'5 milyar ton moloz'la gelen yeni tehlike: Felaket gelecek nesilleri de vuracak

Büyük enkaz yığınlarının bertarafında bilimsel kriterlere uyulmadığını belirten Dr. Küçükgül’e göre toprağa gömme yönteminin yol açacağı felaketin sonuçları gelecek neslin omuzlarına yükleniyor.

Burcu Günüşen

Depremde yıkılan binaların enkazlarının kaldırılması halen devam ediyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dün yaptığı açıklamada 57 bin 29 acil yıkılacak ve yıkık enkazın şu ana kadar 40 bin 969'unun kaldırıldığını belirtti.

Enkaz kaldırma çalışmalarında atıkların döküldüğü yerler deprem bölgelerinde halkın tepkisine neden olurken, Türkiye’nin büyük bir bölümünü önümüzdeki yıllarda bir çevre felaketinin beklediğine işaret ediliyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümünden emekli Dr. Enver Yaser Küçükgül de enkaz kaldırma çalışmaları sırasında her türden tehlikeli ve zararlı atıkların dere yataklarına, tarım alanlarına, sulak alan ve meralara yığılmasının zararlarının kademeli olarak artacağına dikkat çekiyor. 

Küçükgül “adeta yangından mal kaçırırcasına” yapılan enkaz kaldırma çalışmalarında atıkları en kolay bertaraf etme şekli olan toprağa gömme yönteminin uygulandığını, bunun oluşturacağı felaketlerinse gelecek neslin omuzlarına yüklendiğini ifade ediyor. 

Depremin vurduğu 11 ilde toplam moloz miktarının 2-5 milyar ton arasında olabileceğini hesaplayan Küçükgül, bu atıkların bir an önce çağdaş atık yönetim teknolojilerine uygun tekniklerle yönetilmesi gerektiğine işaret ediyor.

‘Şu anda yapılanlar yasa ve yönetmeliklere uygun değil’

Enkaz kaldırma ve molozların taşınmasında çevreye ve halk sağlığına zarar verilmemesi için ne yapılmalı? Şu anda yapılanların mevzuata ve bilimsel görüşe uygun olduğu söylenebilir mi?

Çevre ve halk sağlığının düşünüldüğü ülkelerde enkazlar ayrıştırılarak öncelikle geri kazanım amacına hizmet edecek işlemler yapıldıktan sonra geri kalanlar nihai düzenli depolama amacıyla hazırlanmış sahalara uygun şekilde taşınarak götürülür ve önceden gruplanmış lotlara yerleştirilirken atığın türüne göre işlem yapılır. Çünkü hali hazırda oluşan atık yığınları kelimenin tam anlamıyla tehlikeli ve zararlı atık niteliği kazandırılmış, organik, inorganik menşeli atıklardır. 

Ülkemizde bir atık yönetim stratejisi ve planlaması yoktur. Normal yaşantımızda oluşan evsel ve endüstriyel atıkların nihai bertaraf işlemleri çağdaş bilime uygun değildir. Hele son deprem gibi çok geniş alanda, 11 şehrin nerdeyse büyük bir kısmı enkaz haline gelince usulüne uygun bertaraf mümkün olamamıştır. Şu anda yapılanlar da mevcut yasa ve yönetmeliklere göre yapılmamaktadır. Adeta yangından mal kaçırırcasına bir şeyleri ört bas etme isteğinin yerine getirilmesine benzer çalışmalar yapılmaktadır.

Bunun sonuçları gelecekte büyük felaketlere yol açabilir. Atıkları en kolay bertaraf etme şekli olan toprağa gömme yöntemi uygulanmakta ve oluşturacağı felaketleri gelecek neslin omuzlarına yüklemek marifetmişçesine sürekli tekrar edilmektedir.

‘Su varlığımızı kaybedebiliriz’

Molozların sulak alanlar, dere yatakları, tarım alanları, meralar gibi yerlere taşınmasının çevreye uzun ve kısa vadeli etkileri neler olacaktır?

Moloz, içeriği bileşiminin niteliğine göre ayrıştırılmamış her türden maddeyi bir arada barındıran yığınlara verilen bir adlandırmadır. Tanımından da anlaşılacağı gibi her türden organik, inorganik madde bir arada bulunmaktadır. İnorganik yapıda olan özellikle yapı malzemesi grubundan olan bileşenler kısmen ayıklanma ile geri kazanımı mümkünken bu şekilde organik bileşenlerle bir arada olurlarsa artık geri kazanım amacına uygun olamazlar ve hepsi, bulaşmaların etkisiyle tehlikeli ve zararlı atık formu kazanırlar.

Özellikle tane boyutu küçültülmüş maddeler en tehlikeli olanlardır. 25-30 mikron ve altındaki boyutlar çevresel risk değeri en yüksek olanlardır, her tür fiziksel ve kimyasal yollarla taşınarak tüm ekosistem unsurlarına zararlı olabilir.

Gündeme getirilen bu parçacıklardan birisi de asbesttir. Asbestin kanser yapıcılığı kesindir, daha binalar depremde yıkılırken oluşan tozlar asbest içerebilir, böylesi ortamda bazen en etkili maskeler bile yetersiz kalabilmektedir. Bu tozlara bulanan herkesin yıkanıp yeni giysi giymesi zararı biraz azaltabilir, ancak deprem anında ve sonrasında bu mümkün olmamaktadır.

Molozlar pulvarize su ile duşlamadan molozların toplanması ve üstü açık kamyonlarla savrula savrula taşınması ve nihayetinde uygunsuz depolama alanlarına yığılması asbest maruziyetini arttırarak kanser risk yüzdesini yükseltir.

Her türden tehlikeli ve zararlı atık formuna gelen bu atıkların dere yataklarına, tarım alanlarına, sulak alan ve meralara yığılması sonucu zararları kademeli olarak artacaktır. Yığınların içerisindeki madde etkileşimleri ile inert formdaki yapılar kimyasal, biyolojik ve bakteriyolojik tepkime mekanizmaları ile zararlı bileşen formlarına dönüşür. Özellikle alt tabakalar üstlerinde tonlarca yükün altında önce oksijen tüketilerek anaerobik ortam oluşur, ve anaerobik ortamda oluşan iyon ve moleküler yapılar ekosistem için zararlıdır. Moloz yığınlarının üzerine yağacak yağmur, kar, çığ ve kırağı vb. su sağlayıcı akışkanlar, moloz yığını içindeki maddelerle çözünme ve/veya ayrışma tepkimelerine girer. Toksik unsurların yerçekimi doğrultusunda ilerleyerek zemindeki toprak tabakalarına, ardından süzülme ve filtrasyonla yer altı sularına karışarak bu en kıymetli su kütlelerini bir daha kullanamayacağımız zehirli bileşenlere dönüştürür, yani su varlığımızı kaybedebiliriz. Yeraltı suları kirlenirse bunları arıtıp iyileştirmek kolay olmayacaktır.

Moloz yığın içlerinde meydana gelecek bozunma ve gaz oluşturma tepkimeleri sonucu pek çok türde toksik yani zehirli gazlar atmosfer karışarak yakın çevreye ve/veya taşınımlarla uzak mesafelere giderek bitki, hayvan ve insan yaşamı için tehlike yaratacaktır.

‘2-5 milyar ton gibi korkunç bir boyut karşımıza çıkar’

Deprem bölgesinde yıkılan binaların enkaz kaldırma çalışmaları halen sürüyor. Depremde ortaya çıkan toplam atık miktarı konusunda bir bilgi sahibi miyiz? Bu, öngörülemez ve planlanamaz bir durum olabilir mi?

Son depremde etkilenen alanı göz önüne aldığımızda toplam atık miktarını hesaplamak, şu anda yürütülen atık toplama tekniği ile çok zordur. Deprem bölgesinde oluşan atık diyince insanlar sadece kamyona konulan ve taşınanları düşünüyor, halbuki gerçekte gaz ve sıvı formda da çok miktarda atık oluşmaktadır. Medyada izlediğimiz kadarı ile basın muhabirlerinin ifadelerinde geçen rakamlar bile korkunç miktarları göstermektedir. Örneğin bu gün izlediğim bir haberde sadece Hatay il merkezinde günde 15 bin kamyon dolusu moloz taşındığı ifade edildi. Bu rakamı tonaj olarak günde 300 bin ton, ayda 9 milyon ton moloz sadece bu il merkezine ait katı atığı gösterir. Sadece Hatay il merkezinin molozlarını iki ayda topladığımızı varsayarsak toplamda yaklaşık 20 milyon ton olur. 11 il, ilçe ve köylerde oluşan molozların yaklaşık değeri 2-5 milyar ton gibi korkunç bir boyut karşımıza çıkar. Fakat yürütülen moloz toplama tekniği ile bu atıklar çok geniş alanlara yayıldığı için boyutun farkına varamayız.

Ayrıştırma ve geri kazanım sırasında tehlike artacak

Önümüzdeki yıllarda özellikle ekonomik açıdan zor duruma düşen insanlarımız bu moloz sahalarında ayrıştırma ve geri kazanım amacıyla atıklarda yapacağı elleçlemelerle tehlikeyi arttıracaklardır. Moloz yığınlarından metal, ahşap, tekstil gibi geri dönüştürülebilir maddeleri ayıklarken hem kendileri hem de çevre için zarar oluştururlar. Molozların döküldüğü sahaların toprağı da zehirleneceği için buralarda bir daha tarım yapılamayacaktır. Hele molozlar içerisindeki elektrik ekipmanları ve kabloların bakır metalini ayırmak için genellikle yakma yöntemi uygulanır. PCB, PAH ve benzeri molekülleri içeren polimerler yakıldığında dioksin gibi kanserojen gaz bileşenlerde çevreye yayılarak geri dönüşümü mümkün olmayan zararlar oluşacaktır.

Yetkililerin bir an önce çağdaş atık yönetim teknolojilerine uygun tekniklerle bu moloz yığınlarını yönetmesi gerekir.