Bizi öldürenleri biliyoruz!

"Bu yapısal anlayış var oldukça her türlü şiddet sorunsalı, giderek daha da ağırlaşan, sistematik hale gelen bir hak ve halk sorunu olarak var olmaya devam edecek."

Neval Oğan Balkız*

Bu ülkede, uzun süredir, sistematik ve yaygın şekilde kadınlar ve çocuklar öldürülüyor! Diyarbakır’da, kaybolduktan sonra uzun süre aranan sekiz yaşındaki Narin gibi, öldürülen her çocuk, her kadın, her insan, insanlık onurumuzu, insan olma bilincimizi ve benliğimizi, algımız ve adalet inancımızı parçalayarak, bir parçamızı kopararak ayrılıyor aramızdan! 

"Hepiniz sorumlusunuz ölümümden" diyen gözlerdeki bakışlar kalıyor geriye!.... 

Herkes sorumlu!

Bu öldürümlerden herkes sorumlu:

- Toplumsal yaşamda, hukuk öncesi "doğal şiddet ortamının" hakim olmasının koşullarını yaratanlar, sorumlu.

- Cinsiyetçi tahakkümü kutsayan, her tür bağımlılık biçimini besleyen bir kültürü, gerici bir yaşam biçimini dayatan; eril, dışlayıcı, otoriter, laiklik ve eşitlik karşıtı, gerici, karanlık zihniyetler ve  toplumsal alanda her tür araç ve söylemle yaygın hale getirdikleri  cinsel tahakkümcü  anlayış, sorumlu

Bu anlayışın; “çocuklar, 6 yaşında evlenebilir, bezinden, dizinden tahrik olunabilir" şeklindeki  fetvalarını ve  “12-16 yaş doğum için en uygun”, “15 yaş iradesi var, evlenebilir” gibi  söylemlerini, ‘eğitim, söylem, irşat’ denilen  yöntemlerle  tüm kurum, kuruluşlar aracılığıyla yayılmasına,  adları önünde çeşitli “unvanlar taşıyan” kişilerin ağzından   televizyonlar, gazeteler, sosyal medya,  yazılar, okullara dahi dağıtılan kitaplarla; tarikatların, cemaatlerin  yöneticilerinin açıklamalarıyla, sürekli ve sistematik olarak  topluma dayatılmasına, bunun inanç ve ahlak  kurallarının gereği olduğu yönünde bir algı yaratılmasına olanak yaratanlar, sorumlu. Siyasal çıkarlar uğruna bu anlayışı meşrulaştıracak, yasal hale getirecek (örn. evlenme yaşının erkene alınması, çocuk tecavüzcüsünün çocukla evlenmesi  halinde suçunun affedilmesi, resmi nikah yerine dini nikahın geçerli kılınması gibi) ve böylelikle, geçerli laik hukuksal düzenlemeleri ve kazanılmış hakları  zedeleyecek ya da ortadan kaldıracak düzenleme  arayışına zemin yaratanlar, sorumlu.  

- Aile olgusunu dinsel temelli bir kültürel anlayış üzerinden kutsallaştıran, bu kutsallık anlayışını "ideolojik aygıt" olarak onaylayan, kadını ve çocuğu, biyolojik, fizyolojik, moral ve cinsel yönleriyle insansal varlığı, kişi olma hakkı, özgür iradesi ile yok sayan, ailenin parçası, kocanın/babanın malı, baba, kardeş, oğul, amca, dayı vb. "namusu" kabul eden, "bedensel bir meta"ya indirgeyen, dolayısıyla, aile içerisinde gerçekleşen, istismar, tecavüz ve öldürümlerin üstünü örtmeye, görmezden gelmeye, sıradanlaştırmaya eğilimli, suçluyu ya da suçu değil, suç mağduru kadını, çocuğu kültürel kabuller, dinsel kalıplar ve cinsiyetçi önyargı ile "günah" kavramı çerçevesinde yargılamaya giden tahakküm anlayışı, sorumlu. 

- Çocukları, "insan türünün,  biyolojik, fizyolojik, psikolojik ve moral yönleri ve özellikleri ile tanımlanan belli bir zaman döneminde  bulunan, kendine özgü  farklı gereklilikleri, düşünüş ve davranış yeteneği, sorumluluk, bilinç ve gelişme kapasitesi evresindeki  üyeleri" olarak, hakları ve dokunulmazlıkları ile "bütünsel bir hak öznesi", "bağımsız bir varlık olarak" tanımlamayan, bu özellikleriyle,  kurumları ve işleyişi ile eksiksiz ve etkin bir hukuksal güvence sağlamayan, çocuğun gelişimini ve varlığını  sağlayacak siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, eğitsel her türlü koşulu oluşturmayan toplumsal yapı, sorumlu! 

- İnsan haklarının -çocuklar için gerektirdiklerinden türetilmiş olan- çocuk haklarının (Anayasa, ilgili uluslararası çocuk hakları sözleşmeleri, Türk Ceza Kanunu, Çocukları Koruma Kanunu ve ilgili kanunlar) sürekli ve sistematik ihlalini oluşturan böylesi anlayışlar ve onların yansıması olan suçların, etkin, tarafsız ve bağımsız şekilde soruşturma ve kovuşturmasının yapılmasına,  yargılamanın şeffaf ve adil gerçekleşmesine gölge düşürenler, "küçüğün rızası" ve benzeri gibi, hukuken ve ahlaken kabulü imkansız, meşru ve yasal olmayan, yaşamın olağan akışına da aykırı sebeplerle, hukuka, hukukun gerçekleştirmeyi amaç edindiği bireysel ve toplumsal ahlaki ve vicdani ölçüt olarak “adalet” değerine, hakkaniyet ölçütüne aykırı olarak bu suçların cezasız bırakılmasına, toplumsal adalet ve vicdanın parçalanmasına yol açanlar, sorumlu. 

- Cinsiyet eşitliğine kör ve sağır duran yasalar sorumlu.

- Kışkırtılmış ve uyguladığı her şiddet, dinsel söylemlerle kutsanmış "erk’eklik kültürü" sorumlu.

- İradesi bastırılmış ve biat etme kapasitesi erdemle özdeşleştirilmiş "kadınlık kültürü" sorumlu!

- Süreç içerisindeki etap etap gerçekleştirilen uygulamalarla, içerik ve uygulamalarıyla belirli bir din anlayışı temelinde örgütlenmiş,  bir bütün olarak büyük ölçüde laik, bilimsel, nesnel, çoğulcu, karma ve kamusal niteliğini, ÇEDES ve benzeri uygulamalarla öğrencilerin, derslerin  camilere taşınması, Diyanet İşleri Başkanlığı ve tarikatlarla yapılan sayısız işbirliği protokolleri ile imamların, tarikat yöneticilerinin ana okullar dahil olmak üzere tüm okullarda derslere girebilmesi, değerler eğitimi vermesi ve  etkinlikler düzenlemesi ile mekânsal bütünlüğünü de kaybetmiş, şimdi de, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adı altında uygulanmaya başlanacak müfredatı ile her dersin dinsel temelde anlatılacağı, dinselleştirilmiş ve bu temelde  toplumsal cinsiyet kurgusunu erkek üstünlüğü üzerine kuran bir eğitim sistemi, sorumlu.

Bu sistem, özellikle kız öğrencilerin okuldan uzaklaşmasını sağlayan 4+4+4 şeklindeki uygulamaları ve fırsat eşitsizliği nedeniyle kız çocuklarını çoğunlukla açık liselere, dolayısıyla evlenme koşullarına itiyor. (TÜİK verilerine göre; 2021'de, 15 yaşından küçük 118, 15-17 yaş aralığında 7 bin 176; 2022 de 15 yaşından küçük 147, 15-17 yaş aralığında 7 bin 42 çocuk doğum yapmış görünüyor. Resmi olmayan rakamlar ise çok daha fazla. Bu durum, kız çocuklarının eğitimden kopmakta olduğunu da ortaya koyuyor.) Erkek öğrencileri ise, piyasaya ucuz emek/işçi olarak sürecek Mesleki Eğitim Merkezlerine (MESEM) yönlendiriyor. (2023/24 eğitim öğretim döneminde MESEM kapsamında çalışırken 9 öğrencinin yaşamını kaybetmiş olmasına karşın, Bakanlık, Mesleki ve Teknik Eğitim Politikası Belgesi ile kapsamı genişletmeyi, ortaokul öğrencilerini kapsama almayı hedefliyor.)

 - Çocuk öldürümlerini giderek, "bir toplumsal olay değil de, adeta bir adi vaka, münferit bir olay" olarak aktaran siyasal iletişim dili, sorumlu!

- Bu öldürüm haberlerini "magazinleştiren" ve her türlü şiddet karşısında "kayıtsız bir tevekkül içinde" kalmanın, ahlaken de haklılaştırılabilir, hatta makbul toplumsal bir davranış olduğu yönünde algı yaratma amaçlı bir habercilik yapan, bu tür söylemler üreten yazılı/görsel medya da, sorumlu.

Şiddeti doğran yapıyı değiştirme sorumluluğu

Bu vahşet, doğrudan toplumsal yapı ve sistemin yarattığı tüm bu koşullara bağlı bir sonuçtur! 

Bu yapısal anlayış var oldukça; biyolojik, fiziksel, psikolojik, cinsel, duygusal, ekonomik olsun her türlü şiddet sorunsalı, ister çocuklara yönelik olsun ister kadınlara, ister hayvanlara; sosyokültürel, politik, sosyo-psikolojik, ekonomik, felsefi, hukuki, sağlık ve hatta hegemonik bağlamlarıyla, giderek daha da ağırlaşan, sistematik hale gelen bir hak ve halk sorunu olarak, var olmaya devam edecek. 

Sebuhi Quluzade’nin yerinde saptamasıyla: "Bir ülkede kadın ve çocuklar şiddet görüyor, öldürülüyorsa, o ülkenin geleceği de ölüyor demektir.”

Bizler, şiddet doğuran bu koşulları değiştirmediğimiz, insanı; yaşamı, kişi güvenliği ve dokunulmazlığı başta olmak üzere, tüm hakları ve özgürlükleriyle korumayı temel alan, laiklik temelinde (siyasal, hukuksal, eğitsel, sosyal, ekonomik, kültürel boyutlarıyla, üretim ve paylaşım ilişkileriyle) bir toplumsal yapı ve işleyiş oluşturmadığımız, böyle bir yapıyı kurumsallaştırmadığımız sürece, “geleceğin ölümünü” izlerken, "suskun, üzgün ve çaresiz sessizliğimiz" vicdan ve onurumuzu yaralamayı sürdürecek!

*Hukukçu/Akademisyen