ANALİZ | Türkiye ile Pakistan: Gericilik, sermaye ve silah kardeşliği

Tartışmalı iktidar değişikliğinin ardından başbakanlık koltuğuna oturan Şahbaz Şerif'in ilk resmi ziyaretini 1 Haziran’da Türkiye’ye gerçekleştirmesi tesadüf değil.

Hakkı Hacınebioğlu

Pakistan’daki tartışmalı iktidar değişikliğinin ardından başbakanlık koltuğuna oturan Şahbaz Şerif, ilk resmi ziyaretini 1 Haziran’da Türkiye’ye gerçekleştirdi.

Şerif’in ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapması, olaylı iktidar değişikliği ve Pakistan ile Türkiye arasındaki ilginç seviyedeki ilişkiler düşünüldüğünde bir hayli önem kazanıyor.

Türkiye ve Pakistan, AKP’li yıllarda son derece derinlikli, çok yönlü bir ilişki tutturmuş durumda. Pakistan halkı üzerinde Türkiye’nin ve bizatihi Erdoğan’ın etkisi de konuyu ilginçleştiriyor.

Erdoğan, ‘Diriliş Ertuğrul’ ve hilafet

Hindistan bağımsız olmadan ve bölünmeden önce, 19. yüzyıl ve 20. yüzyılda yavaş yavaş örülen iki milli kurtuluş hareketi görüyoruz. Bunlardan bizi ilgilendiren Hint müslümanlarının mücadeleleridir.

Kolonyal dönem kapanmaya yüz tutmuşken Hint müslümanlarının Britanya emperyalizmine karşı başlattığı mücadele ruhunu, ulusal kurtuluş mücadelelerinde görmeye pek alışık olmadığımız şekilde hilafetçilikte, İslamcılıkta buldu.

Dönemin Osmanlı padişahı 2. Abdülhamit’in pek çok coğrafyada denediği, Osmanlı hilafetini tüm müslümanlar üzerinde evrensel bir otorite olarak inşa etme çabası Hindistan’da şaşırtıcı bir karşılık bulmuştu.

Britanya emperyalizmine karşı kurtuluş arayışında olan Hint müslümanı aydınlar, kanaat önderleri Hindu çoğunlukla uzlaşma sağlayamamış ve müslüman kimliği üzerine yeni bir milli kimlik inşasına soyunmuşlardı.

Daha sonra Pakistan’ın kurucu babası olacak olan Muhammed Ali Cinnah’ın bütün bir siyasi kariyeri bu arayışın hikayesidir.

Tam bu noktada karşımıza “Hindistan Hilafet Hareketi” gibi oldukça ilginç bir konu çıkıyor.

Osmanlı Devleti’nin 1’inci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğramasının ardından Hint müslümanı aydın ve kanaat önderleri büyük bir paniğe kapılırlar.

Bu zümreler için Osmanlı hilafeti, Britanya’ya karşı büyük bir hami ve Hint müslüman kimliğinin en büyük dayanak noktasıdır.

“Hindistan Hilafet Hareketi” Hindistan’daki Britanya makamlarına ve Londra’ya mektuplar yolladı. Bu mektuplarda Britanya’nın işgali altında olan İstanbul’da yaşayan halifenin ve hilafet makamının sıhhatinin garanti edilmesi, Osmanlı’ya savaştan öncekinden başka bir durum dayatılmaması talep edildi.

Mektupları protestolar takip eder. Mustafa Kemal Paşa adındaki bir generalin hilafeti kurtarmak için mücadeleye giriştiği haberleri coşkuyla karşılanır.

Türk Kurtuluş Savaşı’na destek için geniş çaplı bir mali kampanya başlatılır. “Halifenin damadı” olarak tanınan Enver Paşa’nın Orta Asya macerasına atılmasının altında da bu “potansiyel” vardır.

Enver Paşa, Orta Asya’da hakimiyeti sağladıktan sonra Afganistan üzerinden Hint müslümanlarına ulaşmayı hedeflemiştir. Dönemin İngiliz idaresinin raporları bu çalışmaların İngiltere cenahında biraz da abartılı bir panik yarattığını gösteriyor.

Enver Paşa’nın macerasının sonu malum. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştıktan kısa bir süre sonra hilafetin ilgası da…

Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı bazı Hint müslümanlarına uzaktan bir ilham vermeye devam etse de, bir nesil çocuklarına Mustafa Kemal Paşa adını koysa da İstanbul ile Hint müslümanları arasındaki ideolojik bağ yakın zamana kadar kesilmişti. Bu bağın belli şekillerde AKP Türkiyesi ile tekrar kurulduğunu söyleyebiliriz. Artık Pakistan'da ve Hindistan’da yaşayan müslümanların çocuklarında Erdoğan adına sıkça rastlamak mümkün. TRT’nin propaganda dizileri, en başta da “Diriliş Ertuğrul” Pakistan şehirlerini sessizleştiriyor.

Silahların ve paranın kardeşliği

Yeni Osmanlıcılık hayali pek çok örnekte duvara toslamış durumda. AKP dış politikası pek çok müslüman çoğunluklu ülke için bir serseri kurşunun tedirginliğiyle karşılanıyor. Ama Erdoğan’ın tarihin köhne dehlizlerinde bulup giymeye heveslendiği hilafet cübbesinin Pakistan kamuoyunda belli bir karşılığının olduğu muhakkak.

Pakistan, Hindistan’ın içinden adeta onu sakat bırakmak için yoktan yaratılmış bir ülke. Ülkenin ismi bile bu durumu ortaya koyuyor.

Pakistan, ülkeyi oluşturan eyaletlerin baş harflerine Farsça (Farsça’dan ödünç bir şekilde Urduca) “-stan” eki eklenerek uydurulmuş bir isim. Pakistan, kurulduğu andan sonra bölgede istikrarsızlığın, gericiliğin başat kalesi olan devasa bir suç aygıtı.

Pakistan, benzer çaptaki bir kapitalist devletin işlemesinin mümkün olmayacağı kadar büyük suçlar işledi.

Afganistan’da devrimci hükümete karşı örgütlenen karşıdevrimin en büyük destekçisi oldu.

Bölgeye ve tüm dünyaya beslediği cihatçı terörü ihraç etti. Hindistan’ın başını kaldırmasına karşı Batı’nın elindeki bir sopa olma misyonunu üstlendi. İslam ile kurulan “milli ruh” islamcı barbarlığın dozunun tekrar tekrar yükseltilmesine yaradı. Nihayetinde tencere yuvarlandı ve kapağını buldu.

Türkiye ile Pakistan arasındaki ticari ilişkiler onca masal, gürültü hesaba katıldığında çok cılızmış gibi görünüyor.

İki ülke arasındaki ticaret hacmi henüz 1 milyar ABD Doları civarında.

Pakistan’ın yeni başbakanı Şahbaz Şerif, ziyaretinde bu duruma dikkat çekti ve 5 milyar ABD Doları’nı hedef gösterdi.

İki ülkenin arasındaki ilişkiler yumağı hem ekonomik hem de stratejik başlıkta, ticaret hacminin çok daha ötesinde bir derinliğe sahip. Koç Holding, Pakistan’ın beyaz eşya sanayisini ele geçirmiş durumda. Pek çok Türk şirketinin Pakistan’da ciddi yatırımları var.

İstanbul-Tahran-İslamabad demiryolu ile iki ülke ticaret hacminin de derinleşmesi bekleniyor.

İran ayrıntısı

Türkiye ve Pakistan’ın “stratejik ortaklığının” önemli bir ayağı birkaç açıdan İran’ı da ilgilendiriyor. SSCB dağıldıktan sonra Türkmenistan doğal gazının nasıl bir güzergahla küresel piyasayla buluşturulucağı önemli bir mesele olarak ortaya çıktı. Turgut Özal’ın iktidarda olduğu Türkiye, bu gazın Afganistan üzerinden Pakistan’ın Karaçi Limanı’na ve Hindistan’a bir boru hattı ile taşınması girişimini destekledi. Turgut Özal, hamiliğini üstlendiği Özbek etnisitesinden Afgan savaş ağası General Raşid Dostum’un da gayretlerini teşvik etti. Ancak Afganistan’ın günümüzde de devam eden istikrarsızlığı bu projenin hayata geçmesine imkan vermedi. Geriye kalan tek seçenek bu gazın İran üzerinden taşınmasıydı. İran, Türkmenistan doğal gazından ciddi bir gelir elde ediyor. Afganistan’daki son gelişmeler eski projeyi tekrar gündeme getirdi. Hatta bu boru hattının inşasının Albayrak Holding tarafından gerçekleştirileceği dahi iddia edildi. Bu proje gerçekleştirilirse İran ciddi bir gelir kaynağından mahrum kalacak.

Pakistan ve Türkiye’nin İran ile rekabetleri iki ülkeyi başka meselelerde de bir araya getiriyor. Çoğunluğu Pakistan’da yaşayan sünni bir halk olan Beluçlar’ın bir kısmı da İran'ın güneydoğu bölgesinde, Sistan-Beluçistan ostanında yaşıyor. Burada İran devletine karşı mezhepçi ve ayrılıkçı silahlı faaliyetler içinde olan Ceyşul Adl ve Furkan el İslam adlı çetelerin varlığı söz konusu. Bu çeteler, sınırın öbür tarafında, Pakistan’da üslenip İran güvenlik güçlerine saldırılarda bulunuyor. Pakistan’ın bu meselede tarafsız kaldığını düşünmek, ülkenin kirli sicili düşünüldüğünde saflık olur.

Pakistan ve İran’ın karşı karşıya geldiği asıl bölge ise elbette Afganistan. Pakistan’ın belli ölçüde açık, çokça kapalı desteğini alan Taliban ile İran’ın etnik bağlarla destek verdiği Tacikler arasındaki çatışmalar iki ülke ilişkilerini hayli germiş durumda. Türkiye’nin İran ile rekabetini burada anlatmanın gereği yok. Türkiye ile Pakistan, İran düşmanlığında ortaklaşıyor ve bu en son Dağlık Karabağ sorununda iyice görünür hale geldi. Pakistan, Türkiye ile karşılaştırılabilir düzeyde olmasa da 2’nci Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan’a destek verdi. Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan’ın savaşın yıldönümünde Azerbaycan’da bir ortak tatbikat düzenlemesi ise İran’ın endişelerinin tırmanmasına neden oldu.

Silah sanayi

Türkiye ile Pakistan arasındaki ilişkilerin en dikkat çeken kısmı kuşkusuz savunma sanayi ortaklıkları ve silah ticareti.

Pakistan, Türkiye’nin savunma sanayi ürünlerinin en iştahlı alıcısı. Türkiye’nin ürettiği her askeri platform ya Pakistan’a satılıyor ya da satılması ihtimali uzun uzun konuşuluyor.

Baykar Savunma’nın “Taarruzi İHA” olarak sınıflandırdığı, hava-kara görevlerine ek olarak bazı hava-hava görevlerini de yapabilen son İHA’sı da buna dahil. Akıncı olarak adlandırılan bu SİHA’nın iki ülkeye ihraç edildiği açıklanmış ama ülkeler gizli tutulmuştu.

Pakistan Hava Kuvvetleri’nin kuruluş yıldönümü videosunda bu platforma da yer verilmesi herkesin bildiği gerçeği gözler önüne sermiş oldu. Türkiye’nin Milli Gemi Projesi’nde (MİLGEM) de Pakistan’ın ortaklığı söz konusu. Türkiye ve Pakistan bu kapsam ortak korvet üretimi gerçekleştiriyor.

Pakistan donanmasının bazı sistemleri ASELSAN tarafından geliştirilen sistemlerle modernize ediliyor. Türk savunma sanayinin en iddialı projesi olan 4.5-5’inci nesil muharip jet projesine Pakistan’ın da dahil olma ihtimali konuşuluyor.

Burada altını çizmemiz gereken bir konu var. Türkiye’nin Pakistan’a en ciddi askeri platform ihracatı girişimlerinden biri “T129 ATAK” keşif ve hafif taarruz helikopteriydi. PKK’ye karşı operasyonlarda dağlık bölgelerdeki kabiliyetini kanıtlamış bu helikopter Pakistan’ın ilgisini çekti. Pakistan’ın bu sınıf helikopterler için açtığı ihalede Çin’in Z10 ile birlikte kısa listeye kalan ATAK tercih edildi. Ancak motorunun ABD malı olması nedeniyle ihracatı için ABD Kongresi’nden izin alınması gerekiyordu. ABD ilgili talebi günümüze kadar bekletti. Türkiye’nin televizyonculukta mahir uzmanları ABD’nin bu tavrının Türk savunma sanayine karşı düşmanca bir tavır olduğunu iddia etseler de durum bambaşka. ABD, bu gelişmelerden önce Pakistan’ın Cobra helikopterleri talebini de geri çevirmişti. Türkiye’nin aynı helikopteri Filipinler’e satmasını ise jet hızıyla onayladı.

ABD’nin, 2018 yılında iktidara gelen İmran Han yönetiminin Çin ile yakın ilişkileri nedeniyle böyle bir tavır takındığı anlaşılıyor. İmran Han yönetimi batının adı konulmamış silah ambargosu ile yıpratıldı. Ezeli düşman Hindistan, Fransa’dan 4.5’inci nesil Raphale jetlerini alırken, Pakistan Çin’in 3’üncü nesil jetlerine mahkum kaldı.

Hindistan, ihtiyaçları doğrultusunda her türlü askeri platforma ulaşabilirken, Pakistan’ın eksikleri artmaya devam etti. İmran Han yönetimi, batının adını konulmamış ambargosuna karşı Türkiye’den ikame edebildiği eksiklerini Türkiye’den, diğerlerini Çin’den satın almakta kararlı davranmaya çalıştı. Bunun ordu içinde rahatsızlık konusu olduğu biliniyor. İmran Han yönetimi, ATAK helikopterlerinden umudu kesince Çin’in Z10 helikopterini kabul etme girişiminde bulundu. Hükümet sözcüsü Çin’le anlaşılacağını söylerken, hava kuvvetleri sözcüsü bunun doğru olmadığını, ATAK helikopterleri ile ilgili sürecin sonuçlanmasının bekleneceğini söyledi.

İktidar değişikliğinin yarattığı fırsatlar

Küresel ekonomik kriz ve pandemi koşulları Pakistan ekonomisini de diğer kapitalist ülkeler gibi ciddi ölçüde sarstı. Devlet aygıtının en önemli parçası olan orduyla hükümet arasındaki gerilime bir de ülkenin kötü ekonomik gidişatı eklendi. Rusya - Ukrayna savaşı ile yeni bir konsolidasyon imkanı yakalayan Batı bloku fırsatı geri tepmedi elbette. İmran Han hükümeti, her ne kadar asker kışladan çıkmadıysa da bir tür askeri darbeyle devrildi.

Pakistan’ın yeni başbakanı Şahbaz Şerif, iktidarı çok zor koşullar içinde ele almış görünüyor. Pakistan ekonomisi ciddi sorunlarla karşı karşıya. Hindistan’ın son yıllarda gerçekleştirdiği askeri atılım, Pakistan için ciddi bir harcamayı dayatıyor. Pakistan ekonomisi için kaynak, ordusu için acilen yeni askeri platformlar gerekiyor. Türkiye, Pakistan’ın bu zor durumunu bir fırsat olarak değerlendiriyor.

Erdoğan, Şahbaz Şerif’i ilk tebrik eden devlet başkanı oldu. Yeni ve batı yanlısı Pakistan hükümeti, Türkiye’nin askeri ihracatlarının ambargolara takılmaması manasına gelebilir. Türk burjuvazisinin faaliyetlerinin Çin ile rekabette elinin daha güçlü olmasını sağlayabilir.

Şahbaz Şerif’in beraberinde Türkiye’ye gelen Pakistanlı yetkililer de iki ülkenin bu arayışını gözler önüne seriyor. Şerif ile beraber gelen heyette dışişleri bakanı, savunma bakanı ve ticaret ve yatırım bakanı yer aldı. İki ülke arasında çeşitli anlaşma ve mutabakat zabıtları imzalandı. Şerif, Erdoğan tarafından dostane karşılanarak, Türk burjuvazisini Pakistan’a yatırım yapmaya çağırarak ve savunma sanayi ortaklıklarıyla ordunun desteğini pekiştirerek iktidarını garanti altına alma derdinde. Türkiye, Pakistan ile daha derin ilişkilerden umutlu.

Türkiye’nin füze çalışmalarının ve uzay çalışmalarının bir vadede nükleer silah elde etme arzusuyla bütünleştiği soL’da daha önce çok defa ele alındı. Türkiye’nin nükleer silah teknolojisini almak için kapısını çalacağı ilk ülkenin Pakistan olacağı da sıkça konuşuluyor. Çin yanlısı İmran Han hükümetine nazaran Şahbaz Şerif hükümetinin bu olası girişim için daha güvenilir olduğu da açık.