Bale tüccarlığı DOB'u kemiriyor (8)

Devlet Opera ve Balesi (DOB) Genel Müdürlüğü’ne Tan Sağtürk’ün atanmasından bu yana, kurumun sanatsal etkinlik düzeyi, İslamcı zihniyetin yüksek sanata yönelik başkalaştırma projesinin bütününü görünür hale getirdi.

Melis Gönenç

Gazeteci Melis Gönenç'in geçmiş yıllarda Devlet Opera ve Balesi hakkında soL'da kaleme aldığı yazılar, Yazılama Yayınevi tarafından "İslamcı Yıllarda Devlet Opera ve Balesi" adıyla kitaplaştırıldı.

Ancak kurum, yakın zamanda yine önemli değişiklikler yaşadı. Gönenç, şimdi yeni bir yazı dizisiyle olan biteni irdeliyor.

Bugün, Gönenç'in yazı dizisinin sekizinci bölümünü yayımlıyoruz.

Dizinin gelecek bölümlerini önümüzdeki haftalarda soL'da okuyabilirsiniz, şimdiye dek yayımlanan yazılarınaysa aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Melis Gönenç'in kaleminden Devlet Opera ve Balesi
1

DOB tarihinde ilk kez üst yönetimin bütünüyle tüccar unsurlardan oluşması, buna, kurum dışından gelenlerin eklenmesi, kurumsal işleyişin yanı sıra, repertuar ve sanatsal düzeye de olumsuz yansımış durumda. Bu kadronun kültürel bilgi ve entelektüel görgü düzeyi ciddi bir liyakat sorunu yaratırken, Laik Cumhuriyet ve değerlerine, İslamcıların işbirlikçisi olma nedeniyle siyaseten uzak düşmesi, DOB ve temsil ettiği yüksek sanatın ağır darbeler alma sürecini daha da pıhtılaştırıyor.

Genel müdür yapılmış Tan Sağtürk gibi, bale tüccarlığı yaparak, ülkenin en büyük özel okul zincirine sahip olduysanız, yanınızda da resmi yardımcı Volkan Ersoy türü tedavisi olanaksız bir liberal kamu görevlisi var ise, ve nihayet sizi oraya oturtanlar DOB adlı kurumun artık Laik Cumhuriyet saplantısından kurtulup, “yerli ve milli” nitelik edinerek liberalleşmesi gereğini emretmişlerse, yapacaklarınız oldukça kolay demektir:

1) Özel bale okullarının hammaddesi ve para kaynağı “çocuk” olduğundan, bu madenin sınırsız ve fütursuz işletilebilmesi için, DOB’un sanatsal etkinliklerinde çocuklara yönelik olan her şeyi çok görünür konuma taşımak. 

Üç paftalı bir plan:

*Çocuk sanat etkinliklerini, DOB’un kuruluş amaç ve işlevini başkalaştıracak ölçüde merkezi koordinatlara yerleştirmek,

*Çocuk müzik/bale eğitimi-DOB ilişkisini, DOB’un ontolojik temelini dönüştürecek düzeye yükseltmek,

*Özel bale okullarından DOB’a geçişi kolaylaştırmak.

2) DOB’u, gerek yönetsel, gerekse sanatsal açıdan, kamusal işleyiş ve etik normlarından uzaklaştırıp, liberal işletmecilik mantığıyla çevreleyerek, şirketleştirmek. Tanıtım, reklam/PR, mali kaynak edinim ve kullanımı, sanatçı personelin kamusal alan dışı angajmanı, sanat yapıtlarının nitelik ve başarı grafikleri gibi konularda piyasa talep ve ölçütlerini temel almak.

3) Sanatsal yapıtların seçim ve sunumunda siyasal iktidarın etki ve yönlendirmesine öncelik vermek.

Genel Müdür’ün en mutlu olduğu yer elbette ki kendi özel okulu…

Özel bale okullarına kamusal kaynak aktarımı

Bir maden şirketinin patronunu Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı yaparsanız ne olur?

İlk adımda, devlete ait bütün maden işletmelerinin özelleştirilmesini, ardından, bu özelleştirmeden kendi şirketine dolaylı ya da dolaysız aslan payı çıkmasını ister.

Tan Sağtürk servetinin önemli bölümünü çocuklar üzerinden elde etmiş ve halen de etmekte olan bir tüccardır. Genel müdürlük koltuğuna oturur oturmaz, doğal olarak, DOB’un “çocuk” konusuna özel ve ayrıcalıklı bir yer vermesi gerektiğini gündeme getirdi. Bu işten özel okullara çıkacak kaymağın, şirketi Tan Sağtürk Akademi’nin kabını tıka basa doldurmasının ise eşyanın doğası gereği olacağını bilebilecek ölçüde piyasa deneyimine sahip bir işadamıdır.

Özel bale okulları, kamu yüksek sanat kurumu DOB’un çocuk konusunu etkinlik odağı konumuna yükseltmesinden nasıl mı nemalanır?

Şöyle:

Toplumun muhafazakârlaşmasıyla “çocuk” kavramının adeta kutsallaşması arasında doğru orantı olduğu bilinen bir gerçek. Bu durum, liberal ekonomiye dayalı toplumlarda, “çocuk” üzerinden geniş bir tüketim alanı açılmasına yol vermekte. Sanatsal nitelik taşıyan katılım biçimleri de söz konusu tüketim alanının bir parçasıdır. Hedef kitlesi genellikle orta ve üst gelir grupları olan özel bale okulları, bu bağlamda, alanın simge kuruluşlarından sayılıyor. 1990’lardan itibaren hızla çoğalmaya başlayıp, “Akademi”, “Okul”, “Stüdyo”, “Atölye” gibi adlar taşıyan, farklı ölçeklerdeki bu kuruluşların en önemli iki özelliği, klasik bale eğitiminin epey dışında da bir dizi etkinlik hizmeti sunmaları ve aralarında var olan müthiş rekabettir. Yıllık 30.000 ile 160.000 TL arasında değişen ücretleriyle hemen hepsi çocuk avcılığı peşinde olup, bunun için kullandıkları en önemli silah reklam/PR tabancasıdır. Çok ciddi bir maliyet kalemi oluşturan bu tanıtım faaliyetini en ucuza getirmenin yolu ise elbette Türk usulü liberalizm, yani, kamu kaynaklarıyla özel şirket reklamı yaptırmaktır.

Bir düşünün; devletin saygın yüksek sanat kurumunun başındaki kişi, balenin, çocuklarınıza hem fiziksel, hem de ruhsal gelişimlerinde çok daha elverişli olanaklar sağlayacağını söylüyor. O kadar belirleyici çizgilerden söz ediyor ki, yaşamlarının her anını etkileyecek nitelikte. Söylemekle yetinmiyor, kurumun sahnesinde gösterisini de yaptırıp, çocuklarınızın hayranlıkla izlemelerini sağlıyor. Gösterilere bizzat geliyor, salonda çocuklarla konuşuyor, anne babalara çok sempatik gelen görüntüler veriyor. Bunlar medyada “harikalar diyarı” söylemiyle pompalanınca, ister istemez, çocuğunuzun geleceğine yatırım refleksiyle kendinizi bale anaforu içinde buluyor, onu hemen bir bale kursuna yazdırmaya karar veriyorsunuz. Çocuk odaklı toplumsal ve kültürel yaşam algınız, kararınızın psikolojik altyapısını zaten hazırlamış durumda. 

En düşük maliyetli, en güvenilir olanı, DOB’un Çocuk Balesi Kursu. Ancak, ilkokul 3 veya 4. sınıfta olma zorunluluğu, sınav koşulu, epey sınırlı sayıda kursiyer ve ancak üç yılda bir öğrenci alımı… 

Bu ölçütlerden birine takılmanız durumunda ne yaparsınız?

Yemez içmez, çocuğunuzu özel bir bale okuluna gönderirsiniz. Üstelik DOB’unkinden farklı olarak, orada balenin dışında, dans, müzik, jimnastik, drama, turistik gezi türü ne ararsanız var. Biri olmazsa öbürü. Boş yok. Çocuğunuza sağlam bir gelecek hazırladığınıza göre, fedakârlıktan kaçınmak için de bir neden yok. 

İyi de, o kadar çoklar ki, kime güvenmeli, hangisini seçmeli?

Elbette, devletin saygın yüksek sanat kurumunun başındaki kişininkini. Hem çok tanınmış, hem koca kurumun emanet edileceği ölçüde güvenilirlik ve liyakate sahip, hem devlet olanakları emrinde, hem piyasanın en köklülerinden, hem en yaygın okul ağına sahip… Gerçi ücreti el yakıyor ama çocuğunuzun parlak geleceği için katlanmalısınız.

Gerçekten o kadar paramız yok!

Sorun değil; bütçenize uygun bir tane mutlaka bulunur.

Böylece, kamu kurumu DOB üzerinden yapılan tanıtım ve yaratılan maddi kaynak, doğrudan özel bale piyasasına akıtılmaya başlar. 

Özel bale piyasasının amiral gemisi Tan Sağtürk Akademi’nin patronu Tan Sağtürk’ün, DOB Genel Müdürü yapılır yapılmaz, DOB’un çocuk konusuna özel olarak eğileceğini vurgulamaya başlamasının ardındaki bu gerçek, değişik kamuflaj kıyafetleriyle karşımıza çıkmaktadır:

*DOB’un çocuk temsilleri sayısını arttırmak, aynı zamanda, değişik vesilelerle bunları farklı kentlere taşımak. 

*DOB’un çocuklara yönelik temsil dışı “eğitim” etkinlikleri alanını genişletmek.

*DOB’a çocuk yetenek taraması görevi vermek.

*DOB ile formel eğitim kurumu konservatuar arasındaki işlev farkının niteliksel özelliğini silikleştirmek.

Peki, işadamı Tan Sağtürk bu tezgâha nasıl bir kılıf uyduruyor?:

“DOB olarak amacımız, yavrularımızın sanatla tanışıp …” falan filan. 

Para makinesi özel bale okul zincirine sahip bir patronun, durup dururken, “yavrularımızı” hayrına sanatla tanıştırmak için yüksek sanat kamu kurumunu arabaya koşması, üstelik bunu, kurumun yasal ve sanatsal işlevini umursamayan bir telaş ile yapmaya kalkması, elbette, ne masumdur, ne de kamusal içerik kaygısı ile açıklanabilir. Hele bir de buna, sözü edilen kurumun etkinlik tanıtımlarında benimsenen piyasa dili ve biçimi eklenince. Zaten bu girişimlerin bazılarının da, DOB’un kimliğini tahrip etmeden ne yasal, ne de fiziksel olarak gerçekleştirilme olasılığı vardır. Yalnızca reklam/PR’a dönük köpürtme, sakil bir liberal planın yapay tatlandırıcı ile pazarlanma çabası dışında bir ciddilik taşımadığı kolayca anlaşılmaktadır.

Bu arada, akla şu soru gelebilir: DOB’da çocuklara yönelik etkinlikler Tan Sağtürk’ten önce yok muydu? 

Olmaz mı! Biri dışında hiçbiri yeni değil. İçlerinde çok eski bir geçmişe dayananlar var.

O halde, değişen tam olarak nedir?

Vites ve PR.

Yani?

İslamcılar 2018’de yasal olarak başlattıkları Saray rejimi doğrultusunda, DOB’un kimyasal dönüşümünü hızlandırmayı da hedefleri arasına koymuşlardı. Çocuk konusu bu girişimin işlevsel etmenlerinden biridir. “Çocuk müşteri” malzemesi işleyen bir şirket patronunu DOB’un başına getirmelerinin bir nedeni de buydu. DOB’un sanatsal düzeyini yükseltmeden çocuklara yönelik her tür etkinlikte nicelik artışına gitmek, kurumun 1309 sayılı yasa ve ilgili yönetmelik ile tanımlanmış varlık nedeninden uzaklaşması anlamı taşıyacaktı. Öyle de oldu. Üstelik bazı projeler nicelik artışı dışında, kurumun doğrudan niteliksel dönüşümüne yönelik adımlar. Aşağıda ayrıntılandıracağız. Bu kazan-kazan modeli İslamcılara da, işbirlikçileri tüccar sanatçılara da gayet cazip görünmekte: Medyatik işadamı Genel Müdür, DOB’da, çocuklara yönelik yepyeni bir atılım dönemi başladığı izlenimi yaratıp, PR yakıtlı medya aracılığıyla oluşturulacak kamuoyuna yaslanarak, kendi şirketine olabildiğince “çocuk” sermayesi aktaracak, İslamcılar ise çocuk kategorisini, DOB’un Laik Cumhuriyet’in belirlediği sanatsal ve yönetsel düzey ile işleyişine karşı bir tür sinyal bozucu, başkalaştırma efekti olarak kullanacaklardır. 

Durumu birkaç tipik örnek ile somutlaştırmadan önce, DOB’da, “çocuk” konusundaki nicelik artışına işaret eden sayısal verilere göz atalım. Üşenmedik, tek tek hesapladık. Söz konusu verileri, Tan Sağtürk’ün genel müdür yapıldığı 2023-2024 sezonu ile bir önceki sezonu karşılaştırmak suretiyle elde ettik. Sayısal döküm ve oranlar belirlenirken, 6 Şubat depremi sonrası program iptalleriyle, çocuklara yönelik deprem bölgesindeki temsil ve eğitsel etkinlikler dikkate alınmamıştır. Bunların eklenmesi durumunda çocuk etkinlik sayı ve oranlarının daha yüksek olacağı doğaldır.

Sayısal veriler ile DOB’da çocuk açılımı

1
Bu tabloda dikkat çeken ilk nokta, yeni sezonda toplam temsil oranı %22.5 arttığı halde, çocuk temsil oranının %45.5 artmış oluşudur. Yani, bir kat daha fazla artış söz konusudur.  Çocuk temsil oranının en fazla Samsun’da oluşu ise buradaki genel sanatsal düzeyin düşüklüğüyle birlikte ele alındığında, İslamcıların açtıkları tek opera ve bale müdürlüğü olmasından kaynaklanıyor. Bu konuya önceki yazılarda açıklık getirmiştik.

Artış oranlarının il müdürlükleri temelinde hangi düzeylerde seyrettiğine gelince;

1

Çocuk temsili artış oranlarını büyükten küçüğe dizdiğimizde, İstanbul, Ankara, Antalya, İzmir sıralaması ortaya çıkıyor. Bu sıralanış, ilgili kentlerdeki özel bale okulu sayı ve kapasiteleriyle birebir örtüşüyor. Tan Sağtürk’ün de İstanbul’da 5 okul ile başı çektiğini belirtelim. Antalya’nın İzmir’in önünde yer alışının esas nedeni, buradaki yoğun Rus nüfusun da etkisiyle, baleye olan ilginin daha fazla oluşu, yanı sıra, MEB’e bağlı özel bale okulları sayısından neredeyse daha fazla bulunan kayıt dışı okul sayısıdır. Antalya’nın, nüfusuna göre en fazla bale okuluna sahip il müdürlüğü olduğunu da ekleyelim. Son derece canlı özel bale piyasası o derece keskin bir rekabete sahip ki, 2019’da açılan Tan Sağtürk Akademi, 2024’te kapılarını kapatmak durumunda kaldı. Samsun’u değerlendirme dışı tutuyoruz çünkü orası zaten İslamcı iktidarın genetik izlerini taşıdığı için, “çocuk etkinliği-özel bale okulu” bağlılaşımı (korelasyon) ölçütü kuramsal açıdan da temel belirleyen sayılmaz. Ancak yine de anımsatmakta yarar var ki, Tan Sağtürk ile ortak olan Tacettin ve Ankara DOB Çocuk Balesi’nin uzun yıllar başında bulunan Ömür Uyanık çiftinin sahibi olduğu TAB SANAT özel bale okulu ilk önce Samsun’da açılmıştır (1995).

Yukarıda verilen rakamlar, temsil/etkinlik sayılarına, yani “nicelik” ölçütüne göre hesaplanmıştır. Peki, “kategori” ölçütü kullanarak opera ile çocuk etkinliği karşılaştırılırsa, nasıl bir tablo oluşur? 

1

2022-2023 sezondaki “opera/çocuk etkinliği” oranına bakıldığında, her bir çocuk etkinliğine karşılık 1,4 opera düşerken, bunun 2023-2024 sezonunda 1,2 operaya gerilediği görülüyor. Öte yandan, operadaki artış %11’de kalırken, çocuk etkinliğindeki %25 oluyor.

Ya festivaller?

1

İstanbul ve Efes’te ilk kez çocuklara yönelik etkinlikler düzenlenmiştir. İstanbul’daki toplam etkinlik oranı içinde %25’lik bir yere sahip olup, birini de bizzat Tan Sağtürk’ün üstlendiği çocuk etkinlikleri sayısının, festivalin yapısı dikkate alındığında çok yüksek olduğu göze hemen çarpmaktadır. 

Gelelim birkaç tipik örneğe; bakın, bale tüccarı Tan Sağtürk, kamu kaynaklarını kullanarak, kendi özel okuluna nasıl müşteri buluyor.

Tan Sağtürk çocuk müşteri peşinde DOB’u yoldan çıkarıyor

Tarih: 27 Ocak 2024, Yer: İstanbul AKM.

Tan Sağtürk’ün içi içine sığmıyor. Aylardır düşünüyordu; nasıl yapsa da, AKM’nin 2000 kişilik koca salonunu çocuklar ve aileleriyle doldursa, sahnede, salonda afilli bir PR parlatıp, sevimli görüntüler vererek, şirketine neşeli rakamlarda müşteri avlasa. 

Nihayet rüyası gerçek oluyor:

“Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde Fındıkkıran balesini ilk kez sadece çocuklar için özel olarak sahneledi.
Yeni yılın büyüsünü sahneye taşıyan Fındıkkıran balesi ile hayatında ilk kez bale izleyen çocukların ve gençlerin heyecanı görülmeye değerdi.
Destekleri için HALKBANK’a ve Genel Müdür Sayın Osman Arslan’a teşekkür ederim.” ( T.S. Instagram 3 Şubat 2024.)

Uyanık tüccarımız AKM büyük salonunu ücretsiz olarak çocuklara açıyor. İyi de, hiçbir şey bedava değil ki. Parayı kim ödüyor? Kamu bankası Halkbank. Neye ödüyor? İDOB’un repertuarında bulunan ünlü Fındıkkıran balesine. Mehmet Balkan koreografisindeki çocuklar Genel Müdür’ün potansiyel müşterilerini cezbedecek nitelikte. 

İDOB sahneliyor ama resmi sosyal medya hesabında adı yok. “DOB Genel Müdürlüğü sahneledi”, deniyor. Yapıt, dansçılar İDOB’un değil mi? Tamam da, İDOB dersen, Genel Müdür nereye sıkışacak? Oysa DOB Genel Müdürlüğü dersen, doğrudan Genel Müdür anlaşılır. Proje sahibi o, parayı bulan o, şirket patronu o. Dolayısıyla reklamı, PR’ı hak eden de o. Parayı veren Halkbank; şirketine müşteri devşirecek olan Tan Sağtürk. İDOB da ne! Teşekkürün adresi elbette Halkbank Genel Müdürü olacak.

Kurumsal bilinç!

Yine de ufak bir sorun var: Yıllık onca para ödeyip, çocuklarını özel bale okullarına gönderme olanağı bulabilecek ailelerin çocuklarına bedava Fındıkkıran izlettirmek tüccar Genel Müdür için sorun olmasa da, kamuoyu nezdinde sevimli görünmeyebilir. Ayrıca, o kadar çocuğu nereden bulacak. En iyisi yine “kamu”ya başvurmak. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na dese ki, “Biz AKM’de çocuklara bedava bale gösterisi sunacağız. Çocuk yollayın”. Nasıl olur? 

Süper olur! 

“Milli Tacir PR’dan aslan payı alacak, şirketi şenlenecek”, formülüne su kaçırmamak kaydıyla, bir taş ile iki kuş: 

*Şirket patronu Genel Müdür, DOB’un cumhuriyetçi özünde var olan kamusal niteliğin savunucusu ayağına yatıp, hem kendi reklamını yapar, hem de çirkin işbirlikçiliğini gizler. Şirketinin potansiyel müşterileri katında kredisini yükseltir. Malum, sosyal sorumlu işadamı imgesi günümüzde epey iş yapıyor!

*Laik Cumhuriyet’in yüksek sanat anlayışından ve “kamusal” olandan hiç hazzetmeyen liberal İslamcı iktidarın imajı rötuşlanır.

Kazan-kazan dedik ya…

“İstanbul AKM’de sahnelenen Fındıkkıran balesiyle de dezavantajlı çocuklara ilk kez bale izleme deneyimi yaşatılmıştır” (DOB Genel Müdürlüğü 2024 Yılı İdare Faaliyet Raporu, s. 42). Aynı raporda, “görme engelli bireylere yönelik sesli betimleme” yapıldığı da belirtiliyor.(A.g.y. s. 30)

Fındıkkıran kamu kaynaklarıyla özel sektöre kazanç kapısı aralamanın tipik örneklerinden biri. İşte, tüccar Genel Müdür’den çocuk müşteri avlama görüntülü ders notları:

Salondaki yüzlerce çocuğun yalnızca %5’i Tan Sağtürk Akademi’ye yazılsa, seninki yeni bir ev parası çıkaracak.

Ha, bu arada, Fındıkkıran’ın çocuklar için yeni bir düzenlemesi falan söz konusu değil. Terlemeye gerek yok; sezon repertuarında zaten var olan ile yetinilebilir. Düşük maliyet, yüksek getiri. Anlayacağınız, hazır muhallebiyi avuçlama.

Başka bir örnek:

Tarih: 5 Haziran 2024, Yer: Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası Sahnesi

“15. Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali’nde bu yıl bir ilk yaşanıyor. Çocuklara ve gençlere özel eserler festival programında yer alıyor.
Hayatını bale sanatına adayan ve Türkiye’nin pek çok bölgesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi bale ile tanıştıran; bale sanatçısı, koreograf, eğitmen ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdür ve Genel Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde çocuk ve gençlerle bir araya gelecek. “Tan Sağtürk İle Bale Dünyası” adlı interaktif gösteride; sanat, müzik, dans ve balenin büyülü dünyası Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk tarafından minik seyircilere tanıtılacak.” (DOB Instagram, 22 Mayıs 2024)

Böyle bir festivalin hiçbir yerine teğellenemeyecek olan bu türden bir piyasa etkinliğinin tek amacı, bizzat Genel Müdür’ün gemlenemez ticari iştahının paraya dönüştürülmesidir. Tabii, yine kamu kaynakları ve otoritesinin güvencesiyle. Kim bilir kaç “minik seyirci” bu “interaktif” gösterinin rüzgârıyla Tan Sağtürk Akademi’nin yolunu tutacaktır. 

Yukarıdaki metnin diline bakın; hiç resmi bir kurumunkine benziyor mu? Şirket ağzıyla piyasa pompası. Bir satır arayla,  “Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk” ifadesinin yinelenmesi ise, müşteri çekmede, kamusal otorite ve meşruluk avantajının epey işlevsel oluşunun göstergesinden başka bir şey değildir. Tabii, bir de görgüsüzlüğün.

DOB’un sosyal medya ve basın bültenlerinde kullanmaya başladığı piyasa/reklam dili, tüccar Genel Müdür’ün döneminde daha belirgin hale geldi. Gelecek yazıda örneklendireceğiz. Şirketleşme/özelleşme zihniyetinin tipik yansılarındandır.

Tan Sağtürk’ün kamu olanaklarını kullanarak yaptığı reklam/PR aracılığıyla şirketini büyütme çabası daha geniş bir alanı tarıyor. Genel müdür olduktan sonraki ilk söyleşisini, doğal olarak, yandaş basından Hürriyet’e veriyor. Bildik çanak sorulu, kremalı övgü pastası… 24 saatin 20 saatini çalışmakla geçirdiğini, çok fazla kente gittiğini, bazen hangi kentte olduğunu karıştırdığını falan anlatıyor. İlk amacını, “Çocukları ve ailelerini bale ve operayla tanıştırma” olarak belirtirken, bunu başarabilmenin yolunu ise “sanatı ülkenin her köşesine taşımak” biçiminde tanımlıyor. İşi rahatça becerebileceğinin güvencesi olarak neyi mi gösteriyor? “Ülkemizde birçok ilde dans okulları kurmuş” olmayı (Hürriyet Pazar, 18 Mart 2024). 

7-17 Aralık 2024 tarihli 1. Anadolu Opera ve Bale Festivali’nin başarı ölçütleri arasında ilk sırada yine çocuk göndermesi var: “Çocukların bu festivalin özel bir parçası olacağı”, hatta festival kapsamında, Şırnak’ta “Şehr-i Nuh konseri yaparken yerel iki çocuğu da aramıza dahil ederek onlarla birlikte yerel seslerle hareket etmeye” çalışılacağı vb. Peki, bu festival projesinin fikir babası Tan Sağtürk, festivalin başarısı için nasıl bir güvence sunuyor?: “Tan Sağtürk olarak çıkış noktam Anadolu olmuştu. Diyarbakır, Elbistan, Mardin, Kayseri, Trabzon'da okulların kurulmasına destek oldum, genel müdür olmadan önce” (A.A., 18 Kasım 2024).  Yani, yine geldik Genel Müdür’ün özel bale okulları havuzuna.

Çocuklar onun en büyük gelir kaynağı…

Böylece, özel sektör bale patronuyla, kamu kurumu yüksek sanat yöneticisinin düşünce, faaliyet alan ve reflekslerinin, beklentilerinin aynı olup, bunların geçişken, hatta örtüşen bir niteliğe sahip olduğu sonucuna varıyorsunuz. Geriye, devlet kesesinden gittiği her kentte, franchising modeliyle Tan Sağtürk Akademi kurmanın elverişli koşulları bulunup bulunmadığını araştırması kalıyor. Elbette ki, ne yasal, ne de etik bir engel var; yeni Türkiye’deyiz. Ne kadar çok yere gidip piyasa araştırması yaparsa, kârlı yatırım olanağı o kadar artar. Nasıl olsa cebinden beş kuruş çıkmıyor; genel müdürlük resmi faaliyeti:

“Evet, yaklaşık 10 günde 13000 km. yaptım” (T.S. Instagram, 6/4/2024)

“Bugün; Bakü-İstanbul-Ankara-Eskişehir-Toplantı-Akşam Temsil” (T.S. Instagram, 4/5/2025)

1

Adamda en ufak bir kamu üst düzey yöneticisi edeb ve adabı yok; reklam/PR ile yaşayan piyasa malı şirket patronu… DOB’un gereksindiğinin bütünüyle tersi sulu bir genel müdür.   

İslamcılar onu o koltuğa boşuna oturtmadılar ki!

Ha, bu arada, medyada köpürtülen Anadolu Opera ve Bale Festivali’nin hiçbir yeni yönü yok; 2013’te başlatılmış olan Büyük Anadolu Turnesi’nin değişik bir ad ve “Yetenek Her Yerde” PR’ıyla ısıtılıp, servis edilişi.

İşbirlikçi tüccar Tan Sağtürk İslamcı projenin sağlam atı

Ve geldik İslamcı projenin, çocuk bağlamında, DOB’a yönelik genetik müdahalesine; yani, “nitelik” bozucu işlevine. İki ayaklı:

1) Temsil dışı “eğitim” etkinliklerinin alanı ve sayısını arttırma.

2) “Yetenek taraması” adı altına sıkıştırılan bir dizi fantezist, siyasal girişim.

Temsil dışı eğitim etkinliğinden ne anlamak gerekiyor?

DOB’un böyle bir görevi olup olmadığına birazdan geleceğiz. Şimdilik, bu ifadenin neleri kapsadığını belirtelim: 

*Çocukları DOB binalarına getirip, onlara opera, bale yapıtlarının nasıl hazırlandığını yerinde göstererek anlatmak: Opera Tur, Operayı Geziyorum

*Çocuklara orkestra enstrümanlarını tanıtma: Enstrümanları Tanıyalım, Mavi Enstrüman.

*Okullara gidip opera, bale ve çoksesli müzik hakkında sunumlar yapmak:          Opera Atölyesi, Eğitim sohbeti, 1 Piyano 4 Solist.

*DOB Çocuk Balesi ve Korosu kursları düzenlemek.

Bu etkinliklerin sayısal büyüklüğü ve çocuk temsillerine oranı, İslamcı kadronun DOB’a bakışının da göstergelerinden biri. İslamcı iktidar yerleştikçe, eğitim etkinliği/temsil oranı eğitim etkinliği lehine değişiyor:

1

Görüldüğü üzere, İslamcılar iktidarlarını sağlamlaştırdıkları ölçüde, DOB’un “eğitim” işlevi, “çocuk”  kategorisi üzerinden başatlık kazanmaya başlıyor. Bunun, DOB’un kimyasına yönelik bir müdahale oluşunun gerekçelerini aşağıda ele alacağız.

Sayısal açıdan bakıldığında; 2010-2011 sezonunda 107 temsil/47 eğitim etkinliği söz konusuyken, 2018-2019 sezonunda bu sayı 131 temsil/263 eğitim etkinliği biçimini alıyor. Dahası, DOB Genel Müdürlüğü 2019-2023 Stratejik Planı’nda, 2020-2023 yılları arasında her yıl için 120 temsil/300 eğitim etkinliği öngörülüyor (s. 76). Yani, 1 eğitim etkinliğine karşılık 0,4 temsil. Ancak bu yıllar büyük oranda pandemi dönemine denk geldiği için, doğal olarak, öngörülen ile gerçekleşen sayılar arasındaki makas çok açılıyor.

Tan Sağtürk’ün ilk genel müdürlük dönemi olan 2023-2024’ün İdare Faaliyet Raporu’nda, eğitim etkinliklerinin Stratejik Plan’da öngörülene oranla %350 artış gösterdiği yazılı (s. 37). Nitekim “çocuk” kategorisi içinde en yüksek artış oranı “eğitim” etkinlikleri alanında. Çocuk temsillerindeki artış oranı yalnızca %140 olarak belirtiliyor (s. 37).

“Yetenek taraması”na gelince; şu ana kadar sözü edilen etkinlik kalemlerinin hepsi, belki daha az görünür, yer yer daha düşük ölçek ve viteste olmakla beraber, DOB bünyesinde varlıklarını sürdürüyorlardı. Oysa son derece masum ve yararlı bir ambalaj ile pazarlanan “yetenek taraması”, İslamcı projenin, DOB’un yasa ve yönetmeliğinde tanımlı varlık ve işlev koordinatlarını değiştirmeye yönelik, nitelik başkalaşımına kapı açan belirleyici adımı.

Dört basamaklı bir merdiven: 

Birinci basamak: DOB sanatçıları bulundukları kentlerde veya turne/festival için gittikleri yerlerde, okulları tarayıp, yetenekli çocukları belirleyecekler.

İkinci basamak: Bu çocuklar burslu olarak başta H.Ü. Ankara Devlet Konservatuarı (ADK) olmak üzere, konservatuarlarda eğitim görecekler.

Üçüncü basamak: Bu çarkın dönebilmesi için, eskiden olduğu gibi, başta ADK’da, yatılı sistemin yeniden devreye alınması gerekecek.

Dördüncü basamak: Çok yetenekli olanlar için, Harika Çocuk Yasası’na yeniden işlerlik kazandırılacak. 

Peki, bunları Laik Cumhuriyet ve başta “müzik devrimi”ne yaslı kültürünü kurumlarıyla birlikte yok etmeyi varlık nedeni bellemiş İslamcılar mı yapacak?

Şüphen mi var?! Milli Tacir Tan Sağtürk onları çoktan ikna etti; artık hepsi Atatürkçü oldu.

“Yetenek Taraması” ve uzantılarını içeren bu hayali ve bir o kadar da ciddilikten uzak, ancak özel sektör alanına, liberal pazara açılım anlamı taşıyabilecek bu girişimin siyasal itimine geçmeden önce, “eğitim” etkinliklerinin pazarlanma biçimine dokunup geçelim:

Yandaş Hürriyet, 26 Ocak 2025’te, “Çocuklara opera turu” başlığıyla haberi veriyor:

“DEVLET Opera ve Balesi (DOB) Genel Müdürlüğü, ilkokul çağındaki çocukların, opera ve balenin mutfağını görmeleri, bir eserin sahnelenmeden önceki aşamalarını, sanatçıların çalışmalarını öğrenmeleri için ‘Opera Turu’ ve ‘Operayı Geziyorum’ projelerini hayata geçirdi. 1 yıldır devam eden proje, Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği çerçevesinde il milli eğitim müdürlüklerinin belirlediği okullar ile haftanın belli günlerinde gerçekleştiriliyor. İlkokul 3 ve 4’üncü sınıftaki çocukları kapsayan projede çocukların opera, bale, klasik müzik gibi sanat dallarını tanımaları amaçlanıyor. DOB Genel Müdürü Tan Sağtürk, 'Artık operalarımız onlar sayesinde gündüzleri de çiçek açıyor' dedi.”

DOB-çocuk ilişkisinin organiklikliği izlenimi yaratmak için hazırlanmış bu sipariş haberde, projenin bir yıl önce, yani, Tan Sağtürk ile başladığını belirtmenin tek nedeni, Genel Müdür’ün ve “çocuk” işinde onunla yeni bir boyut kazanan dönemin PR’ını yapmak. Oysa bu uygulama 2013 yılından beri her il müdürlüğünde var:

“İl Milli Eğitim Müdürlükleriyle yapılan koordinasyonlu çalışmalar sonucunda ilk ve orta öğretim çağındaki çocuklarımızın “Opera Tur” adı altındaki proje çerçevesinde opera ve bale sahne hazırlıklarını daha yakından gözlemleyebilmeleri için açıklamalı opera ziyaretlerinin yapılması her ilimizde başlatılmış bulunmaktadır.” (DOB Genel Müdürlüğü 2013 İdare Faaliyet Raporu, s. 17)

Dedik ya, mesele vites ve PR’da.

Aynı yaklaşım festivaller konusunda da görülüyor:

“2024 yılında düzenlenen opera ve bale festivallerimizde ise ilk kez çocuklara yönelik temsillere yer verilerek çocukların sanatla buluşması teşvik edilmiştir.” (DOB Genel Müdürlüğü 2024 İdare Faaliyet Raporu, s.29)

Oysa çocuklara yönelik ilk etkinlikler 2017’de, 3. Mardin Opera ve Bale Günleri, 1. Gaziantep Opera ve Bale Günleri ve 1. Trabzon Opera ve Bale Günleri kapsamında yapılmıştır. (DOB Genel Müdürlüğü 2017 İdare Faaliyet Raporu, s. 14-15)

İslamcıların uslu çocuğu Tan Sağtürk, “eğitim” etkinliklerine siyasal aroma katmayı koltuk sigorta poliçesi sayanlardan:

13 Şubat 2024 tarihinde, Ankara Aydınlıkevler İlkokulu öğrencileri, öğretmenleri eşliğinde Ankara Operası’na gelip, Opera Tur etkinliğine katılıyorlar. TRT Haber Gün Sonu yayınında görüntüleri veriyor. Haberi Ankara Operası’ndan veren TRT muhabiri de, öğretmen de türbanlı. 31 Mart Yerel Seçimleri kapıda. Zavallı Genel Müdür İslamcıların kazanacağından emin. Başka şeyler de yapıyor. Neyse, sırayı bozmayalım; anlatacağız. Ama şurası kesin: 1 Nisan sabahında bu ülkenin en mutsuz insanlarından biridir. 

Çocukların bu kez İstanbul AKM’de, İDOB’un Enstrümanları Tanıyalım etkinliğine katılması, 31 Ocak 2024 tarihli TRT Çocuk’un Haberin Olsun programında konu edilir. PR tam gaz devrededir. Görünürlük ile işletme kârı arasındaki ilişki, liberal yaklaşımın su yatağıdır.

Yetenek taraması mı, seçim yatırımı mı?

“Yetenek Her Yerde” PR’ıyla pazarlanan “Yetenek taraması” adlı proje, güçlü kamusal içeriği nedeniyle, ne liberal zihniyetli İslamcı iktidarların, ne de özel bale okulu tüccarlarının onaylayabileceği bir modeldir. Zaten medyatik bir iki şov dışında, uygulama alanı da bulunmuyor. Laik Cumhuriyet’in Ortodoks yıllarına özgü işlerdendir.

O halde, durup dururken nereden çıktı?

Yukarıda belirttiğimiz üzere,  bunun dört aşamalı bir program olduğunu anımsatalım.

Her şey, tüccar Genel Müdür’ün ADK’yı ziyareti sonrası kaleme aldığı şu sosyal medya paylaşımıyla başlıyor:

“Okulumuzu ziyaret ettik. Duygusal bir ziyaret oldu. Akademide görev yapan öğretmenlerimizle sorunları paylaştık. Artık daha sık görüşeceğiz. Operamız, Balemiz ve Orkestramız Milli Eğitimimize bağlı tüm birimlerle çalışıp yetenek taramalarına başlayacak. Okulumuzda bizlerin okuduğu gibi bir yatılı birimin tekrar acilen gündeme alınması gerekir. Anadolumuzda özellikle deprem bölgelerinde yetenek keşifleri sonrası çocuklarımızın Cumhuriyet tarihimizin nadide sanat eğitim merkezi olan konservatuvarlarımızda rahatlıkla okuyabilmeleri için çalışma zamanı. Kollarımızı sıvayıp artık işe koyulalım.

#Repost @devletoperabalesi
・・・
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürümüz ve Genel Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk mezunu olduğu Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarını ziyaret ederek, Konservatuvar Müdürü Prof. Dr. Metin Munzur ile görüştü. Görüşmede Konservatuvar ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından yapılabilecek iş birliği konuları da ele alındı.
Tan Sağtürk Bale Ana Sanat Dalı öğrencileri ile sohbet ederek, çalışmalarını izledi.
Ziyarette samimi ve duygu dolu anlar yaşandı.” (T.S., Instagram, 25 Ekim 2023)

Yetenek taraması, yatılılık falan gibi konuların DOB ile nasıl bir ilgisi olabilir ki? Bırakın DOB’u, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile de en ufak bir ilgisi olamaz. Bunlar Milli Eğitim Bakanlığı’nın yetkisindeki konulardır. Tuhaf şey; teşekkür cümlesini bile ancak eline yazılıp verilen kâğıttan okuyabilecek ölçüde iki lafı bir araya getirmekten aciz, kamusal içerikli eğitim ve işleyiş modelleriyle ilgisinin, yalnızca kendi ticarethanesine nasıl nema sağlayacağının ötesine asla geçmemiş tüccar Genel Müdür, bayramsız seyransız ADK’ya gidecek, boyunu aşan konulardan söz edip, protokollar falan… Olacak şey değil! Belli ki, yukarılarda hazırlanmış bir siyasal projenin aparatı rolünde.

Ardından, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, 15 Kasım 2023’te TBMM Bütçe ve Plan Komisyon’unda yaptığı sunumda, aynı konuyu, yetenek taraması ve yatılılık yanına, bir de 6660 sayılı Harika Çocuk Yasası’nın 55 yıl sonra yeniden devreye alınmasına karar verildiğini ekleyerek resmileştiriyor. 22 Aralık’taki TBMM bütçe konuşmasında müjdeleri yineleyecek. İşin ilginç tarafı, aynı gün, A.A.’nın, bakanın meclis konuşmasıyla ilgili hazırladığı haber bülteninde, Harika Çocuk Yasası’na yer vermemiş oluşu. O kadar fantezist ki, İslamcıların resmi ajansı bile ciddi bulmamış olmalı.

Ertesi gün, Tüccar bu işin DOB’da olduğunu büyük bir iştahla duyuruyor:

Harika Çocuk Yasası yeniden gündeme alınıyor ve ben arkadaşlarımla bu çalışmada da yer almaktan gurur duyuyorum.” (T.S., Instagram,16 Kasım 2023)

Hemen ardından da, bu girişimi deprem bölgesi ile ilişkilendiriyor:

“Deprem bölgelerinde faaliyetlerinizi iyice arttırma kararı aldık. Yetenekli çocuklarımızı da konservatuvarlarımıza kanalize edebilmek için elimizdeki tüm kuvveti kullanmaya çalışacağız.” (T.S. Instagram, 25 Kasım 2023)

Aradan on gün geçiyor, ADK’nın bağlı bulunduğu Hacettepe Üniversitesi’nin (H.Ü.) rektörü Mehmet Cahit Güran DOB Genel Müdürlüğüne iade-i ziyarette bulunuyor. İslamcıların akademik dünyadaki en sadık ve güvenilir yoldaşlarından. O kritik yıllarda, 2014’ten itibaren, önce YÖK Denetleme Kurulu Üyesi, ardından 2018’de Saray rejimine geçiş ile birlikte, başkanı, 2020’de de H.Ü. rektörü yaptıkları bu kıymetli vatan evladıyla fotoğraf çektirmek Tüccar’ı çok mutlu ediyor: 

“Hacettepe Üniversitesi Rektörü Sayın Mehmet Cahit Güran ile benimde mezun olduğum Ankara Devlet Konservatuvarı’nın ihtiyaçları hakkında çözüm önerileri geliştirdik. Özellikle yatılı bölümün devreye alınması göreve geldiğimden beri değindiğim bir konuydu. Bu konu özelinde de konuştuk. Artık Devlet Opera ve Balemiz ve konservatuvarımız arasında bir protokol olacak. Bu protokol ülkemizin en nadide kurumlarından opera ve balemiz ile ona kaynak sağlayan okulumuz arasında köprü görevi görecek. Sayın rektörümüz Mehmet Bey’e bu zarif ve anlamlı ziyaretlerinden ötürü çok teşekkür ediyorum.” (T.S., Instagram, 5 Aralık 2023)

Bizimki Mart sonuna kadar sosyal medya hesabından, “ADK’nın pırlanta öğrencileriyle buluştuk” (12 Aralık 2023), “ADK’nın gösterisi bizleri büyüledi” (27 Aralık 2023), “…değerine değer katabilmek için tüm konservatuvarlarımıza elimizden ne geliyorsa yapacağız” (2 Ocak 2024), “H.Ü Ankara Devlet Konservatuvarı. Okulum-Okulumuz. Gururumuz. Geleceğimiz” (11 Ocak 2024) vb. türünden mesajlar paylaşıp duruyor.

Neyse ki, durum kısa sürede anlaşılıyor; 14 Mayıs 2023 seçimlerini kıl payı kazanan İslamcılar, bu sonucun muhalefet cephesinin acemi yanlışına bağlı olduğunun farkındalar ve haklı olarak, 10 ay sonra, 31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimler konusunda cidden kaygılılar. O halde, zora girdiklerinde her zaman yaptıkları gibi, Laik Cumhuriyet simgelerine kur yapma siyasetini öne çıkarmalı.

Laik Cumhuriyet’in en önemli kültür atılımlarından biri olan çoksesli müzik eğitimini temellendiren sacayağı, “yetenek taraması”, “parasız yatılı devlet konservatuarı” ve “Harika Çocuk Yasası” tekrar devreye alınıyor izlenimi yaratmak, yalancıktan da olsa, bir işe yarayabilir. Üstelik bunu deprem bölgesinin zavallı halk çocuklarıyla ilişkilendirmek, 30’ların cumhuriyetçi, kamusal değerlerine güçlü bir gönderme anlamı da taşır. Mükemmel cila. Lakin aculluk o kadar belirgin ki, o dönemlerde bu işlerden sorumlu Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü (GSGM) olduğu için, yanına DOB’u da katıp, yalap şalap bir siyasal kampanya ile işi bitirmeye çabalıyorlar. Bir Allahın kulu çıkıp da, “Yahu, o zamanlar GSGM Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bünyesindeydi, doğal olarak da yüksek sanat eğitiminde söz sahibiydi. Artık MEB’de değil, dolayısıyla da, eğitim işlerine bakma yetkisi olmadığı gibi, böyle bir yapılanması da yok. Komik duruma düşmeyelim”, demiyor mu? 

Bizim bakanın bu konulara ilgisi zaten epey sınırlı. Adamcağızın derdi gücü oteller, kruvaziyerler falan. Bu işlere bakan yardımcısı Batuhan delikanlı daha ziyade borsanın çekim alanında dolaştığından, dikkatini toplamakta zorlanıyor. Güzel Sanatlar Genel Müdürümüz erbâb-ı safâ-yı bâtından kâmil-i insan ve dahi kâmilü’l-ıyâr gazelhân Ömer Faruk Belviranlı Hazretleri, onca ulvî ve kudsî mes’ele dururken, bu kırtıpil konular ile mi meşgale eyleyecek? Geriye kaldı “kamu” sözcüğünü duyduğunda, göz bebekleri dolar işaretine dönüşen bizim tüccar.

Sizce, bu işin akıbeti ne olmuştur? Hele seçim sonuçlarından sonra.

Ya madalyonun diğer yüzünde olan?

Gelin, bir de o yüze bakalım:

Ne demiştik; İslamcıların amacı, DOB gibi saf kan Laik Cumhuriyet kurumlarını ve temsil ettikleri kültürü ortadan kaldırmaktır. TÜSAK olayında görüldüğü üzere, özgül tarihsel ağırlıkları bu işlemi gerçekleştirecek meşruluğa sahip olmadığı için, kabuğunu koruyarak, kurumun genetik kodlarını başkalaştırmak, yani, içeriden çürütüp, kimyasını değiştirmek suretiyle amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Bu sürecin ayrıntılarını uzun uzun yazdık. İlk başlarda, içeriden işbirlikçi bulmadan bu yönde adım atmaları olanak dahilinde değildi. Aradan yıllar geçti; hâlâ değil. Yine de belli bir yol aldılar. Buldukları en son işbirlikçi Tan Sağtürk, 50 yaşında göstermelik olarak DOB’a yerleştirip, nadasa bıraktıkları birkaç yıl hariç, hem kurum, hem de “kamu” dışından biri. Bundan sonrakini, siyasal güçleri yeterse, bütünüyle kurum dışından atayacaklar.

Anlaşma şu:

Tüccar Genel Müdür DOB’u sanatsal ve yönetsel düzlemde özel şirket zihniyetine oturtacak, yani, fiilen özelleştirecek, karşılığında da cebini doldurmasına göz yumulacak. Atılan her adım bu yönde olacak.

Kazan kazan…

Bu işi başarmanın en kolay yolu, dört kapıyı da açan o maymuncuğa sahip olmak.

Hangi dört kapı?

Çocuk, müzikal, modern dans ve alaturka.

Bunlar içinde en masum ve aldatıcı kamuflaj kıyafeti “çocuk” bölümünde satılıyor. En çok para da orada.

“Çocuk” kartı antibiyotik gibidir; yerinde ve doğru oranda kullanılmazsa, DOB’un çürütülmesinde etken maddeye dönüşebilir ki, şu an fazlasıyla o konumdadır. Buna yol açan ise çok amaçlı kullanım alanına açılıyor oluşu. 

Şöyle:

1) Çocuk üzerinden formel “eğitim” alanına açılabilirsiniz ki, DOB’un görev kapsamı dışındadır.

2) Çocuk üzerinden “temsil” alanına açılırsınız ki, DOB’un görev kapsamı içindedir. Ancak, buradaki tuzak, çocuk operası ve balesi kavramlarından ne anlaşıldığı ile doğrudan ilişkili. Bizdeki algı, Devlet Tiyatrosu’nun görev ve yetkinlik alanında bulunan “çocuk müzikali”ni DOB’a yamayarak, sanatsal düzeyi düşürüp, gerçek çocuk operaları sahnelemekten kurtulmak yönünde.

3) Çocuk üzerinden “çocuk balesi” kavramına ulaşırsınız. Peki, “çocuk balesi” olur mu? Bu kavramdan yalnızca çocukların dans ettiği gösteriler anlaşılıyorsa, DOB çatısı altında hiçbir anlamı ve karşılığı olamaz. DOB profesyonel bir sanat kurumudur ve profesyonel anlamda çocuk bale topluluğu olmaz. Çocuk balesi, bu anlamıyla, özel bale okullarının yıl sonu gösterileri anlamına gelir ki, DOB’un etkinlik alanı ile en ufak bir ilgi ve benzerliği söz konusu edilemez. Yok, eğer Fındıkkıran örneğinde olduğu gibi, içlerindeki bazı sahnelerde çocuk dansçıların yer alışına gönderme yapılıyorsa, bunlara hiçbir yerde çocuk balesi denmez. Bir üçüncü anlam alanını, bazı bale yapıtlarının, çocukların rahat izleyebilmesi için uyarlanması, ya da onlar için özel düzenlenmiş gerçek yapıtlar oluşturur. Bu biçimde anlaşılması koşuluyla, DOB’un sanatsal ürün yelpazesinde yer alması doğaldır. Ancak, görünen kadarıyla, DOB’da bu yönde bir çabaya rastlanmıyor. Onun yerine, bünyesinde bulunan Çocuk Balesi Kursu öğrencilerinin, özel bale okullarına öykünerek, sezon sonu temsili adı altında sahneye çıkartılmalarıyla yetiniliyor. Son derece yanlış bir uygulamadır.

Üstelik “çocuk balesi” kavramının, bu biçimdeki liberal algısı, kamu kurumu-özel sektör geçişkenliğiyle DOB’un sanatsal düzeyi ve işlevsel yapısına zarar vermekle kalmıyor, bünyesindeki Çocuk Balesi sorumlularının aynı anda özel bale okullarında çalışıyor oluşu, kurumun kıskançlıkla koruması gereken kamusal etik zeminini de kemiriyor. DOB’un kurs ücretleri, özel bale okullarınınkine oranla komik denebilecek düzeyde olunca ve bu kurslara ancak sınav ile katılınabildiği göz önüne alınınca, özel bale okullarındaki çocukların DOB’unkine geçmek isteyecekleri anlayış ile karşılanacaktır. Sınavları yapan sorumluların aynı zamanda o özel okulların da eğitmenleri oluşu, suistimal olasılığını hatırı sayılır ölçülere çıkarmaktadır. Nitekim bu yönde epey şikâyet söz konusu olmuştur, olmaktadır.

İç karartıcı şu tablo, çocuk konusunun yalnızca etik açıdan bile DOB’u nasıl kemirdiğinin kanıtıdır:

6 il müdürlüğünden İstanbul’unkiler hariç, diğer hepsinin Çocuk Balesi Kursu sorumluları özel bale okullarında çalışmakta, ya da bu alanda ticari etkinlikler sürdürmektedir.

4) Çocuk üzerinden modern dansa ya da diğer türlere açılabilirsiniz. Oysa bu alan bütünüyle özel bale okullarına aittir. Çocuk balesi klasik bale temellidir ve bu konudaki tutum Ortodoks nitelik taşımalıdır. Oysa DOB Çocuk Balesi’ne modern dans ya da diğer türlerini lehimlerseniz, orta ve uzun vadede DOB’un yüksek sanat kurumu niteliğine darbe indirmiş olursunuz.

2010 yılında, ADOB Çocuk Balesi’nin başında bulunan, balenin bir diğer büyük tüccarı, Tan Sağtürk’ün şirket ortağı Ömür Uyanık’ın, ilk çocuk balesi sıfatıyla pazarladığı ve yalnızca ADOB Çocuk Balesi kursiyerlerinin sahnede olduğu Küresel Isınma adlı modern dansın, bale ile hiçbir ilişkisi olmayan piyasa işi bir çalışma olduğu hatırlardadır. “Kamusal nitelik” kavramına bütünüyle yabancılaşmış özel bale okulu piyasacılarını “çocuk” alanına sokarsanız, DOB’a zaman ayarlı bir patlayıcı yerleştirmiş olursunuz.

Tüccar kadronun DOB’a armağanı: Çocuk balesi adıyla pazarlanan modern dans.

İşte, İslamcıların isteği de zaten budur. Baledeki işbirlikçi tüccarlara özel sempatilerinin nedeni de budur. Tüccarlara düşen ise kamu olanaklarıyla PR’larını yaptırıp, ceplerini doldurmaktan ibarettir.

Peki, bu bağlamda, “yetenek taraması” üst başlığıyla sunulan paket, kısa vadeli siyasal taktik özelliği dışında, İslamcılar ile tüccar yöneticileri hangi stratejik hedef hattında buluşturuyor?

'Yetenek taraması' özelleştirme sürecinin parçasıdır

Yukarıda, “yetenek taraması” başlığıyla sunulan paketin, İslamcı projenin DOB’un yasa ve yönetmeliğinde tanımlı varlık ve işlev koordinatlarını değiştirmeye yönelik, nitelik başkalaşımına kapı açan belirleyici adımı olduğunu belirtmiştik.

DOB Genel Müdürlüğü 2024 İdare Faaliyet Raporu’nda, 6 ilde yapılan yetenek taramalarında 116 çocuğun belirlendiği yazılı (s. 27). 

Ya öykünün sonrası?

Bu çocuklar hangi burslar ile hangi konservatuarlara yatılı ya da gündüzlü yerleştirildiler? Ne oldu Harika Çocuk Yasası? Yatılılık işinde hangi adımlar atıldı?

Hepsi hikâye!

İslamcılar kamunun elinde kalan son işletmeleri de satma peşindeyken; eğitimi büyük oranda özelleştirmişken; ilk ve ortaöğretiminde zaten kambur saydıkları müzik derslerini neredeyse hepten traşlamışken; çoksesli Batı müziğini milli saymayıp, bu amaçla kurulmuş konservatuarlara alaturkayı dayatarak, temel niteliklerini dönüştürmeye çalışırken; holding ve vakıf orkestralarına, kamunun sanatçı ve malzeme stoklarını fütursuzca peşkeş çektirirken; kamuya ait senfoni orkestralarıyla, opera ve baledeki sanatçıların “ekstra” peşinde koşup, kendi kurumlarındaki provaları bile neredeyse özel sektör faaliyetlerine göre ayarlama çabalarına için için sevinerek, “Ne güzel! Cumhuriyetin jakoben geleneklerinden kurtuluyoruz” anlayışıyla destek sağlarken, bir tüccar baleciyi önlerine katıp, Laik Cumhuriyet’in en koyu kamusal girişimlerinden birini, Cebeci (ADK) modelini ihya etmeye karar verecekler, öyle mi? 

O tüccar da hayrına bu işin gönüllüsü olacak…

Olamaz mı?

Kürdan ile adam öldürmek ne kadar olasıysa…

O halde, ne yapılmak isteniyor?

Özel bale okulları üzerinden devlet balesinin özelleştirilme alanı genişletilmek; DOB’u formel eğitim işlevine çivileyerek, varlık nedenini başkalaştırmak; yüksek sanat üretimine endeksli profesyonellik düzeyini düşürmek.

Birlikte düşünelim:

DOB, Anadolu’nun farklı kentlerine turneler düzenleyecek. En fazla birkaç gün kalınacak bu yerlerde, okulları tarayıp, yetenekli çocukları keşfedecek. Tutun ki, becerildi. Bu çocuklara burs bulmak gerekiyor. Yüzlerce; yalnızca 2023-2024 sezonunda, yeni başlamanın tüm acemiliğine karşın 116 çocuk. Bizim sponsor holding patronlarının elleri ceplerine gitmeyeceğine göre, bu işin altından ancak devlet kalkabilir. Hadi, burs işini de çözdünüz diyelim. Çocukları yatılı olarak bir dizi konservatuara dağıtacaksınız. Ancak konservatuarlar yatılı değil. Kamusal içerikli çok ciddi bir eğitim ve müzik politikası değişikliğine gidilmediği sürece de, yatılı olmaları kolay değil. İçinden geçtiğimiz ideolojik ve siyasal koşullarda böyle bir olasılık yakın ve orta vadede olanak dışı. Bu durumda devlet neye burs verecek?

İşin sırrı, tüccar Genel Müdür’ün cümlesinde gizli olabilir mi?:

“Ülkemizin güzel çocuklarına sanat eğitimi fırsatını sunabilmeliyiz.
Her çocuk bu fırsat eşitliğinden yararlanabilmeli. İster doğuda, ister batıda, güneyde veya kuzeyde hiç farketmeksizin bu alanlar açılmalı.
Özellikle yeteneklerin tespit edilebileceği, yerleşik kurslarla başlayan ve devamı konservatuvarlarımıza dayanan bir model üzerinde çalışmamız gerekiyor.” (T.S. 9 Aralık 2023)

Ülkenin her köşesinde açılacak yerleşik kurslar. DOB’un açacak hali yok. 6 kentte, kendi bünyesinde ancak sınırlı sayıda çocuğa hizmet verebiliyor. Devletin böyle kurslar açması zaten olanak dışı. Açsa, Laik Cumhuriyet’in Halkevleri modeline dönülmüş olur ki, liberal İslamcı zihniyetin kâbusudur. Her kentte konservatuar olmadığı, var olanların da en erken ilkokul 5. sınıftan itibaren öğrenci kabul ettikleri dikkate alındığında, geriye tek seçenek kalıyor: Özel bale okulları. Kamufle edilmiş ifadesiyle, “yerleşik kurslar”. 

İyi de, bunlar paralı. Yetenekli olup da bursa gereksinimi olan çocuklar buralara nasıl gidebilirler ki?

Örneğin, devletimiz özel bale okullarına maddi kolaylıklar sağlasa, yetenekli çocuklar için mali katkıda bulunsa, güzel olmaz mı? Bu kurslarda müzik de var. Yetenekli öğrenciyi özel bale okulu sahibi Genel Müdür seçer, sonra o çocuk, devletin o Genel Müdür’ün özel okuluna verdiği parayla orada eğitim alır.

Yaşasın liberalizm!

Nitekim genel müdürün bu sosyal medya paylaşımını destekleyen görsel de kendi bale okuluna ait.

1
Özel bale okullarına “yerleşik kurs” dense ve devlet sikkesiyle beslense...

Herkes kazanır; liberal İslamcı, yüksek sanatı, özelleşme alanını genişleterek, Laik Cumhuriyet’in modelinden uzaklaştırır. Özel okul/kurs sahibi tüccar da cebini doldurur. İş, bakanlık ile özel okul/kurslar arasında yapılacak protokole bakar. Hani, MEB, tarikatlara ait vakıf ve dernekler ile yapıyor ya, işte o türden.

Tamam da, ya sonra? Konservatuar evresinde ne olacak?

Tüccar,  “yerleşik kurslarla başlayan ve devamı konservatuvarlarımıza dayanan bir model”den söz ediyor. Yaklaşık bir yıl sonra, bu modelin neye benzemesi gerektiğini daha açık ifade ediyor.

18 Kasım 2024’te, 1. Anadolu Opera ve Bale Festivali’nin tanıtımına yönelik basın toplantısı:

"Devlet Opera ve Balesi, genel yetenek taraması ile birlikte kaba bir yetenek araştırmasına girmeli. Akademilerimiz var, konservatuvarlarımıza anlatırken bu çocukları, önce ailelerini de ikna etmek gerekecek. Bu ince filtreyi de akademilere bırakmak gerek. Akademilerin işi." (AA, 18 Kasım 2024)

DOB’un yapacağı yetenek taramasının “kaba” olacağını, daha “ince”sini “akademiler”in yapacağını söylüyor. Yani, elimizde üç kuruluş var: Yerleşik kurs, akademi ve konservatuar. Yerleşik kurs ile konservatuar arasında akademi bulunuyor.

Sorun şu ki, bu ülkede, resmi öğretim kurumları şemasının hiçbir yerinde “akademi” adını taşıyan bir yapı bulunmuyor. Acaba üniversite diyecekken dil sürçmesi sonucu akademi mi dedi? Koskoca genel müdür; hiç olur mu? Zaten öyle bile olsa, üniversitenin “ince” tarama yapıp, konservatuara yönlendirmesi hiçbir açıdan olanaklı ve mantıklı durmuyor. O halde, bu “akademi” bir kamu eğitim kurumu olamaz. Ancak özel bale ve müzik okulu olabilir. Tesadüf bu ya, Genel Müdür’ünki de aynı ada sahip: Tan Sağtürk Akademi. 

Ayrıca, “konservatuar” deyince neden ille kamuya ait olanlar anlaşılsın ki? Özel üniversitelerde de konservatuarlar var. Bizim tüccar “devlet konservatuarı” diye vurgulamıyor ki, “konservatuar” demekle yetiniyor. Üstelik kendisi, 2014’te, İslamcıların Ergenekon ve Gezi zaferlerinin sonrasında, TÜSAK projesinin hazırlandığı dönemde, devlet konservatuarlarının “yetersizliğine” vurgu yaparak, henüz FETÖ’nün denetimindeki Bilgi Üniversitesi’yle, Dans ve Sahne Sanatları Tasarım Bölümü kurmak üzere protokol imzalamıştı (16 Haziran 2014). Ayrıntılarını yazmıştık (M. Gönenç, İslamcı Yıllarda Devlet Opera ve Balesi, Yazılama Yn., 2023, İstanbul, s.362-363).

Yatılılık mı ne olacak?

Zor değil. Parasını devlet verdikten sonra, özel yurtların köküne kıran mı girdi?!

DOB, böylece, İslamcıların stratejik hedefleri doğrultusunda, işbirlikçi tüccar genel müdürünün eliyle, yüksek sanatın özelleştirilme sürecinin organik aparatı haline getiriliyor. Bunun gerçekleştirilebilmesinin çok sağlam yollarından biri, DOB’u, “yetenek taraması” adı altında formel eğitim sürecine dahil etmekten geçiyor.

Özelleştirme yapışkanlığı o derece gizlenemez durumda ki, il müdürlükleri arasında ilk “yetenek taraması”, Genel Müdürlüğün bulunduğu Ankara’da değil de, nedense İstanbul’da yapılıyor:

“İstanbul Devlet Opera ve Balesi, İstanbul ve çevre illerdeki güzel sanatlar liselerini dolaşıp kurumumuza temel oluşturacak gençlerimizi konservatuvarlara yönlendirmek üzere eğitim gezilerine başladı. Şan pedagoglarımız Arses Eral ve Ayşe Sezerman öncülüğünde, tecrübeli opera sanatçılarımızın da katılımlarıyla öğrencilerin yetenekleri doğrultusunda yönlendirmelerin yapılacağı ve söyleşilerle sanat üzerine fikir alışverişlerine yer verilecek buluşmaların ilki 08 Şubat günü Ahmet Ratıp Paşa Güzel Sanatlar Lisesi’nde gerçekleşti.
Okul yönetimiyle proje üzerine yapılan görüşmenin ardından okulun çoksesli korosu 25 dakikalık bir müzik ziyafeti sundu. Mini konserin ardından yaklaşık 200 öğrencinin katılımıyla kurumumuz ve opera sanatı üzerine opera sanatçımız Gülgün Özyiğit’e yönlendirilen sorular cevaplanırken 13 öğrencinin aktif katılımıyla bir atölye çalışması gerçekleştirildi. Bu sanata yatkınlığı ve yeteneği olan öğrencilerle iletişim bilgilerinin paylaşılması ile etkinliğimiz sona erdi.
Ülkemizin her köşesindeki yetenekleri kazanıp opera ve bale sanatına yönlendirmek üzerine başlatmış olduğumuz çalışmamıza destek olan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne teşekkür ederiz.” (T.S. Instagram. , 12 Şubat 2024)

Neden İstanbul?

Genel Müdür’ün en çok bale okuluna (5 adet) sahip olduğu kent olmasının yanı sıra, en çok özel bale okulu barındıran kent olmasının da belirleyici bir rolü olabilir mi?

Seninki, İstanbul’dan sonra en çok bale okuluna sahip olduğu (2 adet) İzmir’i hiç pas geçer mi? 27 Mart 2024’te, Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nı ziyaret ediyor. “Konservatuar bale öğrencilerine, sanatında başarılar tecrübe etmiş bir sanatçı olarak, samimi bir şekilde yaşam tavsiyeleri” veriyor (T.S. Instagram, 29 Mart 2024). Herhalde en başarılı olduğu sanat dalının, bale tüccarlığının püf noktalarından söz etmiştir. Tesadüfen olsa gerek, tam da bu sıralar, franchising modeliyle işlettiği İzmir-Üçkuyular ve Mavişehir okullarıyla sorunlar yaşamakta. Nitekim birkaç ay sonra ikisiyle de ilişkisini kesecek, Tan Sağtürk Akademi adını kullanmamaları amacıyla yasal yollara başvuracaktır. 2024 yazında Ataşehir ve Sahilevleri okullarını açar. 

Eh, hem ziyaret, hem ticaret…

İki liberal kafadar holding patronlarına demiş ki: Gelin sizinle kamuyu…

Tüccar Genel Müdürümüz, bundan sonraki yazıda ayrıntılarını vereceğimiz, İslamcıların 2024 yerel seçim hazırlık ve propaganda çalışmalarına canla başla katılıyor; Muş’tan Antalya’ya, neler, neler… 1 Nisan sabahı yıkılıyor; İslamcılar çok ağır bir yenilgi almış, işbirlikçilerin paçaları tutuşmuştur.

İşte, tam bu sırada, liberal Genel Müdür’e, Majestelerinin Muhalifi liberal Fazıl Say’dan müthiş bir destek gelir. Şahane Şark usulü:

“Tan Sağtürk bir yıl önce Devlet Opera ve Balesi DOB genel müdürü olarak göreve geldiğinden beri, çok beğendiğim, altını çizmek istediğim güzel hamleler yapmakta. DOB, tarihinde olmadığı kadar verimli bir yapıya dönüştü. @tansagturkün muazzam çok çalışması sonucu. İnanılmaz çalıştı. Uyumadan çalıştı Tan. Ve arkasında bakanlığın iyi bir desteğini bulduğunu düşünüyorum. Şunlar iyi; öncelikle, opera ve bale sanatçılarımızın en iyilerini dünyaya entegre etmekte. Elbetteki değer bulmamış yetenekler çok vardı. Şimdi “değerini bulan” bir yere varıyorlar. Uluslararası yarışmalara katılıyor ödüller kazanıyorlar. Yani Türkiye ve Türk sanatçıları tekrar dünya yarışına katılıyor bu branşda. Atatürk’ün istediği buydu, sanatta, sporda, bilimde dünya yarışında varolmak. Fevkalade yaz festivalleri, seviye uluslararası düzeyde. Devletin imkânları doğru kullanılıyor, insan kaynakları iyi değerlendiriliyor. Şu ekonomik kriz döneminde Tan mucizeler yaratıyor. Efes’de, Bodrum’da ardı ardına festivaller, büyük prodüksiyonlar. Hummalı bir çalışma. Toplum büyük ilgi gösteriyor. Çünkü inandırıcı. Bu sefer; inandırıcı. Devlet ilk kez önünü açıyor. Devlet de ikna olmuş. Bakın; 30-40 yıldır takip ediyorum Opera baleyi, gözle görünür bir sevda içindeler, buna mutlu oluyorum. Baleyi, dans sanatını, bu konuyu -sosyo kültürel olarak- “ötekileştirilmiş” vaziyete getirilmiş olan Türk halkına, güzel entegre edecek, anlaşılır kılacak ve anlatacak Tan, gördüğüm kadarıyla. Ki buna değer bu çalışma. Yani hayat, yaşamak, “bunu yaptım” demeye değer. Bence… İçtenlikle kutlarım” (F.Say, X, 17 Temmuz 2024)

Böylece, İslamcılar ve Tan Sağtürk’ün, Atatürk’ün arzuladığı yolda el ele verip, opera ve balemizi “dünya yarışında” var ettiklerini öğrenmiş oluyoruz; “DOB’u, tarihinde olmadığı kadar verimli bir yapıya” dönüştürmüşler.

Eh, onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…

Liberaller, zora düştüklerinde her zaman birbirlerini koltuklarlar. Farklı yüzler ve rollerde sahneye çıkmalarına karşın, ideolojik aynıların aynı yerde buluşması tarihin tunç yasalarındandır.

O iki kaşalot liberal durur mu; Say’ın mesajıyla fitili alıp, hemen kaynak yaparlar:

İslamcılar ve Tan Sağtürk’ün “yetenek taraması” kumpasıyla, Fazıl Say’ı birbirine bağlayan liberal halata gelince;

Fazıl Say, İslamcılara ve yoldaşı Tan Sağtürk’e destek ve teselli mesajından 3 hafta sonra kaleme aldığı, Genel Müdür’ün de iştiyak ile alıntıladığı başka bir mesajda, devletin, holdinglerin etkinlik alan ve inisiyatiflerini desteklemek için kesenin ağzını açması gereğinden söz eder:

“Kültür bakanlığı ve Eğitim bakanlığına çağrımdır, lütfen okuyun.

Geçen hafta ENKA Sanatın her yıl düzenlediği “Lale Tara Sanat bursu” , final jürisindeydim.
Her yıl müzikte 2 üstün yetenekli gencimizin yurtdışı eğitimi için veriliyor burs. Ciddi bir kurum.
Değerli bir Jüri kararı veriyor…30 başvuru oldu. İlk eleme turundan sonra 10 kişi finale kaldı…
Bursu alan 2 gencimize çok mutlu olduk, ama finalde kazanamayan 8 kişiye de çok üzüldüğümü belirtmeliyim. Ayrıca da ilk eleme turunda elenen 20 gencimiz çok çok az puan farklarıyla finale kalamamışlardır…
Bu fevkalade yetenekli gençlerimize ailelerini de sorduk, hepsi memur öğretmen aileler, yani çocuklarını kendi imkânlarıyla yurtdışında okutma imkânları şu dönemde yok.
O zaman? Enka Sanat Lale Tara Bursu gibi bir imkân “bir umut ışığı” oluyor ve en iyiler şansını deniyor. Elenenler de büyük hayal kırıklığı yaşıyor… Arda kalan 28 çok yetenekli ve değerli gencimizin de okutulması lazım… Bunun için eskiden devlet bursları vardı. Dolayısyle öncelikle bakanlıklara elbet çağrı gerekir. Fazıl 09.08.2024” (T.S., Instagram, 11 Ağustos 2024)

Buna siyasal terminolojide, “Türk usulü liberal arsızlık” deniyor. ENKA Holding yurt dışında okutmak için 2 öğrenci seçecek. 30 kişi başvuruyor. İkisi seçiliyor. Liboş Fazıl, kâr okyanusunda yüzen Holding patronlarına, “Bu öğrenciler çok yetenekli, bu yıl 2 değil de 10 tanesini okutsanız. Sizin için leblebi çekirdek parası. Zaten vergiden de fazlasıyla düşüyorsunuz” diyeceğine, dönüp devlete diyor ki, “Holding 30 öğrencinin 2’sini, siz de kalan 28’ini okutun.”

Yani, ENKA Holding yarışma düzenleyecek, katılan 30 kişinin 30’u da yurt dışında burslu okumaya hak kazanacak. Şu farkla ki, 28’inin bursunu devlet karşılayacak. Girişim holdinge ait, jüriyi holding seçmiş, holding jürisi hangilerinin holding, hangilerinin devlet tarafından okutulmasına karar veriyor… Sizce, bu işteki PR’dan en çok kim nemalanır? Holding mi, devlet mi?

Ya da, özel bale okulunuzda devlet bursuyla yetenekli çocuk eğitirseniz, bu işin PR’ı sizi mi, devleti mi semirtir?

Anladınız, değil mi? 

Yine de şunu düşünebilirsiniz: Fazıl Say bu ülkede bir gün bile kamu kurum ve hizmetinde bulunmamış, her zaman liberal piyasa değer ve normlarına göre yaşamış, üretmiş biri. Neden ille “kamusal” duyarlılık taşımak zorunda olsun ki? Zaten ABD’de kalmayı başarabilseydi, asla dönme niyeti yoktu. Ne yapsaydı yani? Nâzım Hikmet ticareti yapmadan meşruluk kazanılamayan yıllara gelmişti. Piyasanın ille de “muhalif” imgesine gereksinimi vardı. Orayı babasının naylon sermayesiyle zahmetsizce doldurdu. Para ve PR’ın en kestirme yoluydu. İnsanın liberal olma hakkı yok mu?

Elbette var. Hatta sipariş kavramını, yaşamınızın kutsal değerler skalasının en başına yerleştirmenizde de bir sorun yok. Dahası, bu etik anlayışınız ile, müşterisini bulduktan sonra, muhaliflik, solculuk falan bile satabilirsiniz. Ama, cebinize akıtılan holding paralarıyla, “kamusal” olana kostaklanamazsınız. Orası kırmızı çizgi.

Fazıl Say bir holding kuşudur. Doğuş Holding… Borusan Holding… Eczacıbaşı Holding… ENKA Holding’in “daimi sanatçısı”dır. İlk Şarkılar, Beethoven, Say Plays Say, Yeni Şarkılar albümleri ENKA Holding parasıyla çıkmıştır. “Kendisine çok şey katmış”, onu “çok etkilemiş” kişiler için yaptığı besteleri içeren Portreler albümünde, ENKA Holding’in kurucusu Şarık Tara için de bestesi bulunmaktadır. Holdingin jüri üyeliğinden, “Nâzım”lı ENKA Oditoryum konserlerinden, daha kim bilir nelerinden, nelerinden cüzdanını şişirmektedir.

Fazıl-Tan ilişkisi…

Bir tüccar bir tüccara demiş ki, gel seninle…

Bitmedi;

İslamcılar ve genel müdürleri Tan Sağtürk’ün, DOB’u “yetenek taraması, burs, Harika Çocuk yasası” filan gibi yalancı dolmalarla formel eğitim çarkının dişlisi yapma çabaları, formel eğitim kurumlarından konservatuara resmi bir köprüyle bağlanmadığı sürece, ne stratejik, ne de taktik bir inandırıcılık taşıyacak. Derhal gereğini yapmalı:

H.Ü. ADK’da acilen bir Sanat Danışma Kurulu oluşturulur. DOB’dan, Tan Sağtürk ve Kerem İnanç; DT’den, Tamer Karadağlı ve Murat Atak; ADK öğretim kadrosundan, Ahmet Kanneci, Rengim Gökmen ve iki yabancı; ADK yönetiminden, Metin Munzur (md.), Cenk Güray (md. yrd.) ve Korhan Ilgar (md. yrd.). 

1
Bilin bakalım bu erbab-ı himmet, hangi hizmet için bir araya geldi… 

“Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı SANAT / DANIŞMA Kurulu ilk toplantısı yapıldı. Toplantıda ülkemizin en eski ve değerli sanat egitim kurumlarının başında gelen Ankara Devlet Konservatuvarının topluma ve ülkemize daha da fayda sağlayacağı imkânlar ile vatanın her yerinden öğrenci alabilmesi gibi çeşitli alanlarda kararlar alındı. Vakitlerini ayıran çok değerli sanatçılarımıza en derin tesekkürlerimizi sunarız.” (T.S., Instagram, 13 Mayıs 2024)

O kadar koftiden, o kadar göstermelik ki, yağmur nereye yağarsa, tarlasını oraya kaldıracak bu zavallılar “yatılılık” kararı filan alıp, Laik Cumhuriyet ayarlarına geri dönüşü simgeleyecek radikal atılımlara imza atacaklar! 

İslamcıların seçimlerde kuyruğu titretmiş olmaları, bu heyet-i hümâyun’dan bir daha seda işitilmesini elbette mümkünat haricine çıkaracaktı. Nitekim… Neyse…

Çocuk Balesi ve Çocuk Korosu kursları

Çocuk Balesi ve Çocuk Korosu kursları, temsil ve diğer dolaylı eğitim etkinlikleri dışında, doğrudan formel eğitim alanına giren en eski uygulamalardır. Bu konuyu ele alırken özel bir dikkat göstermek gerekiyor. Çocuk Balesi Kursu, DOB bünyesinde, çocuklara yönelik atılan ilk adımdır. 

Ankara’da 1971’den, İstanbul’da 1987’den, Mersin’de 1993’ten, İzmir’de 1999’dan, Antalya’da 2000’den, Samsun’da ise 2009’dan beri varlık gösteren, önce 4, İslamcı yıllarda 3 yıllık, önce ücretsiz, İslamcı yıllarda ücretli olup, konservatuar öncesi ilkokul (3. ve 4. Sınıf) dönemini kapsayan DOB Çocuk Balesi kurslarının açılma nedeni nedir?

Bu sorunun yanıtı için son derece belirgin bir siyasal arka plana sahip bale tarihimize başvurmak gerekiyor.

II. Dünya Savaşı’nda izlenen Alman yanlısı siyaset nedeniyle, savaş sonunda çok zor durumda kalınarak, İngiliz siyaseti eksenine yerleşilmiş ve bunun uzantısı olarak da Türkiye’de balenin resmi kuruluşu İngilizlere emanet edilmiştir. Çok sorunlu bir doğumdur. Ayrıntılarını ayrı bir yazıda ele alacağız. DOB Çocuk Balesi’nin bu konuyla doğrudan ilişkisi olduğu için, bu yazıda yalnızca bazı sayılar ve bugünkü duruma kuşbakışıyla yetineceğiz.

Çocuk kurslarına katılan öğrenci sayısı, beklenebileceği gibi, Tan Sağtürk’ün göreve atandığı ilk sezonda, 2023-2024’te en yüksek noktasına ulaşmıştır:

2011-2012……736 kursiyer
2013-2014…..757 kursiyer
2015-2016…..766 kursiyer
2017-2018…..817  kursiyer
2023-2024….860 kursiyer

Kamu yüksek sanat kurumu DOB bünyesindeki çocuk kurslarının, kamu/özel sektör geçişkenliğine kapalılık konusunu kıskançlıkla savunacak bir etik refleksten yoksun olmaları, “özelleştirme”uygulamalarına kapı aralıyor. Eğitmenlerin çok azı hariç, hemen hepsinin özel sektörde de çalışıyor olmaları, yanı sıra, azımsanmayacak sayıda çocuğun da bu geçişkenliğin öznesi oluşu, ayrıca, bu kurslara katılan çocukların, kurs bitimi sonrasında özel bale okullarına yönleniyor olmaları, “özel” alanın “kamu” eliyle beslenmesini teşvik ediyor. 

Yine de şu ayrıntıya dikkat çekelim: Tüccar Genel Müdür’ün esas ilgisi, başta kendi okulları, özel sektör için müşteri-çocuk kapmak olduğundan, DOB’un çocuk kurslarını ziyaret etmekte çok cömert görünmüyor. 2023-24 sezonunun 8 ayında Çocuk Balesi’ne yalnızca iki kez uğruyor. O da ADOB’unkine. (T.S., Instagram, 14 Mart, 9 Mayıs 2024)

Laik Cumhuriyet’in yüksek sanat eğitimi

Laik Cumhuriyet’in “yüksek sanat eğitimi”nin en önemli özelliği kamusal niteliğidir. İki farklı düzlemde tasarlanmıştır:

a) Örgün ve yaygın eğitim evresi,

b) Profesyonel sahne evresi.

“Yüksek sanat” kavramının, bizde, öncelikle müzik içerikli olduğu tarihsel bir gerçek. Kıyametin koptuğu yer de zaten müzik alanıdır. Laik Cumhuriyet, opera ve baleyi de içeren çoksesli müziği Osmanlı’nın teksesli alaturkasına karşı resmi müzik ilan edip, müfredatı bütünüyle değiştirdiğinde, liberal/muhafazakâr kamp değişik evrelerden geçen uzun bir yıpratma savaşına girecektir. 

a) Örgün eğitimin ilk, orta ve lise düzeyi ki, Köy Enstitüleri de buna dahildir, çoksesli müziğe yönelim; konservatuar ve yükseköğretim düzeyi ise mesleki seçim içeriğiyle düzenlenmiştir.  

Yaygın öğretimin ise Halkevleri/Halk Eğitim Merkezleri bünyesinde gerçekleştirilmesi düşünülmüştür.

Halkevlerinin liberal DP iktidarınca kapatılmaları çoksesli müziğin yaygın eğitim, Köy Enstitülerinin kapatılması ise örgün eğitim ayağına ciddi darbe indirecektir.

İlk-orta-lise öğretiminde müzik derslerine bilinçli biçimde önem verilmemesi, üstüne üstlük neoliberal rüzgâr ile müfredata alaturkanın da eklenmesi, tabuta çakılan son çivi olacaktır.

Çoksesli müziğin örgün ve yaygın eğitim ayaklarının meşruluğu, kamu kurumu/kamusal içerik düzleminde sağlanır.

b) Profesyonel sahne evresinin “eğitim” işlevi, yapısı gereği farklıdır. Örgün ve yaygın eğitimde kişinin etkin katılımı (enstrüman çalmak, şarkı söylemek, dans etmek vb.) söz konusuyken, profesyonel sahne eğitiminde katılım edilgendir (sahne yapıtını izlemek). Dolayısıyla, profesyonel sahnenin eğitim işlevi, opera, bale ya da konser biçiminde sunulan yapıtların, gerek yerleşik sahne etkinlikleri, gerekse turneler yoluyla geniş halk kitlelerine izlettirilerek, tanıtılmasını, benimsetilmesini içerir.

Profesyonel sahne kurumundaki eğitimin etkin katılım niteliğini, profesyonel sanatçıların sahneye yönelik, formlarını koruma amaçlı eğitimi belirler. Yani, dışa kapalı bir modeldir. Bu, yüksek sanat sahnesinin sağlıklı işleyişi, kurumsallaşmasının yeterli derinliğe ulaşabilmesi için önemli koşullarından biridir.

Örgün ve yaygın eğitimde olduğu gibi, yüksek sanatın profesyonel sahne meşruluğu da kamu kurumu/kamusal içerik düzleminde sağlanır.

Peki, yüksek sanatın eğitim kurumu ile profesyonel sahne kurumu arasında “eğitim” açısından nasıl bir ilişki öngörülmüştür?

Eğitim kurumundan (konservatuar) profesyonel sahne kurumuna geçiş yasal ve sıkı bir güvenceye bağlanmıştır. İstisnai durumlar dışında, kamunun profesyonel sahnesinde yer alabilmenin koşulu, yüksek sanat kurumundan mezun olmaktır.

Ters yöndeki işleyiş ise profesyonel sahne kurumundaki sanatçıların, yüksek sanat eğitim kurumunda “eğitmen” görevi üstlenebilmeleri biçimindedir. İyi sanatçının iyi eğitmen olma kesinliği bulunmadığı, yanı sıra, profesyonel sahnedekilerin takvim yoğunluğu her zaman öngörülebilir olmadığından, bu ilişki yasal zorunluluk biçiminde düzenlenmemiştir. Dolayısıyla, yüksek sanat kurumundaki sanatçıların yüksek sanat eğitim kurumunda ders verme zorunlulukları yoktur. 

Tablodan çıkan sonuç: Yüksek sanat eğitimine yönlendirilecek çocukların saptanması, yani, “yetenek taraması”, örgün eğitim düzeyinde, müzik öğretmenlerinin; yetenekli bulunanların bu eğitimden geçirilmeleri ise konservatuarların görevidir. Müzik öğretmenlerinin yetiştirilmesi eğitim enstitülerinde (günümüzde eğitim fakülteleri) gerçekleştirilir. Yüksek sanatın profesyonel sahne kurumları bu sürecin herhangi bir yerinde görev almazlar. Ne yasa, ne de yönetmeliklerinde bu tür bir görev tanımına yer verilmiştir.

Bale baronu her zaman, her yerde çocukların yanında…

DOB yasasının izin vermediği 'eğitim' anlayışı

1309 sayılı DOB yasası doğrultusunda hazırlanan yönetmeliğin 2. maddesi DOB’un amaç ve görevini açık biçimde tanımlıyor:

“DOB Genel Müdürlüğü, opera, bale ve müzik sanatını halka tanıtmak ve yaymak gayesiyle opera, operet, bale temsilleri ile konserler verir, yurt içi ve yurt dışı turneler tertipler, milli ve milletlerarası festivaller düzenler.”

Görüldüğü üzere, Laik Cumhuriyet’in, profesyonel bir kamu yüksek sanat kurumu olan DOB’a yüklediği görev, “opera, bale ve çoksesli müzik”i “halka” “tanıtmak ve yaymak”tan ibarettir. Tanıtmak ve yaymak hiçbir biçimde formel eğitim anlamı taşımaz. Yasa ve yönetmelik bu yönde en küçük bir açılıma dahi kapalıdır. Zaten “tanıtmak ve yaymak” edimlerinin araçları olarak yalnızca “temsil”, “konser”, “turne” ve “festival”in gösterilmiş olması, DOB’un yüksek sanat sahne kurumu olma niteliğinin ötesine geçemeyeceğine işaret etmek içindir. Eğer DOB’un görevleri arasında formel eğitim olsaydı, bünyesinde çocuklar için kurs açılabileceği, eğitime yönelik farklı etkinlikler düzenlenebileceği yasa ve yönetmelikte ifade edilirdi.

Dolayısıyla, DOB’un çocuklar için opera, bale, konser düzenlemesi görevi kapsamındadır. Ancak bale kursu açması yasal değildir. Üstelik bunu ücretli yapması hiç değildir. İslamcıların Saray rejimini oylattıkları 2017’de, yasallık altyapısı oluşturmaya yönelik, 1309 sayılı yasa ve ilgili yönetmeliğe bütünüyle aykırı uyduruk bir “yönerge”ye kadar hiçbir yasal dayanağı da yoktur.

Neden açıldıkları, nasıl evrildikleri ve işlevlerini, Türkiye’de balenin yanlış doğumunu ele alan yazımızda inceleyeceğiz. Bale; 1947’de İngiliz liberal modelinde kurgulanmış, 1950’de yürümeyeceği anlaşılmış, sonrasında ADK bünyesine uyum çabaları, ardından Devlet Balesi-ADK çatışmasına sahne olup, 1974’te bütünüyle tasfiye… Hepsi, ulusal ve uluslararası siyasal fonda. Çocuk Balesi bu sürecin izlerini taşıyan, bazı açılardan kamusal gereksinim, bazı açılardan ise liberal savrulma sinyalleri veren bir girişimdir. 

İşte, “özel bale okulu-çocuk-resmi kurum” üçgeni içindeki bu geçişkenlik, kuruluş handikapı olan İngiliz liberal genetiğinin doğal uzantısıdır. Tan Sağtürk ile doruğa çıkmış olan bu sınır silikleşmesi, kendi ve işbirlikçi tüccar çalışma arkadaşlarının ceplerini doldurmakla kalsa, çözümü epey kolay bir sorun olurdu. Ama öyle değil; İslamcıların DOB’a yönelik sanatsal ve yönetsel başkalaştırma siyasetlerinin önemli araçlarından biri. 

O halde, İslamcıların, işbirlikçileri eliyle, DOB’un resmi raporlarında çocuk konusunu nasıl bir “başkalaştırma” etmeni olarak meşrulaştırdıklarına bakarak, yazıyı bitirelim.

DOB’un resmi raporları DOB’a saldırıyor

DOB’un resmi plan (Strateji), rapor (İdare Faaliyet) ve programlarında (Performans) “çocuk” anlam alanının evrimiyle ilgili tipik bir gösterge, kategori/sınıflama adlandırmasında gözlenen değişikliktir: 

2010-2011 döneminde, “Çocuk ve Gençlik Eserleri Temsili” biçiminde tanımlanan kategori, 2011-2012 ile 2016-2017 arasında, “Çocuk ve Gençlik Etkinlikleri”ne dönüşür. Yani, “temsil” odaklı kavrayış, temsil dışına da taşan “etkinlik” olarak algılanmaya başlar. Oysa yukarıda işaret ettiğimiz üzere, ne 1309 sayılı yasada, ne de yönetmelikte etkinlik gibi sınırları belirgin olmayan bir alan tanımlanmıştır. “Etkinlik”ten kasıt nedir? 2016’da bunun yanıtı ilgili rapor ve programlarda verilir: “Çocuk Temsilleri” ve “Eğitim Etkinlikleri” olarak iki ayrı kategori. Böylece, temsil’in dışında bir eğitim alanı resmileşmiş olur. Önceki sayfalarda, eğitim etkinliklerinin temsil sayılarına oranlarını vermiş, makasın zaman içinde eğitim etkinlikleri lehine ne kadar açıldığını göstermiştik. 2017-2018’de ise bu kez “Gençlik” sözcüğü kaldırılır, yalnızca “Çocuk” kullanılmaya başlanır.

Bunların siyasal karşılığına gelince; 2010 ile 2018 arası, İslamcıların Ergenekon ve Gezi süreçlerini zaferle kapattıkları, devlete bütünüyle egemen oldukları, 2017’deki Saray rejimine geçiş referandumuyla söz konusu egemenliği tescil ettirdikleri dönemdir. Doğal olarak da, DOB’un önce fiziksel (TÜSAK), ardından da kimyasal dönüşümüne yönelik saldırılarının büyük kalibreye ulaştığı yıllar. “Çocuk” ve “eğitim etkinliği” bu saldırının mühimmat sandıklarından ikisinin adıdır.

1979’un BM tarafından Dünya Çocuk Yılı olarak ilanı nedeniyle, o yıl B. Britten’ın özgün bir çocuk operası olan Bir Opera Yapalım’ının sahnelenmesi ardından, 2014’e kadar çocuk operası niyetiyle sahnelenen yapıtların tamamı, çocuk müzikali, müzikli oyun adıyla, DOB’un değil de DT’nin görev ve donanımına uygun çalışmalardır. İlk ciddi çocuk operası girişimi, kolaj olmakla birlikte, 2013’teki, İzmir Devlet Opera ve Balesi (İZDOB) imzasını taşıyan Külkedisi olacaktır. 23 Nisan 2016’da, Doğuş Holding’e ait Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası eşliğinde Sihirli Flüt’ten bazı bölümler seslendirilecek, bir çocuk da küçük Mozart’ı canlandıracaktır. Hemen arkasından, 2017 Aralık’ında İDOB’un sahneleyeceği Sihirli Flüt-Tamino’nun Rüyası. Çok kısa süre içinde de, İDOB’da bu işi üstlenen ekibin, DOB’un özelleştirilme projesine uygun olarak, Denizbank Çocuk Operası’nı kuruşu. 2010’daki çocuk balesi Küresel Isınma’dan söz etmiştik. Çocuk Balesi ve Korosu’nun giderek yerleşik hal alan, özel bale okulu formatlı yıl sonu etkinlikleri de bu dönemde iyice görünürlük kazanacaktır.

Şeyh Rengim Gökmen’i çok yazdık; kişisel zaafları nedeniyle, DOB’un yıkımı için İslamcılar ile çalışmayı kabul etmiş en büyük işbirlikçi. Ergenekon sürecinde onların güvenilir kırbacı olmuş, her dediklerini harfiyen yerine getirmiştir. Bunun en açık kanıtlarından biri, imzasını taşıyan DOB Genel Müdürlüğü 2011-2015 Stratejik Planı’dır. Daha sonrakiler için şablon işlevi de görecek olan bu metin, Laik Cumhuriyet’in kültür ve müzik yaklaşımını hedefleyen en çığırtkan ihanet belgelerinden biridir. Bu yazı dizisinin, Milli Tacir Tan Sağtürk DOB’un Başında başlıklı ikinci bölümünde, söz konusu resmi belgenin yüksek sanat açısından Osmanlı ve alaturkayı, Laik Cumhuriyet’in aksine, “milli” ve “meşru” olarak değerlendirdiğini, dahası, opera ve balenin Osmanlı’nın köklü kültür mirası içinde yer aldığını ileri sürebilecek kadar fütursuz bir işbirlikçilik sergilediğini belirtmiştik. Şimdi ise aynı raporun “çocuk/eğitim” kısmına bakalım:

Genel Müdür Gökmen sunuş yazısında, “… bir süredir Devlet Opera ve Balesi’ne yönelik olarak kazandırmaya çalıştığımız kurumsal kimlik, sanatsal vizyon…”dan söz ediyor (s. 4). Oysa DOB’un kurumsal kimliği de, sanatsal vizyonu da bellidir ve 1970 tarihli yasasıyla, 1971 tarihli yönetmeliğinde tanımlanmıştır. Gökmen’in kastettiği, işte bu tanımlamanın İslamcı iktidarın isteği doğrultusunda yeniden ele alınmasıdır. Yani, Laik Cumhuriyet’in DOB’u eski Türkiye ürünüdür, yenisine ayak uydurması gerekmektedir. Bunun için, en ufak bir kurumsal duyarlılık ve kültüre sahip olmayan Şeyh Rengim Gökmen en iyi bildiği şeyi, oldubittiyle yasal mevzuatın arkasından dolanmayı yönetsel gelenek haline getirecektir.

Yeni DOB’un temel başkalaşım etmenlerinden birinin, “çocuk eğitimi” işlevini kurumsallaştırma çabası olduğu hemen göze çarpıyor:

“Bakanlığımız, çocukların ve gençlerin eğitimlerine sanat yoluyla katkıda bulunmayı en üst düzeyde önemsemektedir. Bu bağlamda Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü, Leyla Gencer Sahnesi'ni bir çocuk opera ve balesi sahnesi olarak düzenlemiştir. Sahne, çocuk balesi, çocuk korosu kurslarımızla, çocuklara yönelik temsillerimizle 2009 yılında faaliyete geçirilmiştir.” (s.36)

Böyle bir kurumsal adımın atılabilmesi, “çocuk” konusunun doğrudan “formel eğitim” ile ilişkilendirilmesine bağlıdır. Sözü edilen Plan, DOB’un verdiği hizmetleri sıralarken, yasa ve yönetmeliğe aykırı olarak buna kapı açar:

“*Milli Eğitim Bakanlığı ve yerel yönetimlerle işbirliği yaparak ilköğretim, orta öğretim ve yükseköğrenim kurumlarında sahne sanatları ile ilgili eğitimler ve etkinlikler düzenlemek.
*Çocuk ve gençlerin müzik ve sanat gelişimine yönelik kurslar ve çeşitli eğitim çalışmaları yapmak.” (s.21)

DOBGM’nün hedefleri arasına ise DOB’u eğitim alanına yönlendirecek bir madde de eklenmesine özen gösterilir:

“Opera, bale ve çok sesli müzik sanatlarını başta okul öncesi eğitimden başlayarak eğitimin her aşamasında kolaylıkla ulaşılabilir ve uygulanabilir hale getirmek.” (s.45)

Ulaşılabilir” olmak, temsil içerikli izleyiciliktir ve DOB’un yasal çerçevesine uygundur. Ancak “uygulanabilir”lik formel eğitim içeriklidir ve yasa ve yönetmeliğe aykırıdır.

Son olarak, “DOBGM’nün Misyonu” başlıklı bölüm gerçekten tüy diker nitelikte:

“Opera, bale ve çok sesli müzik sanatını ülke genelinde en iyi şekilde tanıtarak yaygınlaştırmak, bu sanat dallarının halkımızla bütünleşmesini sağlamak, ulusal ve uluslararası arenada Türk bestecilerin eserlerini de seslendirme yolu ile evrensel formatlarda kültür ve sanatını dünyaya en iyi şekilde tanıtmak amacıyla festivallere katılmak ve festivaller düzenlemek, çocuk ve gençlere yönelik düzenleyeceği kurs sayısını artırmak suretiyle çocuk ve gençleri bu sanat dalına yönlendirerek her sınıftan daha fazla izleyici kitlesine ulaşabilmek.” (s.53)

Opera, bale, çoksesli müziği tanıtıp, yaygınlaştırmak ve halkla bütünleştirmek için iki yol öneriliyor:

1) Festivaller 2) Çocuk ve gençlere yönelik kurs sayısının artışı.

Artık DOB’un, çocukları yüksek sanata yönlendirmek için kullandığı esas etkinlik türü olan “temsil”e bile gönderme yapılmaksızın, doğrudan kurs ve doğal olarak da kursiyer sayısının arttırılması siyaseti üzerinden, çocuk eğitim kampına dönüştürülmek istenen bir profesyonel yüksek sanat kurumu profili oluşturuluyor.

Hangi yasal çerçeveye oturuyor?

Gökmen susma hakkını kullanıyor. Ancak bu sanatı “tanıtma, yaygınlaştırma” misyonundan söz edildiğine göre, yönetmeliğin 2. maddesine yaslanılıyor olmalı. Oysa bu madde asla böyle bir açılıma izin vermeyeceği için, susmak ve daha elverişli siyasal koşulları beklemek yerinde olur. Tabii, pazarlama tekniği açısından, sevimli bir ambalaj bulmayı da.

Aynı yıl hazırlanan Performans Programı kafalardaki hinliği daha da açık hale getiriyor. DOB’un stratejik hedefleri sıralamasında şu satırlar okunuyor:

“Hazırladığı eğitim program ve repertuarı ile açtığı kurs ve okullarla çocuklar ve gençler için yeni ve yaygın sanatsal alternatifler yaratmak. Var olan kurs ve okullar için referans, örnek ve model olmak.” (Performans Programı 2011, s. 21)

DOB’un kursları dışında, “okul”larından söz ederek, formel eğitim işlevine çok daha güçlü bir göndermede bulunuluyor. Üstelik diğer eğitim kurumlarına “örnek ve model” olma hedefinden bahisle, formel eğitimde öncülük iddiası ileri sürülüyor.

Konumuz dışında olduğu için ele almamakla birlikte, İslamcı saldırının diğer kanatlarına yönelik güçlü göstergeler olduğu için, Stratejik Plan’da, DOBGM Hizmetleri listesine eklenmiş olan, “müzikal”, “modern dans”, “Müzik ve sahne sanatları ile ilintili diğer etkinlikler” (s. 21) gibi hiçbir yasal dayanağı bulunmayan türlere de dikkat çekelim. Doğal uzantı olarak, DOBGM Vizyonu da şu şekilde tanımlanır: “Çoksesli müzik, opera ve bale sanatlarında öncü bir kuruluş olmak” (s.53). Bu sıralama DOB’u başkalaştırma çabasının diğer bir kanıtıdır. Yönetmelik, sıralamayı “opera, bale, müzik sanatı” biçiminde yapıyor (md.2). Bu, önem ve işlev sırasını gösteriyor. Oysa Gökmen müziği ilk sıraya alıyor. İşte, o tarihten bu yana, DOB’da müzik konserleri opera ve bale temsillerinden daha fazla olmaya başlamıştır. Kimyasal dönüşümün etkili unsurudur.

Bale baronu çocuklarla Opera Tur’da…

2013-2017 Stratejik Planı DOB’un 'hasta adam' sertifikasıdır

2013-2017 Stratejik Plan’ı yine Rengim Gökmen ürünü. İslamcıların Ergenekon’da kesin zafer ilan ettikleri 2012’de hazırlanıyor. Gökmen’in eli hepten rahatlamış durumda. Çocuk/eğitim bağlamında daha da ileri gidebilir. Ancak bu işin hâlâ yasal dayanağı yok. İslamcılar, “Boş ver birader, devam et! Zaten yakında TÜSAK ile yasalar falan değişecek” diye gaz veriyorlar ama, işin bu kez de fazla işbirlikçi görünme riski var. Şeyh uzmanı olduğu formülü devreye alır; çocuk/eğitim virüsünü cumhuriyetçi/kamusal bir ambalaj ile pazarlayarak ilerici kamuoyunu, yasa ve kurumsal kimliği tırpanlayarak da İslamcıları hoşnut kılmak: 

“2010 yılında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürlüğü ile Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü arasında Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü himayesi altındaki çocuk ve gençlere müzik ve bale eğitimi verilmesini hedefleyen bir işbirliği protokolü imzalanmış, bu çerçevede Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü bünyesinde koro eğitimi gören çocuklarımız, 2011 yılında ilk sahne deneyimlerini yaşamışlardır. Mersin Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğünce de, Mersin Yetiştirme Yurdundaki yaşları 8-12 arasında değişen yetenekli çocuklarımız müzik, bale ve tiyatro eğitimine yönlendirilmiş, kurs alan bu çocuklarımız Müdürlüğümüzce yürütülen proje kapsamında 2011 yılında, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında bir tiyatro temsili gerçekleştirmiştir. SHÇEK’ten gelen çocuklarımızın yeni sanat sezonunda koro ve bale eğitimleri Müdürlüklerimiz bünyesinde devam edecektir.” (s.36)

Düşünseniz ya, Çocuk Esirgeme Kurumu, yetiştirme yurtları çocuklarına, yani, yoksul halk çocuklarına, tıpkı 30’ların cumhuriyetçi rüzgârı gibi, el uzatan bir yüksek sanat kamu kurumu… Kim çıkıp da, acaba yasaya ve yönetmeliğe uygun mu, sakın İslamcı tuzak olmasın, diye homurdanır?

O kadar ikiyüzlü bir plandır ki, sorun bakalım, devamı nasıl geldi; bugün durum nedir. Bu çocuklar PR yemi olarak kullanılırken, DOB-çocuk eğitimi ilişkisinin müzik ve baleyi aşıp tiyatroyu bile içerebileceği resmen meşruluk kazanmış olur.

Siyasal ortam DOB’u çocuk eğitim kurumu olmaya doğru iterken, İslamcıların kurduğu Samsun Opera ve Balesi’nin (SAMDOD-2009) bu işin öncülüğünü yapıyor oluşu sürpriz sayılır mı?:

“Samsun Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü ve Samsun İl Milli Eğitim Müdürlüğü arasında yapılan protokol gereği orta öğretim öğrencilerine opera, bale ve çok sesli müziğin tanıtılması ve sevdirilmesi amacıyla 2009 yılında sahnelenmeye başlanan “Opera Zamanı” adlı eğitim etkinliğine 2010/2011 sanat sezonu sonuna kadar 19.000 öğrencinin katılımı sağlanmıştır. Ayrıca İl Eğitim Müdürlükleriyle yapılan koordinasyonlu çalışmalar sonucunda ilk ve orta öğretim çağındaki çocuklarımızın “Opera Gezisi” adı altındaki proje çerçevesinde opera ve bale sahne hazırlıklarını daha yakından gözlemleyebilmeleri için açıklamalı opera ziyaretlerinin yapılması her ilimizde başlatılmış bulunmaktadır. “ (s.36)

Bir önceki Plan’da çocuk konusu, belirlenen 3 stratejik amacın 3.sü içinde yer alırken (s. 56), bu Plan’da ilkine terfi ettirilir:

“Çok sesli müzik, opera ve bale sanatları alanında çocuk ve gençlere yönelik faaliyetler artırılacaktır. Bu kapsamda müdürlüklerimiz repertuvarında çocuk eserlerine yer verilmekte diğer yandan ilköğretim çağındaki çocuklara yönelik bale, koro kursları düzenlenmektedir... Eğitim çağındaki çocuk ve gençlere yönelik etkinliklerin artırılması, okullar, üniversiteler, çeşitli kamu kurumları ve sivil toplum örgütleri (örn. SHÇEK) vb. ile işbirliğine gidilmesi (özel gösterim, ücretsiz/indirimli bilet vb.)… Kursiyer sayısı” (s.56)

2012 İdare Faaliyet Raporu, ilk kez “Çocuklar ve Gençlere Yönelik Faaliyetler” başlıklı ayrı bir bölüm açarak, çocuk/eğitim konusunun özerkliğini ilan eder. Bu bölümde en fazla dikkat çeken, yukarıda sözü edilen protokol çerçevesinde,  kamu-özel sektör geçişkenliğidir:

“Söz konusu protokol gereğince; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü himayesi altındaki çocuk ve gençler tespit edilerek, yetenekli çocuk ve gençlere Devlet Opera ve Balesi Çocuk ve Gençlik Birimlerinde ses (koro) ve müzik ile bale eğitimleri verilmesi sağlanmaktadır. Bu protokol çerçevesinde Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bünyesindeki çocuk korolarında yetişmekte olan çocuklar TRT’ nin bu yıl Konya’ da gerçekleştirdiği 23 Nisan Şenlikleri kapsamında 22 Nisan 2012 tarihinde Meram’daki Konevi’nde Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası eşliğinde bir konser vermişlerdir. Toplam 53 çocuktan oluşan koronun bütün üyeleri Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesindeki yurt, yuva ve sevgi evlerinde korunan çocuklardır. Söz konusu koronun üyeleri Devlet Opera ve Balesi'nin Çocuk Korolarında yetiştirilmektedirler.” (s. 15)  

Sizce, Doğuş Holding’e ait Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın şefi ve genel müzik direktörü kim olabilir?

Elbette, Şeyh Rengim Gökmen. Hem kamu, hem özel sektör şapkalı Genel Müdür. Dedik ya, çocuk konusu kamu-özel sektör geçişkenliğinin masum görüntülü liberal köprüsüdür.

Gökmen 2013 İdare Faaliyet Raporu’nda, çocuklara yönelik çalışmaları sıralar:

“Kurslar, atölye çalışmaları, okullarda verilen eğitim etkinlikleri ve yarışmalar”  (Üst Yönetici Sunuşu)

Sıraladığı bu etkinlik türlerinin hiçbiri, DOB’un asli görevi olan “temsil”i içermiyor. Mesaj o kadar açık ki.

2018-2022 Stratejik Planı DOB’un beyaz bayrağıdır

2018-2022 Stratejik Planı, İslamcıların 2017 tartışmalı referandumu ile ülkeyi Saray rejimi cenderesine sokmanın hukuksal altyapısını sağladıkları bir siyasal atmosferin ürünü. Daha pervasız, daha arsız. Mutlak egemenlik ve denetim anlayışları liberal yaklaşımlarını daha da belirginleştirecek, o da DOB gibi yüksek sanat kamu kurumlarında daha büyük bir yıkıma yol açacaktır. İlk kez burada, çocuk konusunun yasal dayanakları ortaya konur ve Ulusal Üst Ölçekli Planlar ile ilişkiye sokulur. Verilen mesaj açıktır: “Çocukların formel eğitimi yasanın da, yönetmeliğin de gereğidir. Zaten tersi de olsa fark etmez çünkü bizim için DOB’un bağlı kuruluş olmaktan gelen yarı özerkliği fiilen bitmiştir.” 

Öyle ki, Mevzuat Analizi bölümünde, DOB tanımlanırken, önceki Planlar’ın hepsinde yer alan, “…bir genel müdür tarafından yönetilen…” cümlesi çıkarılır (s. 21). Bununla yetinilmez, kurumun Güçlü Yönler’inin belirtildiği bölümde, öncekilerde bulunandan farklı olarak, “Üst yöneticilerin sanatın içinden gelmeleri” cümlesi de yer almaz. Yani, DOB artık İslamcıların gözünde, Laik Cumhuriyet’in öngördüğü o güçlü genel müdürlük değildir. Dolayısıyla, üst yöneticilerinin sanatçı olmalarına da gerek yoktur. Bakanlığın sıradan bir kuruluşudur.

Doğal olarak, DOB’un yüksek sanat kurumu niteliği hızla aşındırılırken (alaturka, müzikal, caz, modern dans vb. şırıngası), formel eğitim işlevi İslamcı iktidarın Üst Ölçekli Planları ile ilişkilendirilerek yasal meşruluk tabanı genişletilmeye çalışılır:

1) 10. Kalkınma Planı (2014-2018) madde 308’de ifade edilen, “çocukların erken yaşlarda kültür ve sanat eğitimi almaları” DOB ile ilişkilendirilir. (s.120)

2) Temel ve Mesleki Becerileri Geliştirme Programı Eylem Planı’nda yer alan,  “İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarında uygulanan Görsel Sanatlar, Müzik ve Beden Eğitimi derslerinin esnek biçimde verilmesi” ile “İlköğretim okullarında müzik odaları oluşturulması” DOB ile ilişkilendirilir. (s. 121)

3) 65. Hükümet Programı’nda belirtilen, “İlk, orta ve yükseköğretimde sanat ve estetik duygusunu geliştirici müfredatın oluşturularak uygulanması” DOB ile ilişkilendirilir. (s. 125)

4) Milli Kültür Şurası Eylem Planı’nda yer bulan, “Sanat ve sanat eğitimi kurumlarına vergi avantajları sağlanması ve sanat sponsorluğu teşviklerinin geliştirilmesi” ve “Konservatuarlar ve Bakanlığımıza bağlı sanat kurumlarının ortak sanat eğitimi programları oluşturması” DOB ile ilişkilendirilir. (s.128)

Yukarıdaki metinlerde DOB ile ilişkilendirilen eğitim içerikli bu hedeflerin tamamının gerekçesi , “Çocukların opera ve bale sanatları konusunda teşvik edilmesi” ile “Çocukların opera ve bale sanatlarına yatkınlıklarının artırılması” biçiminde sunuluyor. Bunların DOB’un Stratejik Plan’ına nakşedilmesi, kurumun formel çocuk eğitimi işlevinin, yasa ve yönetmeliği de aşan üst ölçekli siyasal planlar ile belirlendiği mesajını vermektir.

İlk iki Plan’ın Paydaş Analizi (DOB sanatçılarına, kurumun hedeflerinin neler olması gerektiği sorusunun yöneltilmesi) çocuk konusunu önem sırasına göre dizilmiş 20 hedef içinde 7. olarak belirlerken, bu Plan’ınki 1. sıraya yerleştiriyor. Yanı sıra, ayrı bir hedef olarak, “eğitim etkinlikleri”ni de listeye ekliyor. (s. 56)

Önceki iki Plan’ın Fırsatlar bölümünde yer almayan “eğitim” konusu, bununkinde güçlü biçimde temsil ediliyor:

* “Opera ve balenin sevdirilmesi için eğitim etkinliklerinin yapılması konusunda diğer kamu kurumlarının desteği ve DOBGM ile işbirliği içinde olunması” . 
* “Ailelerin okul öncesi çağındaki çocuklarını bale ve koro kurslarına göndermeleri.”  (s.74)

Çocuk konusu, bir önceki Plan’da, Stratejik Amaç 1’in içinde Stratejik Hedef 3 konumundayken, burada bir kademe yukarı çıkarak, Stratejik Hedef 2 oluyor. Hedefin “dayanak”ları içinde formel eğitim etkinlikleri anlamlı bir yere sahip:

* “Opera ve balenin sevdirilmesi için eğitim etkinliklerinin yapılması konusunda diğer kamu kurumlarının desteği ve DOBGM ile işbirliği içinde olunması.”
* “Ailelerin, okul öncesi çağındaki çocuklarını bale ve koro kurslarına göndermeleri.” (s. 98)

Her ikisinin de yasal kaynağının 1309 sayılı DOB yasası olduğu belirtiliyor. Burada önemli olan, 1309’a bütünüyle aykırı olmasına karşın, hukuksal bağlayıcılık kaygısı taşımayan bir siyasal iradenin, gerekçesiz biçimde yasal meşruluk oldubittisi yaratma çabasıdır. Saray rejiminin mutlak egemenlik algısının tipik örneklerinden biri.

Çocuklar ile ilgili hedefin gerçekleşebilmesi için gerekli “faaliyet”ler ise şu şekilde sıralanıyor:

* “Yıllık repertuvarda çocuk eserlerine yer verilmesi, 
* Çocuklara yönelik eğitim etkinlikleri gerçekleştirilmesi, 
* Çocuklara kurslar verilmesi.” (s.103)

Üç faaliyetten ikisi formel eğitim alanına taşıyor.

Yine ilk kez bu Plan’da bol ve renkli fotoğraflar kullanılmış. Biri de, çocuk balesi olarak sunulan Küresel Isınma’ya ait. (s.93)

İslamcı egemenlik alanının genişlemesiyle çocuk/formel eğitim konusunun ön sıralara yükselişinin at başı gidişi, yazının çerçevesi dışında kalmakla beraber, Plan’da İslamcı iktidar övgüsü ve DOB’un sanatsal başkalaşımıyla da doğru orantılı olduğundan, birkaç örnek vermeden geçmeyelim: 

DOB’un fırsatları arasında şunlar da sıralanıyor:

*“Hükümet politikalarında opera ve balenin desteklenmesine yönelik çalışmaların olması.” 
*“Opera ve bale alanında geleceğe yönelik planlarda (Opera ve Bale Merkezi kurulması gibi) önemli yatırımlara yer veriliyor olması.”
*“Belediyelerin genel olarak sanata ve özel olarak da opera ve bale alanına yönelik desteklerde bulunması.”  (s. 74)
*“İlerleyen süreçte [DOB il müdürlüğü olarak] Gaziantep, Sivas ve Van illerinde faaliyete geçilecektir.” (s. 18)

Bu fırsatlar İslamcı iktidar tarafından sunuluyormuş (!). Plan’ın kaleme alındığı tarihte, DOB il müdürlüklerinin bulunduğu 6 kentte de belediyelerin İslamcı iktidar ve yandaşlarında (Mersin-MHP) olduğunu anımsatalım.

Devamı var: İlk iki Plan’da, Zayıf Yönler bölümünde okunan, “Okul öncesi, ilköğretim ve lise düzeyinde verilen evrensel müzik eğitiminin müzik eğitim metodolojilerine uygun olmaması, bu bağlamda opera, bale ve çok sesli müziğin dinlenmesi, seçilmesi, tercih edilmesi bağlamında ilginin sağlanamaması” saptaması, bu Plan’da yer almıyor (s.73). Yani, artık okullarımızda müzik eğitimi doğru dürüst “metodolojilerle” veriliyor. İslamcılar bu sorunu, müfredatta alaturkayı güçlendirerek çözmüş olmalılar!

Beterin beteri de var:

Daha öncekilerde Sunuş yazısına tırmanmamış olan Osmanlı güzellemesi, bu sefer yerini alıyor:

“Osmanlı İmparatorluğu döneminde kendi de bir bestekâr olan Padişah III. Selim’in 1797 yılında Topkapı Sarayı’nda yabancı bir topluluğa opera temsili verdirmesinden bugüne değin ülkemizde opera, bale ve çok sesli müziğin yüzyıllar boyunca sevilip, benimsenmiş olduğu görülmektedir.” (s. 9)

Ne mutlu bize ki, Osmanlı’dan, daha doğrusu, o kültür abidesi saraydan yaklaşık 125 yıllık bir opera, bale ve çoksesli müzik mirası edindik. Bu zengin ve rafine kaynak olmasaydı, Laik Cumhuriyet ne Musiki Muallim Mektebi’ni, ne ADK’yı kurabilirdi, değil mi?

Bu kültürel salaklık, İslamcılar’ın siyasal hedefleri doğrultusunda, bu kez Laik Cumhuriyet’in kalın fırçayla çerçevelediği “yüksek sanat” kavramına yöneliyor:

“Opera, 20. yy’a gelindiğinde, pek çok ülkeye ulaşmış, ülkelerin kendi kültür altyapılarından da etkilenerek dünya savaşlarına rağmen yeni eserler doğmaya devam etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri güney topraklarında, bu yüzyılda doğan caz müziğin de eklendiği opera eserleri verilmiştir. Çin operası bölgelere göre sınıflandırılmış ve bölgesel özelliklere sahip eserler verilmiştir.” (s.12)

Yüksek sanatı caz ile seyreltmeden liberal olunmuyor ki!

İşin bale ayağı da var:

“Rus balet Sergei Diaghilev baleye olan ilgiyi artırmış ve balede modern çağı başlatmıştır. Aynı şekilde Rus koreograf Michel Fokine geleneksel yaklaşıma meydan okuyarak yenilikler yapmış ve baleye sanat formu kazandırmıştır. Balenin Amerika Birleşik Devletleri topraklarına yayılması, yine bir Rus koreograf olan George Balanchine tarafından 20. yy başlarında olmuştur. Pek çok dans türü baleden etkilenmiş ve balenin de farklı türleri oluşmuştur.(s.13)

Diaghilev, Fokine, Balanchine gibi isimlere yaslanarak modern dans ve türevlerini yüksek sanat içine alma çabası, DOB’a genetik müdahalenin diğer bir yüzünü gösteriyor.

Neyse, uzatmayalım; kalanları başka bir yazının konusu.

Ama 2017 İdare Faaliyet Raporu’ndaki şu ayrıntılara dikkat çekelim:

*Festivaller kapsamındaki ilk çocuk etkinlikleri bu yıl, Saray rejimi referandumunun gerçekleştiği ve fiilen uygulamanın başladığı 2017’de yapılıyor. 3. Mardin Opera ve Bale Günleri’nde, 1. Trabzon Opera ve Bale Günleri’nde ve 1. Gaziantep Opera ve Bale Günleri’nde. (s. 14-15)

*Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan protokol kapsamında, 6 İl Müdürlüğü tarafından 293 eğitim etkinliği gerçekleştiriliyor (s.19). Burada önemli olan, “eğitim” konusunun ilk kez bakanlıklararası bir düzlemde ele alınıp, protokola bağlanmış olmasıdır. Öncesinde protokol genel müdürlükler arasındaydı. Yani, DOB’un formel eğitim işlevi siyasal otoritenin üst katında oturaklı bir meşruluğa erişmiş olur.

*Yurt içi turne sayısı, eğitim etkinliklerine ağırlık verilmesi nedeniyle, hedeflenen değerin üstüne çıkar. (s. 25)

Genel müdür ve amiri Batuhan delikanlı Şırnak’ta yetenek tarıyor.

2019-2023 Stratejik Planı kafayı hepten kırıyor

2018’de Saray rejimi hukuken başladığı için, DOB’un son Stratejik Planı’nın güncellenmesi istenir. Hemen bütünüyle bir öncekinin aynı olan metnin birkaç yerinde, İslamcı bıçağın biraz daha derine itildiği görülüyor.

Önceki Plan’ın Tehditler bölümünde, “Toplumun bir bölümünde opera ve balenin Batı kaynaklı olmasına yönelik algının varlığı”na işaret ediliyordu (s.  75). İslamcıların efsunlamasıyla bu soruna çok da pratik bir çözüm yolu önerilmişti. Operanın bir Batı sanatı olmadığını söyleyip, işi bitirmek:

“Operanın doğuşu tarihçiler tarafından dört yüzyıl öncesine tarihlendirilmekle birlikte, opera tanımından yola çıkarak dünyada ilk opera benzeri eserlere, Mezopotamya topraklarında doğmuş efsanelere dayalı “Çayda Çıra” gibi halk oyunlarını, Çin topraklarında Altı Hanedan döneminde doğmuş “Canjun Opera” gösterilerini, Antik Dönem Yunan dramlarını örnek verebiliriz.” (s.10)

Sanırım, yoruma gerek yoktur!

İşte, yeni Plan’da, opera ve balenin Batı kaynaklı olduğuna yönelik bu izlenimin, “Çocukların opera ve bale sanatlarına yatkınlıklarının artırılması”nın önünde “risk” oluşturduğu ileri sürülerek, “Batı” algısının doğrudan “çocuk” zemininde de olumsuz rol oynadığına dikkat çekilir. (s. 77)

Çözüm bir önceki Plan’dakinin aynıdır: Operanın kökenini Doğu’ya alıp, Çayda Çıra falan… (s. 15)

Böylelikle, çocuk kategorisi, operaya yabancılaşmamıza yol açan “Batı kökenlilik” yanılsamasının giderilmesinde de işlevsel bir konuma yükseltiliyor.

2018’de hukuken de başlayan Saray rejimi, 2019 Faaliyet Raporu’nda adeta çığlık çığlığa; Çayda Çıra denir de, Laik Cumhuriyet’in yüksek sanat kavramı çapraz ateşe alınmaz mı?:

*DOB’un “faaliyet” alanı, “Opera, bale, müzik ve diğer sahne sanatları”olarak tanımlanıyor” (s. 10). “Diğer sahne sanatları” ifadesi, ucu açık bir tanımlamadır ve DOB’un sanatsal içeriğini belirleyen yasal dayanaklarına aykırıdır. Nitekim bununla ne kastedildiği gizlenmiyor:

* “Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Popüler Kültür, Sanat ve Müzik etkinliklerinden oluşan ilgi çekici projelerle halkımıza dünyaca ünlü Operalardan, Türkülerimizden ve Türk Sanat Müziği eserlerinden örnekler vererek çok sesli müziğe ilgilerini artırmayı amaçlamaktadır” (s. 13). Böylelikle,

DOB’un görevleri arasına, ya da yüksek sanat içine, alaturka ve halk müziği de eklenmiş oluyor. Saray öyle istiyor.

Çocuk/eğitim işleviyle, sanatsal çözülmenin koşutluğu bundan daha berrak nasıl görülebilir ki?

2024-2028 Stratejik Planı çocuk temelli bir özelleştirme manifestosudur

Ülkenin en büyük özel bale okulu zincirine sahip Tan Sağtürk’ün genel müdür sıfatıyla imzasını taşıyan bu Plan’ın belirleyici rengi, öngörülebileceği üzere, çocuk/eğitim konusudur. Daha ilk adımda, sunuş yazısında tonu belirliyor:

“Doğal afetlerle karşılaşıldığında (…), moral ve motivasyon sağlayıcı etkinliklerin gerçekleştirilmesi, Genel Müdürlüğümüzün ana hedefleri arasındadır. Devlet Opera ve Balesi düzenlediği etkinliklerle (…), sanatın sadece sahne üzerinde değil, aynı zamanda toplumun kalbinde de önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir.” (s. 2)

2023 Şubat depremine göndermede bulunurken, “moral ve motivasyon sağlayıcı etkinlik”ten söz edip, bunların “sahne” dışında olabilirliğine işaret ediyor. DOB gibi profesyonel bir yüksek sanat kurumu terminolojisinde, tam olarak ne anlama geldiği belli olmayan bu ifadelerin somutlaşmış biçimini, 2023-2024 sezonunda gördük: Deprem bölgesindeki çocuklara yönelik etkinlik, atölye vb. turneleri.

Nitekim bunun yalnızca çocuk odaklı bir anlayış olduğunu, Tan Sağtürk imzalı ama kendisinden önceki döneme ait 2023 İdare Faaliyet Raporu’nda da görüyoruz. Depremden Etkilenen İllere Yönelik Faaliyetler başlıklı bölümde şunlar yazılı:

“6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremler nedeniyle etkilenen bölgelerde yaşayan depremzede çocuklarımıza yönelik olarak moral ve motivasyon sağlanması amacıyla turneler düzenlenmiş olup…” (s. 20)

15 yıl önceki çirkin oyunun deprem versiyonu; hani, Rengim Gökmen İslamcılar ile DOB’un sanatsal ve yönetsel yapısına müdahale için anlaşmıştı da, işbirlikçiliğini gizleyebilmek kaygısıyla, DOB’un çocuk etkinlikleri vitrinine Çocuk Esirgeme Kurumu, Yetiştirme Yurtları’nı filan taşımıştı ya; şimdi de, DOB’un Tan Sağtürk gibi bir tüccarın eliyle özelleştirilmesi için aynı taktik devreye alınır: Deprem bölgesindeki zavallı halk çocuklarına “moral ve motivasyon”desteği, yetenekli olanları ADK’da bursla yatılı okutma teraneleri…

Stratejik Plan’ın Misyon bölümünde bu yaklaşımı tamamlayıcı anlamlı bir değişiklik söz konusu: 

“Opera, bale ve çok sesli müzik sanatını ülke genelinde tanıtmak, yaygınlaştırmak, çocuk ve gençleri teşvik etmek…” (s. 6)

Önceki Plan’da, “ülke geneli” yerine, sosyolojik bir terim olan, “toplumun tüm kesimleri” kullanılmıştı. Burada coğrafi bir gönderme yeğleniyor. Yukarıdaki sayfalarda, Tan Sağtürk’ün ülkenin her köşesinde çocuklar için kalıcı kurslar önerdiğini, bunların ise ancak özel sektör kursları olabileceğini belirtmiştik. İşte, “ülke geneli”nden kasıt budur. Zaten izleyen cümlenin de “çocuk ve gençleri teşvik” içerikli oluşu, anlam bütünlüğünü sağlar nitelikte görünüyor. Önceki Plan’da bu cümlenin yer almadığını belirtelim.

Stratejik Amaçlar ve Hedefler bölümünde çocuk konusu önceki Plan’daki yerini korumakla beraber, zenginleştirilmiş:

* “Çocukların opera, bale ve çok sesli müzik sanatlarına ilgilerinin ve motivasyonlarının artırılması.”

* “Konservatuvar çağı öncesi ön tespit yapmak amacıyla yetenek taraması yapılması.” (s.6) 

İlgi”nin yanına, daha vurgulu “etkin katılım” içeriğine sahip “motivasyon” ekleniyor. Bunun formel eğitim alanına göz kırptığını ayrıca belirtmeye gerek yok. Ancak esas değişiklik, önceki Planlar’ın hiçbirinde bulunmayan, yukarıda ayrıntılı olarak ele aldığımız “yetenek taraması”.

Mevzuat Analizi bölümünde, ”Çocuk ve gençlerin müzik ve sanat gelişimine yönelik kurslar ve eğitim etkinlikleri yapmak” yasal yükümlülük olarak sunuluyor. Yasal “dayanak” olarak da “4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi 329/5, ikincil Mevzuat, DOBGM Yönetmeliği, Yönerge” gösteriliyor (s. 14).

Bir diğer yasal yükümlülük, “Millî Eğitim Bakanlığı, üniversiteler ve yerel yönetimlerle ile iş birliği yaparak ilk, orta ve yüksek öğrenim kurumlarında sahne sanatları ile ilgili etkinlikler düzenlemek” biçiminde belirtiliyor. Bunun da yasal dayanağı, “4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi 329/5, Sahne ve Salon Tahsis Yönergesi” oluyor (s. 14).

Sözü edilen Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi şudur:

“Genel Müdürlük opera, bale ve müzik sanatını halka tanıtmak ve yaymak gayesiyle opera, operet, bale temsilleriyle konserler verir, yurtiçi ve yurtdışı turneler tertipler, milli ve milletlerarası festivaller düzenler.”

Önceki sayfalarda açıkladık; buradan asla, “ben yaptım oldu” dışında formel eğitim içerikli bir açılım çıkmaz. Çocuk “kurs ve eğitim etkinlikleri”nin diğer yasal dayanağı olduğu ileri sürülen DOBGM Yönetmeliği’nin hangi maddesinin bu dayanağı sağladığı belirtilmemiş. Belirtilemez. Çünkü böyle bir madde yok. Oysa aynı tabloda, çocuk temsilleri için aynı yasal dayanağa gönderme yapılırken, haklı olarak md.2’ye işaret ediliyor. Yönerge’ye gelince; hiçbir yönerge yasa ve yönetmeliğe aykırı olamaz. O nedenle, yok hükmündedir.

Önceki Planlar’da DOBGM Hizmetleri olarak adlandırılan kalemler, burada, Yasal Yükümlülükler başlığı altında toplanıyor. Öncekilerde 15 kalem etkinliğin 3’ü çocuk içerikli, yani, %20 oranındayken, burada 10 kalemde 3, yani %33,3’e yükselmiş durumda.

Üst Politika Belgeleri ile DOB etkinlikleri arasındaki ilişkide en belirleyici olanı ise İslamcıların hazırladıkları 12. Kalkınma Planı (2024-2028). DOB’a buradan çıkan, ya da işbirlikçi DOB üst yöneticilerinin, “Aman efendim, biz ne güne duruyoruz!” gayretkeşliğiyle yonttukları “görev” şu ikisi:

*“Kültür ve sanatın bir yaşam alışkanlığı olarak gelişmesi için erken yaşlardan itibaren kültür ve sanat eğitimi verilecektir.”  

*“Kültür ve sanat alanında yetenekli bireylerin erken yaşta tespit edilmesine yönelik yetenek belirleme uygulamaları yapılacaktır.” (s. 15)

Yani, bildiğiniz formel eğitim ve Tan Sağtürk’ün arabaya koştuğu “yetenek taraması”.

Tabii, bir de 2023 – 2028 Türkiye Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı var. Orada da benzer içerikli görevlendirme söz konusu. (s. 17)

İç Paydaş Anketi bölümünde, opera ve bale temsillerine ilişkin vatandaşların ilgi düzeyini artırabilecek faaliyet alanları önem derecesine göre sıralanmış. 7 başlıktan 3’ü çocuklar ile ilgili: “Öğrencilere yönelik eğitici projeler, çocuklara yönelik etkinlikler” ve “sosyal sorumluluk kapsamında etkinlikler” (s. 25). Neredeyse yarısı. Dikkat edilirse, “proje”, “etkinlik” sözcükleri öne çıkıyor. Bunlar, “temsil”e göre biçim ve içerik sınırları belirsiz genel kavramlardır. DOB’un görevleri arasında bu türden ucu açık işlerin olması, yüksek sanat hariç, onu seyreltmeye çalışan her tür girişimin lehinedir.

Dış Paydaş Anketi’nde de, “eğitim etkinlikleri” önemli bir yer işgal ediyor. Önümüzdeki 5 yılda öncelik verilmesi gereken “faaliyet”ler içinde 2. sırayı ise “Eğitim etkinliklerine, sosyal sorumluluk projelerine, okullarla iş birliği yapılmasına, farklı il, ilçe ve köylerdeki imkânı olmayan yetenekli çocuklara eğitim verilmesi” alıyor. (s. 28).

Plan’ın sonunda, “yetenek taraması” ile ilgili bir tablo var. Buradaki saptamalara göre, “Ülke genelinde konservatuvar öncesi öğrencilerin yeteneklerini tespit edecek kurum ve/veya uzman personelin yetersiz olması” nedeniyle, DOB bu işi üstleniyor (s. 47). İslamcılar işin gerçek sahibi binlerce müzik öğretmenini atamak konusunda kıllarını kıpırdatmıyorlar, Genel Müdür ilgili bakanın karşısında süklüm püklüm, ağzını açıp tek laf edemiyor ve “O halde bu işi biz üstlenelim!” diyor.

Hayırseverlik bu tüccarın genlerinde var, vesselam!

Her şey o kadar yapay, o kadar naylon ki, “İslamcı DOB’u kurutsun, Hayırsever cebini doldursun” şiarını 55 sayfalık bir raporda nasıl anlatırsın, diye sorulsa, gönül rahatlığıyla, “bu rapordan daha iyisini bulamazsın”, dersiniz.

Çocuk konusunun dışına taşmadığımız için, çok kısaca diğer rezilliklere işaret edip, bitirelim: Evrensel ve yerli kavramlarının siyasal amaçlarla içlerinin boşaltılması, temsil kavramının sınırlarının silikleştirilmesi, terim ve kullanımlarında şirket jargonunun yerleştirilmesi, Kurumsal Tarihçe adlandırmasıyla, DOB’un Osmanlı-Laik Cumhuriyet devamlılığını sağlayıcı işleve sahip olduğu savı, Osmanlı’da opera geleneğinin varlığını kanıtlama yönünde saçmalık sınırında ifadeler, “sponsorluk ve tanıtım”ın her şeyin başı olduğu anlayışı, popüler kültür şakşakçılığı… 

Yazıyı burada bitirelim. 

İslamcıların genel müdürlük koltuğuna tüccar bir baleciyi oturtmasının, çocuk konusu üzerinden DOB’un başkalaştırılma ve özelleştirilme süreciyle ne kadar uyumlu bir siyasal karar olduğunu anlatmaya çalıştık.

Dizinin, bunu izleyecek son yazısında, Tan Sağtürk döneminde DOB’un sanatsal gerilemesiyle, siyasal iktidarın seçim aparatına dönüşmesini örnekleyeceğiz. 

Ha, “Bu uzun yazının hepsini okuyamadım, tek bir cümle ile Tan Sağtürk dönemi nasıl tanımlanır?” diye soran olursa;

Dolar salyalı leş gibi bir liberal zihniyet!

Gelecek yazı: DOB İslamcıların seçim atı oluyor (9)

[email protected]