"The Economist’in yıllar sonra Almanya için attığı 'hasta adam' başlığının bir anlamı var. Sermayenin sopası emekçilerin üzerinde dolanıyor ve Tanrılar reform istiyor: Agenda 2030!"
Büşra Çakmak
*The Economist'in 2023 yılındaki Ağustos sayısında kapak görseli
Hasta Adam metaforunu Rus Çarı 1. Nikolay Osmanlı İmparatorluğu için kullanmıştı. Almanya’nın Avrupa’nın Hasta Adamı ilan edilmesi ise 90’lı yılların sonuna tekabül ediyor. 1999 yılında The Economist bu başlıkla attığı yazıda Almanya’nın yaşadığı ekonomik çöküşe gerekçe olarak Almanya’nın birleşmesi ve makroekonomik hataların yanı sıra temel olarak mikroekonomik nedenleri göstermişti: Vergi sistemi, şişirilmiş bir refah sistemi ve yüksek işgücü maliyetleri. Çözüm reformdaydı.
The Economist bu yazıyı yayınladığında SPD ve Yeşiller koalisyonundan oluşan hükümetin henüz birinci yılı dolmamıştı. Ama Schröder verdiği sözleri tutmalı ve bir an önce harekete geçmeliydi. Schröder’in Maliye Bakanı Oskar Lafontaine koltuğa tutunamamış, yerine Hans Eichel gelmişti. Kendisi kemer sıkma politikalarıyla ünlü “Eiserner Sparer (demir gibi-tavizsiz tasarruf eden)” lakabıyla biliniyor. Sonuç olarak Almanya yaşadığı tıkanıklığı SPD-Yeşiller ortaklığıyla aştı ve Almanya’nın “altın çağı” Agenda 2010 reform paketiyle başlatıldı.
Neler yoktu ki bu pakette… İşten çıkarılmalar kolaylaştırıldı, işsizlik ve sosyal yardım ödenekleri birleştirildi ve önemli ölçüde azaltıldı, işsizlik ödeneği alma süresi 32 aydan 18 aya düşürüldü, emeklilik maaşları düşürüldü, emeklilik yaşı yükseltildi, özelleştirmeler hızlandırıldı. Bununla birlikte, yetmedi, şirketlere uygulanan vergi oranlarında önemli değişiklikler oldu. Kurumlar vergisi yüzde 40’tan 25’e düşürüldü. Özelleştirmeleri tamamlanan Deutsche Telekom, Deutsche Post gibi şirketlerden hisse alınmaya başlandı. Bu şekilde devlet kontrolünden çıkan şirketlerin daha verimli çalıştığı söylenerek kuralsızlığın önü iyice açıldı. Halbuki bugün yalnızca Deutsche Bahn’a bakıldığında bile bu argümanın bir zırvalıktan ibaret olduğu görülüyor. İsviçre artık gecikmeli gelen Alman trenlerini sınırdan geçirmiyor.
Schröder’in Rosneft ve Gazprom’daki rolü herkesin malumu. Putin dostluğu nedeniyle aforoz edildi ancak şansölyelik dönemi boyunca Rusya ve Çin ile derin ilişkileri, o gün Alman sermayesine altın çağını yaşatıyordu. Mesela Nordstream doğalgaz boru hattı anlaşmasını kim imzaladı? Bugün bile gıptayla söz edilen ekonomik büyüme nasıl sağlandı? Volkswagen Rusya pazarına nasıl erişti?
BASF, Thyssenkrupp ve daha nicelerine oluk oluk akıtıldı enerji. Sonra da Schröder büyüttükleri tarafından yalnız bırakıldı. Böyle işte bunlar, kendilerine bile sadık değiller!
Öte yandan bu dönemde Çin ile ilişkiler ivme kazandı. Alman sermayesi Çin’e yatırım yapmaya başladı. İlk fabrikalar kurulmaya, Volkswagen, Mercedes Benz, BMW ve daha pek çok şirket için Çin bir üretim üssüne dönüşmeye başladı. Bugün Volkswagen’in Çin’de 39 fabrikası 90 bin çalışanı var. Aynı şekilde Bosch, SAP, Siemens gibi şirketler Çin’e bu yıllarda adımını attı veya güçlendiler.
Ne oldu sonra? Almanya’nın bel kemiği otomotiv sektörü artık büyük ölçüde global tedarik zincirine bağlı. Pandemiyle birlikte bu tedarik zincirinde önemli aksamalar yaşandı. Sonra Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte enerji kesildi, fiyatlar tavan yaptı. Volkswagen’in Kaluga’daki fabrikası faaliyetlerini durdurdu. Şirketin yılda 225 bin araç üretim kapasitesi ve 4 bine yakın çalışanı vardı. Rusya’ya uygulanan yaptırımlar nedeniyle fabrikayı -söylenene göre değerinin çok altında bir fiyata- Rus Avilon’a sattı. Bu VW’nin Rus pazarından çekildiği anlamına geliyordu. Şimdilerde bu fabrika Çinli otomotiv üreticisi Chery tarafından kullanılmaya başlandı. Çin araçlarının Rusya’daki pazar payının, önceki yıllara göre önemli bir artışla yüzde 40’a ulaştığı ifade ediliyor.
25 yıl sonra yeniden: Almanya’da sanayisizleşme
The Economist’in ilk hasta adam tarifinin üzerinden 25 yıl geçti. Ve The Economist 2023 yılında yeniden sordu “Almanya yine Avrupa’nın Hasta Adamı mı Oldu?”
Özellikle son birkaç yıldır homurdanmalar başlamıştı büyük sermaye gruplarınca, Almanya sanayisizleşiyordu. Özellikle, otomotiv ve kimya gibi enerji yoğun sektörlerden enerji fiyatlarına, vergilere, bürokrasiye, işgücü maliyetlerine ilişkin baskılar ve tehditler artmaya başlamıştı. Kimya devi BASF yılın başlarında açıklamıştı Almanya’da bazı üretim hatlarını durduracağını/kapatacağını, binlerce kişiyi işten çıkaracağını. BASF iflas etmiyordu elbette, ancak bir tek Almanya’da kâr edememişti. Şirket tüm yatırımlarının yüzde 40’ını Çin’e yapacağını duyurdu. Çünkü, Asya-Pasifik bölgesinin küresel kimya pazarının yaklaşık yüzde 70'ini oluşturacağını ve küresel satışlarının yarısından fazlası ve kimyasal üretimdeki küresel büyümenin yaklaşık dörtte üçünün bu durumda yalnızca Çin'den geleceğini öngörüyor şirket.
Volkswagen de Almanya’da frene basıyor: Grev kapıda
Benzer bir senaryo Volkswagen için de geçerli. Şimdilerde Almanya, VW’nin olası işten çıkarmaları ve fabrika kapatmalarıyla çalkalanıyor. Aylardır toplu iş sözleşmeleri sürüyor. 1994 yılından beri uygulanan, yüz kızartıcı bir şey olmadığı sürece işçilerin işten çıkarılmalarını engelleyen İş Güvencesi sözleşmesinin feshedileceği duyuruldu önce, sonra Almanya’da bazı fabrikaların kapanması olasılığı. VW’nin farklı yüzdelerle ortağı olduğu çok sayıda şirket var. Yeni düzenlemeler burada da geçerli. Aslında bu tür şirketlerin uzun zamandır doğrudan pozisyon açmadıklarını, işe alımları kendilerine ait veya yabancı taşeron firmalar üzerinden yaptıklarını biliyoruz. Bu şekilde bazı örneklerde kadrolu çalışan gibi ücretlendirilseler bile, işçinin uzun süreli sözleşmesi, birikmiş kıdem tazminatı, talep edeceği bir hakkı olmuyor. Bu da bu şirketlerin hareket alanını oldukça açıyor.
Almanya’da yaklaşık 120 bin kişi çalışıyor Volkswagen’da. Mevcut sözleşmeye göre 25 yıl çalışanlara maaşının yaklaşık 1,5 ve 35 yıl çalışanlara maaşının yaklaşık 3 katı prim ödeniyor. Yeni düzenlemelere göre yaklaşık 10 bin kişinin 24 ve 34 yıl sınırında olduğu ve VW’nin tasarruf politikası kapsamında bundan etkileneceği belirtiliyor. VW sırf tazminatla işten çıkarmalar için 450 bin avro bütçe ayırdığını duyurmuştu. Önce hem pahalı hem yaşlı olan işçilerden başlanarak işten çıkarmalara başlandı kimi alt şirketlerde. Dönem dönem diğer şirketlerden biliyoruz bu hamleleri. Daimler birkaç yıl önce binlerce kişiyi çıkarmıştı, bazı bölümleri Almanya’da kapatmıştı. Bosch daha yeni açıkladı 3 bin 800 kişiyi işten çıkaracağını.
Ama yatırımlar devam ediyor diğer taraftan. VW Grubu 2023 yılında 322 milyar avro ciro ile tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. Buna rağmen üçüncü toplu iş sözleşmesi görüşmeleri geçtiğimiz Perşembe günü yine sonuçsuz kaldı. VW yönetim kurulu ikramiyelerden maaşlara pek çok ödeneğin azaltılmasını/kaldırılmasını istiyor. 7 bin işçi VW’yi protesto etti bu hafta. Bir gelişme olmazsa işçiler 1 Aralık’ta uyarı grevine çıkacak.
Çin ile ilişkiler: Alternatif mi yoksa sorun mu?
Zamanında Schröder ile ilmek ilmek örülen Çin’le ilişkiler bu kez ayağına dolanıyor Almanya’nın. Schröder şansölye olmadan önce hem Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanıydı hem de VW Denetim Kurulunda görevliydi. Çünkü eyalet, VW’nin yaklaşık yüzde 20’lik bir payla önemli bir hissedarı. VW’nin uzun yıllar Yönetim Kurulu Başkanlığını yapan Porsche’nin büyük hissedarı Ferdinand Piëch 2019’da ölünce Schröder arkasından öygüler dizmiş, 1993 yılında VW’yi yaşadığı derin krizden çıkarıp küresel çapta bir markaya dönüştürdüğünü söylemişti. Bu arada bahsetmeden geçmeyelim, VW’nin test sürüşlerinde emisyon testlerini geçebilmek için yazılımları manipüle ettiği ortaya çıkmıştı.
Almanya ve Çin arasındaki ticaret hacmi bir miktar düşmüş olsa bile Çin Almanya’nın hâlâ açık ara en önemli mal tedarikçisi. Yalnızca Almanya değil elbette, 2023 yılında Çin ilk kez dünyanın en önemli otomobil ihracatçısı konumuna geldi. Dünya çapındaki tüm elektrikli arabaların neredeyse üçte ikisi 2023 yılında Çin’de üretildi. Bu nedenle AB yakın zamanda Çinli elektrikli araç üreticilerine ek gümrük vergisi uygulaması kararı aldı.
Bir tek otomotiv değil beyaz eşyadan ısı pompası üretimine pek çok büyük şirket artık üretim fabrikalarını Polonya’ya, Çin’e taşıyor. Yeni fabrikaları buralarda kuruyor. Hatta İsviçre bile Almanya’dan daha cazip hale geldi sermaye için.
Trump’ın seçim kampanyasında seçim vaadi olarak fosil enerjiyi, kurumlar vergisini kullanması elbette tesadüf değil.
Almanya 25 yıl ardından benzer sahnelere tanıklık ediyor. Schröder 2001’de güven oyu istediğinde seçimlere gidiliyordu, benzer bir durum Scholz için de geçerli. Schröder’in rakibi CDU’lu Merkel idi, Scholz’un rakibi CDU’lu Merz. Ana akım medya işi oldu bittiye getirip çoktan sermaye çevrelerinde CDU’lu Friedrich Merz’in yönetimi konuşulmaya başlandı.
The Economist’in yıllar sonra attığı bu başlığın bir anlamı var. Sermayenin sopası emekçilerin üzerinde dolanıyor ve Tanrılar reform istiyor: Agenda 2030!
Kaynak:
https://www.economist.com/leaders/2023/08/17/is-germany-once-again-the-sick-man-of-europe
https://www.economist.com/special/1999/06/03/the-sick-man-of-the-euro