Güvercin ve zeytin dalı yüzyıllardır insanlığın barış, aşk, masumiyet, kutsallık gibi değerler atfettiği semboller olagelmiştir. Özellikle Batı kültüründe, bu sembollerin kullanımına dair ilk kaynaklar Hristiyanlık olarak gösterilse de aslında öyküler çok daha eskidir. Batı kültürünü takip ettiğimizde dahi Roma Dönemine ve onun öncesinde antik Yunan’a kolaylıkla varıyoruz. Bugün barışın sembolü olarak kullandığımız ağzında zeytin dalı taşıyan güvercinin öyküsüne yakından bakalım.
Yunan mitolojisinde güvercin ve özellikle beyaz olanı, aşkın ve güzelliğin tanrısı Afrodit ile ilişkilendirilir. Afrodit yolculuklarını güvercinlerin çektiği araçla yapar. Aslında bu güvercinler, Eros tarafından cezalandırma maksadıyla güvercine dönüştürülmüş olan, Afrodit’in en sevdiği peri (Nympha) Peristera’dır (Yunanca güvercin). Antik Yunan’ın ünlü edebi eserlerinden Ovidius’un Metamorfozlar’ında güvercinden şöyle bahsedilir: “Ardından, Alcidamas'ın bir gün kızının vücudundan barışçıl bir güvercin doğabileceğine hayret edeceği eski bir Cean şehri olan Carthaea'nın surları geliyordu.”1
Roma döneminde ise Truva savaşından kaçıp İtalya’ya giden, Romalıların atası saydığı Truvalı Aeneas’ın epik hikayesini anlatan Virgil’in şiirinde zeytin dalı barışın simgesidir ve şöyle bahsedilir:
”Ve rotaları Latyalı saraya yönleniyor,
(Prenslerinin ikamet ettiği geniş saray)
Ve hepsinin başları zeytin dallarından çelenkle kaplı.
Barış istemek için göreve gidiyorlar.
Ve içeri buyur edilmelerini sağlayacak hediyeler taşıyorlar.”2
Roma döneminden Hristiyanlığın ortaya çıkışına doğru ilerlediğimizde, güvercini kutsal bir kuş olarak görmeye başlarız. Güvercin İsa’nın vaftiz edilmesinde saflığın ve temizliğin simgesi olarak betimlenir. “İsa vaftiz olur olmaz sudan çıktı. O anda gökler açıldı ve İsa, Tanrı'nın Ruhunun güvercin gibi inip üzerine konduğunu gördü.” (Matta 3:16).
Birçok Kızılderili hikayesinde de narin beyaz bir kuş olarak bahsedilir güvercinden ve savaşçılarının koruyucusu sayılır. Aztek ve Meksikalılar ise Antik Yunan gibi aşkın sembolü olarak görür ve düğün ritüellerinde kullanır.
Nuh’un hikayesinde ise güvercin ve zeytin dalı bir aradadır. Nuh, dünyadaki bütün canlı türlerini teknesine doldurup yolculuğa çıktığında yeni yaşamın nerede kurulabileceği konusunda ona bir güvercin yardım eder. Nuh’un kurak toprakların ötesini keşfetmek için gönderdiği güvercin yaşamın kanıtı olarak ağzında zeytin dalı ile döner ve yeniden hayat barış içinde kurulur. Benzer şekilde İslam’da da güvercinler Muhammed’e yardım ettiği için özel bir öneme sahiptir.
Dolayısıyla güvercin sadece Batı’nın değil insanlığın bir simgesidir. Zaten teknoloji için söylenen insanları birbirine bağlama meziyeti aslında öyküler için daha doğrudur, üstelik sadece coğrafya olarak değil tarihler arasında bile. Bugün de hala beyaz güvercin birçok kültürde düğünlerde umut, sonsuz barış, saflık, aşk gibi çeşitli sembollerde kullanılmaya devam ediyor.
Tüm bu öykülerle birlikte, modern döneme geldiğimizde güvercinin barışın simgesi olarak yaygın kullanılması Picasso ile başlar. 1948 yılında Komünist Bilgi Bürosu’nun (Kominform) girişimiyle Polonya’nın Wroclaw kentinde Barış İçin Aydınlar Dünya Kongresi düzenlenir. Toplantı yeri olarak Polonya’nın seçilmesinin sebebi İkinci Dünya Savaşı’nın Nazilerin Polonya’yı işgal etmesiyle başlamasıdır. Ardından Nisan 1949’da Paris’te, kalıcı bir örgütün kurulacağı uluslararası toplantı gerçekleştirilir. Bu toplantıya 75 ülkeden 2000 delege katılır. Toplantıya Marie ve Pierre Curie’nin damadı Frédéric Juliot-Curie başkanlık edecek; bu toplantı ile, 1950 yılında Dünya Barış Konseyi adını alacak olan Dünya Barış Partizanları Komitesi kurulacaktır.
İşte, Paris’te yapılacak olan bu toplantı için Picasso’dan bir amblem çizmesi istenir. Picasso zaten beş yıldır Fransa Komünist Partisine üyedir. Picasso’dan doğrudan güvercin resmi çizmesi mi istenmiştir yoksa gelen talebe güvercini mi uygun amblem olarak görmüştür bilmiyoruz. Ancak Picasso, güvercinin çok sayıda versiyonunu çizim, boya ve serigrafi olmak üzere çeşitli tekniklerde yapar. Bunlardan özellikle iki tanesi beğenilir ve toplantı afişinde kullanılır. Bu seçimi bir başka Fransız Komünist Partisi üyesi olan şair Louis Aragon’un, Picasso’yu atölyesinde ziyaret ettiğinde yaptığı söylenir.
Picasso’nun güvercinlerle kurduğu ilişki şüphesiz sanat tarihinden beslenir, sonuçta Picasso genel olarak arkaik imgelerden yararlanma konusunda uzmandır ama aynı zamanda güvercin imgesinde kişisel bir hikaye ve duygusal sebepler de vardır. Babası da ressam olan Picasso’nun, güvercin ve genel olarak kuşlara olan takıntısı büyük ihtimalle çocukluğunda başlar. Picasso’nun, resimlerinde sık sık kuşlara yer veren babasını, bir resmindeki yarım kalmış güvercini tamamlayarak resim yeteneği ile etkilediği söylenir. Leonardo da Vinci’nin bilimsel bir merakla yaklaştığı bu kuşları Picasso’nun da inceleyerek eskiz ettiği ve Fransa’da yaşadığı dönemde stüdyosunda beslediği bilinir. Üstelik tam da Nisan ayındaki toplantının öncesinde, Ocak 1949’da Picasso’ya o güvercinleri ressam arkadaşı Henri Matisse hediye etmiştir. Kendisi gibi kuşlara düşkün olan Matisse’in hediyesi egzotik bir tür olan kar beyazı Milano güvercinidir. Paris toplantısı ve sonrasında barışın amblemi için model olurlar. Paris’teki toplantıdan bir gün sonra 19 Nisan’da Picasso ve Françoise Gilot’nun ikinci çocukları olur ve adını İspanyolca güvercin anlamında Palome koyarlar.
Paris’teki toplantının ardından Dünya Barış Konseyi, Nazilerin Polonya’yı işgal ettikleri 1 Eylül’ü (1939), insanların savaşa karşı barış mücadelesini unutmaması için Dünya Barış Günü olarak ilan eder. Barışın amblemi olarak da Picasso’nun güvercinleri seçilir. Bu tarihten sonra birçok barış örgütü, dünya çapında yapılan toplantılarda ve benzeri etkinliklerde güvercini barış sembolü olarak benimser, afişlerde, pankartlarda ve hatta posta pullarında kullanmaya başlar. Picasso da sayısız güvercin resmi çizmeye devam eder.
Picasso’nun 1949’da çizdiği güvercin uzun yıllar Dünya Barış Konseyi ve dünya çapında komünist hareketler tarafından barışın sembolü olarak kullanılır. Picasso 1950’de SSCB’den Stalin Barış Ödülünü, 1962’de Lenin Barış Ödülünü alır. Hayatı boyunca SSCB ile ilişkilerini koparmaz. Örneğin, Yuri Gagarin uzaya çıktığında insanlık için heyecanlanır. 1961’deki çizim, hem SSCB hem de güvercinlerle kurduğu duygusal bağı göstermesi açısından anlamlıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Dünya Barış Konseyinin üyesi hiç olmadı. Ancak Birleşmiş Milletlerin 2001 yılında Dünya Barış Gününü 21 Eylül olarak değiştirmesine rağmen 1 Eylül’de kutlamaya devam ediyoruz. Doğrusu da budur.
Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’nin bu anlamlı günde çevrimiçi olarak açtığı sergiyi görmenizi (https://natoyakarsisergi.org.tr/) ve 13 Eylül’de İstanbul Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde aynı serginin açılışına katılmanızı tavsiye ederiz. THTM’nin 15 Eylül’de başlatacağı, NATO’ya karşı İstanbul’dan İncirlik’e yürüyüşün bir parçası olan sergi, bu yüzden de çok anlamlı.