AB yetkililerinin Ukrayna seferinden notlar

24. AB-Ukrayna Zirvesi, bu yıl savaş koşullarında Kiev’de yapıldı. 2-3 Şubat günlerinde gerçekleştirilen temaslar ve zirve, Avrupa’da Ukrayna krizi ile ayyuka çıkan çatlakların aynası oldu.

Erdi Aydoğdu

Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından post-Sovyet ülkelerinde siyasi ve ekonomik nüfuz elde etme amacıyla geniş bir harekata girişen AB için en önemli hedeflerden biri Ukrayna oldu. Zengin doğal kaynakları, Rusya’ya komşu olması ve kökleşmiş bir anti-Rus eğilimde tezahürünü bulan ırkçılık... Bunlar Avrupa’nın iştahını kabartmaya yetiyor ve artıyordu bile. Birlik Anlaşmasının 5. maddesi doğrultusunda gelenekselleşen AB - Ukrayna Zirvesi, tıpkı bu sonuncusu gibi, ilk kez yine Kiev’de ve 1997 yılında yapılmıştı. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaştan önce, Ekim 2021’de Brüksel’de gerçekleştirilen 23. Zirve’nin metninde Rusya’ya karşı yaptırımların arttırıldığı, Ukrayna ile AB arasındaki iş birliğinin -pek çok diğer başlığın yanı sıra- askeri açıdan da geliştirildiği ifade edilmişti. Savaşın başlangıcını takiben toplanan ilk zirve olan 24. Zirve ise öncekilere kıyasla çok daha geniş bir Ortak Bildiri ile noktalandı.

Ukrayna 'demokratikleşiyor mu?'

Geçtiğimiz yılın Haziran ayında AB üyeliği için resmi adaylık statüsü kabul edilen Ukrayna’nın yerine getirmesi gereken çeşitli koşullar bulunuyor. Genel olarak “demokratikleşme” biçiminde ifade edilen reformlar kapsamında Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırılması gibi adımlar atılmış durumda ve ortak metinde de bunlar vurgulanıyor. Buna karşın, Venedik Komisyonu Ukrayna’nın hâlâ kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğunu belirtiyor.

Komisyonun özellikle altını çizdiği bir husus, yolsuzluklara karşı mücadele. Bu doğrultuda AB-Ukrayna Zirvesinin bir gün öncesinde, 1 Şubat’ta, 2014-2021 yılları arasında İçişleri Bakanı olarak görev yapan Arsen Avakov’un yanı sıra rejimin “olağan şüphelisi” oligark İgor Kolomoyski’nin evine baskın yapıldı. ABD tarafından yaptırımlara tabi tutulan ve ülkeye girişi yasaklı olan Kolomoyski, Ukrayna ne zaman demokratikleşme ve AB ile uyum mesajları verme niyetinde olsa göstermelik bazı operasyonların merkezinde duruyor. Ancak Ukrayna’nın Kolomoyski başta olmak üzere kimi patronlara karşı cüretkarlığı gitgide artıyor. Kolomoyski son dönemde Ukrayna’nın çıkarının Rusya ile işbirliği yolları aramasında olduğunu söyleyen oligarklar kervanına eklenmişti.

Zamanında Kolomoyski’nin açık desteği ile seçilen Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski, gelinen nokta itibariyle Temmuz ayında sıkı dostu ve destekçisini vatandaşlıktan çıkarma kararı alabilmişti. Son olarak Kasım’da da hisselerinin yaklaşık yarısı Kolomoyski’ye ait olan ve ülkenin en büyük petrol üreticisi şirketlerinden birisi Ukrnafta; Sıkıyönetim Yasası dahilinde devlet kontrolüne alındı. Bu bakımdan, Ukrayna’nın en güçlü oligarklarından biri olan Kolomoyski’nin suyunun ısındığını söylemek gerekiyor. Ayrıca operasyondan bir gün sonra Devlet Başkanı Zelenski tarafından duyurulan ve ABD’den gelen 2,2 milyar değerindeki askeri yardımı; Ukrayna’nın Batı desteği için neler yapabileceğini, neleri feda edebileceğini gösteren çarpıcı bir “denk geliş” olarak not düşmek gerekiyor. Ev baskınlarıyla verilen mesaj yerine ulaşmış olsa gerek. 

Ukrayna’nın üyeliği ve AB içinde bazı çatlaklar

Zirve’nin öncesinde ortak bildiri için taslak metin hazırlanırken AB ülkeleri arasındaki önemli uyuşmazlıklardan birisinin, Ukrayna’nın aday üyelik süreci ve kimi ülkelerin “fazla hızlı davranıldığı” konusundaki endişeleri olduğu iddia edilmişti.

Ortak Bildiri metninde görülen o ki Avrupa Birliği yetkilileri, Ukrayna’nın adaylık prosedürleri konusunda kat ettiği yolu takdir ediyor ve desteklediklerini söylüyor. Gel gelelim, yukarıda bahsi geçen haberde açıklandığı üzere pek çok üye devlet resmi bir değerlendirme sunulmadığı gerekçesiyle, mesafe kat edildiği konusunda dahi mutabık değil. Birlik içerisinde sözü geçen devletler en azından bu bağlamda Ukrayna lehine bir dil kullanılmasını sağlayabilmiş. Ancak üyelik sürecine dair somut adımlara ilişkin belirsizlik sürüyor. 

Ukraynalı yetkililer, 2 yıl içerisinde üyeliklerinin sağlanması konusundaki taleplerini her fırsatta yineliyor, hatta bunu bir oldubittiye çevirmeye çalışıyorlar. Zelenski, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Zirve için Kiev’e gelişini üst perdeden şu sözlerle duyurmuştu:

Avrupa Birliğinin geleceği şu an Ukrayna’da yazılıyor. Bu; özgürlük, egemenlik ve demokrasi için verilen bir savaştır!

Öte yandan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un belki de “üyelik sürecinin on yıllar süreceğine” dair beyanatını hatırlıyoruz. Üstelik Fransa konuya bu şekilde yaklaşan münferit bir üye devlet konumunda bulunmuyor.

Üyeliğe sıcak bakmayan ülkelerden bir diğeri, Avrupa Parlamentosunun Ukrayna’ya silah tedarikinin devamına ilişkin kararını açıkça eleştiren Macaristan. Orban yönetimi bunun yanı sıra, Rusya menşeili enerji ve nükleer yakıtlara ambargo çağrısının gerilimi tırmandıracağını da ifade etti. Başta doğalgaz olmak üzere çeşitli konularda Rusya’ya muhtaç olan başka ülkeler de bu gündemde en azından açıkça “Ukraynacılık” yapmaktan çekiniyor. Nitekim, her ne kadar kimi çabalar olsa da geride kalan bir yıl içerisinde Avrupa Birliği enerji kaynakları konusunda Rusya’ya bağımlılıktan kurtulabilmiş değil. Bunun çıktısı da özellikle Birlik’in küçük ülkelerinin Rusya ile zıtlaşma konusunda çekinceler taşıması oluyor. Ek olarak, çoğunluğu Avrupa’nın doğusunda yer alan bu ülkelerin, savaşın AB sınırlarına çekilmesi durumunda Rusya ile Batı Avrupa arasında bir siper görevi göreceği ve bunu istemedikleri açık. 

Karar alma mekanizmalarında Almanya başta olmak üzere modern Düvel-i Muazzama’nın hegemon olduğu biliniyor. Yine de Avrupa Birliği’nin meşruiyetinin her geçen yıl daha da sorgulanır hale geldiği şu dönemde Almanya’nın Birlik içerisindeki genel yaklaşımın aksine hareket etmesi, üstelik bunu enerji gibi yaşamsal bir sektör konusundaki tabiyetten kaynaklanan çekinceler varken yapması olası gözükmüyor. Ukrayna’nın adaylık sürecinin uzun bir süre daha devam etmesi olası görünüyor. 

Von Der Leyen’in unuttukları

Zirve sırasında düzenlenen basın toplantısında von der Leyen, AB tarafından Ukrayna’ya yapılan yardımların tam olarak 50 milyar avroya ulaştığını duyurdu. Ukrayna’nın onlar için gerçek bir ilham kaynağı olduğunu da sözlerine ekledi. Bundan yaklaşık 40 yıl önce Taliban kampını ziyaret eden dönemin İngiltere Başbakanı Thatcher, “Sizler hür dünyanın umudusunuz” şeklinde konuşmuştu. O gün bu umudun Asya’nın bağrındaki bir sosyalist iktidarı yok etmeye yönelik olduğunu biliyorduk. Şu an böyle bir güç yok. Savaştıkları Rusya da pekâlâ kendine yeni alanlar açmayı hedefleyen kapitalist bir ülke. 

Madem öyle, bugün için soralım: Avrupa Birliği, Ukrayna’dan neyin ilhamını alıyor? Yaklaşık bir yıldır ülkelerindeki Rus vatandaşlara yalnızca Rus oldukları için uygulanan faşizan yaptırımların ilhamı mı, yoksa Ukrayna’da yönetimde faşist bir grubun doğrudan söz sahibi olmasından kaynaklanan ilham mı kastettikleri?

Bir diğer başlık da Rusya’nın savaş araçlarından mahrum bırakılması gerektiğine ve AB’nin Rus petrol ürünlerini kapsayan yeni ithalat yasağının 5 Şubat Pazar gününden itibaren geçerli olacağına dair açıklamalardı. Ortak Bildiri metninde de işgalci olarak tanımlanan Rusya pek çok kez kınanıyor ve savaş suçlularının yargılanması için Ukrayna tarafından önerilen, bu suça ilişkin bir uluslararası ceza mahkemesi kurulması fikri kabul ediliyor. Tüm bunlara değinilirken emperyalist merkezlerle olan ilişkisi su götürmeyen Uluslararası Af Örgütü’nün dahi kabul etmek zorunda kaldığı Ukrayna kaynaklı savaş suçları göz ardı ediliyor.

Leyen petrol fiyatlarındaki sınırdan dolayı Rusya’nın günlük 160 milyon avro kaybettiğini ve ambargolarla Rus ekonomisinin büyük darbe aldığını söylüyor ancak IMF’in tahminlerine göre dahi Rusya’nın gelecek iki yıldaki büyüme oranı; Almanya, Fransa, İtalya gibi ülkelerin üstünde olacak. Bir yandan da toplam 18 milyar avroluk AB hibesinin 3 milyarlık ilk bölümünün ulaştığı, Zelenski tarafından birkaç gün önce duyurulmuştu. 

Ortak Bildiri bu yardımların durmayacağını ve ihtiyaç olan her alanda genişletileceğini ifade ediyor. Ukrayna yanlısı olmayan bir sesin anında “aforoza uğradığı” bir siyasi atmosferde sesleri cılız çıkıyor fakat geride kalan 70 yılın en yüksek enflasyon düzeyine ulaşmış olan Avrupa’da Ukrayna’ya bu kadar yoğun kaynak aktarılmasından rahatsız olan ciddi toplumsal kesimler mevcut. 

Yeniden inşaya doğru ilk adımlar

Zirve’deki gündem maddelerinden bir tanesi de Ukrayna ile AB arasındaki ticari ilişkiler oldu. Ukrayna’nın AB iç pazarına dahlini kolaylaştıracak bir dizi kararından söz edildi ve bunlardan övgüyle bahsedildi. Ortak Transit Sözleşmesi bu kapsamda atılan adımlardan biri, ayrıca vergi alanında işbirliği programı olan FISCALIS yoluyla Ukrayna’nın AB pazarına entegrasyonuna dair adımlar da olumlu bir gelişme olarak zikredildi. Dolayısıyla, bu Zirve’de yeni ve somut adımlar atılmadı, büyük oranda bugüne dek gelen süreçteki gelişmelerden bahsetmekle yetinildi.

Yeni Marshall Fonu” olarak kodlanan, Ukrayna’nın yeniden inşası planı şu an için yalnızca bir taslak halinde. Ortak Bildiride sadece bazı temel yaşamsal alanların (okul, rehabilitasyon evleri vb.) inşasından söz ediliyor. 

Anılan bu hususu -kısa vadede olmasa bile- Aralık 2022’de Paris’te toplanan konferansta alınan kararlar izliyor. Yeniden inşaya destek olunacağı belirtiliyor. Yaşam alanlarının kara mayınları ve patlayıcı savaş kalıntılarından temizlenmesi için yeni kabul edilen yardım paketine dikkat çekiliyor. Yeniden inşa sürecinde Ukrayna’nın sahip olduğu iktisadi ve siyasi olanaklara AB sermayesinin yanı sıra ABD’nin de göz diktiği bariz bir gerçek. Bugün Ukrayna’nın yanında saf tutan emperyalistler, ektikleri tohumların meyvesini savaşın akabinde de fazlasıyla almayı bekliyor.