İran yaptırımları Türkiye’nin ekonomik kırılganlığını artırıyor

Siyasi gelişmelere bağlı olarak dalgalı bir seyir izleyen Türkiye-İran ticaretinin ABD’nin İran’a yaptırımları tekrar gündeme getirmesiyle birlikte olası yansımalarının neler olacağı tartışılıyor. Petrol ithalatının yaklaşık yarısını İran üzerinden karşılayan Türkiye’nin ham petrolde yeniden Rusya’ya bağımlı hale mi geleceği önemli bir soru olarak öne çıkıyor. İkinci büyük ithalat kalemi olan…

Emre Alım

Türkiye-İran arasındaki ticaretin toplam hacminde 2013 yılından bu yana devam eden düşüş trendi 2017 yılında yerini yükselişe bıraktı. Ticarette İran’dan yapılan ham petrol ve doğalgaz önemli bir yer tutuyor. Bu nedenle 2011 yılından bu yana ticari ilişkilerdeki tüm kırılma ve toparlanmaların hem İran hem de Rusya ve Irak başta olmak üzere “alternatif” ülkelerle siyasi ilişkilere paralel seyrettiğini söyleyebiliriz.

Sınır komşusu İran ile ticaret yapmanın birtakım avantajlarına sahip olan Türkiye, bu doğrultuda  İran’ın ABD ve diğer ülkelerle sorunlu ilişkilerinde kimi dönemler arabulucu bir rol dahi üstlendi. Ticaretin 21,9 milyar dolar ile bugüne kadarki en yüksek rakama ulaştığı 2012 öncesinde nükleer sorunun çözümü için İran, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi (ABD, Britanya, Fransa, Rusya ve Çin) ile Almanya’dan oluşan P5+1 grubuyla İstanbul’da masaya oturmuştu. Ancak 2013 yılında ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları tekrar gündeme almasının üzerine ticaret hacmi 14,5 milyar dolara geriledi. Ticaretin zayıflaması üzerine yüzlerce üründe gümrük vergisi indirimi yapan Tercihli Ticaret Anlaşması 2015 yılı başında yürürlüğe konuldu. Ticaret hacminin 35 milyar dolara çıkarılması hedefleniyordu.

İran ve P5+1 ülkelerinin 2015’te nükleer müzakerelerde anlaşmaya varması sonucunda İran üzerindeki ABD ambargosu kalktı ancak Suriye’de devam eden savaş Türkiye üzerindeki ABD baskısını azaltmadı. Ticaret hacmi 2015 yılında 9,7 milyar dolara, 2016’da ise 9,6 milyar dolara geriledi. Bu dönemde ham petroldeki gerilemede Irak petrolünün ağırlığının artması ve petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle İran’ın alım gücündeki düşüşe bağlı olarak Türkiye’den yapılan ithalatın azalması rol oynadı.

2017 yılında ise düşüş eğilimi kırılırken, ticaret hacmi son beş yılda ilk kez arttı ve 10 milyar 752 milyon dolara ulaştı. 2016 yılına göre 1,1 milyar dolarlık artış sağlanan bu dönemde kapasite arttırımına bağlı olarak Türkiye’nin ham petrol talebindeki artış dikkat çekiyor.

TİCARETİ ENERJİ HAMMADDELERİ DOMİNE EDİYOR

İran’ın Türkiye’ye karşısında 4 milyar doların üzerinde ticaret fazlası verdiği 2017 verilerinde yüzde 80 oran ile bunun en büyük kaynağının Türkiye’nin petrol ve doğalgaz ithalatı olduğu göze çarpıyor. 2017’de İran’dan gerçekleştirilen ham petrol ithalatı 2016 yılında iki kat artarak 11 milyon tona ulaştı. Ayrıca İran’dan ithal edilen işlenmemiş çinko, azotlu mineral veya kimyasal gübreler, işlenmemiş alüminyum gibi enerji yoğun ara mamuller ile taze ve kurutulmuş kabuklu meyvelerde yüzde 100’ü aşan oranlarda artış oldu. İthalatın petrol ve doğalgazın ardından kimyasal ve ana metal sanayi ürünleri ağırlıklı gerçekleştiği görülüyor. Bu ürünlerde İran’da enerji maliyetlerinin düşük olması nedeniyle uygun fiyatlarla ithalat mümkün.

Türkiye’nin İran’a ihracatında önemli bir yer tutan, yaptırımlar nedeniyle uygulanan ödeme kısıtlarının arkasından dolaşmak için kullanılan altın ise yok denecek düzeye geriledi. 2016 yılında İran’a 1 milyar 306 milyon dolarlık altın ihraç edilirken, bu rakam 2017’de 111 milyon dolara düştü. Neredeyse tamamen eriyen altın satışı sonucunda Türkiye İran’a karşısında önemli bir ticari açık verdi.

DIŞ POLİTİKA DENGESİZLİKLERİ EKONOMİDE KIRILGANLIĞI ARTIRIYOR

Türkiye’nin İran’dan aldığı 6 milyar dolarlık enerji hammaddelerinin 4 milyar dolarının ham petrol, 2 milyar dolarını da doğalgaz oluşturuyor.

2015 yılında imzalanan nükleer anlaşma öncesi ABD, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 9 ülkeye İran’a yönelik yaptırımlardan muafiyet hakkı tanımıştı. Türkiye’nin petrol ihtalatında ilk üç sırada bulunan İran, Irak ve Rusya’dan son yıllarda yapılan ithalata, ülkeler arasındaki kaymalara baktığımızda ağırlıklı olarak siyasi gelişmelerin sonucuna göre dalganan ve Türkiye tarafından sürekli artan bir talep görüyoruz. Özellikle Tüpraş’ın 2014 sonunda tamamlanan ve ham petrol tüketimini artıran kapasite modernizasyonu sonucunda Türkiye’nin ham petrol ihtiyacında yüzde 45 civarında artış yaşandı. 2015 öncesinde 17-18 milyon ton civarında olan yıllık ham petrol ithalatı, 2015 yılında 25 milyon tona çıktı. Artan ihtiyaç ilk yıllarda Irak’tan sağlanırken, özellikle de IŞİD’in denetimindeki bölgelerden sevkiyat yapılırken, Merkezi Irak Hükümeti ile yaşanan gerilimler nedeniyle ithalat İran’a kaydırıldı.

Nükleer anlaşmasından önce ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin ortak yaptırım girişimlerini olumlu karşılamayan Türkiye, Hindistan ve Çin gibi ülkeler Obama yönetimine karşı iyi niyet göstergesi olarak ithalatlarını günde 279 bin varil azaltmış, Obama yönetimi de onları cezai şartlardan muaf tutmuştu. Buna ek olarak Türkiye’nin durumu için Rusya ile 2015’de yaşanan uçak düşürme geriliminin sonuçlarını da ekleyebiliriz. Rusya ile yaşanan kriz sonrası ham petrol ithalatında oluşan boşluk ABD yönlendirmesi sonucu İran ve Irak ikame edilmeye çalışıldığını söyleyebiliriz. Söz konusu dönemde Irak’tan alınan ham petrol miktarı ani bir yükselişle iki katına çıkmış, İran ile süren düşme trendi kırılmıştı. Türkiye’nin Irak’taki IŞİD petrolü sevkiyatını görüntüleriyle Rusya tarafından ispatlandığı gerilimli dönemde petrol ithalatının neredeyse yarısı Irak üzerinden gerçekleşmekteydi. Ticari ilişkilerin gönüllü olarak kesilmek istenmediği İran, bu noktada tekrar gündeme geldi. 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşması ve ABD’nin Ortak Kapsamlı Eylem Planı’nı (OKEP) ilan etmesiyle piyasadaki konumu tekrar değer kazanan İran ile bugüne kadarki en yüksek petrol ihtalatı gerçekleştirildi. Türkiye gibi enerjide dışa bağımlı bir ülke için taşıma maliyetlerinin düşük olduğu İran petrol ve doğalgazı siyasi koşulların el verdiği her uğrakta önemini korumaya devam etti.

ABD’nin nükleer anlaşmasından çekilerek İran’a yönelik yaptırımları tekrar gündeme aldığı bugün söz konusu yaptırımlardan muafiyet Türkiye için zor görünmekle beraber belirsizliğini koruyor.  Türkiye’nin petrol ithalatının yarısına denk düşen bu rakamı diğer pazarlardan nasıl karşılayacağı merak ediliyor. 2008 yılında Koç grubuna satılan Tüpraş’ın petrol stoklarının yarısını İran’dan gerçekleştirdiği ithalatla sağladığı biliniyor. Donald Trump’ın ABD müttefiklerini İran'dan petrol alımını 4 Kasım'a kadar sıfıra indirmek için baskı yaptığına yönelik haberler sonrası Tüpraş hisselerinde bir satış artışı görüldü. Ekim ayında devreye girmesi beklenen yine 2008’de Azerbaycan petrol devi SOCAR’a satılan Petkim bünyesindeki Star Rafineri'nin ise ham petrol talebini önemli oranda artırması bekleniyor. 2017 yılında 25 milyon ton civarında olan ham petrol ithalatının 2019 yılında Star Rafineri’nin tam kapasite devreye girmesiyle birlikte 30 milyon tonu aşması bekleniyor. Türkiye’nin en büyük işletmelerinin bu belirsizlik karşısında petrol ithalatını daha önceki yıllardaki Rusya ve Irak ile ikame edeceği düşünülse de ikisi de kendi içinde maliyet ve siyasi yükümlülükler açısından handikaplar barındırıyor. Türkiye’nin geçmişte hem ham petrol hem de doğalgazda Rusya’ya yüksek düzeyde bağımlı olması ABD’yi rahatsız etmiş, özellikle Gürcistan krizi sırasında ABD donanmasının Boğazlardan geçişi ve Karadeniz’de dolaşması gibi gelişmeler sonrasında Türkiye’ye enerjide Rusya’ya bağımlılığını azaltması “telkin” edilmişti. Türkiye, İran ve diğer alternatif ülkelere yönelmişti.

TÜRKİYE İRAN DOĞALGAZINA MUHTAÇ

Türkiye’nin 2017 yılında İran’dan en çok aldığı bir diğer kalem olan doğalgaz ithalatı ise 2 milyar doların üzerinde gerçekleşti. 33,5 trilyon metreküp doğal gaz rezervi ile dünyanın en büyük üreticilerinden olan İran için Türkiye önemli bir alıcı olmanın yanı sıra ortadoğu ve Avrupa için de bir aracı. Türkiye açısından kritik bir diğer nokta ise yaptırımlara doğalgazın dahil olmaması. İran üzerinden boru hattı ile Türkiye’ye yıllık yaklaşık 10 milyar metreküp gaz girişi sağlanıyor. Doğalgaza olası bir yaptırım durumunda ithalatının yüzde 15’ini İran’dan sağlayan Türkiye’nin daha zararlı çıkacağı düşünülüyor. Rezevr açısından zengin olmasına rağmen doğalgaz üretiminde aynı sıralamayı koruyamayan İran’ın Türkiye’ye verdiği mevcut miktarı arttıracak yeterli kaynağa sahip değil. Buna karşın Türkiye’nin her geçen gün artan ihtiyacı için Azerbaycan ve Rusya’ya yönelmesi muhtemel görünüyor. İlk gazı Aralık 2019’da verecek olan Türkiye-Rusya arasındaki Türki Akımı doğalgaz boru hattının bu noktada Rusya’nın payını arttıracağı öngörülüyor. İran ve ABD arasındaki gelişmelerden bağımsız bir biçimde yıldan yıla yükselen doğalgaz talebinde Rusya ile bağımlılığın arttığı görülüyor. Türkiye her ay en fazla doğalgaz ithalatını yaklaşık 1 milyar metreküp ile Rusya’dan karşılıyor. Ancak yine de Türkiye’nin İran gazından tamamen vazgeçmesi mümkün görünmüyor.

PETROL FİYATLARINDAKİ ARTIŞA TEDARİK MALİYETLERİNDEKİ ARTIŞ EKLENECEK

Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek petrol fiyatlarındaki artışın Türkiye açısından avantaj olabileceğine dikkat çekmişti. Daha yüksek gelirler elde edileceğini iddia eden Şimşek’in aksine uzmanlar, petrol fiyatlarının Türkiye’nin ithalat faturasına yansımaları ve İran’la ticarette ortaya çıkacak kayıplar düşünüldüğünde, zararın, Şimşek’in işaret ettiği potansiyel ihracat artışının çok üzerinde olacağına işaret ediyor.

İran’dan ithalat yönelik ABD baskısının artması durumunda Türkiye’nin tüm ihtiyacını Rusya’dan karşılaması zor. Irak ile siyasi ilişkiler de büyük bir kaymaya izin vermeyebilir. Spot piyasadan alım yapmak ve güzergah değişikliği, petrol fiyatlarındaki artışın ötesinde ek maliyet yaratabilir. 2019 yılı için Star Rafineri talebi de eklendiğinde İran’dan yapılan ithalatın ikamesiyle birlikte 15 milyon tona yakın yeni kaynak ihtiyacı ortaya çıkacak. Bu ek faturanın zaten hızla artan cari açığı iyice tetikleyeceği ve ek bozulmalara yol açacağı söylenebilir. Sadece enerji faturasının artması değil, ham petrol ihtiyacının neredeyse yarısıyla ilgili belirsizlik oluşması “enerji arz güvenliği” açısından da önem taşıyor.

Petrol tedariği haricinde dünya piyasalarındaki artışın akaryakıt fiyatlarına yansıması ve petro-kimya ürünleri düşünüldüğünde gündelik tüketime olan etkisinin de olumsuzluklar doğuracağı tahmin ediliyor. ABD dış ticaret açığına ve nominal büyümesine olumlu etkileri bulunan petrol fiyatlarındaki artışın, Türkiye gibi hammadde ve enerjide dışa bağımlı ülkelerde alım gücünü aşağı çektiği görülüyor.

TÜRKİYE İRAN ‘PAZARI’NI KAYBEDER Mİ?

Şimşek’in vurguladığı “fırsatlar” açısından Türkiye sermayesi için en fazla umut vadeden “pazar” İran. Nihai tüketim malları dışında, İran’dan artan petrol gelirleriyle birlikte modernizasyon yatırımlarının artması ve otomotiv başta olmak üzere Türkiye otomotiv yan sanayi, makine gibi ara mamul ya da yatırım malı üreten sektörlerin ihracat olanaklarının artması bekleniyordu. Ancak mevcut yaptırımlarla birlikte bu tür bir “hamle” zor görünüyor. Aynı zamanda enerji hammaddeleri haricinde enerji yoğun bazı sektörlerde İran’dan ara mamul ithalatının artırılarak üretim maliyetlerinin düşürülmesi yönündeki girişimler de sekteye uğramış oluyor. Ama Türkiye’nin sınırı bulunan bir ülkeyle ticaretinin kısıtlamalara ne kadar tabi olabileceği de bir soru işareti olarak ortada duruyor. Zarrab vakasına benzeyen “zorlamaların” hem sermaye hem de siyasi iktidar tarafından zorlanma ihtimali yüksek…