Acacia Madencilik kurallara uymuyor. Sondajlardan en çok etkilenen Kuyluş Köyü sakinlerinden Ümit Çalık, hem Taşköprü’de hem de Sinop dahil maden sahasının tamamında yaklaşan tehlikeyi soL’a anlattı.
Arzu Kayhan
Kastamonu, İlbak Holding ve Akfen Holding ortaklığında faaliyet gösteren Acacia Maden İşletmeleri tarafından adım adım zehirleniyor.
Bir süredir Kızılırmak havzasını besleyen Gökırmak Nehri’ni kimyasal atıklarıyla kirleten şirket, maden sahasını Taşköprü’ye doğru genişletiyor. Acacia Madencilik, iktidara yakınlığı, ''beşli çete'' olarak adlandırılan müteahhitler grubunun yıldızı Mehmet Cengiz ile bağlantıları sayesinde Sinop-Kastamonu-Çankırı hattında bulunan bakır madeni genel sahasında “ÇED raporu gerekli değil” kararları aldırarak vahşi madenciliğini giderek yaygınlaştırıyor.
Şirketle aynı yerde faaliyet gösteren bir başka şirketin Cengiz Holding’in Eti Bakır’ı olması da şaşırtıcı değil. Eti Bakır A.Ş. de bir yandan Hanönü’nin güneyinde kurduğu tesisle bu sahaları genişletiyor. Cengiz İnşaat son olarak Sinop sınırlarında Boyabat ve Saraydüzü’ndeki bazı alanların Cumhurbaşkanınca statüsü değiştirilerek maden arama izni verilmesiyle buradaki ihaleyi de anahtar teslim alıp, doğu yönünde de ilerlemeye başladı.
Acacia Madencilik Hanönü’nde çevre katliamına yol açacak derecede fütursuzca faaliyetlerini sürdürürken bir süredir Taşköprü’de de sondaj çalışmaları yapıyordu. Sondajlardan en çok etkilenen Kuyluş Köyü sakinlerinden Ümit Çalık, hem Taşköprü’de hem de Sinop dahil maden sahasının tamamında yaklaşan tehlikeyi soL’a anlattı.
Acacia firması yıllardır sondaj yapıyor ama bir türlü rezerv bulamıyor
Taşköprü'ye bağlı Kuyluş köyünde sondaj çalışmaları yapan şirketin bölge halkından gizlediği, 2015 yılında işletme ruhsatı alınmış maden sahalarının varlığını araştırmaları sonucu öğrendiğini ifade eden Ümit Çalık durumu şunları söyledi:
"Şirket yetkililerine köyümüzün ileride istimlak olup olmayacağını sorduğumuzda 'Şu an öyle bir durum yok, arama çalışmalarımız devam ediyor, sadece arama ruhsatımız var, rezerv belli değil' şeklinde oyalayıcı cevaplar verdiler. Bunun üzerine köy halkı huzurunda, olmadığını iddia ettikleri işletme ruhsatını ve izinlerini kendilerine gösterdiğimde önce inkâr ettiler ve rezervin net olmadığını tekrarladılar. Halbuki 9 yıl önce ruhsat almak için hazırladıkları çalışma raporunda, sadece tek bir sahada pasha dahil yıllık 582 bin ton rezerv tespit ettiklerini yazmışlar."
Diğerleri gibi Acacia da ÇED raporu olmadan başladı, öyle devam ediyor
"Şirketin bölge halkından gizlediği konular olduğu gibi devlet kurumlarını da yanıltıyorlar" diyen Çalık, ülkedeki birçok maden şirketi gibi, ÇED yönetmeliğine göre arama ve işletme yapmaları yasak olan sahaları kağıt üzerinde çölleştirerek “ÇED raporu gerekli değil” kararı çıkartıldığını ifade etti. "Böylece yaşam alanlarımızı, ormanları, doğal hayatı, yeraltı ve yer üstü sularını engelsiz şekilde tahrip edebiliyorlar" dedi.
Çalık şu ifadeleri kullandı:
"Örneğin Kuyluş köyünde işletme ruhsatı aldıkları 201002035 numaralı sahanın çalışma raporunda, sahanın içinde ve çevresindeki sulu dereleri kuru dere olarak göstermişler. Nesli tükenme tehlikesi olan Karaca, Geyik gibi hayvanları ve bazı bitkileri özellikle belirtmemişler. Taşköprü sınırları içinde olan sahaların ruhsatlarında Hanönü yazıyor. Bu raporlarda, dinamitle patlatma yaptıklarında toz ve partiküllerin 1000 m kadar uzağa (yaşam alanlarına) ulaşabileceği yazıyor. Aynı raporda sahaya 580 metre uzaklıktaki Tekke mahallesine, patlatmanın olumsuz etkilerinin ulaşmayacağı da yazıyor. Yaklaşık İki bin yıldır yerleşim yeri olan Kuyluş köyündeki tarihi ve kültürel eserleri tescilli olmadıkları bahanesi ile görmezden gelmişler.
Bunun gibi onlarca gerçek dışı teknik veri ile hazırlanan raporları ilgili kurumlara onaylatıp izinler alarak bölge halkını insan yerine koymadan çevre katliamına devam ediyorlar. Bu usulsüz raporlara onay veren kurumlardan henüz tatmin edici bir cevap alamadım.
Burada Taşköprü Emerce köyü yakınlarına kadar olan alan proje sahası ilan edilmiş durumda. İlk etapta risk altında olan köyler Kuyluş, Akçasu, Kornopa, Oymaağaç sökü. Kastamonu ormanlarının genelinde bu tehlike var. Yaklaşan bu felaket bölge siyasetçilerinin ve yöneticilerinin gündeminde değil. Çünkü maden şirketlerinden alacakları ödenek ve istihdam artışı gibi geçici mutluluklar daha cazip geliyor. Maden bir beldeyi geliştiriyor olsaydı yüzlerce yıldır maden çıkarılan Küre ilçemiz ülkenin başkenti olurdu. Bu durumda kalıcı olarak kaybedeceğimiz ya da yaşanmaz hale gelecek olan ata topraklarımızı savunmak halkımıza düşüyor."
Sırada Sinop var
Hanönü’nde başlayan vahşi madencilik çalışmalarının başka şirketlerin de katılımıyla batıya doğru Taşköprü-Hanönü karayolunun kuzeyinde ve güneyinde ilerlemeye devam ettiğini ifade eden Ümit Çalık, doğuda ise Hanönü’nden Sinop sınırına geçildiğini, Boyabat-Saraydüzü ve hatta Erfelek ilçelerinde yakın zamanda birçok arazinin statüsü maden ruhsatı alınabilir şekilde değiştirildiğini dile getirdi.
Çalık "Önce bu arazilerde bakır madeni ruhsatı verileceği haberi çıktı, ardından bir ihale açıldı ve bilin bakalım ihaleyi kim aldı? Duyduğuma göre 'anahtar teslim' ihalede zaten başka firmanın kazanması mümkün değilmiş. Cengiz İnşaat Kastamonu’dan sonra Sinop sahasına da giriş yapmış. Sinop’taki Çevre Dostları Derneği’nin ihalenin iptali için dava açtığını öğrendim" dedi.
Şirket adı değişebilir, taktikler hep aynı
Vahşi madencilik yapan tüm şirketlerin halkı sindirmek için uyguladığı taktiklerin her yerde aynı olduğuna dikkat çeken Çalık, "Önce köylerdeki yönetici konumundaki kişileri kendi safına çek, insanları “onların arkasında devlet var, elimizden bir şey gelmez” fikrine inandır, el atından arazi topla, iş bulma vaadi ver, köylerin eksiklerini hizmet adı altında çözerek rüşvete dönüştür, bu talana karşı çıkanlara göz dağı vermek için davalar aç" şeklinde konuştu.
Çalık köylünün mücadele etmesi gerektiğini de vurguladı:
"Sonra da her biri cennet köşesi olan güzelim köyleri ya istimlak et ya da yaşanmaz hale getir. Şayet hemşerilerimiz kapımızdaki bu felakete karşı yasal zeminden ayrılmadan mücadele etmez ise yakın bir zamanda birçok köyümüz ve ilçelerimiz yaşanmaz hale gelecek. Oluşması yüzlerce sene süren ormanlarımız yok edilip teraslı şantiyeler haline gelecek. Bir taraftan köylü maaşlı iş bulduk diye sevinirken, diğer taraftan tarım ve hayvancılıktaki istihdam düşecek. Zira uzun vadede bölgenin iklimi değişecek ve diğer yan etkilerden dolayı tarım ürünleri verimli olmayacak. Köyleri istimlak olacak insanlar çocuklarına, torunlarına şantiye haline gelmiş köylerini uzaktan bile gösteremeyecek. Çünkü maden sahalarına girmek yasak olacak. Anlattıklarımı abartılı bulanlar Hanönü’ne bağlı, artık var olmayan Sepetçi köyüne bakabilirler.
Bölge halkı olarak bu talana dur dediğimizde TEMA vakfı dahil birçok çevre örgütü bize destek olacaktır. Şirketlerin tek korktuğu güç, halkın gücüdür. Yeter ki halkımız gücünün farkında olsun. Köylünün dernekleşerek mücadele etmesi, bu işle toplumsal mücadele edilmesi şart."