İşçiler soL'a konuşuyor: Patron olmasa da işçi olur, çok da güzel olur...

Zonguldak Kilimli'deki Eren Enerji'de çalışan ve işçi düşmanı patronlarla mücadele eden işçiler, yaşadıkları hukuksuzlukları, tehditleri, baskı ve gözdağı hamlelerini, yıldırma politikalarını soL'a anlattı...

Haber Merkezi

Zonguldak’ın Kilimli ilçesine bağlı Çatalağzı beldesinde faaliyet gösteren Eren Enerji’ye ait termik santralde sendikalaşma sürecinde işten atılanların sayısı artarken, işçilerin mücadelesi devam ediyor.

Ağustos ayında üç işçi DİSK’e bağlı Enerji-Sen’e üye oldukları gerekçesiyle Eren Enerji yönetimi tarafından hukuksuz bir biçimde işten çıkarılmıştı.

Eren Enerji yönetimi sendikalı olan işçileri önce tehditle sendikadan istifaya zorlamış, bu gerçekleşmeyince işlerine son vermişti.

Bu hukuksuzluk karşısında 24 Ağustos tarihinde Enerji-Sen’in işçilerle birlikte gerçekleştiği basın açıklamasını, her hafta cuma günleri Eren Enerji önünde yapılan eylemler takip etti. Bu süreçte işten atılanların sayısı da 13’e yükseldi.

Dışarıda devam eden eylemler, içeride işçilerin örgütlenme arayışı sürerken, patronların imdadına Hak-İş yetişti. Yandaş Hak-İş’e bağlı Enerji-İş Sendikası, sınıf mücadelesinin teslim alınması için bilindik yöntemi izleyerek Eren Enerji’de AKP’li olduğu bilinen işçilerin desteğiyle örgütlenmeye başladı.

Eren Enerji’de çalışan bir işçiyle şirketteki sendikalaşmaya giden süreci ve bu süreçte yaşananları konuştuk...

Eren Enerji’de ne zaman işe başladın? İşe başladığında bugün yaşanan veya benzeri başka problemler var mıydı? Gözlemlerin nasıldı?

Ben 2015 yılında iş başı yaptım. Başlangıçta işçiler içerisinde memnuniyetsizlikler vardı fakat bu şekilde tepkiler göze çarpmıyordu.

Tepkiler ne şekilde gelişti? Gözlemlediğin ve içerisinde bulunduğun kadarıyla anlatabilir misin?

Santralin liman kısmı vardır.Orada işçiler kendi aralarında konuşurlarken “yapsa yapsa o yapar” diye birbirlerine başka bir işçi abiyi öneriyorlardı. Burada bahsedilen kişi, aklına güvenebileceğimiz ve işaret ettiği yolda ilerleyebileceğimiz bir işçi. Onun bize öncülük yapabileceği söyleniyordu.

Problem nedir peki?

Problemimiz şirketin yürüttüğü ücret politikası. Maaşlar zamanında yatıyor, ancak enerji sektörü gibi ağır bir iş kolunda hak ettiğimizden çok daha düşük ücretler ödeniyor. Patronların düşüncesi “çok iş az para.”

Sendikaya üyelik konusuna gelecek olursak, sendikalaşma sürecinden nasıl haberdar oldunuz?

Ekip başları ekiplere sendikanın geldiğini ve herkesin üye olması gerektiğini duyurdu. Tabii bunun çalışmaları daha önceden yapıldı. Limanda bulunan iş makinelerinde çalışanlar ücretlere tepki gösteriyor ve istedikleri zammı elde edemeyince santrale sendikayı sokmaya karar veriyorlar. Bu durum bize de bir yol açtı ve biz de sendikalı olmayı kabul ettik. Çünkü sömürü ve haksızlık santralin her kısmında var ve bunun aşılması gerektiği konusunda hemfikiriz. Dediğim gibi mesele konuşuluyor ve işçiler arasında gündeme getiriliyor. Toplantılar düzenleniyor ve önce yaklaşık yüz kişi toplanıyor. Ancak bu toplantıların yapıldığı süreçte öncülük eden birkaç işçi süreci terk ediyor.

"SENDİKAYA ÜYE OLANLAR FİŞLENDİ"

Bu sürecin santral içerisinde çalışırken size yansıması oluyor mu?

Evet, olmaz mı… Saha kontrol şefi, alanda çalışan işçilere tek tek sendikaya üye olup olmadıklarını soruyor. Yani sendikaya üye olanları fişliyorlar. Bu şekilde patronun tarafında kalıp yalakalık yaparak terfi alanlar oluyor.

“ÇATES ÖZELLEŞTİRİLDİ, TTK NEREDEYSE DURDU, ÇALIŞACAK ALAN KALMADI”

Diğer işçilerin tepkileri nasıl oluyor?

Enerji-Sen’in örgütlü üye sayısı yeterli değilmiş. Zaten DİSK’e üye olan birkaç işçi de işten çıkarılınca işçiler arasında “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı gelişmeye başladı. Patronların da ihtiyacı olan şey tam da bu, korku hali. Birkaç işten çıkarma ile süreci kolayca kontrol etmiş oldular. Şimdi işçilerin bazıları hala Enerji-Sen ile görüşüyor ancak büyük bir kısmı korkuyor ve geri çekiliyor.

Yani patronlar işçilerin DİSK’te örgütlenmesinin önüne bir şekilde geçti. Peki şimdi ne olacak?

Şimdi Hak-İş diye bir sendika gelmiş.Yaklaşık 300 kadar işçiyi örgütlemişler. Hak-İş ve DİSK’e üye olanların dışındaki işçiler ise korkuyor.

Neden korkuyorlar?

Zonguldak’ta iş alanı yok. Eren Enerji, santralin kurulduğu toprağı değerinin çok altında bir fiyata sahiplerinden satın alıyor. Ancak buradaki toprak sahiplerine Eren Enerji’nin ödediği para çok geliyor. Eren Enerji yerelden işçiler çalıştırmaya başlıyor ve insanlar bir şekilde elde ettikleri işlerini kaybetmek istemiyorlar. Çünkü burada işsiz kalmak demek gurbete gitmek demek. İnsanlar kendi topraklarında doymak ve yaşamak istiyor. Bu en büyük ve en doğal hakları. Öte yandan bir elektrik santralinin yanılmıyorsam 100 km yakınında herhangi bir yerleşim alanı bulunmamalı. Rusya, Ukrayna, Avrupa ülkeleri bunu yasallaştırmış. Termik santrallerin etrafında insanlar yaşamıyor. Ancak bizde böyle bir yasa bulunmuyor. Bacalardan yayılan zehirli gazın insanları, hayvanları ve toprağı zehirlenmesine göz yumuluyor. Sadece işçiler değil çevrede yaşayan tüm insanlar, bitkiler, hayvanlar, hatta denizdeki balıklar bile tehlike altında. Devlet bu yöredeki yaşamları koruma altına almamış, hükümet canlıların yok edilmesinin önünü açmış durumda. ÇATES özelleştirildi, TTK üretimi neredeyse durdurdu. İnsanların çalışacak alanı neredeyse kalmadı. Kendi imkanlarıyla göçüp başka yerlerde hayat kurmak gibi bir lüksleri de yok. Bizler, vergilerin bu kadar arttığı, enflasyonun ve işsizliğin bu kadar yüksek olduğu bir ülkede bir şekilde ekmek parası kazanmak zorundayız. 80 milyonluk ülkenin 80 milyonu da birkaç büyük şehre sığmaz. Fakat bu, işçileri sömürmenin patronun hakkı olduğu anlamına gelmez. Sen hem gelip burada bizim topraklarımıza konacaksın, bizi neredeyse bedavaya çalıştırarak trilyonları cebine indireceksin; hem de hakkımızı aradığımız zaman bizi kapıya koymakla tehdit edeceksin, işten kovacaksın...

“TÜM İŞÇİLER SÖMÜRÜLDÜKLERİ KONUSUNDA HEMFİKİR”

İşçiler arasında şu anki durum nedir? Yani bir şeyler yapmak gerektiğine dair bir fikir birliği var mı?

Şu anda somut olarak herhangi bir birliktelik yok.Terfi ve kariyer peşinde olanlar hariç tüm işçiler sömürüldükleri konusunda hemfikir. Fakat korkudan kimse birbirine bu konuyla ilgili bir şey söylemiyor.

Peki sence Hak-İş böyle bir ortamda nasıl örgütleniyor?

Onu tam olarak bilemiyorum ama işçiler arasında AKP’li olanlar var ve sanki Hak-İş’i tanımıyormuş gibi davranarak işçileri orada örgütlenmeye teşvik ediyorlar. “DİSK’ten bir şey çıkmadı, Hak-İş geliyormuş, bari oraya üye olalım” diyorlar.

Yakın geçmişte Eren Enerji’de bir yönetim değişikliği olmuş.Yeni yönetim eskisine göre nasıl bir yaklaşım içerisinde görünüyor? Bunun sinyallerini vermiştir çoktan.

Eski yönetim bizlerin sendikalaşmasına karşı değildi, yer yer sendikanın olması gerektiğini de savunduklarını duyduk. Zannederim yönetimi de bu yüzden değiştirdiler.

Yeni yönetim ücret politikasına dair açıklamalarda bulundu mu?

Normalde üç ayda bir yarım maaş ikramiye alıyoruz. Aldığımız duyumlara göre bu ikramiyelerin bir yıllık toplamını 12 aya bölerek maaşlara zam yapılmış gibi yansıtacaklar. İkramiyeleri de kaldıracaklar, yani “aynı tas aynı hamam.”

“BİZE 'SİZ RAHAT DURMAZSINIZ' DİYORLAR"

Yeni yönetim gelir ve eskiyi unutturmaya çalışır. Var mı öyle bir durum?

Kesinlikle var. Sendikalaşma çabalarından önce yönetim tarafından futbol, voleybol, bilardo, masa tenisi gibi turnuvalar düzenlenirdi. Bir buçuk yıldır hiçbir şekilde bu gibi etkinlikler yapılmıyordu. Yeni yönetim motivasyonu arttırmak amacıyla tekrar bu turnuvaları düzenlemeye başlayacakmış. Onun dışında işçilerin amir ve temsilcileriyle toplantılar yapılıyor.

Bu toplantıların içeriği nedir?

Her ekibin şefi ve yine her ekipten bir işçi katılıyor bu toplantılara. Yönetim öyle istiyor. Bizleri almıyorlar, ekip şefleri de bizleri götürmüyor. Nedenini sorduğumuzda bize “siz rahat durmazsınız” diyorlar. Çünkü biliyorlar ki, biz o toplantılarda taahhüt edilen start-stop ödemelerinin, maaşların ve ücretleri ödenmeyen mesailerin hesabını soracağız, hakkımızı arayacağız.

Toplantıya katılanlar ne hakkında konuşuyorlar peki?

Ne konuşacaklar ki? İş kıyafetleri, servisler... Onun dışında herşey çok iyiymiş gibi... Zaten yönetim, istedikleri cevabı verecek birkaç işçiyi özellikle seçiyor. Sonuçta işçilerin fikrini almış, sorunlarının çözümü için bir şeyler yapmış oluyorlar.

Start-stop ödemesi nedir?

Üçüncü baca açıldığında çok çalıştığımız için bize start-stop adında bir tür ikramiye verileceği sözü verilmişti. Aylar geçti bir kuruş ödenmedi. İdari işler dışında çalışan herkes start-stop ücretini aldı. Bir biz alamadık.

İdari işler hangi bölümleri kapsıyor?

Birçok bağlı birim var; satın-alma, lojistik, ambar, temizlik, liman gibi…

Neden taahhüt edilen ödeme sizin bölüme yapılmadı?

Nedenini sorduk, aldığımız cevap komikti. “Sizin üretime bir katkınız yok” dediler. Biz de arkadaşlarla oturduk tartıştık. Yani üretim bir bütündür ve her birimin üretimde payı vardır. Mesela santral dışına taşınmak üzere limanda istiflenen kül kamyonlara yüklenip taşınmasa, arkasından gelecek külü yığacak başka bir yer kalmayacak ve üretim aksayacak.

“KAYBEDECEK BİR ŞEY KALMADI”

Her cuma öğleden sonra işten atılan işçiler santral önünde eylem yapıyor. Çalışanlar ile eylem yapan işçiler arasında diyalog var mı?

Çalışmaya devam edenler korkudan selam bile veremiyorlar. Yanlarına gidemiyor, destek olamıyorlar. Ancak Hak-İş örgütleniyor ve kimse sesini çıkarmıyor.

Neden ses çıkarmıyorlar? Hak-İş bilindiği üzere hükümet sendikası, yani doğal olarak patron dostu bir sendika... Aynı tutumunu Eren Enerji’de de sergileyeceğini patronlar ve yönetim de çok iyi biliyor olsa gerek ki onların örgütlenmesinden rahatsızlık duymuyorlar.

Kesinlikle. Normalde patronlar hiçbir sendikayı istemiyordu. Sendika gelirse üretimi durdurur herkesi işten atarız diyerek tehdit ediyorlardı. Ancak DİSK’in örgütlenmesinden sonra nasıl olduysa Hak-İş geldi, yönetim ve patronlar tarafından herhangi bir zorluk çıkarılmadan örgütlenmeye başladı. Yani o tehditleri sıralayanlar şimdi ayaklarını uzatmış hükümete teşekkür ediyordur.

Bu durum işçiler arasında nasıl karşılık buldu?

İşçilerin üzerine bir ölü toprağı atıldı. Kimse isteyerek, severek çalışmıyor. Şimdi moral olsun diye piknikler, sportif etkinlikler düzenliyorlar. “Kimse kimseden üstün değil, kimse kimseyi ezemez” gibi açıklamalarda bulunuyorlar.

Diğer işçiler gibi senin de maddi olarak sorumlu olduğun ailen ve ihtiyaçların var. Sen korkmuyor musun?

Korkmuyorum. Kaybedecek bir şey kalmadı çünkü. Ben askerden geldiğimde çalışmak için ilk defa kendi memleketim dışında bir yere, Gebze’ye gittim. Bana mesaiye kalır mısın diye soruyorlardı, ben de kalıyordum. Yarım saat bile kalsam ücretimi yatırıyorlardı. Ben böyle bir mesai ücretinin varlığını bile bilmiyordum. Dışarıda öğrendim haklarımı. Ancak Kilimli’ye gelip Eren Enerji’de işe başladığımda gördüm ki, buranın işçileri böyle şeyleri bilmiyor. Anlatıyorum, haklarını aramalarını, seslerini yükseltmelerini söylüyorum. Tüm dileğimiz işçilerin, haklarını elde etmek ve insanca yaşayabilmek için mücadele etmeleri. Kimse kimseye kara kaşı, kara gözü için, aynı ülkenin vatandaşı olduğu için iş vermez. Bu sömürü düzeni de böyle gitmez. İşçi olmazsa patron olmaz ancak patron olmazsa işçi olur, çok da güzel olur.