siyasal program ve onun taşıyıcısı bir işçi sınıfı örgütlülüğü olmadan ne hekimliğin saygınlığını ne de binlerce yıllık geçmişe sahip olan hekimlik andını dahi korumak mümkün olmayacaktır.