Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü.
soL yazarı Burçak Özoğlu "Kelebeksiz 25 Kasım olmaz" başlıklı bugünkü yazısında 25 Kasım'ın “gerçek” tarihsel öyküsünün hatırlanması gerektiğini vurguladı.
"Kadına yönelik şiddet ile mücadele, eşitlikçi, özgürlükçü ve aydınlanmacı ideoloji; sömürüyü ve gericiliği hedef alan örgütlü mücadele; emperyalizme karşı duruş; devrimci dayanışma ve direniş olmadan olmaz. Uzun lafın kısası, 25 Kasım, Kelebekler olmadan olmaz" diyen Özoğlu'nun 25 Kasım'ın gerçek tarihsel öyküsünü anlattığı yazısından bir bölüm şöyle:
'Kelebekler lakabı örgütsel kod adlarıydı'
"25 Kasım 1960’ta Patria, Minerva ve María Teresa Mirabal, nam-ı diğer Kelebekler (Las Mariposas), Dominik Cumhuriyetindeki diktatörlük tarafından rejime karşı direniş örgütledikleri için alçakça katledildiler. Onların mücadele öyküsünü anmadan 25 Kasım’ı geçirmek olmaz. Mirabal kardeşler, Trujillo rejimine karşı mücadele eden “14 Haziran” devrimci örgütünün öncü kadroları arasındaydılar. Kelebekler lakabı,14 Haziran hareketi içerisindeki örgütsel kod adlarıydı. Bağlı oldukları örgüt ise adını, 1959’da diktatör Trujillo’yu devirmek için denizden adaya çıkan 50 devrimcinin öldürüldükleri tarih olan 14 Haziran’dan alıyordu. Ülkelerindeki rejimin, zorba, sermaye yanlısı ve ABD işbirlikçisi karakterine karşı mücadele ediyorlardı. Aynı yıllarda, Batista rejimine karşı mücadelesini sosyalist bir zaferle kazanmış Küba’lı devrimcileri yakından izliyorlardı. Örgütlü, dayanışmacı ve direnişçi bir mücadele içerisindeydiler. İşte bu yüzden, onların mücadelesine atfedilen bu günde, onların devrimciliğine, zorba diktatörlük karşısında yürüttükleri anti-faşist direnişe, ve hepsinin ötesinde örgütlü mücadelelerine değinmeden olmaz.
“Belki de bize en yakın şey ölüm fakat bu beni korkutmuyor, adalet için savaşmaya devam edeceğiz” diyordu Maria Teresa. “Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım gerekirse hayatımı da” diye devam ediyordu Patria Mercedes. Kararlı ve direngen bir devrimci lider olan Minevra da “Beni öldürürlerse, kollarım mezarımdan çıkar, uzanır ve daha da güçlenirim” diye tamamlıyordu kardeşlerinin sözlerini.
'Kadının kurtuluşunun insanlığın kurtuluşu ile bir ve aynı şey olacağını görmeden olmaz'
Mirabal kardeşler, ülkelerine adalet, eşitlik ve özgürlük getirmek için yaşamlarını ortaya koydukları bir mücadele içindeydiler. Karşılarına halk düşmanı, anti-komunist, faşist bir rejimi almışlardı. Aynı örgütlü mücadele içerisinde yoldaş oldukları eşlerini hapishanede ziyaretten dönerken, ıssız bir dağ yolunda yolları kesildi. Arabalarının sürücüsü Rufino de la Cruz da dahil dört kişi, dövülüp boğularak öldürüldüler, bedenleri arabaya geri yüklenip kaza süsü vermek için uçurumdan aşağı itildi. Kimse olayın kaza olduğuna inanmadı, nitekim olaya karışanlar da kısa sürede çözülüp gerçeği anlattı. Onların ölümü, gözü dönmüş canilerin kişisel sapkınlıklarının değil, faşist bir diktatörlüğün siyasal, ideolojik ve sınıfsal şiddetinin sonucu oldu. Yani 25 Kasım gününde bu üç devrimci kadının yürüttükleri siyasal ve ideolojik mücadelenin kapsamını ve onlara yönelik şiddetin nasıl bir zorbalığın ürünü olduğunu iyice anlamadan olmaz. Bu da ikincisi.
Üçüncü de şöyle: Mirabal kardeşlerin alçakça katledilmesinin ardından, tam da Minerva’nın öngördüğü gibi, kolları mezarlarından çıktı, uzadı ve yayıldı. Ülkede diktatör Trujillo zorbalığına karşı direniş yükselmeye başladı. Ancak bu sefer de bu yükselişteki devrimci tehdidi gören ABD karanlığı devreye girdi ve direnişi halkın elinden alarak Trujillo rejiminin yerine, anti-komünist çizgiyi sürdürecek, “kamulaştırmayı yasaklayan, mülkiyet haklarını devlet korumasına alan, kiliseye saygılı” bir ABD “demokrasisi” yerleştirildi. ABD emperyalizmi, yanıbaşında devrimci Küba’ya dair tüm karanlık planlarını rahat devreye sokabilmek için “güvenli” sular yaratmak peşindeydi. Yani, bu günü kadına yönelik şiddete son vermek için anacaksak, karşısında olduğumuz şiddetin, emperyalist saldırganlıkla nasıl bulaşık olduğunu, kadının kurtuluşunun, insanlığın kurtuluşu ile bir ve aynı şey olacağını da görmeden olmaz."