Bir devrimin hafızası: John Reed

1917 Şubat ayından itibaren Ekim Devrimi'nin şafağına kadar gözlemlerini aktaran yazarın kaleminden dökülenler tarih sahnesinde muzaffer bir sınıfın hikayesidir.

Haber Merkezi

Bugün devrimci ve komünist gazeteci-yazar John Reed'in doğum günü, ve onun bir işçinin ağzından aktardığı devrimin unutulmaz sahnesi hala güncelliğini koruyor: Dünyada yalnızca iki sınıf vardır. Sen hangisindensin? 

**

Bir gazetecinin tarafsız olması düşünülebilir mi?

Her ne kadar sermaye düzeninde insanlara propaganda edilen şey "tarafsızlığa övgü" olsa da en basit bir okumayla bu tarafsızlığın sömürü düzenine ses çıkarmamak manasına geldiği anlaşılabilir. 

Tarafsız değil, işçi sınıfından taraf bir gazetecidir John Reed. 22 Ekim 1887 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nde dünyaya gelen yazar, çağı değiştiren gelişmelere kayıtsız kalmadı ve tarihi ileri götüren ne varsa omuz verdi. Tanık olduğu ne varsa kaleme alan, anlatan ve aktaran Reed, bunu yaparken edebi olarak güçlü metinler ortaya çıkardı. Birinci Dünya Savaşı'nda siperdeki askerleri de anlatır kalemi, Meksika'daki emekçileri de. Ekim Devrimi'nin hemen öncesinde yaşananlar da vardır metinlerinde, Ortadoğu'daki toplumsal sorunlar da. Balkan Savaşları'ndan 1917 Devrimi'ne kadar nice şey dökülür kaleminden ve bugün hala okundukça okunan eserler üretir. Okurlar için bir kitaptan öte bir dönemin adıdır artık: "Dünyayı Sarsan On Gün"

Reed, gördüğü her şeyin tanığı ve tarafıdır. Örnek olsun gazeteci kartıyla gözlemci olarak gittiği bir işçi toplantısında söz de alır kürsüden, katıldığı konferanslara bildiriler de sunar. 

1913 yılı Şubat ayında New Jersey'de patlak veren Tekstil Grevi'nde (İpek Grevi) yaptığı haberlerle hafızlara kazınan Reed, 5 ay süren grevin sadece tanığı ve aktarıcısı değildir. Aynı zamanda grevin içinde yer alır, işçilerle birlikte mücadeleyi sürdürür ve kazanımların bir parçası olur. 

22 Ekim 1887 tarihinde Amerika'nın Oregon Eyaleti'ne bağlı Portland'da dünyaya gözlerini açan yazar, Amerika'nın dünyaca tanınan devrimcilerinden birisi haline gelir. Haliyle, dönemin Amerikası ve sermaye merkezlerinde rahatsızlık yaratır. Ancak John Reed yalnız değildir bir yanıyla. Kendisi gibi birçok yazar, sinemacı, bilim insanı, aydın ve düşünür de anlamaktadır değişen ve gelişen dünyayı. Görürler, bilirler, anlarlar ve harekete geçerler, değişmeyeni değiştirmek, değişenin parçası olmak adına. Tarihteki bireyin öyküsünün farkına varan bu isimler sadece tarihin tekerini ileri götürmekle de kalmaz. Yaşananları tuvallere resmeder, gazetelere sunar, romanlarda yazar. 

"Anlatılanlar bana yetmiyor, gözlerimle görmeliyim, şahidi olmalıyım" diye John Reed, grevleri, toplumsal olayları, acıları ve savaşları birebir görmek için elinden geleni yapar. Bu hedef onu Birinci Dünya Savaşı'nda Alman siperlerinin içine kadar götürecektir. 

Metropolitan Gazetesi'nin kendisini 1914 yılında Meksika'daki ayaklanmaları anlatması için Meksika'ya göndermesiyle birlikte hayatında ciddi değişiklikler olur Reed'in. Amerikalı patronlar tarafından kara bir leke ya da zavallı bir ülke olarak tanıtılan Meksika'da yaşananları öylesine aktarır ki Amerikalı okuyuculara, konuya uzak olan herkes şaşkınlığını gizleyemez. Anlattıkları ile sadece Amerikalı emekçileri, komşu bir ülkede yaşananlara dair bilinçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda patronların da nefretini kazanır. Meksika Devrimi'nin öncülerinden birisi olarak tanınan Panço Villa ile temaslar hatta yer yer dostluğa varan ilişkiler kuran Reed, ayaklanmayı anlatırken bir yandan da Meksika kültürünü, sanatını, şiirini, şarkılarını ve tarihini de ulaştırır okuyucuya. Amerikan halkı Meksika'yı bir de John Reed'in gözünden yeniden keşfeder. O günlerin eseri olan Viva Meksika adlı kitabı yıllar sonra konuyu anlatan filmlerin de ilham kaynağı olacaktır.

Takvimler 1915 yılı baharını gösterdiğinde Reed tekrar yollara düşer ve bu sefer Birinci Dünya Savaşı'nı anlatmak üzere Balkanlara doğru yola koyulur. Anlattıkları bilinen ya da anlatılanların ötesindedir. Savaşta orduların propaganda daireleri tarafından servis edilenlerin dışında yaşananlar, gerçekler, hayatlar, acılar ve umutlar vardır yazılarında. Balkanlarda biriktirdiği notları kısa süre önce Türkçeye çevrildi, "Balkanlarda Savaş" adıyla. 

Elbette böylesi bir gazetecinin, insanlık tarihinin en ileri adımı olan 1917 Ekim Devrimi'ne kayıtsız kalma ve uzaktan izleme ihtimali olmayacaktır. Devrimin ön günlerinde gelmekte olanı anlayan yazar, şafak doğmadan yola koyulur ve 1917 Kasım ayında eski takvime göre Ekim ayındaki devrimin tanığı olma şansını yakalar. 

Tanığı olduğu her şeyi belgelerle somutlar. Zira nasıl bir kara propagandayla karşılaşacağını, emperyalist ülkelerin böylesi bir şafağı nasıl boğmak isteyeceklerini bilir. Dolayısıyla, Amerika'dan gelmiş bir gazetecinin, üstelik her şeyi belgelere dayandırarak aktardığı bilgiler Avrupalı ve Amerikalı halklar tarafından dikkatle okunur. Rusya'da yaşananların, Bolşeviklerin ilham veren mücadelelerinin bir yandan da İngilizce üretilmesinin parçasıdır. Ve yazdıklarını topladığı eserinin adı "Dünyayı Sarsan On Gün" devrimin en önemli hafıza kayıtlarından biri olarak tarihe geçer. 

Bu eser sadece Ekim Devrimi'ni aktaran bir yapıt değildir. John Reed eserinde, Rusya'nın aman bilmez soğuğunda üşüyen ellerin makinaları nasıl durdurduğunu, üzerinde saatlerce aç ve sefil beklenilen ayakların ezdiği saray koridorlarını, kulübelerde yaşayanların semaverleri yakıp içtikleri çaylarla giriştikleri devrimci tartışmaları ve Bolşeviklerin kararlığını anlatır. 1917 yılında Şubat ayından itibaren Ekim Devrimi'nin şafağına kadar gözlemlerini aktaran yazarın kaleminden dökülenler tarih sahnesinde muzaffer bir sınıfın hikayesidir. 

17 Ekim 1920 tarihinde salgın hastalıktan dolayı hayatını kaybeden yazar, Sovyetler Birliği'nde düzenlenen tören ile defnedilir. "Kremlinde gömülü tek Amerikalı" olarak tarif edilen yazar aynı zamanda Sovyet Halklarının hafızasına da kazınır.