Ataması yapılmayan öğretmen mezarlığı: Şantiyeler

Ataması yapılmadığı için geçim sıkıntısı yaşayan öğretmenlerin önemli bir kısmı inşaat şantiyelerinde çalışıyor. Kamuoyunda sürekli gündem olan iş cinayetlerinin ardında öyküye yakından bakıyoruz.

Özkan Öztaş

"Eskiden bir kıymeti vardı öğretmenliğin..."

Öğretmenlik mesleğinin yaşadığı sorunları konuşurken hemen hemen herkesin etrafından dolaştığı cümle burada düğümleniyor: "Eskiden" diye başlıyorlar ve bugün içine düştükleri hali yabancılaşarak anlatıyorlar. Belki de sadece bu sayede tahammül edebiliyorlar yaşanan onca kötü örneğe. 

Onlarca yıl eğitim alıp üniversitede eğitim fakültelerinde dirsek çürütüp, diplomalarını alıp öğretmenlik mesleğini yapamayanların öyküsü. Artık meslekleri dışında iş bulanlar şanslı sayılıyor. Ataması yapılmadığı için inşaat şantiyelerinde çalışan öğretmenlerin başına gelen iş kazaları artık günlük haberlerin "alışıldık" başlıkları arasında girmiş durumda. 

Yaşananları ve ataması yapılmayan öğretmenlerin farklı uzmanlık alanlarında çalışmak zorunda kalırken başlarına gelen iş kazalarını konunun muhatapları ile soL için konuştuk. 

'En son 10 yıl önce tahtanın karşısında öğrencilere ders verdim'

Ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunları kanıksanmış durumda artık.

Türkiye'de eğitim fakültelerinden mezun olan binlerce öğretmen, atanma beklentisiyle yıllarını geçirirken büyük ekonomik ve psikolojik zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Öğretmenlerin yaşadığı bu sorunlar, sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal ve ekonomik açıdan da önemli etkiler yaratıyor haliyle. 

Onur 2013 yılında Ankara Üniversitesi'nden mezun bir öğretmen. Sosyal Bilgiler Öğretmeni. Bir süre geçici işlerde çalışmış sonra da köyüne dönmüş. Köyünde tarımda ve inşaat işlerinde çalışarak hayatta kalmaya çalışıyor. Ailesine ait bir evde yaşıyor. Şanslı sayılanlardan yani.

"Bir sürü hayalle gelmiştim Ankara'ya oysaki. Özel eğitim kurslarında ders verirken mesleğimden iğrendim resmen. Buralarda üç otuz paraya çalışacağıma memleketime dönerim diye düşündüm. En azından masrafım olmaz. Şimdi bakınca garip geliyor. Düşünsene en son 10 yıl önce ders vermişim. 10 yıl önce tahtanın karşısında önlüğümü giydim. Şimdi başka birinden bahsediyormuşum gibi geliyor bana. Garip yani."

Onur, 2009 yılında ilk kez üniversiteyi kazandığında memleketin ücra bir yerinde okuma yazmayı öğretme hayali varmış. Belki Türkçe konuşmayı ilk kez öğrenecek, kısa traşlı saçlarıyla, mavi önlükleriyle öğrencilerini hayal ederek başlamış derslerine. Mezuniyetine yaklaştıkça da bu hayalden gittikçe uzaklaştığını söylüyor.

'Kabahat bizdeymiş gibi bir de atanamayan öğretmen dediler adımıza'

"Eskiden bir kıymeti varmış mesleğin. Şimdi de öyle anlatır ya mesleğin büyükleri, köylerde öğretmenlerin kapısını çalan öğrenciler, bir sıcak ekmek biraz peynir getirir falan. Filmlerde görünce gözlerimi kaçırıyorum gerçekten. Ben okula başladığım yıllarda 'Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu' vardı. Eylemlerine katılırdım, destek verirdim. Sonra atanan her biri geride kalanı boğulur gibi bıraktı gitti. Ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen kaldı geride. 

Basında falan çıkıyor ya 'atanamayan öğretmen' diye. Vallahi sinir oluyorum. Bak artık inşaatlarda ya da tarlada çalışıyorum. Öğrendiğim hiçbir şeyi iş hayatımda kullanmıyorum. 25 yaşında şantiyelerin, tarlaların, demirin, çimentonun, pancarın ya da buğdayın cahili olarak başladım çalışmaya. Yaşıtlarım zehir gibiydi. Ben ise soruyorum bu ne tohumu ne ilacı diye. Yazık değil mi onca emeğe. Sonra kalkıp 'atanamayan öğretmen' diyorlar. Kabahat bende mi? İmkan vardı da ben mi atanamadım mesela. Sosyal Bilgiler Öğretmenliği'ne 500 kişi alacaklarsa 30 bin öğretmen yetiştirenler de kabahat yok mu? 

Böyle olunca okuldaki bir öğretmenimiz geliyor aklıma. Kulakları çınlasın. 'Çocuklar sizin bir kabahatiniz yok. Atansanız da atanmasanız da birer öğretmensiniz artık. Bir çoğunuz atanamayacak ama bu sizin öğretmen olduğunuz gerçeğini de değiştirmeyecek' demişti. 

Ama mezun olunca iş baskısı, geçim sıkıntısı, atanan arkadaşlarının sosyal medya paylaşımları, ailenizin 'E sen artık çalışmayacak mısın?' diye gözlerinizin içine bakması çok can yakıcı. İntihar edenler ayrı bir dünya... Şimdi bakıyorum sınıf arkadaşlarıma çok azı öğretmenlik yapabiliyor. Gerisi benim gibi. Hayatta kalmaya çalışıyor." 

Onur bu sözlerle anlatıyor hayatını. Şimdilerde Kırşehir'de. "Ankara iş bulsan gelir miydin?" diye sorunca da "Bugün özel okullarda çalıştığım parayla öğrenci hayatımdaki kaliteyi dahi yakalayamam" diyor gülerek. konuşurken kalite kelimesini vurgulayarak söylüyor.

Yaşadıkları tercih değil bir zorunluluk. Kabahatin öğretmenlerde olmadığı ise herkesin malumu. 

23 yaşında ataması yapılmayan beden eğitimi öğretmeni Fedai Altun inşaat işçiliği yapıyordu. Malatya’nın Yeşilyurt ilçesinde yaşayan Fedai Altun, Dilek Mahallesi’ndeki mezarlıkta elektrik trafosu boyarken hayatını kaybetti.

Sosyal medyadaki son paylaşımında ise şu sözler yer alıyordu: "Alın size 83 puanın mükafatı (beden eğitimi)"

Cumhuriyeti olmayan bir ülkenin öğretmene ihtiyacı olur mu?

Cumhuriyetin en temel çıktılarından biri eğitimin aynı zamanda bir istihdam politikası olması. Devletin her yurttaşa iş güvencesi vermesi gerektiğine dikkat çekiyor Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay.

Konuya dair soL'a verdiği demecinde, "Bugün bu ülkede eğitim zorunlu mu? Evet zorunlu. O zaman mezunlarının ne iş yapacaklarına da bir çözüm üretmesi gerekir bu düzenin. Ama cumhuriyetin, aydınlanmanın, eğitimin ayaklar altına alındığı bir dönemde mezunlarının da ne iş yapacağını düşünmesini beklemek çok makul değil elbette. Oysa cumhuriyetin temel felsefesinde yurttaşlarının eğitiminden iş hayatına değin geçen süreçte devletin planlaması vardır. Eğitim ile istihdam arasındaki bağ kopmuş durumda. Planlama falan yok. Sonuçta eğitim denilen şey bir yerden sonra mesleki yeterliliği belirler. O zaman eğitimin istihdam ile bağını yeniden hatırlatmak gerekiyor. Bu cumhuriyetin erdemidir ve bu erdem bugün ayaklar altına alınmıştır. Üzülerek belirtmek isterim ki öğretmenlerin mesleklerinden umudu kalmamıştır bugün. Mezunların neredeyse yarısından fazlası iş bulamıyor. İş bulmak bir tür piyango gibi, şans gibi bir şeye dönüşmüş durumda. Olan ne yazık ki bu ülkeye oluyor. Cumhuriyetin kazanımları ayaklar altına alınırsa, eğitimin, aydınlık gelecek yaratmanın, öğretmenlerin ayakta kalması mümkün olur mu?" diyor. 

Ülkede son 20 yılda yaşanan gerici değişimler ve müfredata yapılan müdahaleleri şimdilerde Öğretmenlik Meslek Kanunu ile görevi başındaki öğretmenler için tasarlıyor iktidar. Geriye de tek bir soru kalıyor: Cumhuriyeti olmayan bir ülkenin neden bir öğretmene ihtiyacı olsun ki?

İş kazalarında yaşamını yitiren öğretmenler

Milli Eğitim Bakanlığı'nın yeterli sayıda kadro açmaması nedeniyle binlerce öğretmen, ya düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalıyor ya da işsiz kalıyorlar. Öğretmenlerin büyük bir kısmı, geçimlerini sağlamak için geçici ve güvencesiz işlere yönelmek zorunda. Bu durum, öğretmenlerin ekonomik sıkıntılar yaşamasına, borçlanmalarına ve maddi güvencesizlikle başa çıkmak zorunda kalmalarına neden oluyor.

Ataması yapılmayan 26 yaşındaki İngilizce öğretmeni İlyas Bul, 14 Ekim 2023 tarihinde Mersin’de yapımı süren Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin (NGS) inşaat sahasında yüksekten düşerek yaralanmış ve kaldırıldığı hastanede yaşamını kaybetmişti. Bul'un hayatını kaybetmesinin ardından Akkuyu Nükleer A.Şiş cinayetine ilişkin açıklamada bulunmuş ve benzer örneklerde de işçilerin kötü çalışma koşulları nedeniyle sıkça gündeme gelen şirket, iş cinayetinin sorumluluğunu üstlenmemişti. 

İlyas Bul'un yaşadığı sorunları meclis gündemine taşıyan DEM Parti Mersin Milletvekili Ali Bozan da yaşanan iş cinayetlerinin iktidar açısından ne kadar önemsiz olduğunu dile getiriyor. soL'a konuşan Bozan bu durumu şu sözlerle anlatıyor:

"İlyas bul 26 yaşında ataması yapılmayan bir öğretmendi ve Mersin’de yaşıyordu. Ataması yapılmadığı için hiç bilmediği bir iş alanı olan Akkuyu Nükleer Santrali‘nde çalışmak zorunda kaldı. 14 Ekim 2023 tarihinde iş cinayeti sonucu yaşamını yitirdi. Çalışma ve Sosyal güvenlik Bakanlığı’na İlyas Bul'un ölümü ile ilgili verdiğimiz soru önergesine ne tesadüf ki öğretmenlik meslek kanunu görüşmelerinin yapıldığı tarihte cevap verildi. Aslında bize gönderilen bir cevap değildi sadece bir kağıt parçasından ibaretti. Çünkü sorduğumuz hiçbir soruya cevap verilmemişti. Soru önergesine bakanlığın verdiği cevap bile iktidarın iş cinayetlerine ve ataması yapılmayan öğretmenlere bakışını açık şekilde ortaya koyuyor.

26 yaşındaki İlyas Bul olması gerektiği şekilde ataması yapılsaydı, mesleği olan öğretmenliği yapabilseydi bugün yaşıyor olacaktı. İlyas Bul’u öldüren aslında bu sistem ve iktidardı. İktidarın 22 yıllık yanlış eğitim politikaları nedeniyle bugün yüz binlerce öğretmen atama bekliyor. İktidar atama bekleyen öğretmenlerin sorunlarını çözmek bir yana, hali hazırda öğretmenlik yapanların kazanılmış haklarını ellerinden almaya çalışıyor. Aynı şekilde birçoğu ataması yapılmadığı için özel sektörde çalışmak zorunda bırakılan öğretmenlerin sorunlarını da çözmekten çok uzak. Özel sektör öğretmenlerini asgari ücret veya asgari ücretin altında çalışmaya mahkum eden sistemini devam ettirmeye çalışıyor."

Ataması yapılmayan öğretmenler uzmanlıkları dışında çalışırken iş cinayetine kurban gidiyor

Ataması yapılmayan öğretmenler iş bulabilmek için inşaatlarda veya farklı işlerde çalışmak zorunda. Bu da uzmanlık alanlarının dışında çalışan öğretmenlerin iş kazalarına daha çok maruz kalmasına sebep oluyor. 

soL'a konuşan İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Uzmanı Fide Lale Durak ataması yapılmayan öğretmenlerin deneyim sahibi olmadıkları alanlarda çalışırken güvenlik önlemlerinin patronların inisiyatifine bırakıldığına dikkat çekiyor.

İSG Uzmanı Durak, süreci şu sözlerle anlatıyor:

"İş cinayetleri sonucunda yaşamını kaybeden atanamamış öğretmenlerin genelde inşaat, fabrika ya da madencilik gibi tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde çalıştıklarını görüyoruz. Bu sektörlerde risklerin yüksek ve çok sayıda olması iş kazalarının yaşanma olasılığını ve şiddetini artırıyor. Yani, yaşanan kazaların ölümle sonuçlanma olasılığı birçok çalışma alanına göre daha yüksek. Bu yüzden, tehlikeli ve çok tehlikeli olarak belirlenmiş iş yerlerinde çalışacak mesleklerin bazıları için mesleki yeterlilik şartı getirildi.

2018 yılında yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararnamesine göre; Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) 'ulusal ve uluslararası meslek standartlarını temel alarak teknik ve meslekî alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek; denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme ve sertifikalandırmaya ilişkin faaliyetleri yürütmek için gerekli ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek üzere' kuruldu. Buna göre MYK tarafından mesleki yeterlilik eğitimi ve sertifikası gereken 204 meslek var ve bunların çoğu makine, inşaat, otomotiv, enerji gibi sektörlerde karşımıza çıkıyor. Mevzuat ilk çıktığında madenciliğin olmaması ise dikkat çekiciydi, sonradan eklediler. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği yasasında ise bu konuya 17. maddede yer verilir. Dolayısıyla, kaynakçı, kalıpçı sıvacı ya da MYK’nin listesindeki mesleklerden herhangi birini yapacaksanız bu sertifika olmadan çalışamazsınız.

Yukarıda sıraladıklarımız elimizdeki yasa ve buna bağlı zorunluluklar. Peki pratikte nasıl işliyor? Öncelikle MYK gerekliliklerini sorgulamak iş yerlerine bırakılmış. Devlet bir yasa çıkarıyor ama bunun uygulanması patronların inisiyatifinde denebilir. Elbette usulüne uygun çalışan iş yerleri de vardır. Ancak en kuralına uygun yerde bile, MYK sorgulaması yapan İSG Uzmanları ile ana işi yönetenler arasında gerilim olur. Mesleki yeterlilik ya gereksiz görülür ya da zaman baskısı ile hemen iş başı yapılması istenir."

Ataması yapılmayan öğretmenler, tahtanın önüne geçip öğrencileriyle buluşacakları günleri artık bir hayal olarak görüyor. İnşaatlarda ve benzeri işlerde çalışıp hayatta kaldıkları süre zarfında bu hayalden gittikçe de uzaklaşıyorlar.