Aşı hepimizin hakkı

Tüm toplumun aşı hakkını, eşit ve yaygın bir aşılama çalışmasını bugünden talep etmezsek, yarın aşı konusunda da son on ayda gördüğümüze benzer manzaralarla karşılaşabiliriz.

Haber Merkezi

Tüm toplumun aşı hakkını, eşit ve yaygın bir aşılama çalışmasını bugünden talep etmezsek, yarın aşı konusunda da son on ayda gördüğümüze benzer manzaralarla karşılaşabiliriz. Aşıyla ilgili önemli olan, etkili bir aşının bulunması kadar, bağışıklamanın yaygın olarak yapılabilmesi.  

Pandemi boyunca görüldü ki halkın ihtiyacı olan yaşamsal üretimin sürekliliğine değil, sermaye sınıfının kâr etmesini sağlayacak üretimin sürdürülmesine öncelik verildi. Bu nedenle, hastalanmak, hatta ölmek pahasına birçok işyerinde emekçiler çalıştırılmaya devam etti. İzolasyon önerileri, evde o sürenin ne yiyip ne içerek, nasıl ısınarak geçirileceği hesap edilmeden yapıldı.

Oysa insanlık tarihinin gördüğü en ağır pandemiyi geride bırakmanın yolu ona karşı bütünlüklü bir mücadeleden geçiyor. Burada herkesin uyması gereken ortak kurallar olduğu kadar, merkezi olarak planlanacak ve ulusal/uluslararası düzeyde alınacak önlemlerin de payı var. Aşı da bu merkezi önlemler arasında düşünülmeli. Fakat buradan bakınca kapitalist ülkelerin şimdiye kadarki pandemiyle mücadele performansının zayıflığı, aşı konusunda da umutları küçültüyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde halkın %35’i COVID-19 aşısını yaptırmaya karşı şüphe duyduğunu ifade ediyorsa, bu yalnızca bağnazlıkla, cehaletle açıklanamaz. Ne yazık ki bunun temelinde pandemi döneminde tavan yapan devlet kurumlarına karşı güvensizlik, açıkça önemsenmediğini görme, bir toplum olarak bütünlük ve adalet duygusunda zayıflama yatıyor. Kurumlara olan güvendeki erozyon o kadar büyük, bilimsel yöntemle ilgili bilinç ise o kadar zayıf ki sonucun bu olması kaçınılmaz. Oysa toplumun üçte birinin aşı yaptırmayı reddettiği bir durumda o aşının amacına ulaşması zaten mümkün değil. 

"COVID-19’un ortaya çıkmasının, dünya çapında yayılmasının, bugün hâlâ sınırlanamamış olmasının altında virüsün biyolojik özelliklerinden çok dünya kapitalizminin var olma ilkeleri yatıyor."

Öyleyse bazı talepleri şimdiden yüksek sesle dile getirmek gerek. Tüm toplumun aşı hakkı, eşit ve yaygın bir aşılama çalışması bugünden talep edilmezse yarın aşı konusunda da son on ayda gördüğümüze benzer manzaralarla karşılaşabiliriz. Aşıyla ilgili önemli olan etkili bir aşının bulunması kadar, bağışıklamanın yaygın olarak yapılabilmesi. 

Tıpkı herkes için, özellikle kalabalık işyerlerinde çalışanlar, AVM ve fabrika emekçileri, sağlıkçılar için tarama testi talebinde olduğu gibi. Örneğin, Sağlık Bakanı’nın patronu olduğu hastane aylardır kısa çalışma ödeneği olarak verilen meblağın yarısı fiyatına test yapmaya devam edebiliyorsa daha fazla ses çıkarmamız gerektiği ortada. Yapılacak olan belli: Bütün emekçiler, bütün yurttaşlar için yaygın, etkin, ücretsiz aşılama hakkımızdır, devlet için bu bir zorunluluktur. Öyleyse talep edeceğiz...

Aşılama neden önemli?

Bulaşıcı solunum yolu hastalıklarında aşılamanın birkaç nedenle önemi bulunuyor. Öncelikle aşı yoluyla elde edilen bağışıklık, virüsü bir şekilde kapan kişilerin hastalığı daha hafif ya da belirtisiz atlatmasını; özellikle ek hastalığı olan bireylerde hastalığın ciddi düzeye ulaşmasının önüne geçilmesini sağlıyor. Solunum yolu hastalıkları genellikle eş zamanlı başka mikroplardan kaynaklı enfeksiyonların da görüldüğü şekilde seyrettiğinden, toplam hastalık yükünün seyreltilmesi de sağlığın korunması açısından önemli. 

Aşı yapılan bir kişinin kendisinin hastalıktan korunduğu kadar, virüsün kişiden kişiye yayılmasını da engellediğini, yani bulaş zincirini kırdığını unutmamak gerek. Ancak bulaşın anlamlı şekilde azalması için toplumun en az yüzde 60-70’inin aşılanması gerekiyor. Aşıyla sağlanacak bağışıklığın ne kadar süre etkin kalacağına dair henüz elimizde yeterli veri yok. Grip aşısında olduğu gibi salgının yükselişe geçtiği ayları kapsayacak şekilde mevsimlik ya da sezonluk aşılama yapılması gerekebilir. Bu nedenle de gerekli bağışıklama düzeyine dar bir zaman aralığında tüm topluma aşı uygulanarak erişilmesi söz konusu olabilir. Ayrıca COVID-19’un yayılmasında kendisi belirti göstermese de çevresine yayan, isabetsiz ve damgalayıcı bir tabir olmakla birlikte “süper bulaştırıcı” olarak anılan bireylerin de etkili olduğu söyleniyor. Evde oturması istenen büyükanneye, çalışmak zorunda olduğu için bindiği metrobüste virüsü kapan torunun bulaştırması örneğinde olduğu gibi. Ve aşı uygulamalarında hastalık geçirme riski yüksek gruplara olduğu kadar bu gruplara da öncelik verilmesinin gerekliliğine dikkat çekiliyor. İşte burada devreye aşının bir devlet politikası olarak görülmesi gerekliliği giriyor.

Aşı konusunda bazı başka soru işaretleri de var. Örneğin hastalığa yakalanmış olmak aşıya ihtiyaç kalmadığı anlamına gelmiyor. Özellikle son aylarda, COVID-19 geçirmiş olan kişilerin yeniden enfekte olabildiğine dair bilgilerimiz çoğaldı. Bunun nedeni virüsün genetik materyalinin zaman içinde değişiklikler geçirmesi olduğu kadar, bireyin bağışıklık sisteminin çeşitli nedenlerle zayıf düşmüş olması olabilir.

Ve son olarak, aşı olmak diğer önlemlerden vazgeçilebileceği anlamına gelmiyor. Yine de insanlığı hasta olmaktan, ağırlaşmaktan, ölmekten korumanın bir yöntemi varken, 21. yüzyılın teknolojisi bu düzeye gelmişken, milyonlarca insanın aşı olup olamayacağına dair bir belirsizlik olmasının tek açıklaması gerici bir düzen içinde yaşıyor oluşumuz. Halkı aşı konusunda şüpheye düşürmek ve bu çabaları geciktirecek söylemlerde bulunmak da en az emekçileri fabrikalara kilitleyen kapitalistlerinki kadar büyük sorumsuzluk.

Ortak düşman virüs mü kapitalizm mi? 

COVID-19’a karşı aşı çalışmaları büyük bir hızla sürüyor. Tüm dünyada 150’nin üzerinde COVID-19 aşı çalışması sürdürülüyor. Aşı, belirttiğimiz nedenlerle virüsün sınırlanmasındaki en etkili silahlardan biri olacak. Diğer yandan, COVID-19’un ortaya çıkmasının, dünya çapında yayılmasının, bugün hâlâ sınırlanamamış olmasının altında virüsün biyolojik özelliklerinden çok dünya kapitalizminin var olma ilkeleri yatıyor. 

Sağlık Bakanı diyor ki, “Politikacılar sağlık üzerinden siyaset yapmasınlar”. Oysa bugüne kadar alınan tüm kararlar siyasi bir yaklaşımın ürünü oldu. Türkiye’ye ithal edilecek aşıların riskli gruplara ya da tüm topluma ücretsiz, eşit, yaygın uygulanıp uygulanmayacağı siyasetin konusu. Yoksa aşının ücretsiz olması ile ilgili Meclis önergesi neden iktidar ortakları tarafından reddedilsin? Öte yandan, reddedilmesinden daha tuhaf olanı buna gösterilen gerekçe: Zira aşının zaten ücretsiz olacağı söylendiği için önerge reddedilmiş! Açıkça, “Tüm halkımıza aşı ücretsiz ve adil şekilde dağıtılacaktır” yanıtını vermekten nedense kaçınılmış. Çin’den ithal edilmesi beklenen 50 milyon doz aşının ücretsiz uygulanacağı Bakan tarafından dile getirilse de, başka aşıların da ithal edilebileceği söylenerek dileyenlerin kendi cebinden ödeyerek bu aşıları temin edebilmesinin yolu açılıyor. Tekrar edelim, aşının esprisi toplumu bağışıklamadır. Burada kişisel tercihlerin ya da cüzdanın dolgunluğunun rolü olmamalıdır. Aşı temel bir haktır. Tartışması olmaz.