Patronların Ensesindeyiz (PE) Banka ve Finans Emekçileri Dayanışma Ağı, asgari ücret tartışmalarının yoğunlaştığı şu günlerde, tartışmanın arka planında yatan gerçekliğe ilişkin bir yazı kaleme aldı.
'Beklenen enflasyon, beklenmeyen zamlar' başlıklı yazıda, İstanbul Ticaret Odası ve Hizmet İhracatçıları Birliği Başkanı Şekib Avdagiç'in, asgari ücret artışının “mevcut politikalar ve hedeflenen enflasyonu dikkate alarak dengeleri bozmayacak” şekilde belirlenmesi gerektiğine ilişkin iddiasına yanıt verildi.
Reel ücretleri aşağı çekmenin enflasyonla mücadele değil, sermaye sınıfına kaynak aktarımı olduğuna dikkat çekilen açıklamada, emekçilerin örgütsüzlüğü sürdükçe liberal iktisatçıların propaganda perdesinin arkasında söz konusu yağmanın süreceğine işaret edildi.
Banka ve Finans Emekçileri Dayanışma Ağı'nın yazısının tamamı şöyle:
Sermaye sınıfı işaret fişeğini Kasım ortasında attı. Hizmet İhracatçılar Birliği tarafından düzenlenen bir ödül töreninde, İstanbul Ticaret Odası ve Hizmet İhracatçıları Birliği Başkanı Şekib Avdagiç asgari ücretle ilgili açıklamalarda bulundu. Bloomberg HT’nin yayınına katılarak, asgari ücret artışının “mevcut politikalar ve hedeflenen enflasyonu dikkate alarak dengeleri bozmayacak” şeklîde belirlenmesi gerektiğini söyledi. Bu açıklamasıyla burjuva iktisatçılarının dahi tepkisini çekmeyi başardı.
"TÜİK1’in Ekim 2023 enflasyon açıklamasında yıllık enflasyon %61,3 olarak gerçekleşti. Aynı dönem için ENAG E-TÜFE2 %126,2, İTO3 ücretliler geçinme endeksiyse %72,3 olarak ilan edildi. Birbirinden farklı da olsa hesaplanan enflasyon oranları böyleyken, bahsi geçen beklenen enflasyon oranı nedir? Bunun için Eylül 2023 tarihinde yayınlanmış olan, 2024-2026 yıllarına ilişkin ekonomik beklenti, hedef ve planların duyurulduğu, Orta Vadeli Plan (OVP)4 metnine bakmamız gerekiyor. İlgili metinde 2024 yıl sonu enflasyon beklentisi %33, 2025 yılı içinse %15,2 olduğunu görüyoruz. Aynı programın 2023 yıl sonu enflasyon beklentisi ise %65.
Bu bağlamda baktığımızda, sermaye sınıfı Türkiye’de yaşanan yüksek enflasyonun bir “ücret-fiyat” sarmalı olduğu iddiasıyla, yükü emekçi sınıfın omuzlarına yıkma gayreti içerisinde. Her ne kadar bizler, hayatın olağan akışı içerisinde ücretlerimizin enflasyona sürekli yenik düştüğünü tecrübe ediyor olsak da, enflasyonun nasıl bir varlık aktarım mekanizması olduğunu rakamlarla bir kez daha hatırlayalım.
Uluslararası sermayenin ülkemizde de yakından tanınan kuruluşlarından IMF’nin Haziran 20235 tarihinde yayınlanan haftalık bülteninde beklenmedik bir yazı çıktı. Avro bölgesi enflasyonunda başat rolün şirket karlarında olduğu vurgunu yapan yazı, son iki yıldır Avrupa enflasyonun %50’den fazlasının şirket karlarından ötürü oluştuğu olgusuyla başlıyor. Yazı dişe dokunur bir tavsiye veya yorum getirmese de durumun gerçekliğini ortaya koyması anlamında değerli. Aşağıda paylaştığımız grafikte; kırmız sütunlar şirket karlarının, koyu maviler ise ücretlerin enflasyondaki payını göstermektedir.
Bu durumu aşağıdaki grafikle birlikte okuyunca içinde bulunduğumuz sömürü çarkının boyutu dramatik bir hale gelmekte. Türkiye’de son 30 yıldır ücret ve karlar arasındaki paylaşımı gösteren aşağıdaki grafik, son 3 yıldır emeğin payının istikrarlı şekilde düştüğünü göstermektedir. Yazının başında konu ettiğimiz teklifin gerçekleşmesi durumunda bu farkın daha da artacağı şüphesiz.
Peki toplam üretimden sermayeye nazaran çok daha az pay alan emekçiler bu geliri nereye harcıyor? Sorunun cevabını TÜİK’in yıllık olarak yayınlanan hanehalkı harcama kalemlerinde6 bulabiliriz. Tahmin edileceği üzere, en büyük payı %23 ile Gıda ve Alkolsüz içecekler kalemi alıyor. Gıda, kira, ulaştırma ve giyimden oluşan her insanın temin etmek zorunda olduğu temel kalemlerin payı, hanehalkı gelirinin %71’ine mal olmakta.
Gelir gruplarına göre tüketim harcamalarına baktığımızdaysa, asgari ücretlinin geçim anlamında tamamen kaderine terk edildiği apaçık ortaya çıkmaktadır. En düşük gelirli %20, gelirini üçte birinden fazlasını gıdaya harcamak zorunda kalıyor. En yüksek gelirli %20’ye nazaran ücretinin gıdaya ayırdığı kısım 2 kat, barınmaya ayırdığı kısım %50 daha fazla. Başka bir deyişle, asgari ücretlinin gelirinin %65’i sadece gıda ve barınma harcamalarına gidiyor.
Bahsettiğimiz bu şartlar altında hem hükümetin hem sermaye sınıfının tekrarladığı “asgari ücret zammı enflasyonu artırır” söylevleri, “acı reçete” türküleri boşa düşmektedir. Emekçiler hali hazırda gelirlerinin büyük bölümünü yaşamak için mecbur oldukları ihtiyaçlarını giderirken tüketmektedir. Bu ihtiyaçlar insanca yaşamak için zaruridir, tasarruf edilemez. Reel ücretleri aşağı çekmek enflasyonla mücadele değil, sermaye sınıfına kaynak aktarımıdır. Emekçilerin örgütsüzlüğü sürdükçe liberal iktisatçıların propaganda perdesinin arkasında bu yağma sürecektir.