Hepimiz 'Çinlileşiyor' muyuz?

Büyümenin sürdürülmesi için "yeni" bir yol bulamayan pek çok ülke, kârlılığı sağlamak için çareyi reel ücretlerin düşürülmesinde ve işçilere verilen hakların geri alınmasında görüyor. Geçmişte görece "refah" yaşayan ülkelerin işçi sınıfları da ücretlerin Çin seviyesine getirilmesi amaçlanırken bundan giderek daha fazla etkileniyor.

Tulga Buğra Işık

Çin Halk Cumhuriyeti'nin para birimi olan Yuan'ın değerini düşürmesiyle birlikte ABD ve Çin arasında "kur savaşları" başlayacağı, ABD'nin bu savaşı kazanabileceği, ancak bu savaşı kazanmanın bedelinin çok ağır olacağına dair senaryolar bir süredir konuşuluyor.

ÇİN'DEKİ SON GELİŞMELER
Newsmax TV'ye konuşan Euro Pacific Capital CEO'su Peter Schiff, bunun ABD'nin "kazanmak istemeyeceği" bir savaş olduğunu söylemiş ve savaşın amacının "kendini öldürmek" olduğunu belirtmişti. 

Morgan Stanley analistleri Hans Redeker, Ian Stannard ve Sheena Shah tarafından yapılan analizde de Çin'in attığı adımın "deflasyon baskısı" yarattığı ve bunun Çin'in ekonomisinin büyüklüğü göze alındığında önemli olduğunu belirtmişti.

Hintli Marksist Prabhat Patnaik tarafından konuyla ilgili MRZine'de yazılan bir yazıda da, Hindistan'ın ve kimi diğer ülkelerin para birimlerinin de ABD doları karşısında değer kaybettiğini, çünkü spekülatörlerin Çin ile rekabet için bu ülkelerin kendi para birimlerini Yuan'ın ardından düşürmek zorunda kalacaklarını hesapladıklarını söylemişti. Ancak ABD'nin bunu istemeyeceğini, çünkü bu durumun ABD'nin kendi ihracatlarını kötü etkileyeceğini aktarmıştı.

Patnaik, bu sebeple ABD'nin doların daha da yükselmemesi için faiz artırımını ertelemek zorunda kalacağını, ancak neredeyse sıfıra yakın olan faizlerin artması için de uzun süredir baskı olduğunu belirtiyor. Patnaik'in tespitinin yanı sıra, ABD Merkez Bankası (Fed) da enflasyonun %2'yi bulmaması durumunda faiz artırmak istemediğini bildiriyordu. ABD'de enflasyon Yuan düşmeden önce bile %1.3 seviyesindeydi ve Yuan'ın düşmesinin enflasyonu da düşüreceği söyleniyordu.

Peki bunlar ne anlama geliyor?

ABD'DE ASGARİ ÜCRET
1938 yılında ABD'de saatlik asgari ücret 0.25 dolar olarak belirlenmişti (bu rakam 2015 dolarıyla hesapladığımızda 4 dolara tekabül ediyor, yazının devamında da ücret değerleri 2015 doları olarak verilecek), ancak yaşanabilir bir rakam olmayan bu ücret, kısa sürede 10-11 dolar civarına çıktı. Uzun bir süre boyunca da reel ücret bu civarda olmayı sürdürdü.

Son yıllara geldiğimizdeyse, özellikle 2008 krizinin ardından saatlik asgari ücret reel olarak 7 dolar civarında kaldı. Pek çok istisnaları da bulunan bu ücretteki düşüş, insanların yaşamlarını eski gibisi sürdürmelerini imkansız kılıyordu.

Ancak 2008 krizinin ardından işsizlikteki artışla da beraber, birkaç istisna dışında uzun süre ücret artışları için gerçek bir mücadele verilmedi ve düşüş devam etti. Ta ki 2015 yılında fast food sektöründeki asgari ücretin 15 dolar olmasını talep eden protestolara kadar.

ABD'NİN HESAPLARI
Fortune'da yer alan Brian Dumaine imzalı 26 Haziran tarihli bir yazıda, ABD'de üretmenin maliyetinin neredeyse Çin ile aynı olmaya başladığı söyleniyordu. Bunun sebebi olaraksa yeni teknolojilerle beraber enerji maliyetlerindeki düşüş gösteriliyordu.

Bunun gerçeklik payı olsa da düşük petrol fiyatlarının arkasında başka sebepler olduğu da biliniyor, çünkü Suudi petrol bakanının fiyatı "Allah'ın" belirlediğine dair iddialarının aksine fiyatların seyrinde IŞİD'in ucuza petrol satması, ABD-Suud ekseninin Rusya ve Venezuela'ya karşı fiyatları düşük tutmak istemesi ve sermayenin somut ihtiyaçları gibi sebepler de yatıyordu.

Ancak yazıda yer alan bir başka önemli detay, Çin'de ücretlerin artmakta olduğu ve bunun da ABD'de maliyetlerin düşmesinde rol oynadığıydı. Tabii ki ABD'de reel maşların düşmekte olduğundan bahsedilmiyordu. Yazıda verilen grafikte, Çin'deki üretim maliyetlerinde işçilerin payının ABD'dekinin iki katı olduğu görülüyordu. Bu yalnızca kısmen teknolojiyle açıklanabilir.

Boston Consulting Group tarafından yapılan tahmindeyse 2018 yılında ABD'de üretim yapmanın Çin'den %2-3 daha ucuz olacağı söyleniyordu. Böylece üretim yeniden ABD'ye kaydırılabilecekti, zaten Çin'in büyümesi de "yavaşlamakta" idi.

TUTMAYAN HESAPLAR
Çin borsalarındaki büyük düşüşün ardından düşüşün "zaten beklenmekte" olduğu öne sürüldü. Fakat düşüşten kısa süre önce yapılan analizlerde düşüşün hiç dikkate alınmaması durumun bu olmadığını gösteriyor.

Borsalardaki düşüş ve Yuan'ın değerinin azaltılmasıyla, Çin'in faiz düşürmesinin, Çin ekonomisindeki büyümenin yavaşlaması beklentisiyle aynı şey olmadığı açıktı. Verilen tepkiler de bunu gösteriyordu.

Agresif davranan Çin, kendi para biriminin değerini düşürmek uğruna rekabet avantajını sürdürmeyi istiyordu. Bunun maliyetini ödeyeninse günün sonunda alım gücü ve reel ücreti düşecek tüm dünya işçi sınıfı olacağı açıktı.

Hindistan'da 150 milyon işçinin neoliberal politikalara karşı greve çıkmasıyla rekabet yarışı arasındaki doğrudan bağ olduğunu inkar etmek mümkün değil, çünkü Hindistan Başbakanı Narendra Modi, seçimlerde "büyüme" vaadederken, açıkça "yatırım çekmek" için işçilerin daha çok sömürülmesini sağlayacağını söylemiş oluyordu.

Economist'de yer alan ve reel ücretleri inceleyen 13 Nisan tarihli bir yazı da ABD'de ücret artışının düşüklüğünü inceleyerek, bunun sebebinin 2008 krizi sonrası maliyetlerin azaltılmasına yönelik ihtiyaç olduğunu kabul ediyordu ve ücretler birden düşemeyeceği için artışa gidilmeyerek reel ücretin düşürülmesi yolunun seçildiğini söylüyordu.

Yazıda işçilerin ücret artışı talep etmediğine dair kanıtlar olduğu da söyleniyordu. ABD'de emek piyasasının "hastalıklı" olduğu söylenerek, işsizliğin düşük olmasına rağmen pek çok insanın geçinecek para alamadığı da kabul ediliyordu. Yarı-zamanlı işlerde düşük ücretlerle çalışanların sayısı, kriz öncesinden daha fazlaydı. Yazıda söylenmeyense bunun üretim maliyetini düşürmek adına yapıldığı ve Yuan'daki düşüş sebebiyle daha da agresifleştirileceği idi.

LATİN AMERİKA İSTİSNASI
Yuan'ın düşüşünden benzer şekilde etkilenmeyen ülkelerin genellikle Latin Amerika'da bulunduğunu söylemek mümkün. Örneğin para birimi %23 değer kaybetmiş olan Brezilya, normalde Yuan'ın değer kaybından zarar görebilecekken durum böyle olmuyor. BBC'den Daniel Gallas'a göre, Brezilya kur savaşını "kazanıyor".

Venezuela ise bir diğer önemli istisna. Petrol fiyatlarının düşmesinden negatif etkilenen ve çok yüksek enflasyon oranlarıyla karşı karşıya kalan ülke, Çin'den alınan borçlarla ayakta duruyor. Petrol karşılığı alınan bu borçların ise düşük petrol fiyatları sürdüğü esas olarak sürece Çin'in işine yaramakta olduğu ortada.

Petrole dayanmakta olan Venezuela ekonomisinin kırılganlığının eşit olmayan bir ilişki içerisinde olduğu Çin tarafından kullanıldığını söylemek bile mümkün olabilir.

AVRUPA VE YENİ SİYASİ DURUM
Kimi Avrupa ülkelerinde de işçi sınıfının benzer bir saldırıyla karşı karşıya olduğu söylenebilir. Avrupa Birliği'nin kâr eden tarafı olduğu açık olan Almanya'da ilk çeyrekte reel ücretlerin arttığı görülse de, Yunanistan başta olmak üzere çoğu ülkede durum bu değil.

Almanya'nın Yunanistan'ın krizinden "kazançlı" çıktığı da düşünüldüğünde Avrupa Birliği'nin neye hizmet ettiği bir kez daha anlaşılabiliyor.

Tüm bu hak kayıpları ve ücret azaltımlarının ortasındaysa yeni bir siyasi durumun ortaya çıktığı görülebilir. Ücretlerdeki azalmayı "liberal demokrasi standartları" ile koruyamayan sermaye, meşruiyetinden ödün vermek zorunda kalıyor.

Syriza tarafından yapılan referandumdan başlangıçta "Evet" çıkmasının beklendiğini, Yunanistan'da sermaye yanlısı medyanın bunun için çalıştığını hatırlayalım. Sonrasındaysa halk "Hayır" dediğinde Syriza yine de aldırmayarak halk karşıtı reformları gerçekleştirmişti. Tüm bunlar olurken de "yeni sol" üstü kapalı veya açıktan destek vermekteydi.

TÜRKİYE FARKLI MI?
“Çocuklarımızın geleceğinden endişe ediyorum” sözlerini hatırlayanınız var mı? Bu sözler yoksul bir kişi tarafından değil Ali Koç tarafından Antalya'da yapılan B20 zirvesinde söylenmişti. Koç, reel ücretlerde düşüş olduğunu söylüyordu.

Gerçekten de Kalkınma Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de son 20 yılda kamudaki ücretler %13 azalırken, özel sektörde ücretlerde 20 yılda yalnızca %0.9 artış oldu. Bu verilerin yayımlanmasından beri Türk lirasındaki düşüş hesaba katıldığında erimenin daha da artmakta olduğu görülebilir.

Çıkış yolu bulamayan sermaye, çareyi ücretleri düşürerek sermayeyi artırmakta buluyor. Ülkeler arası rekabet arttıkça, daha ucuza üretmek için sömürü de artırılıyor.