Söyleşi: Komünist metal işçileri anlatıyor

'Çok basit bir şey var bir de, kapitalist bir ülkede yaşıyorsan örgütlü olmaktan değil örgütsüz olmaktan korkacaksın.'

Gebze’de metal fabrikalarında çalışan partili işçilerle, komünist bir metal işçisi olmak, metal sanayiinde komünist işçi örgütlenmesinin olanakları üzerine konuştuk. Atalay, Erdoğan ve çalıştığı fabrikada işyeri sendika temsilcisi olan Mehmet, sorularımızı yanıtladı

Komünist bir metal işçisi olarak partili kimliğinizle düşüncelerinizi açık bir biçimde dile getirebiliyor musunuz?

Erdoğan: Fabrikalarımızda şöyle bir gerçeklik var. Ülkedeki siyasal gündeme ilişkin insanlar kendi aralarında konuşurken “ya bu komünistler ne diyor” diye mutlaka sorarlar. Muhafazakârı da milliyetçisi de bunu soruyor, merak ediyorlar ve tartışmayı bizim belirlediğimiz denklem üzerinden yapmayı seviyorlar. Fabrikada bir iş kazası olduğu zaman adam kendi cemaatine koşmuyor bizim yanımıza geliyor. Fabrikalarda “mücadele edilecekse bunu bu adamlar yapıyor” diye bir düşünce hakim. Bugüne kadar partili kimliğimizi hiç saklamadık.

Sendikalı işyerlerinde çalışıyorsunuz işyerinizde ekonomik mücadelenin örgütlü bir şekilde veriliyor olması siyasal çalışmalarda işinizi kolaylaştıran bir etken mi?

Atalay: Sendikalar siyasetin dışındadır düşüncesi çok fazla hakim olmuş durumda. Sendikal mücadele ayrı bir şey siyasi mücadele ayrı bir şey diye bakıyor işçi. 2 yılda toplu sözleşme gören bir işçi tüm programını buna göre yapıyor, onun haricinde Türkiye’de yaşanan gelişmelere dair sadece çay aralarında ancak konuşuyor. Örneğin şu an kıdem tazminatı gündemde, kıdem tazminatı başka bir şey hükümet başka bir şey diye bakılıyor. Ya da hükümet grevi ertelemiş, buna karşı bir şey diyemiyor. Buradaki eksiklik sendikayla giderilecek bir şey değil. İşçinin sadece alacağı zamma kilitlenmesinin bizim önümüzü açan bir tarafı yok. Sendikal mücadele siyaset olmadan işçi sınıfını ileriye taşıyamıyor. İşçi sınıfı siyasetin dışında kalmamalı.

Geçen yıl MESS grevinde komünist işçilerin nasıl bir rolü oldu?

Atalay: Metal grevinde komünist işçiler sınıfın iradesini ortaya koyarak grevin öncülüğünü yapmış oldular. Başlangıç itibariyle sıkışmışlığı açacak bir kanal yaratma adına komünistler irade koydu sendika içerisinde. Fabrikalarda arkadaşlarımızın, bizimle bağlantıda olan dostlarımızın işçileri ileriye çekmesiyle sonuna kadar grevi savunduk. Ama bu sadece ekonomik taleplerin ötesine taşabilecek bir mekanizmayı yaratmak üzerinden kurguladığımız bir şeydi. Sözleşmelerimiz yüzde 5 mi olsun yüzde 10 mu olsun meselesinin çok ötesine geçecek bir zemine oturdu çalışmamız. Elimizden geldiğince o zemini güçlendirmeye çalıştık. Grev öncesinde fabrikalarda bir tane bile grev karşıtı işçi çıkmadı, bu kritik bir şeydi. Bu tek başına sendikanın talepleriyle olan bir şey de değildi, Gezi’nin sonrası olması bir etkendi mesela. Ülkenin içinde bulunduğu durum da sendikayı, işçileri greve iten önemli bir etkendi.

Bulunduğunuz fabrikalarda komünist kimliğin meşruluğu olduğuna değindiğiniz, bu meşruluk üzerinden nasıl yol alıyoruz, kolay mı örgütleniyoruz?

Mehmet: Evet fabrikalarda yaptığımız en iyi şey orada komünist kimliğimizi meşrulaştırmış olmamızdır. Bunu sağladığımız için, kavga verilecekse, bir şeye tepki gösterilecekse bunu nasıl örgütlerizin arayışına giriyoruz. Tabi insanlarda inanmak ile ilgili bir problem de var, bunu aşmaya çalışıyoruz. Ülkenin gündeminde, sınıfın gündeminde bir şey olduğunda insanlara sosyalizmin tek çıkış olduğunu anlatabiliyoruz, karşılık da görüyor, ama insanlarda bunun gerçekleşebileceğine dair inancı yaratmakta zorlanıyoruz. Örneğin Gebze’de çoğu fabrikada temas ettiğimiz işçiler var. Partili işçi sayısının diğer fabrikalarda görünür olması, meşruluğun artması bu inancı güçlendirecek. Bir de şu var ki, biz sadece fabrikanın kendi sorunlarına gömüldüğümüz anda sorunlar yaşıyoruz, ama ne zaman ki ülke gündemiyle fabrika gündemlerini birleştiriyoruz o zaman rahatlıyoruz, önümüz açılıyor.

Yaşamının merkezinde neden parti ve sosyalizm mücadelesi var?

Atalay: Yoksulluğu reddediyoruz en basitinden. Bunu kabul etmediğin andan itibaren başka bir şeyi sorgulamaya başlıyorsun. Bir düzen düşünün ki çocukların tecavüze uğradığı bir toplumsallık üzerinde yaşayabiliyorsa, doğal olarak bunu reddettiğinde hayata partililiği ve sosyalizm mücadelesini koyman gerekiyor, çünkü ondan aşağısı zaten kurtarmıyor ki. Çalışma koşullarımız gerçekten iyi değil. Sendikalı ya da sendikasız işyeri ayrımı olmadan. Sendikalı işyerleri belki daha iyi deniyor, ama bunu söylerken sendikasız işyerlerini veri alıyoruz. Çok basit bir şey var bir de, kapitalist bir ülkede yaşıyorsan örgütlü olmaktan değil örgütsüz olmaktan korkacaksın. Çünkü kapitalizm bütün pisliğini örgütsüz insanlara enjekte etmeye çalışır.

İşçi sınıfı artık muhafazakâr bir toplumsallıktan mı ibaret? Gericiliği fabrikalarda nasıl hissediyorsunuz? Nasıl mücadele ediyorsunuz?

Erdoğan: Gericilik fabrikalarda bizi boğuyor tabii, belki bizi boğduğundan fazla alevi işçiyi kadın işçiyi boğuyor. Şuan örneğin oruç tutan-tutmayan çatışmasını yaşayan insanlar var ve bu insanlar muhtemelen kendilerini yalnız hissediyorlar. Burada o insanların yalnızlığını giderebildiğimiz oranda bu havzada örgütlenebiliriz aynı zamanda. Tabii beraberinde çok farklı olanaklar da önümüze çıkmış durumda. Belki hiç geçmişte temas kuramayacağımız insanları örgütlenmeye açık hale dönüştürüyor. Gericiliğin toplumsal olarak üzerimizde yarattığı bir baskı var, ama bir de bunun bir karşıtı var. Arkadaşlar fabrikalarda bir meşruluğumuz olduğundan bahsetti, bence bunun altında yatan en önemli sebep Atalay’ın, Mehmet’in, Erdoğan’ın birilerini temsil ediyor olması, orada bir karşıtlığı temsil ediyoruz, komünistler iyi insanlardır dendiği kadar gericilik karşıtlığını temsil ettiğimiz için de meşruluk sağlıyoruz.