Küba Devrimi için önemli bir adım: 26 Temmuz

Fidel Castro ve yoldaşları tarafından 26 Temmuz 1953'te Moncada Kışlası'na yapılan baskın, Küba Devrimi'nin dönüm noktalarından bir tanesi oldu. Komünist dergisinin son sayısında yayımlanan Onur Çuvalcı'nın konuyla ilgili yazısını soL okurlarıyla paylaşıyoruz.

“26 Temmuz Hareketi alt tabakaların, alt tabakalar için ve alt tabakalarla oluşturulan devrimci örgütüdür.

26 Temmuz Hareketi hiç kimsenin politik fitne veremeyeceği Küba işçi sınıfının kurtuluş umududur, ataları tarafından özgürleştirilen topraklar üzerinde paryalar halinde yaşayan köylünün toprak umududur, göçmenlerin, üzerlerinde çalışamadıkları ve yaşayamadıkları topraklarına geri dönüş umududur, açlara ekmek ve unutulmuşlara adalet umududur.

26 Temmuz Hareketi bu mücadelede 10 Mart 1952’den beri düşenlerin davalarını sürdürür ve sükûn içinde ulusa, onların eşlerine, çocuklarına, ailelerine ve kardeşlerine, devrimin mağdurları tehlikeye atmayacağını beyan eder.

26 Temmuz Hareketi yakın saflara sıcak bir davetiyedir, kolları Küba’nın tüm devrimcilerine, ufak tefek partizan farklarını ve daha evvel yapılan hiçbir ayrımı gözetmeksizin açıktır.

26 Temmuz Hareketi ülkemizin canlı ve sağlıklı geleceğidir, halka sözü verilmiş onurdur, vaat yerine getirilecektir.”

Fidel Castro Ruz
19 Mart 1956

26 Temmuz Hareketi Fidel Castro önderliğinde 1955 yılında kuruldu. Adını, 1953’te Moncada Kışlası’na yapılan saldırının gerçekleştiği gün olan 26 Temmuz’dan almıştı. José Martí’nin düşüncelerine dayanan ulusal, antiemperyalist ve demokratik ideolojiye sahipti. Dönemin, Fulgencio Batista diktatörlüğüne karşı oluşturulmuş en önemli örgütlenmelerinin başını çekiyordu. Fidel ve yoldaşlarının adaya geri dönmelerinin ardından, 26 Temmuz Hareketi, 1956’da Sierra Maestra’da, Batista güçlerine karşı bir gerilla kampı kurdu. Bu, 1959’un hemen başında gerçekleşecek olan Küba Devrimi için son derece önemli bir dönemeç oldu.

26 Temmuz Hareketi, 1961 yılında Sosyalist Halk Partisi başta olmak üzere bir dizi devrimci örgütle birleşti. Bir dizi adımdan oluşan birleşme sürecinin sonunda, Küba Komünist Partisi kuruldu.

26 Temmuz Moncada Kışlası baskını
10 Mart 1952 tarihinde Küba’da darbe olmuş ve Fulgencio Batista diktatörlüğünü ilan etmişti. Darbeye gösterilen toplumsal tepkilerin sonrasında, 26 Temmuz 1953 tarihinde ülkenin doğusunda Oriente eyaletindeki Santiago de Cuba kentinde bulunan Moncada Kışlası’na Fidel Castro ve yoldaşları bir baskın düzenledi. Baskının düzenlendiği kışlanın konumu kritikti. Santiago de Cuba, etrafı dağlarla çevrili izole bir bölgede yer alıyordu. Ayrıca Havana’ya olan uzaklığı sebebiyle Batista tarafından gönderilecek destek kuvvetlerinin zamanında ulaşması güçtü. Kışla zapt edildiği takdirde, coğrafyanın avantajı kullanılıp savunma açısından üstün konuma geçilecekti. 1953 yılında Moncada Kışlası “Antonio Maceo” alayının merkezi konumundaydı. Öneminden dolayı ülkedeki ikinci büyük kışla idi ve bin kadar asker barındırmaktaydı.

Hareket için gerekli kaynaklar zengin bireylerin ya da yozlaşmış politikacıların yardımlarını almadan sağlanmıştı. Davaya gönül koyan aydın ve öğrenciler arasında fotoğraf stüdyosu olan ekipmanını satmış, bir diğeri aylar boyunca biriktirdiği ücretini ortaya koymuş ve evindeki eşyaları satmış, öbürü mesleğini 300 dolara satmış böylece her biri benliklerini arka planda tutmuş ve hedef uğruna ortak yararı gözeten bir cömertlik sergilemişlerdi.

Oluşturulan kaynaklarla 165 tüfek ve 22 tabanca elde eden hareket, Santiago de Cuba sırtlarında “Siboney” adında bir tavuk yetiştirme çiftliğine yerleşti.

Saldırının gerçekleştirileceği gün bir karnaval Pazar’ıydı. Dolayısıyla geleneksel olarak adanın dört bir tarafından pek çok gencin kentte olduğu varsayımıyla savaşçılar dikkat çekmeyecekti.

25 Temmuz akşamı Fidel Castro yoldaşlarına çok kısa bir direktif mesajı gönderdi. Mesajında tıpkı 1868 ve 1895 yıllarında filizlenen Küba kurtuluş mücadelelerinde olduğu gibi, yine ülkenin doğusundan başlayan bir mücadelenin haberciliğini yaptıklarını, bu saldırıda ölümün de zaferin de olabileceğini, ama tıpkı ataları gibi “Ya özgürlük ya ölüm!” yakarışıyla hareket edeceklerini yazmıştı. Sloganlarının öldürmek değil, ancak mümkün olduğunca hayatta kalmak olduğunu eklemişti. Mesaj açıkça devrime giden yolda Moncada baskınının önemini vurgulamaktaydı.

Saldırı günü 135 devrimci arasından dördü hareket noktası olan çiftlikte beklemiş, 131 devrimci sabah 4.00 sularında araçlarla Santiago’ya doğru yola çıkmıştı. Abel ve Raúl önderliğindeki bölükler hedeflerine ulaştı. Sivil Hastane ve işitme merkezine vardılar. Fidel komutasındaki esas grup planlandığı gibi silahsız bir biçimde kontrol noktasına kadar gelmişti ancak 3 numaralı postaya kadar. O sırada beklenmedik şekilde bir devriye belirmiş ve kenar sokakların birinden çıkan bir çavuşun zamansız ateş etmesi ile kışladaki tümen uyarılmış ve birliğin hızlıca mobilizasyonu sağlanmıştı. Bu sürpriz karşısında çatışma kışla dışında ve savaş konumunda gerçekleşti. Koşulların güçlüğü dolayısıyla bu savaşın sürdürülmesinin toplu intihar olacağını düşünen Fidel Castro çekilme emri verdi. Ve Moncada Kışlası baskını başarısızlıkla sonuçlandı.

26 Temmuz baskınından 26 Temmuz Hareketi’ne
26 Temmuz 1953 günü gerçekleştirilen baskın başta Bayamo ve Santiago kentleri olmak üzere tüm ülkeyi sarstı. O tarihten itibaren davaya katılan pek çok devrimci, tek bir el bile ateş etmeden Batista askerleri tarafından hunharca katledildi. Ancak davaya katılmak isteyen, devrimcilerin yaralarını sarmak isteyenler, hastanelerde yardım eli uzatanlar günden güne artmaktaydı. Durumu hazmedemeyen Batista hükümeti Santiago kentini kuşatma altına aldı ve Sosyalist Halk Partisi’nin yayın organı olan “Bugünün Haberleri” adlı gazeteyi kapattı. Tüm ülkede gazete ve radyolara çetin sansür koşulları uygulanmaya başlandı, kitle hareketleri engellenmeye çalışıldı.

Adını Moncada Kışlası baskını tarihinden alan 26 Temmuz Hareketi, 12 Haziran 1955’te Batista rejimi hüküm sürerken kuruldu. Baskın sonrasında yakalandığında şans eseri öldürülmekten kurtulan Fidel'in, tutuklandıktan sonra mahkeme karşısında yaptığı “Tarih Beni Aklayacaktır” adlı ünlü savunma, 26 Temmuz Hareketi'nin manifestosu haline geldi. Binlerce baskısı yapılarak dağıtılan savunma metni sayesinde pek çokları harekete katıldı. Savunma, 1955 yılında Fidel ve tutuklanan diğer eylemcilerin afla serbest bırakılmasını sağladı. Fidel ve Raúl cuntayı devirmek üzere bir gün geri döneceklerine söz vererek Meksika'ya giderken, bu sürgün dönemini isyana hazırlık dönemi olarak tarif ettiler.

Hareketin güçleri önce Rafael García Bárcenas önderliğindeki Ulusal Devrimci Hareket, Ortodoks Gençlik’in bazı üyeleri ve daha sonra Frank Pais önderliğindeki Ulusal Devrimci Eylem grubu ile birleşti. Nihai hedefin tiran Batista’yı devirmek olduğu harekete, daha sonra çeşitli siyasi kökenlerden gelen pek çok genç katıldı.

Hareket 1955 ve 1956 yılları boyunca, ülke çapında hem bölgesel hem de ulusal ölçekte örgütlenme faaliyetleri yürüttü. Bu süre zarfında Fidel ve arkadaşları Meksika’da ülkeye dönme hazırlığı yaptılar. Bu grup Küba’ya ayak bastığında silahlı bir devrim mücadelesi başlatılacaktı.

25 Kasım 1956 tarihinde Fidel ve Raúl, Frank Pais'in önderlik ettiği yeraltı kent örgütü ile buluşmak üzere, içlerinde birkaç yıl içinde devrimin önemli liderlerinden olacak Che, Almeida ve Camilo'nun da bulunduğu seksen bir kişilik bir grupla, adı Granma olan bir tekne kiralayarak Küba'ya doğru yola çıktı. (Granma yatı bir zamanlar Cumhurbaşkanlığı Sarayı olan ve bugün Devrim Müzesi olarak hizmet veren binada sergilenmektedir.) Yolculuk sırasında bu genç ve kararlı devrimcilerden birinin gemiden düşmesi üzerine, Fidel'in “tek bir kişiyi bile arkamızda bırakmayacağız” sözleri sonrasında, bir günü kayıp arkadaşlarını aramak için geçirdiler. Bu gecikme nedeniyle Küba'ya, öngörülenden daha geç varıldı ve planlanan buluşma gerçekleşemedi. Grubun gelişinin istihbaratını alan Batista askerleri ile çatışma yaşandı. Çok az kişinin kurtulduğu bu çatışmada 26 Temmuz Hareketi ikinci yenilgisini aldı, ancak kararlı devrimciler yılmadılar.

O tarihten sonra Küba'da mücadele kırsalda Fidel Castro önderliğindeki silahlı mücadele örgütü 26 Temmuz Hareketi ile kentlerde ise kırsala erzak, silah ve kadro yardımı sağlayan direniş örgütleri ile sürer. Ayrıca Sosyalist Halk Partisi ve sendikalarda örgütlü işçi sınıfı ve çeşitli meslek grupları ile aydınlardan oluşan toplumsal direniş, ülkedeki eşitlik ve bağımsızlık mücadelesini örmeye devam etti. 26 Temmuz Hareketi bu süreçte devrimci öğrenci grupları ve sosyalistlerle işbirliği yapmış ve farklı stratejileri ve özgünlükleri olan odaklarla birlikte çalışmıştı.

9 Nisan 1958’de genel grev kararı uygulandı. Kent kadroları genel grevi zafere giden yol olarak değerlendirirken, 26 Temmuz Hareketi, kuşkuları olmakla birlikte genel grev önerisini kabul etti. Grev gününde pek çok devrimci, sendikacı ve aydın yaşamını yitirdi. Dolayısı ile Sierra Maestra’ya yapılan yardımlar sekteye uğradı. Yenilgiden yaklaşık bir ay sonra Sierra Maestra’da gerçekleştirilen toplantıda yapılan özeleştirinin ardından, kent milisleri dâhil tüm kuvvetlerin Fidel Castro’ya bağlanmasına karar verildi. Eleştiriler arasında Sosyalist Halk Partisi’nin işçiler arasındaki örgütlülüğüne yeterince önem vermemek, kentte silahlı çatışmanın güçlüklerini değerlendirememek gibi argümanlar bulunmaktaydı.

Devrimci güçler mücadelelerine kararlılıkla devam ettiler ve Batista kuvvetlerini adım adım gerilettiler. Nihayet 1 Ocak 1959 sabahında devrimci bir hükümet kuruldu. Devrimci hükümet pek çok yerel inisiyatifin ve kent konseyinin oluşmasını sağladı.

Fidel Castro ve yoldaşlarının zaferi şüphesiz Küba halkının zaferidir. 26 Temmuz 1953’te başlatılan mücadele, sosyalist devrimle taçlandırılmıştır. Bugün Küba halkı umutlu, ömrü uzun, sağlıklı ve bilinçli nesiller yetiştiriyorsa, bunu sosyalist devrime borçludur. Dünya halkları için umut olmaya devam eden sosyalist Küba’nın varlığı, diğer ülkelerdeki işçi sınıfı mücadelelerine ilham olmaya devam ediyor. 26 Temmuz bugün tüm dünyada çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Dünya halkları Küba ile dayanışma mesajları veriyor. Küba yalnız değildir. Küba yalnız olmadığı için dünya halkları umutludur.

Onur Çuvalcı