AKP'nin Kürtçe karnesi: 'Cadı avı' mı yoksa süreklilik mi?

Son günlerde yasaklanan Kürtçe konser, tiyatro ve etkinlikler bir tür 'cadı avı' benzetmesine neden oldu. Ancak AKP'nin Kürtçeyle imtihanı başka şeyler söylüyor.

Özkan Öztaş

Önce Aynur Doğan'ın Kocaeli'deki konserinin iptal edilmesi ile gündeme gelen Kürtçe etkinliklerin yasaklanmasını, aynı şehirdeki Kürtçe tiyatro oyunu ve sonrasında Muş'taki Metin-Kemal Kahraman konserinin iptali takip etti. Bu haberlerin ardından adeta yoklama alır gibi birçok şehirden benzer örnekler geldi. Bitlis Eren Üniversitesi'nde Stêrka Karwan konserinin iptali ve bir sosyal medya paylaşımı bahane edilerek gözaltına alınan Zelal Gökçe bu süreçteki diğer örnekleri oluşturdu.

Tüm bu örneklerin ortak noktası, yasaklanan ya da iptal edilen etkinliklerin herbirinin ya AKP ya da kayyum belediyelerde meydana gelmiş olmasıydı. Dolayısıyla da gözler bir anda AKP'ye döndü ve bir tür 'cadı avı mı başlıyor?' sorusu akıllara geldi. 

Peki ama AKP'nin Kürtçe konusundaki imtihanı bu açıdan ne söylüyor bizlere? 20 yıllık iktidarı boyunca AKP'nin Kürtçe veya Kürt kültürü konusundaki siyasetinin bir açıdan tutarsız ya da ikircikli gibi görünse de başka bir pencereden bakıldığında bir sürekliliğe denk düştüğünü söyleyebiliriz. Dilerseniz tüm bu sürece yakından bakalım.

Ne inkar ne asimilasyon: 'Patron benim politikası'

soL Haber okurlarının aşina oldukları bazı hatırlatmaları yenileyerek başlayabiliriz. AKP'nin herhangi bir burjuva partisi olmadığı, emperyalist kuvvetler tarafından özel misyonlarla iktidara getirildiği, toplumun dincileştirilmesinde ve ülkenin sermayeye koşulsuz teslim edilmesinde önemli rolleri olan özel bir parti olduğu defalarca yazılıp çizildi. 

AKP, Kürt sorununu da aynı politik hattan sahiplenerek ele aldı. Önce alanı dincileştirerek tüm seküler ve ilerici unsurların törpülemeye çalıştı sonra da bu süreci sermaye için kullanışlı hale getirmenin yollarını aradı. Bir dönemin önemli bir ifadesi ile "Yeni Osmanlıcılık" olarak betimleyeceğimiz bu politikaların çıktısı olarak AKP Kürt dilini ya da Kürt kültürünü reddetmiyor, inkar etmiyor ya da yok saymıyordu. AKP açısından Erdoğan'ın mitinglerde ağzına plesenk olmuş bir ifade bu süreci en iyi betimeleyen örneklerden: "Benim Kürdüm, benim Alevim, benim işçim"... Yani eğer AKP'nin Kürdü iseniz herhangi bir sorun yoktu. Ama söz emek sömrüsüne ya da ayrımcılığa geldiğinde orada durmak gerekiyordu AKP için. En güzel örneği TRT Şeş'te yayınlanan şarkıların kasetleri evlerinde çıktığı için tutuklanan öğrenciler olmuştur sanırım. AKP kibarca "öyle evlerde toplaşıp şarkı türkü söylemeye ne gerek var. Varsa böyle bir niyetiniz sizi sahneye alalım" diyordu. Zira sahne artık AKP'nindi. 

AKP eliyle gerçekleştirilen “açılımlar” olarak sunulan TRT Şeş benzeri manevraların, halk düşmanı sermaye politikalarına zaman ve mevzi kazandırmaktan başka herhangi bir sonuç getirmeyeceği defalarca yazılıp çizildi. Bugün ise sonucunu yaşadığımız yerdeyiz. 

Ve fakat AKP'nin Kürtçeyi inkar etmeyen adımları ve uygulamaları geniş bir çevrede etkili oldu ve yankı uyandırdı. Türkiye'deki liberallere göre ülke demokrasiye koşuyor, TRT'de Kürtçe şarkılar yükseliyor, Kürtçe kitaplar yayımlanıyor ve ülke kirli geçmişinden kurtuluyordu güya. Öyle değildi ve öyle de olmadı. Dikkatli her okuyucunun gözünden kaçmayacak başka bir gerçeklik yanımızda ilerliyordu. Kürtçe TV kanalları açılırken bazı gazeteler yasaklanıyor, AKP mitinglerde Kürtçe konserler verirken bazı şarkılar sansürleniyor, Barzanili-Tatlısesli-Şivan Perwerli açılışlar yapılırken tutuklamalar devam ediyordu. AKP bu alanı her ne kadar siyasal islam ya da islam kardeşliği içeriğiyle domine etmeye çalışsa da "Şüphesiz hakikatı gören gözlere sahip olanlar için mutlak bir ibret vardı". Ancak hakikat AKP'nin açılımlarında değil memleketin işçi sınıfı siyasetinde idi. 

AKP'nin Kürtçe ile ilişkisi ya da başka bir ifadeyle 'AKP Kürtçesi'

Sanırım bu konuda en güzel yorum Bülent Arınç'a aittir. Dönemin BDP'li Kürt siyasetçilerini Kürtçe konuştukları için eleştiren Arınç gelen tepkiler üzerine "Ben Kürtçe bilmem, Kürtçeye karşı da değilim. Kürtçe bildiğim tek şey :"Xwedê ji te ra razı be"dir" demişti. Yani "Allah senden razı olsun". 

Özetle AKP'ye göre yolun sonu "Allah'a ya da paraya" çıkıyorsa Kürtçe konuşmanızda herhangi bir sorun yoktu. Ya da başka bir ifadeyle AKP'nin Kürtçesini konuştuğunuz müddetçe bir vatandaş olarak Kürtçe konuşabilir hatta çok konuşabilirdiniz. 

Ancak buna rağmen Kürtçenin kurslarda ders olarak verilebilecek olması, Kürtçe radyo ve TV kanallarının açılması, mecliste yer yer Erdoğan'ın "benim Kürdüm" cümlelerine eşlik eden Kürtçe yaptığı vurgular geniş bir kesim tarafından heyecanla karşılanıyordu. Diğer yandan her bir örnekte de AKP çamlar deviriyor tuhaf örneklere vesile oluyordu.

2013 yılında gündeme gelen TDK'daki Kürt kelimesinin karşılığı olarak "falanca yörede kütük anlamına gelmektedir” ibaresi ilginç örneklerden birisi olarak başa yazılabilir. Belki bu durum AKP'lilerin her vesilede "Kürt kardeşlerimiz" deyişindeki mesaja karşılık olabilirdi ancak dervişin fikri değişmiyordu sonuç olarak. 

TRT Şeş açılımı da bir diğer örnek. 

Şimdilerde her ne kadar TRT Kurdî olduysa da herkesin ağzına pelesenk olduğu haliyle TRT Şeş AKP'nin Kürtçe mevzusundaki bir diğer örneği oluşturuyor. Zira TRT Şeş sadece bir kanal değil bir tavır ya da bir tutumu yansıtıyor. Zaman zaman Dengbêj kayıtları almak için gittiğim köylerde "TRT Şeş'ten geliyorsan kayıt falan vermem" diyen yaşlı amcalara denk gelince daha iyi anlıyor insan. Konu bir televizyon kanalı değil, Kürt sorunu konusunda "ne tarafa düşüyorsun" demekti aynı zamanda. Pankartlara "TRT Şeş hayırsız olsun!" yazarak yaptıkları giriş her şeyi anlatıyordu aslında...

Pankartta Kürtçe TRT Şeş hayırsız olsun yazıyor

Van'da sokakları donatan AKP, Kürt açılımı ve Kürtçe için "Davos'tan Van'a millet güveniyor sana" pankartları asarken buna eşlik eden Kürtçe açılımı ise "Vanlıyam şanlıyan ne dediğini anlıyam" olmuştu. Ne dediğini anlamadığı durumlarda da -örnek olsun seçim otobüsünde "DTP Wan" yazdığı için- dönemin partisi DTP'ye w harfinden dolayı dava açılıyordu. 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Ahmedê Xanî'nin Mem û Zîn eserini yayınlarken bir yandan Kürtçe yayın yapan gazete ve dergi editörleri tutuklanıyor ve yargılanıyordu. Kürtçe yazdığı metinlerde "terör propagandası" yaptığı iddia edilen kişiler savunmalarını Kürtçe yapmak istediklerinde "bilinmeyen dil" tavrını sergileyenler konu AKP Kürtçesine geldiğinde Kürdolog kesiliyorlardı. 

Bugüne gelirsek ne cadı avı ne yeni bir gelişme: AKP bildiğimiz gibi

Son yaşanan örneklerde sıkça ifade edilen "cadı avı" kavramı dolayısıyla gerçeklikten biraz uzak kalıyor. Zira AKP'nin iktidara geldiği günden bu yana Kürt meselesindeki tüm ilerici birikimi yok sayarak ve masaya islamcı bir ağırlık vererek oturması o saatten sonra masada kimin oturduğunu önemsizleştiren bir sonucu var etti. 

Özetle AKP dün neydiyse bugün de o şekilde devam etmektedir. Ayrıca açılım süreçleri de dahil olmak üzere bahsi geçen sanatçıların ya da konuların ilk yasaklanan ya da iptal edilen etkinlikleri de değil bu örnekler.Ancak kritik bir konu AKP'nin Kürtçe meselesinde atacağı sözüm ona olumlu bir adımda pusulasını yitirecek sözde aydınlar olacaktır. Dün de öyleydi yarın da öyle olacak gibi görünüyor. İki kelam Kürtçe söz söyledi diye Nihat Doğan'ı kahraman ilan edenlerin söz konusu AKP olunca sağlıklı düşünmeleri düşük bir ihtimal konusu. 

Bugün örnek olsun Kürtçe konusunda TRT Şeş adımını atmış bir iktidarın anadilinde eğitim konusuna el atmasındaki tehlikenin farkında mıdır herkes?

Bitirirken esas tehlikeyi hatırlatalım. Bugün yaşanan sıkıntının başında yer alan şey AKP'nin Kürtçe etkinlikleri yasaklaması değil Zira AKP ilk günden bu yana bu şekilde ilerledi ve davam etti. Esas sorun yarın AKP'nin açacağı bir tür Kürt açılımı kartında AKP'nin tüm günahlarının unutulacak olmasıdır. Bunu unutturacak buna hazır liberal bir damar mevcuttur, hazırda beklemektedir ve tehlikenin büyüğü burada yatmaktadır. Zira biraz germek ve biraz da gevşetmek AKP'nin politik taktiklerinden birisi haline geldi. Bunca yasağın ardından Kürtçe konusunda ilan edilecek bir seçim paketi kimseyi şaşırtmayacaktır. 

Sonuç olarak bugün mecliste AKP'nin bu politikalarına karşı Kürtçe şarkılar söylemek beyhude bir çaba olarak görülebilir. AKP karşılık vermiyorsa sebebi Kürtçeye karşı olması değil henüz yetenekli bir AKP'li sesi keşfetmemiş olmasıdır. Seçimler yaklaştıkça onu da temin edeceklerdir.