Almanya'da parlamentoya sunulan göçmen karşıtı ikinci tasarı öngörülenin aksine kabul edilmedi. Bu, yaklaşan seçimlerin kaderinde önemli bir dönüm noktası olabilir.
Mehmet Kaynak
Almanya'da geçen hafta CDU/CSU tarafından sunulan ve AfD’nin de desteğiyle Bundestag’dan geçen “Beş Maddelik Plan”, göç politikalarında sertleşmeyi öngörüyordu. Yasal bağlayıcılığı bulunmayan bu yasa önergesi kapsamında yasa dışı göçün engellenmesi, sınır kontrollerinin sıkılaştırılması ve sınır dışı işlemlerinin hızlandırılması hedefleniyordu.
Bu oylamadan iki gün sonra ise bir yasa tasarısı olan Zustrombegrenzungsgesetz (Akışı Sınırlandırma Yasası) yine Hristiyan Birlik CDU/CSU tarafından Alman Parlamentosu’nun oyuna sunuldu. Oylama, öngörülerin aksine küçük bir farkla aleyhte sonuçlandı ve böylece yasa tasarısı parlamentonun onayından geçemedi. Bu gelişmenin Almanya’nın yaklaşan seçimlerinin kaderinde önemli bir dönüm noktası olarak görüleceği şimdiden tahlil edilebilir.
29 Ocak oylaması
23 Şubat’ta yapılacak erken seçimlerde sağ partilerin gündeminde olan siyasetin ana malzemesini göçmen politikaları oluşturuyor. Hristiyan Birlik, yasama döneminin değişmesine sayılı günler kala bir seçim hamlesi olarak yorumlanacak, göçmen karşıtlığı konusunda cüretkâr sayılabilecek bir önergeyi meclise taşıdı. 29 Ocak’ta yapılan oylamada Almanya İçin Alternatif’e (AfD) karşı uygulanan siyasi izolasyon (Brandmauerfeuer) ilk kez kırıldı. Hristiyan Birlik dışında tarihte örneği defalarca görüldüğü üzere liberal Hür Demokrat Parti (FDP) de faşistlerle birlikte aynı safta yer aldı. Bu önergenin meclisten geçmesiyle dolaylı da olsa uzlaşıldığı takdirde, AfD’nin mecliste ne kadar kritik bir rol oynayabileceği bu oylamada görülmüş oldu. Dağılan koalisyonun en güçlü iki ortağı olan Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) ve Yeşiller Partisi’nin (Bündnis 90/Die Grünen) karşı çıkması oylamanın muhtevasını değiştiremedi. Ancak 29 Ocak oylamasının ardından siyaseti yeniden “merkeze” çekme çağrıları yapıldı, toplumun farklı kesimlerinden ve siyasetçilerden oldukça sert tepkiler geldi.
Siyaseti 'Merkez’e' çekme çağrısı
Birlik’in AfD ile gizli bir işbirliğine gitmesi sonucunda Alman siyasetinin temel değerlerinden birisi olarak kabul gören ve Almanca “Mitte” olarak adlandırılan siyasi merkez çağrıları CDU/CSU’ya yöneltilmeye başlandı. Bu kabule göre Almanya’da siyaset belirli bir “Merkez” etrafında kalmalı, radikalleşmeye sebep olan aşırı sağ ve aşırı sol taleplerin yerine istikrarlı, kutuplaşmaktan kaçınan ve merkez politikalar benimsenmeli. SPD, 29 Ocak günü “Mitte statt Merz” (Merz yerine Merkez) sloganını kamuoyuyla paylaşarak seçmenleri sağduyulu olmaya ve AfD ile işbirliği yapan CDU/CSU’nun Şansölye Adayı Friedrich Merz'i, Federal Almanya’nın temel demokrasi değerlerinden siyasi merkezi kırmakla suçladı. Birlik’in politikalarını değiştirmemesi halinde, birlikte bir koalisyona gitmeyeceğini duyuran Yeşiller’in Fraksiyon Şefi Katharina Dröge ise Rheinische Post’a verdiği son röportajda Merz’i siyasi merkeze geri dönmeye davet etti.
Kiliselerden yasa tasarısına karşı ortak açıklama
Alman Psikoposları Komiserliği’nin Berlin Ofisi, Almanya Evangelik Kilisesi Konseyi’nin Almanya ve Avrupa Birliği temsilcilerinin yaptığı açıklama ile yasa tasarısını hukuki açıdan ele alarak yasa değişikliğinin göçmenlerin faili olduğu saldırıları engellemeyeceğini ve göç politikasındaki sorunlara çözüm olamayacağını duyurdu. CDU’nun benzer bir yasa tasarısını 6 Kasım 2024’te de geçirmeye çalıştığını fakat bunun reddedildiğini hatırlatan metnin yanı sıra, Kiliselerden farklı temsilciler “Brandmauerfeuer”in (yangın duvarı) yıkılmaması gerektiğine ve eğer yasa tasarısı meclisten geçerse, yasayı onaylama merci olan Bundesrat’ların gerekli sorumluluğu almaya çağrıda bulundu.
Merkel’den Merz’e sert eleştiri
Almanya’nın eski şansölyesi ve CDU’nun eski genel başkanı Angela Merkel, kendi internet sitesinden yaptığı açıklamayla partisinin şansölye adayını sert bir şekilde eleştirdi. AfD’nin oylarıyla çoğunluğu sağlamanın yanlış olduğuna değinen Merkel, tüm demokratik partileri siyasi parti sınırlarının ötesine geçerek, taktiksel bir manevra olarak değil, dürüstçe, ılımlı bir şekilde ve yürürlükteki Avrupa hukuku temelinde hareket etmeye davet etti. Dört dönem boyunca şansölyelik yapmış ve Alman siyaset tarihinde en güçlü figürlerden birisi haline gelmeyi başarmış Merkel bu açıklamasıyla seçimin gidişatına önemli bir müdahalede bulunmuş oldu ve CDU içinde de adeta bir deprem etkisi yarattı.
2021’de görev süresinin dolmasından bu yana geçen 4 yıllık süre zarfında aktif siyasete bu tarz bir müdahalede bulunmayan Merkel, parti içindeki ciddi görüş ayrılıklarının daha sesli çıkması için cesaret vermiş oldu. Merkel’e yakınlığıyla bilinen CDU’lu Schleswig-Holstein Eyalet Başbakanı Daniel Günther, seçimlerden önce bu yasa değişikliğini dayatmanın gereksiz olduğunu ve Bundesrat’ın (Federal Konsey) da Merz’in planına onay vermeyeceğini parti toplantısında dile getirdi.
Yüksek tansiyonda yasa tasarısı oylaması
29 Ocak oylamasından zaferle ayrılan CDU/CSU, tartışmaların gölgesinde 31 Ocak Cuma günü Akışı Sınırlandırma Yasası olarak adlandırılan, sınırlı koruma sahibi olan iltica başvuru sahiplerinin aile birleşimini durduran ve Federal Polis’in sınır dışı etme yetkilerini artıran yasa değişikliği teklifini parlamentoya sundu. 29 Ocak oylamasında çekimser kalan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW), yasa tasarısı değişikliği oylamasında Birlik lehine oy kullanacağını duyurmuştu. CDU/CSU, FDP ve AfD’nin de lehte oy kullanacağı düşünüldüğünde oylamanın yüksek ihtimalle meclisten geçeceği düşünülmekteydi.
338'e karşılık 349 oyla reddedildi
Hem seçimler hem de Almanya’nın göçmen politikaları için oldukça büyük öneme sahip olan, saatlerce süren yüksek gerilimli tartışmalar ve erteleme ihtimali dahi gündeme gelen oylama nihayet gerçekleşti. Bundestag, yasa tasarısını 338 kabul oyuna karşı 349 oyla reddetti. Oylamanın gidişatını, fraksiyonsuz vekillerden gelen 2 ret oyunun, CDU/CSU’dan oturuma katılmayan 12 vekilin yanı sıra FDP’den gelen 2 ret ve 5 çekimser oyunun belirlediği düşünülüyor.
Oturumun ardından gelen ilk tepkilerden en büyük payı şansölye adayı Merz aldı. Oylamadaki destekçisi AfD’nin parti lideri Alice Weidel, kaybı Merz’in adaylığının çöküşü olarak değerlendirdi ve yaşananları “bir muhafazakâr halk partisinin iç çöküşü” olarak tanımladı. AfD’nin eş başkanı Tino Chrupalla ise “Birlik, gerçek Şansölye adayının Merz mi, Angela Merkel mi olduğuna karar vermeli” diyerek eski şansölye’nin akışı değiştirdiğine işaret etmiş oldu. SPD’nin fraksiyon lideri Rolf Mützenich ise Merz’i takip etmeyen Birlik milletvekillerine teşekkürlerini sunarak, müsait olsa da AfD ile işbirliği yapma ihtimalinde bu oylama neticesinde Merz’i iki kez başarısız olmakla eleştirdi. Yeşiller’in şansölye adayı Habeck ise tarihi bir hatadan dönüldüğünü belirterek, oylamaya katılmayan Birlik vekillerine teşekkür etti. Oylamada evet oyu kullanan FDP’nin grup sözcüsü Christian Dürr, SPD ve Yeşiller’in yalnızca seçim stratejisi nedeniyle bu tasarıya karşı çıktığını, göç politikasına bir düzen veya kontrol getirme gibi bir dertlerinin bulunmadığını ifade etti.
Merz sonu görebilecek mi?
Her ne kadar Şansölye Olaf Scholz da dahil olmak üzere SPD sözcüleri, Alman demokrasisi ve “Merkez” için üzücü bir dönemeç ve tabuların kırılması olarak nitelendirse de geriye bakıldığında bu haftanın oldukça kârlı olduğu da söylenebilir. Önce parlamentoda yasal bağlayıcılığı bulunmayan bir önerge kabul edildi, Almanya’nın her yerinde gösteriler ve protestolar düzenlendi, sivil toplum kuruluşları, sendikalar hatta kiliseler bile tepki gösterdi; eski Şansölye Merkel bir balans ayarı çekti ve sonuçta ikinci oylamada Birlik kaybetmiş oldu. On binlerce insan sokaklarda Merz aleyhine sloganlarla, AfD karşıtlığında bir araya geldi.
Merz’in bu yenilgisinden en kârlı çıkan, güvenilirliğini yeniden kazanma fırsatı kazanan SPD ve seçim gündemini göçmen karşıtlığına hapsetmeyi başaran AfD oldu. AfD zaten kendisiyle işbirliğine giden Birlik seçmenine, göçmen karşıtlığı için gerçek adrese gelmeleri için davette bulunabilecek bir noktaya ermişken, SPD ise “Anti-Merz” politikası üzerinden “Merkez” siyaset için alternatif olarak yeniden kendisini adres gösterme fırsatı yakaladı. Koalisyonun dağılması ve erken seçimlerin duyurulduğu dönemde, Birlik’in ve adayı Merz’in sandıktan birinci çıkmasına kesin gözüyle bakılmaktayken, bu yenilgi dengeleri değiştirebilir ve Merz için şansölyelik, bir hayal olarak kalabilir.
Son siyasi gelişmeler de göz önünde bulundurulduğunda Merz’in alın yazısı, 2021 seçimlerinde skandallarla seçimlere havlu atan CDU adayı Laschet ile benzer şekilde yazılabilir. 2021 Aralık seçimlerinden iki ay öncesine ait kamuoyu araştırmalarında Birlik’in yüzde 28-30, SPD’nin ise yüzde 14-17 bandında oy alacağı hesap edilmekteydi. Fakat seçime yaklaşırken CDU/CSU içindeki yaşanan görüş ayrılıkları, lider karakterine sahip olmadığı eleştirilerinin üzerine sel felaketindeki gülme skandalı Laschet’in sonunu getirdi ve 16 yıllık Merkel hanedanlığından sonra Birlik muhalefet saflarına dönmek zorunda kaldı. Scholz ise daha güvenilir bir figür olduğundan ve kalan adayların da seçilmemesi için daha fazla neden bulunduğundan şansölye koltuğuna oturmuştu. Bu seçimlerde benzer bir senaryo Merz için yaşanır mı bilinmez, fakat Merz’in seçilmemesi için Alman sermayesinin bazı somut siyasi hamlelerini okumak mümkün.
Correctiv’in haberi: Büyük şirketlerin adamı Merz’in lobi bağlantıları
29 Ocak oylamasından tam bir gün önce Correctiv tarafından Annika Joeres ve Gabriela Keller imzasıyla “Büyük Şirketlerin Adamı: Friedrich Merz’in Lobi Bağlantıları” başlığıyla kapsamlı bir haber dosyası yayımlandı. Bu dosyada Merz’in lobicilik organizasyonlarında çalışan iyi bir lobi uzmanı olduğu, özellikle otomotiv ve kimya sektörlerinde ciddi bağlantılarının bulunduğu, iktidara gelmesiyle BASF gibi yakın bağlantılara sahip olduğu firmalar lehine çevre ve ekonomi politikalarını belirleme tehlikesi gözler önüne seriliyor. Bunun dışında Cum-Ex skandalına dahi karışmış olabileceği ve CDU/CSU içinde Merz’in bu profilinin çekişmelere yol açtığına da değiniliyor. Haberde Merz’in kimya devi BASF, ilaç devi Bayer, sigorta devi AXA, yatırım danışmanlık şirketi BlackRock ve son olarak HSBC ve Commerzbank bankalarıyla olan bağlantıları ifşa ediliyor. Burada Alman sermayesinin angaje olduğu partiler ve yayın organları üzerinden yürüttüğü vekalet savaşlarının varlığını anlamak mümkün.
Bu dosya Correctiv’in seçimlerin kaderini belirlemede attığı ilk adım değil. Son olarak Ocak 2024’te AfD’nin Potsdam’daki göçmenleri sınır dışı etmek için yaptıkları gizli toplantıları ifşa etmişlerdi ve kamuoyunda oldukça ses getirmişti. Almanya çapında geniş katılımlı gösteriler ve yürüyüşler düzenlenmişti. AfD’nin kapatılması için çağrılar kuvvetlenmişti.
Metro Group’un sahibi Schmidt-Ruthenbeck, eBay’in sahibi Omidyar Network, Schöpflin Derneği, Spiegel dergisi sahibi Rudolf Augstein Derneği ve Soros’un sahibi olduğu Open Foundation Society gibi finansal destekçileri bulunan Correctiv bu yönüyle 2025 erken seçimlerine gidilirken AfD üzerinden ülkenin politizasyonunda bir kez daha kritik bir rol üstlendi.
Correctiv’den Campact’a: Onbinler Sokakta
29 Ocak oylamasının meclisten geçmesinin akabinde Almanya’nın birçok kentinde gösteriler düzenlendi ve on binlerce insan CDU/CSU’nun AfD ile işbirliği yapıyor olmasına karşı sokaklara akın etti. Hamburg, Köln, Berlin gibi büyük çaplı protestoların yanı sıra Leipzig, Essen, Karlsruhe, Mainz gibi kentlerde de yürüyüşler gerçekleşti. Bu eylemliliğin çağrısını ve organizasyonunu Campact adlı kampanya grubu üstlendi. Yeşiller’e yakınlığı ile bilinen Fridays for Future de aynı şekilde bu gösterilere çağrıda bulundu.
![]() |
Campact “Demo für die Brandmauer am 2.2.” çağrısıyla Merz’i protesto etmek ve siyasi izolasyonun devam etmesi taleplerini dile getirmek için parlamento binası Reichstag’da buluşma ve buradan CDU’nun merkez binası Adenauer Haus’a kadar yürüyüş çağrısında bulundu.
Berlin Polisi en az 160 bin kişinin mitinge ve akabindeki yürüyüşe katıldığını duyurdu. Konuşmalarda Birlik ve adayı Merz eleştirilerin merkezindeyken, kalabalık “Wir sind Brandmauerfeuer” (Biz yangın duvarıyız!) sloganı ile AfD’ye karşı tutumun sürdürülmesi çağrısında bulundu. Podyumda Almanya Yahudi Merkez Konseyi’nin Başkanı Michel Friedmann ve Friday for Future’den iklim aktivisti Luisa Neubauer AfD politikalarına alet olan CDU’yu eleştirdi. Hanau katliamında hayatını kaybeden Ferhat Unvar’ın annesi Serap Unvar sahnede söz alarak faşizme karşı mücadelenin sadece solcuların işi olmadığını, muhafazakârların da bu mücadelenin içinde olması gerektiğini vurgulayan bir konuşma yaptı. Eylemde “Yangın tehlikesi: CDU ve AfD”, “Sadece süper zenginler için sınırlar”, “Naziler Dışarı”, “Friedrich, Anne (Merkel) hayır diyor” gibi dövizler dikkat çekti.
![]() |
Bu protestolar, hazırlanışı ve güncel siyasi durum da dikkate alındığında SPD ve Yeşiller’in seçim mitingleri şeklinde geçti. Correctiv’in AfD’nin gizli planlarını gün yüzüne çıkarmasından sonra, “Demokrasiyi koru” çağrısıyla eylem çağrısını yine Campact üstlenmişti. Correctiv gibi Campact da güçlü Alman sermayedarları finansal olarak desteklediği bir kuruluş olup Fridays for Future gibi SPD ve Yeşiller’i seçim zaferine ulaştırmak için kendi misyonunu tamamlamış oldu.
Almanya'da CDU ve AfD göç ve mülteci karşıtı yasada birleşti | ![]() |